HER AKŞAM BİR HİKÂYE i AKSi ADAM Semiye her sabah hemen hemen | Jiğin filân tesirinde kaldığı yok... Öle- AYNİ saatte Maçkadan tramvaya biner,! ki erkeklerden ne kadar farklı... mbula inerdi, O günü de gene öy- yapmıştı. Tramvaya girince şöyle rile beş bir yer aradı. Lâkin otu- Tacak hiç bir yer yoktu. Bir kenara tu- İiharak ayakta durmağa mecbur ol- du. Önünde kendisi gibi ayakta duran İki delikanlı vardı. Ikisi de tam ma- Masile «iki dirhem bir çekirdek». Pek $t kırıldım gençlerdi. Hele bunlardan biri gözlerini hiç iyeden ayırmıyordu. Samiye uzun boylu, iri yeşil gözleri, son derece bi- $imli vücudü ile dikkati çekecek dere- €de güzeldi. Fakat genç kadın, önün- delikanlının kendi üzerinden bir ika bile ayrılmıyan yapışkan ba- dan âdeta sıkılmağa başla- Miştı. Bir aralık iki delikanlıdan biri Sumiyeye işittirebilecek bir tarzda ko- huşmağa başladılar: -— Monşer, şimdi şu tramvayda bir İskemleye oturmuş olsaydım ne yapar. düm biliyor musun? — Ne yapardın? — Derhal kalkar, yerimi arkamızda» ki güzel bayana takdim ederdim. Dü- #ün bu ne büyük bir zevk olacaktı, Onun küçücük bir teşekkürüne bile Mail olmak büyük bir bahtiyarlıktır doğrusu. Şuraya baksana birader. Böyle bir mahlükün ayakla kalması Bünah değil midir? Samiye kendisi için söy! en bu Süz“ duruyor. ç man ne soğuk söz- letj.. Ne soğuk!...x diyordu. Tam bu esnada tramvay sarsıldı. Genç kadın şöyle bir sendeledi. İşte bu sırada arkasında duran bir erke. Ün ayağına bastı, Samiyenin öni ki iki delikanlıdan biri aklınca bir Yecize yumurtladı. Samiyenin sende- esi üzerine arkada; z — Keklik sekti azizim... Malüm ya bir söz var. «Keklik g yorle derler. İşte keklik sekişi diye buna ler... Samiye gene içinden: leri, diye düşündü. Bu sireda tramvay enbire durmuştu. Genç kadın gene Marsıldı. Arkasında duran deminki er- keğin bir kere daha ayağına bastı, Genç kadın iki sefer de ayağına bastı- Bi adama pardon demeği ihmal etmiş- Ayağına bastığı erkek sert bir tavır- Samiyeye: — Kızım... dedi, biraz dikkat efse- Ye... Şu iskemlelerin yanındaki sarı €emirlere sıkı sıkı tutun. İkidir ayağı- Ma hem de tam nasirımın üzerine bâ- &yorsun. Bir kere de «affedersiniz!» “emek tenezzülünde bulunmadınız. Samiye fena halde şaşırmıştı. Kendi Büzelliğine o kadar emindi ki, bir er. Keğin ayağmı çiğneyip, pestil haline İlle getirse kendisine bu sözleri söyle- Miyeceğine emindi. Bu arkasındaki dam ne aksi insandı. Yavaşça arkası- Ra döndü. — Affedersiniz efendim... dedi. Aya- İanıza bastığımın farkında olmamış- Samiyenin ayağına bastığı adam ak, &İ bir tavırla başını sağdan Sola, sol- an sağa salladı. Bu Samiyeye «Ki- ım!» diye hitap etmesine rağmen ol dukça genç bir adamdı. İyi giyinmiş- W. Göze çarpacak bir güzelliği yoktu. İdkin Samiye bu aksi adamla âdeta Mâkadar olmağa başlamıştı. Hayalın- Ön ilk defa güzelliğine katiyen aldırış *#tmiyen bir erkekle karşılaşıyordu. Bu aksi adamın değil de şu önünde duran İki gencin ayaklarına, hem de par- Maklarıni ezercesine basmış olsaydı Muhakkak çıt kırıldım delikanlılar bunu kendisine bir iltifat daha çakmak İçin bir vesile addederlerdi. Arkasında duran aksi adam gaze- tesini açmış, dünya havadislerini bü- Yük bir dikkatle okuyordu. Şöyle göz lerini kaldırıp da Samiyeye bir kere UK olsun bakmak