.. 20 E Haziran 1939 Sakal Fikret Adil, Sald Faik'in «Samıç» i hak- da yazdığı bir tahlli yazısına şöyle bir Yecize ilâve ediyor: «Sokağa traş olmadan Sıkmak cesaretine sahip olanlar başarı- İâcak çok işi olanlar ve başaranlardır.» — Bir hikâye kitabından bahsederken ancak Sakallı Celâli memnun €de- €ek bir vadiye dözmek insana pek de Ay- İM görünmüyorsa da methedilen mü- barrir için garip bir talihsizlik!, — Üstadın bu hükmüne göre Osmanlı im- Daratorluğile beraber dünyanın en İasl, *B başarıklı bir nesli batmış, yerine en Mmbel, en başarıksız bir nesil çıkmış de- ektir; nda Yalan m:?.. Beki devir, on beş ya: © çocukların bile yüzlerini sakalla #elerdi. Yeni devir ise altmışlık ibti; rı tüysüz ayvaya çevirdi! Gene bu hükme göre yeni neslin, ba- #ardığı büyük işlere bakıp, neden yedi tüce gibi sakalını yerde sürümediğine Müyret etmesi icap eder! Halbuki bay Rasih Kaplan bile, Meeli- | *n en faal âzasından biri olduğu halde, vecizenin hükmüne uymadı, sakalını kaztıp attı! Bâkalın bugünkü içtima! telâkkiler ara- #inda da yeri yoktur. Kadına esir payesi Veren eski erkek, dilediği gibi, sakalını Uzatabilirdi. Fakat kadını baş tacı yapan hangi yeni erkekte bu cesaret vardır”. | Sinekkaydı traşla bile sakalı ele veren bir nesle sakal muhabbeti aşılamak, bir | Yahudiye Alman meddahlığı yapmak ka- | dar zahmetli olsa gerek! ! Deliler — İmdaanaad!... Delt var?.. Sahife 9 ITımarhaneye radyo kondu) — Gazetelerden — “ÂDABI MUAŞERET, KUPASI! Geçem hafta spor âreketleri arasında en dikkate şayan Olanı — stadyomdaki futbol O maçıdır. 48 Wekme, 24 yumruk Kaydedilen bu maç in o Maarif e- Kâletinin hazırladığı Ye içinde spor terbi- Yesine ald külliyat bulunan «Adabı mu- âşerete kupası maç sonunda bayan Ha- Mide Edib tarafından Kalip takıma ve Miş, seyirciler ar sında hazır bulu- man Maarif Vekili B. Hasan Âli Yucel de her futbolcunun bu kupa muhteviya- andan birer yüdum Masip almasını tav. Ö #ye etmiştir!.. Re- #imde soldan sağa: B. Burhan Cahid, B. Mi Yücel, Bn. Burhan Cahid, Bn. Halide Edib, Bn. Nakiye, B. Selim Sır- Ti görülmektedir. — Sen de okuyup diploma alsaydın hayatta rahat ederdin monşer!.. — İyi amma v zaman bu işleri kim yepacakiı?... e Bir mahkümla mülâkat! Ankara trenindeyiz. Komparliman ar- kadaşım günün e mühim adamı: İmralı adasındaki hapishaneden Ankara hapis- hanesine - yalnızbaşına giden bir mah- küm!.. Onu derin bir hayranlıkla seyrediyorum. O da örasıra bana bakı- yor. Fakat kendisine bir fı nacakmış gibi, korka ko; Nihayet cigaramı ci bahanesile konuşabildik Çok pişmanım, dedi, mz çıkmasaydım!.. — Aman bayım, dedim, bir nimet dururken? m doku- rasından yakmak keşki muhafız- — Kori Bir a kurban git- mekten korkuyoru! e anlatmağa | başladı: İmralıdan ula gelince hürri- yetten istifade için biraz dolağuyım, de- dim, Köprünün bir tarafındı bir tara- fma geçiyordum. Pirrrrrt!.. Bir düdük: «Oradan geçilmez!.» döndüm, kıyıdan kıyıya Karaköye geldim. Tam Tünele sa- yerde bir otomobille tramvay i kalmıyayım mı?. Güçbeli kur- Tünel bileti alırken bir deli- kanlınin elini benim ceketin ecbinden çı- kardılar!, Bir tür herif verdiğim elli ye içetli!. Ertesi gön Haydarpaşaya bilet alırken gişe önünde yulcularin boğazlaş- tik!,. Valisimi harmalların eli nncaya kadar akla ka K Düşündü ve devam e — Halbuki ya- nımda fandarma olsaydı böyle mi olur- du?. Her geçtiğim yerde insanlar bir koleralı görmüş gibi kaçışırlar, yol açar- Jardı!.. Asil o zaman ben elimi, kolumu rdim!.. Kaza, belâ sem- 1. Herh, hırsız, yalancı, ki mubafızın süngü- sü hürmetine benden uzaklaşırdı!.. Hat ti.. Hattâ zatı Alini le cigaramaı ci- garamdan yakmak için beni rahatsış et. meğe cesaret edemezdiniz! Mahkümu haklı buldum ve af dileye- salayıp yürür, ge dolandirici | sek başla bir kompartimana geçtimiu bürriyet gibi Nurullah amca!. Bay İlhami Safa çocuğunu Nu: | rullah Atac'ın evine gönderdi; — Git, bay Nurullah Atac'ı çağır, gel! dedi. Çocuk koşa koşa Nurullah Atâc'ın evine gitti, kapıyı çaldı: — Nurullah!., Nurullah!, Seni ba- bam çağırıyor!.. Diye feryada başladı. Komşular- dan biri başını pencereden çıkarıp çocuğu tersledi: Büyük baban kadar adama «Nurullah!z demek ayıp değil mi?, «Nurullah amca!» desene!.. Bu komşu tavsiyesini işiten mü- nekkid hemen pencereye koştu: — Bele «amca; desin, alimallah ağzını yırtarım.. Komşular hayretle birbirlerine ba- kışırlarken üstad ilâve etti: — Ben Peyami ile kardeş olmak istemem!.. Bakkal — Muharrir!.. Nizameddin Nazif, kordiplomatikle sık temastan sonra alıştığı ikindi ça- Sonradan görme — Otomobil: «Lüks» derler onunla gidiyoruz!... Ray Amea'dam rinanyek şi İ yı için bakkaldan peynir - ekmek alıyordu. O esnada Babıâli yokuşun da, gazete kâğıdı yüklü bir kamyon göründü. Muharrir, bakkala kamyonu gös tererek; — Bak hazret, dedi, şu kâğıd bo binlerini görüyor musun, işte onları biz dolduracağız!.. Bakkal güldü: — Neçıkar bayım, dedi, biz de kesekâğıdı: yapıcağız!.. Harp Toplanmaışlar, gazete okuyorlardı. Gazetenin son havadisler kısmında mühim bir haber gördüler: «Almanyada kadınları da askere alıyorlar!» Bu haber yüksek sesle bir kaç defa ağızlarda dolaşıt. Dinleyenlerin için- de meşhur bir ebe - doktor vardı: Ahmed Asım Onur, Vaziyeti şöyle tef- sir etti: — İşte şimdi harp doğabilir!.. amma biz manava bile e ALMA AZAMİ ME oigere Meke ğ