MEŞRUTİYETTE SARAY ve BABIALİ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur. Tefrika No. 34 Mebuslardan bir heyetin Londrayı ziyareti - Avusturya seyahati Cenubi istiklâli davası peşinde dolaşan kişi köngreye davetsiz olârâk gelmiş- lerdi. Sırpların Kosova vilâyetini Sırbis tandan addetmeleri bu gibilerin Arna- vutluğun inkisam kabul etmez bir teşkil ettiği yolunda hararelli hitabe- ler irad eylemelerine vesile olmuştu. Kongrede İşkodra murahhaslarının Arnavutların da diğer vilâyetler halkı gibi vergi ve asker vermeleri lüzumu hakkında irad eyledikleri mütalâalar hükümet ve cemiyet mahafilinde iyi tesirler uyandırmıştı. Fakat bu gü- zel sözlerin fiiliyat ve tatbikatta hiç bir faydası olamamıştır. (Selânikte intişar eden Yeni Asır gazetesi bu Debre kongresi hakkında gu izahatı vermişti: Kongreye Selânik, Manastır, Koso- va, Yanya, İşkodra vilâyetleri iştirak etti. Debrede kongrenin mürettipleri- le beraber 315 âza toplandı. (1) Debre müftüsü Vehbi efendinin riya- set ettiği kongre 10 temmuzda açıla- rak beş gün sürdü. Murahhasların is- tikbal ve teşylinde parlak merasim ic. ra olundu. Debre mebusu İsmail pa- şanın oğlu Fuad bey Üsküp sanayi mektebi muzikasını mahsusen celbet. mişti. Şenlikler esnasında bir el bile silâh atılmadı 10 temmuz günü bükümet konağı avlusunda toplanıldı. Müftü efendi ga- yet beliğ bir nutuk irad etti. Bu nu- tuk esnasındadır ki, İsmail paşa dü- şüp fücceten vefat etmiştir. Ertesi günü kongre âzası gene müf- tü efendinin nutkunu dinledikten son- râ işe koyuldular. Her vilâyet murah- haslarından sekizer kişi ile müessis- lerden beş zattan mürekkep bir pro- tokol heyeti teşkil olundu. Kongrede ittihada dair beş maddelik bir karar kabul edildi: Birinci madde — Osmanlı yaşamak Ye Osmanlı ölmek azmi katisini ihlâl eder bir hal tasavvur olunmaz. Bu azmı katiyi ihlâl edenlere kuvvetimi- zi göstereceğiz. İkinci madde — (Osmanlılarda meş. rutiyet yaşıyamaz) fikrini reddederiz. Arnavutlarda cari besa kanunile (Os manlı meşrutiyet) kelimelerini takdis için mevti istihkar etmeği en birinci milli vazife addederiz. Üçüncü madde — Mevcud bulunan ve ileride zuhur edebilecek olan haris ci meselelerden dolayı hükümeti meş- rutamızın şan ve hukukunu muha. faza uğurunda hükümetin emir ve da. vetile Arnavut asker kıtaları o ömri hükümet mucibince ve bir hissi istih. karı mevt ile kârüzar meydanına mü- saraat edeceklerdir. Dördüncü madde — Efkâr ve âmali hariciyeye hâdim olanlarla kavanini hükümeti kabul etmiyenlere karşı hükümeti meşrutamızın ittihaz ede. ceği tedbirlerin mevkii tatbiki: için lüzum göstereceği veçhile irae olunacaktır, atvet Beşinci madde — Ahzı asker kanu- nu umum Armavutlukta maaliftihar kabul ve tatbik edilecektir, İstanbulda Tanin gazetesinin dahi naklettiği bu beş maddelik kararın ömrü pek kısa olmuştur. Arnavutların buna ne kadar sadık kaldıklarını bir sene geçmeden başlı. yan ve Balkan harbine tekaddüm eden günlerde elim tezahürleri görülen ha reketlerle Balkan harbindeki hiyanet. ler iyice isbat etti. * Hasılı Debre kongresinden bekleni- len iyi neticeler elde edilemedikten maada kongre müzakereleri