aklından bile geç- Miyordu, Samiye kendi kendine: — Ne ciddi adam... diyordu, akslli. İÜ bile tatlı... Bu önümdeki iki nane molla gibi değil... Onların ayaklarını Destile çevirseydim: «Aman efendim, İltlettiniz. İtifat buyurdunuz.» der- İerdi. Ayakları acıya acıya suratıma akıp gülümserlerdi. Halbuki bu sdam öyle değil. Bir kere son derece sâ- ... Canımı acıttım. Üstelik bir de *&ffedersiniz» demedim. Bana hisleri. hi dobra dobra söyledi. Hem ne kadar kim tavırlı pir erkek!... Öyle güzel- | | Genç ve güzel kadın şimdi - geriye dönmüştü. Aksi adamla karşı karşıya idi. Onun dikkatini üzerine çekmek is- tiyordu. Fakat adam hiç o taraflı de- gildi. Samiye içinden: «A,.. Bu adam beni çıldırtacak! Yüzüme bile baktığı yok. Yanındaki kadın güzel mi? Çirkin mi? Merak bile ettiği yok. Amma de- min beni terslerken yüzyüze geldik. O zaman beni gördü. Fakat gene bana aldırış ettiği yok.» O günden sonra Samiye ayağına bas- tığı adama sık sık ras geliyordu. Genç kadın onun ismini «Aksi adamı koy- muştu, Hayatında ilk defa kendisini paylıyan bu yabancı erkekle adam akılı alâkadar olmağa başlamıştı. Bir gün aksi adama gene tramvays da ras gelmişti. Bir mayis günü idi. Tramvay oldukça boştu. Samiye de, aksi adam da birer yer bulmuşlar, otur- muşlardı. Bir istasyonda tramvaya Şiş- man bir erkek binmişti. Yeni gelen yolcu tramvayın kapısını açık bırakın- ca aksi adam hemen sesini yükseltti, şişman erkeğe bağırdı: — Rica ederim efendim... kapatınız. Cereyan yapıyor! yolcu bir kaç adim ilerlemişken yeni. den gerisi geriye döndü. Tr; basının kapısını kapattı, Sar Jümsedi, Bu aksi adamın hk; hoşuna gidiyordu. Genç kâdın içinden: — Bu aksi adamı herhalde çök s8 mimi bir insan... Onun yerinde baş- İ kası olsaydı böyle dobra dobra, heni | de “Yüksek sesle fik İ kalkar kapıyı keni ki cereyan yapan bu kapınıri ki «Ha şimdi nezle oluyorum, ha nezle öldüm. diye kuruntu içinde kalırdı. Samiye & damı biraz kendisile alâkadar etmek için şeyi birşey | düşündü. Aksi adam hava cereyanın. dan şikâyet etmiş, tramvayın kapısını kapattırmıştı. Halbuki Samiye bir da- kika sonra yerinde doğr da oturduğu pencereyi ir tutuşta 2 Kapıyı muştu. Aksi adam hem: — Rica ederim... İsti efendim. Böyle şey olur mu? Henüz tramvayların pencerelerinin açılaca- ğı mevsime gelmedik. Bütün yolcu- ları hastalatacak mısınız? Kapatınız | pencereyi... dedi, Samiye gülmemek için kendisini 20r| zaptediyordu. Aksi adama döndü, ba- kışlarını mümkün olduğu kadar tat- Klaştırarak onun gözlerinin içine bak- | tı: — İçeriye biraz temiz hava girsin di. ye pencereyi açtım!... dedi, i Samiye artık bu kadar tatlı tat bak-! tığı adamın da kendisine daha iyi day.! rTanacağına zahipti, Fakat aksi adam Şişman İ 24: Sen ajans haberleri ve yarınki pro- İ ğ İ gram | bir tanıdık evinde Samiy AEŞAM way Türkiye Radyodifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1439 m. o 183 Kes, 120 Kw. T.A. G. 1974m. 15195 Kes 20 Kw. TAP 3i7om. 846 Kes 20 Kw. ANKAKA RADYOSU CUMA 5/5/9839 TÜRKİYE SAATİLE 1230: Program, 12,35: 'Türk müziği - PL 13: Memleket saat ayarı, ajans ve mete- oroloji haberleri, 13.15 - 14 (Karışık prog- ram - Pi). 1140: İnkılâp tarihi derileri - Halke- vinden naklen. 18.30 progrâm, 1835: Mü- zik (Bale müziği - Pİ). 