n Mina nin. vE KİM e Eeee? KİŞİ e j i : SAA Büyük Kurultayın son n toplantısı ve Milli Şefimizin verdikleri çay ziyafetinden resimler Kurultayın son toplanlısında âzalar Başvekilin nutkunu dinlerlerken Kurultay âzaları Çankaya köşkünde Tefrika No. 17 — Do; Silâh erine gelenler olur, buralar- da daha fazla duramayız, Hele sen şunu sırtıma vur, okkalık ki seki'ye kadar bir çi- Karalım da sonra düşünürüz. Bu kararla ıslak kadını âle duvarına varınca yere, usulca. , diyordu, amma ne yapak?! Kaç l yüklendi; | cik, bıraktı. Yoksul bir Kibrit yakmış. | ti, baktı kık, gözleri Elmâcik kemikleri ekik, genç güzel bir kız. #nzemiyor! — Türk mü öla? Sanmam! yia konuşurlarken kadının göz- gir lerini açtığını gördüler. bir lisandan bâzı sözler mırıldandığı- nı da işitmiş «Bekirof! Beki- yof! Gepeü! Geptul> Şalan kale, aşağı hesapla, yayan, sekiz saatlik yol. Akarcaya yarırlar- sa bir eşek bulabilirlerdi amma ge- ce köy halkını telâşa düşürmek işle- rine gelmiyordu. — Belâ aldık başımıza! Bilmedikleri | Kadın, şimdi, yerinden doğrulmuş- i Yazan: REFİK HALİD fu; ses çıkarmıyordu; denebilir ki ışulanları dinliyordu. Yü- #ünü göremedikleri için korku, se vinç, ne hissettiğini anlamamakia beraber fazla çekinmediğini sezmiş- lerdi. Bir aralık titrediğini, dişleri- nin birbirine vurduğunu duydular. Yoksul sırtından kalın ceketini çi kardı, uzattı. Sonra ikisi de oradan biraz uzak- laştılar Onâ bu vaziyetlerile;- «Hiç olmaz- sa vücudünün üst kısmındaki ıslak elbiseyi çıkar, bunu giy.“ Biz, gör- memek için öteye gidiyoruz!» demek | istemişlerdi, Döndükleri zaman istediklerinin iduğunu analdılar. kadınla orada kalıp öbü- beye haber götürmesi daha muvafık olacaktı. Müzakere uzayıp gidiyor, son karar verilemi- yordu. Hele verseydi... şu karı bizimle yürüyü- Başvekil B, Refik Saydam Kurultayda İ sen nufkunu söylerken — Onda bayır tırmanacak derian mı var? — Amma burada ayazdan kıkır- dayacak... Kadın, bu sözleri anlamış gibi aya ga kalkmıştı. Frenkeç: — Alon! Alon! Diyordu. Alon'un mânasını, Fran- sızlarla vuruşalıberi çoktan öğren- mişlerdi İki arkadaş gülümsiyerek cevap verdiler: — Alon! Alon! Yoksul, kadının şırlından çıkan ceketi sıktı, sıktı, eline aldı, Yarın lâzım olabilirdi; dağ tepe- sinde elbiseci mağazası yok... Kafile, kadın ortada, gece karan- ğında dağ yolunu tuttu. Deniz- den uzaklaşıp yükseldikçe sanki yıl- dızlarım ışığına yaklaşıyorlar, nura kavuşuyorlardı. Önlerinde görmedik- leri bir şey kalmamıştı. Kadın, oy- nak ları bile düşürmeden sağ- lam, gören adımlarla şikâyelsiz yü- rüyordu. Öksüz: — Pulat gibi bir avrat ! Diyerek çelimsiz görünen bu ufak terek frenk karısının metanetine hayran kaldı. Yoksul daha derin düşünüyordu: O, büyük bir tehlikeden kur- tuldu... Bizim elimize düşmesinden o kadar ürkmüyor. Arasıra mola veriyorlar, tekrar yö kuşa tırmaniyorlardı. Bir aralik ka- dının mecâlsiz düştüğünü farketti- ler: — Sırtlasak mı? İkisi de hazırdı; fakat demin, 1s lak, hararetsiz, baygın iken tema sından çekinmiyen Öksüz, şimdi, bu ısınmış, kızmış, terli ve sağlam ne- fesli vücude dokunmaktan utanı- yordu. Yoksul daha cüretli çıktı; karşısındaki sözlerini anlıyormuş gi bi izahat verdi: Bana bak, madama, dedi, gü- neşe kalamayız, hele şu. sırtıma bir çıkıver. Öksüzle nöbetleşe seni ka- leye iletelim! Ve çömeldi. Kadın gene. anlamış gibi yaklaştı, kollarını çetecinin boy | nuna doladı: ve ar a, hafifçe- cik, kondu, İkinel molada Öksüzün sırtında idi, Böylece daha şafak sökmeden Şa- Jan kaleye vardılar; yüklerini boşalt- talar. Kıran bey gelenlerin seslerile uy- kusundan uyandı. Yanına > giyenler gülüşerek: -- Kumandan bey, dediler, sana yahşi bir avrat getirdik! > —2— Gepeu gemisi Kırımlının gemisine bindiği sabah; İ nı sıyırıyor, kopanlan bir Ame! Ziyafetten bir intiba: Adliye Vekili B. Fethi Okyar, genelkurmay ikinet de orgeneral Asım Gündüzle beraber n oteldeki Kafkas pijamali ve bi ki lâme tuvaletli Rus prensesin tik tanımak Zordur. br Fransız istihbaratının zeki ve dık ha Karabet bile bu tefek, çocuk yapılı, yumuk b genç deniz smelesini, lerden âyırd edemez; bezden bir pantalon, bir keten ceket vardır, göğsür tanrı belli etme ceket. Alagarson ki aynca, > muşamba bir kasketin lı. Yanındakilerin dilinde! ,, gemiciliğe aid işlerden Tatar ge (Hüdaverdi) yi karaya bağl son hülatı o çözdü; çözdükten kangal yapan da odur! Fakat Jimanda bu İşleri İostromo, Trablusa İstikamet, rak engini buldukları zaman nin kıçında hazırlanan tüylü bir uya uzandı, yumuşak yastıklara yandı ve uzun ağızlığına taktığı nice tigaralarını tüttürmeğe baş Garpten esen İyi bir rüzgârla zel yol alıyorlardı; baş taraftan ye bölünen sular geminin bor g bezinin kulağı fazla hırpalamili kirişli sesini, fasılasız, beraberce? rüklüyordu. Kv ve (Arkası ri |