bundan sonra Arnavut alfabesi, arnavutça tedrisat hakkındaki taleplerin daha serbesçe iradına yol açmış, Arnavutluk İstiklâli fikrinin mürevviçlerini bir kat daha gayrete getirmiştir. Manastırda İttihad klübünden mu- rahhas olarak Debreye gönderilmiş olan avukat Habip efendinin avdetin. de kongre müzaketat ve mukarreratı hakkında klüpte verdiği izahat üzeri. me ben de söz almiş ve Amavutluğun avutluktan Amavutluk | 'kaç | Osmanlı çamiasında him mevkie göre A çük bir grupun -yani Baş tuttuğu mesleğin sekam navutliar İ hayırsızi le ıdan bahsey- | Ohri kaymakamlığımın son ayların-| da Başkımcılarla aranı a, Arnavut elifbası yüzünden ihtilâf çıkmış, Ma- nastır merkez kaymakamlığımda bu ihtilâf hakkımda hoşnutsuzluk teza- hürlerine sebep olmuştu; İttihad klü- bünde bu sözlerimden sonra Başkım- cılar Cebelibereket omutasarrıflığına tayinim gününe kadar bana karşı hu- sumetlerini izhardan geri kalmamış- | lardır.) Debre kongresinden biraz sonra ce- nubi Arnavutlukta para kuvvetile ve | içtimalar akdile ahaliyi Arnavutluk- | ş ta bir idare muhtariyeti tesis ettirmek fikrine iştirak ettirmeğe çalışanlar ol- duğu merkezi umumice haber alındı. Berat ve Avlonya klüplerinden 80 ruldu. Berattan gelen cevapta «fillen» böyle birşey olmadığı bildiri lonya ise cevap vermeğe lüzu medi. Cemiyet ve harici münasebetler — Mebuslardan bir heyet ziyaret mak- sadile Londraya gidecekti. İngiliz Bal- kan komitesinden İstanbula gelmiş olan heyete merkezi umum! ham'na ziyaretini iade eylemek üzere üç kişi- lik bir heyetin memur edilmesi mü- nasip görüldü. Merkezi umumice zâ- ten Londra ziyaretçileri arasında bulu- nan iki mebusa -birisi Talât bey idi. | yirmi beş, hariçten ilhak edilen İsma- | il Canbulat beye de yetmiş beş lira ve- rilmesi kararlaştı. ! Murahhas heyetin Balkan komitesi merkezini ziyaretine Londraya gitmiş olan mebusların çoğu İştirak etti Balkan komitesi bu ziyaretten mü. | tehassıl memnuniyet ve şükranını telgrafla merkezi umumiye bildirdi. Vatanın terakkisini temin için aha- inin, hususile gençlerin Avrupaya gi- derek oradaki terakkiyatı gözlerile gör- melerine ve bu suretle şahsi teşebbüs- lerde bulunmak heveslerinin uyanma- sına mütevakkıf bulunduğu için bu maksadla Avusturyaya bir seyahat tertibi zımnında teşvikler yapılması kardeşlerden biri tarafından düşünü lerek bu bapta Selânik Avusturya kon- solosile de temasa girişilmiş idi, Bu fikir esas itibarile pek muvafık ise de seyahatin yalnız Avusturyaya münhasır kalması siyasi sebebler do- layısile caiz olamıyacağından hiç ok l mazsa Fransaya kadar uzatılması | merkezi umumice arzuya şayan gö- | rüldü. Ancak Avusturyaya gidecek olan heyete pek çok kolaylık ve yardım gösterileceği seyahat masrafı on beş napolyondan ibaret kalacağı ve Fran- saya kadar temdidi takdirinde masa» | rif iki misli artacağı İştirak edecek. lerin miktarı da mahdud olacağı an- laşıldı. Bu sebeple merkezi umuminin bu işi doğrudan doğruya deruhte etmesi mü- nasip görülmiyerek kardeşlerin şahsi teşebbüslerile vücude getirilmesi, mer. | kezi umumice ancak teshilât ve teş | vikatta bulunulması ve bu atiyen bir sistem süretinde