19: Konuşma, 19,15 'Türk müziği (Fasıl heyeti): Celâl Tokses ye arkadaşları. 20: Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri. 20,15: Türk müziği: Çalanlar: Cevdet Çağla, Eşref Kadri, Hasan Gür, Hamd! Tukay. Oku- yanlar: Safiye Tokay, | - Hicaz peşreri - Balim beyin.'2 - Haydarm Hicaz şarkı - Hicranı elem. 3 - Refik Fersan - Hicaz şar- kı - Cihanda biricik sevdiğim sensin. 4 - Salâhattin Pınarın - Hicaz şarkı - Anla- dım sevmiyeceksin. 5 - Hasan Gür Kanun taksimi, 6 - Eviç şarkı - Bir sebeple gücen- mişsin, 7 - Eviç türkü - Atladım bahçene girdim. 8 - Saz eserler! ve oyun havaları, 21: Konuşma, 2115: Esham, tahvilât, kam- biyo, nükud Ve Zirant borsam (fiat), 21,25: Neşeli plâklar - R. 2130: Müzik (Riyaseticamhur Filârmonik orkestrası - Şef: Hasan Perlâ): 1 - L Van Beslho- ven - 2 nci Leonore uvertürü, 2*- Joseph Haydn - Senfoni Mibemol Majör Nr. 99. a) Adaglo - Vivace Assat, b) Adaglo ©) Menuetto -Trio, ç) Vivace, 3 - P. Tschal- kowky « Romeo ve Jülictie (Uvertür fan- tezi), 4 - Vr. Berllor - Benvenuto Cellini operası uvertürü. 2240: Müsik (Operet- ler - PL), 23: Müzik (Cazband - Pİ), 2345 - İş bulmak için Uzun, uzun düşünmeğe hacet yok! ; sAkşamsa bir KÜÇÜK İLÂN vermek kâfidir. gene o taraflı olmadı. Hattâ; i dedi, temiz hava al iz sahanlığa teşrif eder- dedi, Genç ve güzel kadın bu kendisini İersleyen erkeğe âdeta hayretle bakı- yordu. O bütün erkeklerden iltifat gör» meğe alışmıştı. O halde bu-nasıl er. kekti? Aradan epey zaman geçti. Dai- a biribirlerine raslıyorlardı. Nihayet ie Fahriyi biribirlerine takdim ettiler. Az zaman- da çok iyi arkadaş oldular, Samiye Fahri için dâima «tam erkek!... Kadı- na o kadar hâkim ki...» diyordu. Ni- İ hayet samimiyetleri ilerledi. Ve evlen- diler, İki sene sonra Samiyenin meşhur ak- si adamı «kuzu gibi erkek» olmuştu. Hikmet Feridun Es Hububat unları SIHHAT VE KUVVET KAYNAĞIDIR Ti PİRND TURA TARİHİ — Karakurumu boş mu sanıyor lar acaba.?! İmparâtoriçenin ordu- larından korkmuyorlar mı? — Onlar, Karakurum ambarlarını yağma edeceklermiş. Karakurumda- ki askerin Tunaya gittiğini duymuş- lar... «Şehir boşaldı.. karnını ve cebi- ni doldurmak istiyen bizimle gel- sin!» diyerek, önüne geleni beraber sürüklüyorlarmış. Samo, Sinvurun yüzüne buktu: — Tureci bu kadar küçülmüş mü dersin? O, kendi yurdu içinde böyle bavağı bir vurguncu gibi, Karaku- rum üzerine yürüyorsa, onu önlemek güç olacak. Sinvur atının dizginlerini çekerek: — Sen bu adamların lâfına kulak verme, dedi, heydi biz yolumuza de- vam edelim, Tureci aç bir adam de- ğildir. Çobanlar daima korkak olur- lar... Sürülerini korumak için, her yolcuyu vurguna geldi sanırlar. ve sık sık dağlara sığınırlar. * Samo, uzaktân gelen bir kalabalık gördü: — Galiba onlar geliyort... Ve yolun üstüne çıktı... Atına bin- di, Sİnvurla beraber ufuklara doğru açıldı. Biraz sonra İki tanınmış kahraman | Tureci, Samo'yu yol üstünde görün- i | ce şaşırdı. — Nereye gidiyorsun, Samo? Diye bağırdı. | Samo, eski arkadaşını selâmladı ve ui: | ü hana gidiyorum. Birkaç güne kadar Karakurumda ku: toplanacak... Komütanlar, ç prensler şimdiden gelmeğe başladılar. | Turakina, Menküyü de Karakurüma davet ediyor, Dedi, Tureci bu sözleri duyunca, atın üstünde buz gibi donup kalmıştı. Samo yalan söylüyordu. Fakat, Tu. | reciyi aldatmak lâzımdı. O, başka tür- lü geri dönemezdi. 