takip edilmek üzere bu sene için Avusturyaya gidileceğinin ilânı kararlaştı. Bu işi ile teveggul ey- lemek üzere bir komisyon teşkil olun- du. Doktor Nazım ve Selânik merkez kaymakamı Tahsin beyler bu seyaha- | ti tanzim ile ziyade uğraştılar, | Avusturyalılar bu seyahate memu- lün fevkinde ehenimiyet verdiler. Yol. | cular için nakliye vasıtalarından bir- çok tenzilât yaptılar; seyyahları kar- $ilamak için birçok heyetler teşkil et. tiler, Hariciye Nazıfi Kont Derental bu seyahati tertibe omüvaffakıyetinden dolayı Avusturyanın Selânik konsolo- sunu tebrik etti. (Arkası var) (1) İtikad ve Terakki raporundaki adede göre fazla görünen 45 kişi davetiz MACERA NUVELİ Küçük hırsızın büyüyen hırsı (Baş tarajı 11 inci sahifemizde) Jape, beşinci katın bir parmaklığı- na perişan bir halde aalldı; sarıldı. Tepesinde yangınla kızaran semayı görüyor. Arkasından tahrip edici gördü. Yanan elleri, bir- tutunduğu yerden kurtula- rmaklıkla beraber düştü. alevler avlüdal yet etmşiti beraber, hiçe inkılâp etti, Tercüme eden: (V BULMACAMIZ 2 — Yardım - Şark biri, 3 — Bir meyva - Kanun. 4 — Büyük balıkçı kayığı. 4 —Cerrahide kullanılan bayıltıcı ilâç- larden biri 6 — Vilâyet Beygirin pabucu - İsim. 7 — Kırmızı - Çalışan. 8 — İyi yardımcı. 9 — Çok lanmış 1) — Akideler - Düğmenin geçtiği delik. Yukarıdan aşağı: i — Sonuna «Ns gelirse dil uzatma olur, 4 — Erkek - Reva , 3 — Ek - 100 kuruş 4 — Masaj yapılan - İsyan öden, 5 — Aracı 6 — Su Sonuna mektir. 7 — Dost - Kurumlu. 8 — Menfunt - Banuna «fe gelirse i derecede kalan işler demektir. 9 — Kasideler - Sonuna «K. gelirse derin olur, 10 — Nefi adatı - Küçük mağara, Geçen bulmacamızın balli i» gelirse melekler de- 22 Kartal, Bin, * Kendi, 4 — Deavi, B — Gizli, İçer, 9 — Niknah, 10 — Serlan, Ter, Yukarıdan aşağı: 1 — Tekirdağ, 2 — Adak, Ezine, 3 —| Yarasa, Zir, 4 — Yet, Evelki, 5 — Adam, İtina, 8 — Relik, An, 7 — En, Telkih, 8 — Bina, 9 — İkindi, Ece, 10 — Enginar. Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden âldığı- nuz mektuplardan «AKŞAMsı mutlaka şu veya bu mutavassıt- lardan tedarik etmek hususunda kendilerini mecbur addettikleri anlaşılmaktadır. Bu zehab hakikate uygun de- gildir. Binaenaleyh taşra bayile- rinden arzu edenler her zaman «AKŞAM, idarehanesine müra- caatla doğrudan doğruya mua meleye girişebilirler, Bu hususta «AKŞAM, idaresine mektup ya- zarak bayi şartlarını öğrenebi- lirler. : memleketler: Senelipi 3800, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. 4,40 12,10 1807 1922 21,13 İdarehane: Babıâli civarı Acımusluk sokak No. 13 İ farkına bile varmıyacaktı. ie karışınca hamur olur « | Mütercimi Mebrure |l SAMI Tefrika No. 6 Hayat, muayyen saatte gelir, gene | de öylece çekilir gider ve bu şaşmaz arın önünde kimsenin elinden bir | ey gelmez. İşte onun için de, ana, sakin adım- larla rahat rahat yolu tutturdu, yürü- dü gitti. —3— TTarlasına ektiği fasulye tohumlari filiz ve çiçek verip, esen rüzgâra, mis | gibi kokular katmağa ve va içlerin- den, yağ çıkardıkları sarı kolzalarla bezemeğe başladığı sıralarda, ana, dördüncü çocuğunu dünyaya getirdi. Köyceğizlerinde, öyle şehirlerde, hat- tâ bazı daha işlek kasabalarda olduğu gibi, ebe filân yoktu amma, vakitleri saatleri gelince, kadınlar birbirlerine yardım ediverirlerdi. Hem, işler sarpa sarınca, meselâ çocuk ters geldi mi veya gebe kadını Şaşırtıveren beklenilmedik bazı şeyler oldu mu, akıl öğreten, ne yapılması lâzım geldiğini söyleyiveren, ihtiyar nineler de vardı. Hos, ana'nın yapısı kusursuzdu ya. Ne ufacık tefecik, ne de bodurdu; hem Oyluk adaleleri de genişlemeğe açıl- mağa elverişli olduğundan, herşey pek yerli yerince geçer, bitiverirdi. O ka- zara düştüğünde bile, vakıtsız gelen çocuğunu güçlük çekmeden doğur- muştu. Hattâ yavruyu kaybetmek, emeklerin boşa gittiğini görmek üzün- tüsü olmasa, olup bitenlerin kimse Vaktı saati çatıp gelince, emmioğ- lunun karısını çağırır, nitekim o da, İ kendi sırasında ayni yardım için ana'- yı istetirdi. İşte şu hafif rüzgârlı hoş bahar gü- nünde, vaktinin tamam olduğunu his- sediverince kır yollarından geçerek döndü, çapasını duvara dayadı ve karşıki eve seslendi. Emmfioğlunun karısı o aralık dere başında çamaşır yıkadığından, elleri- ni önündeki peştamala kurulıyarak, koşa koşa geldi. Bu, tekerlek run delikleri, kırmızı dudaklı kocaman bir ağzı vardı. Şamatacı, geveze bir şeydi, Pek suskun olan kocasının ya- nı başında, bütün gün durmadan ko- nuşur dururdu. İşte şimdi de hem ge- liyor, hem gülerek telâşlı telâşır: — Bu hayırlı işte de sen hamarat çıktın, a kardeş. Hep karnına bakıyor, acaba ikimizden hangimiz, daha ev. vel doğuracağız diye düşünüyordum. Bu sene ben gecikmişim doğrusu, ma- şallah bak sen doğuruyorsun... Be- nim yaktım daha dolmadı bile... di- yordu. Sesi köyün Içinde çın çın ötüyor ve kadınlar birer birer kapılarının eşiği- ne çikip: — Sancın mı tuttu? Hayırlı olsun, | hayırlı olsun! İnşallah bir oğlandır! diye bağırıyorlardı. İçlerinden biri, kapı kapı gezip, de- dikodu yapmasını seven dul bir ka- dın da, yana yar — Haydi haydi, kocalarınız elinizde İken, gözünüzü dört açıp, işinize ba- kın... Ben de güldür güldür doğura- cak yaştayım amma, erkeksiz kal dım... Halim meydanda işte, i, Ana cevap vermedi. Toz ve ter deki yüzü biraz sararmıştı, kadına gü- lümsedi ve içeri girdi. İhtiyar nine de arkası sıra geliyordu; hâdisenin ver- diği sevinçle gülüyordu, gene çenesi açılmıştı: «— Her vakit de derdim ya, vaktim saatim gelince benim... Hem biliyor- sun ya kizim, dokuz çocuk doğur. dumdu, yaşadıkları kadar da, pekâlâ hepsi de tosun gibi şeylerdi... Ne di- yordum?... Ha her vakit de söylerim ya.» Bu sözler ana'nın kulağına bile gir- miyordu. Alçak bir iskemle çekti, hiç birşey demeden oturdu. Alnına dökü. Jen dolaşık saçlarını, terli ellerile yü- zünden kaldırdı, Amma bu ellerdeki, tarlaların değil, ıztırabın sancının bambaşka bir teri idi. Hırkasının ucu İle yüzünü sildi, u- yun, sık saçlarını çözdü, daha sıkıca ördü, topladı, esmer yüzlü, iyi bir | | kadıncağızdı. Tersine dönük kara bu- Birden şiddetli bir ağrı tuttu; hiç sesini çıkarmadan, öne doğru eğildi v bekledi. Yanibaşında da, ihtiyar nine vır çenesi işliyordu. Emm U karısı da şakalar yapıyordu. Ar onun İki kat büküldüğünü görünce, koştu kapıyı örttü ve kanadın önün- de, bir şeye hazırlanıyormuş gibi te- tikle durdu. Tam o aralık, kapıya güm güm vu- rulmağa başladı. Küçük oğlandı bu. Güpegündüz, kapının kapandığını ve içeriye de annesinin girmiş olduğunu gören yavrucak, korkmuştu. Açsınlar diye bağırıp duruyordu. Ana: — Bırakın, dışarıda kalsın şu yumur- cak. İşimi görürken rahat verin, dedi. Komşu kadın da kâpının aralıkla» rından: — Bekle azıcık. Ana'nın işi var. diye seslendi ve ihtiyar nine bir sada aksi gibi: - Bekle, azıcık bekle... Uslu uslu oynarsan sana para veririm, fıstık alır« sın. Bak birazdan anan sana ne gös terecek,,. dedi. Amma nedense içine korku giren oğ- lan, inadından dönmedi, üstelik kü- çük'kız da, her zaman yaptığı gibi kardeşinden örnek alarak, ağlamağa koyuldu. O da kapıya geldi; küçücük yumruklarile o da, vurmağa başladı. Nihayet ana'nın sabrı tükendi, sık- laşan sanctların şiddeti nisbetinde, öfkesi de artarak yerinden fırladı, dı- şarı uğradı ve küçük oğlana; — Canım çıkıyor benim, canım. Se- ni hain, melün seni. Söz dinlemek ne | dir bilmezsin... Üstelik bir eşin daha geliyor işte!... diye bağıratak bir temis kötek attı. Amma hemen yüreği yumuşadı, öf- kesi yatıştı usulca: — Haydi, pekâlâ, madem ki, isti yorsun gir bakalım... Görülecek bir- $ey yök ki, dedi ve emmloğlunun ka- rısına dönerek — Kapıyı arala bari kardeş, alışık değiller de, beni görünce ayrı duramıs yorlar... diye ilâve etti. Ondan sonra, tekrar yerine oturdu; başını ellerinin içine alıp, kendini ses- sizce, ağrıya, sancıya koyuverdi Küçük oğlana gelince, o içeri girdi, birşey farkedip sezemedi, Sade, kom- şu yengenin, sanki yavrucak büyük bir suç işlemiş gibi, üzerine dikilen kötü kötü bakışlarını görünce, canı sıkıldı tekrar dışarı çıktı. Halbuki küçük kız, odanın dövül müş toprak döşemesine, yere, anacis ğının yanına oturdu ve zavallı kaşı- nan gözleri rahat etsinler diye de, elle- rile onlari örttü, Bekleyiş uzun sürüyordu; kadınlar» dan biri, ağrı çekeni, ıztırsptan dişle- rini sıkmış susuyordu. Öteki ikisi de, köy dedikoduları yapıyor, sonuncu eY- de oturan erkeğin tarlada işi gücü yüzüstü kaladururken nasıl, Tanrr nın günü başını kumardan kaldırma» dığını konuşuyor söyleşiyorlardı Bu sabah da, adamı gene, son birkaç paralarını alıp oyuna ve e gidi yormuş diye, karı koca müthiş bir kavgaya tutuşmuşlardı. Kadıncağız, bir türlü söz geçireme- miş ve erkeği gittikten sonra, kapisi» nın eşiğine oturup bir avaze ağlayıp, alnının kara yazısını anlatıp durmuş- tu. Herkes de işitmişti. Emmlioğlu- nun karısı: — Bari oynadığına göre kazan'p evli - he birşey getirse... Ne gezer! Hep kay- bediyor, işin kötüsü de bu ya... diyor. du. Nine içini çekti, yere tükürdü: — Vah, vah, erkek dediğin, kazan sın, evine baksın diye yaralilmişken para kaybetmeğe başladı mi bir ke re, pek fenadır; bilirim böylelerini. Amma hamdolsun, bizim erkeğimiz& göre değil bu lâfım... Oğlumun oyun- da, bahti açıktır, her daim kazanır...» O daha böylece konuşadururken, ana boğuk bir çığlık kopardı, kızının oturduğu taraftan, öbür yana döndü ve kuşağını birden gevşeterek iskem- lenin üzerinden öne doğru, İyice eğil (Arkası var)