'Türecinin çok çekindiği bir adam vardı: İran valisi Ergun. 'Tureci, Ergundan âdeta korkardı. Samo bunu da biliyordu. Yavaşça yanına sokuldu: — Ergun bahadır yirmi bin kişi ile Karakurum civarında karargâh kur- du, Kendisi sarayda misafirdir. — Neden bu kadar erle beraber gel- miş? Karakurumda cenketmek için mi?... — Prensler, komutanlar arasında bir gürültü çıkmasın diye... Tureci birdenbire yelkenleri suya indirmişti. Bu vaziyet karşısında el- bette Karakuruma gidemezdi. Arkasındaki orduya: — Dur.. Emrini verdi. Ve Samoya sordu: — Seni Menküye kim gönderiyor? — Turakina... — Menküyü görmesen olmaz mı? — Sen geri dönersen, ben de onu görmeden dönüp giderim. 'Tureci at üstünde düşünmeğe baş- Jadı, Samo: — Menkü hanı görmemi neden istö- miyorsun? - dedi - Kurultayda onun da reyi alınacak. 'Tureci kaşlarını çattı: — Menkü şimdi Gerolan ormanla. nında vahşi hayvan avlamakla meşgul Onu kolay göremezsin! — Ya kai . Botuktay hatunu da göremez miyim? Hiç olmazsu impara- toriçenin buyruğunu ona bildirmiş olurum. Yalan söylemek sırası 'Tureciye gel- mişti: — Kotuktay çok hastadır, dedi, hiç kimseyi kabul etmiyor. Ona bu sra- da böyle şeylerden bahsedilemez. — Pekâlâ, Sen nereye gidiyorsun böyle binlerce eri peşine takmışsın da. Tureci gözlerin! süzerek güldü: — Buralarda Menkü hanım âtlıları- ni çeviren bir takım haydudlar türe Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ karşı karşıya gelmişlerdi. | ük LE 'Tefrika No, 131 Samo, Tureci'nin ordusunu hile ile geri çevirdi, fakat Turakina artık son günlerini yaşıyordu miş. Onları aramağa ve haşlarını #z- meğe çıktım. — Ezebildin mi bari?.. — Kimseye raslamadım. Yola çık- tığımızı duyunca, korkudan kaçmış- lar galiba... — Öyle olsa gerek, Çünkü, kaç gün- dür ben de yollârda böyle yol kesen haydudlara raslartiidim. — O halde büradan geri dönelim. — Ben de dönüyorum. Merikü hanla birlikte Karakuruma geleceksin, de- ğil mi? — Kurultay ne zaman toplanacak? — İki ay sonra... — Gelmeğe çalışırım. Fakat, tekrar edeyim &i, Menkü han kurultaya en geç geleceklerden biri olacaktır. Selâmlaşblar, Ve ayrıldılar. Ay ışığı altında Karakurum yolunu tutan iki arkadaş, at üstünde konuş rak ilerliyordu. Si nasıl hâlâ şaşıyorum, komutanım! Bu adam herşeye kolay kolay kanmazdı, Diye söyleniyordu. Samo mağruyane bir tavırla; — Evet, diy: amma, bana indfır. Çünkü ben kandırabildiğin ydu, herkese inanmaz onu di. Onun tahtını kurtaran sensi sv «Turakinasnın son günleri rakuruma döndüğü kendisini aratlı- eciyi nusıl geri çevir- anlatmak fırsatı dü- Samo ağanı açı: kinaya söy1e... Rakibesi un, Moğol tahtına oturu istiyordu. Yirmi bin kişilik bir ovdu ile Turecivi Karakuruma göndermek üzere yola çıkarmıştı. Onu yoldan ge- ri çevirdim, Dedi. Çutsay, bu arada geçen gün- ler içinde sarayda ve Karakurunıda olup bitenleri Samyoa anlattıktan son. ra: — Aysunun cesedini saraydaki Tanların ağzina atmışlar, Onu öl reni buldum. Fakat, şimdilik Kim o. duğunu söyliyemem. Sana gelince, Ay- sunun katili olmadığın anlaşıldı, Tu- rakina kaç gündür seni aratıyordu. Dedi, Samo uffedildiğini öğrenince geniş bir nefes aldı. — Hakikatin gühün birinde mey. dana çıkacağından emindim, dedi. - Aysuya yazık oldu. İnsan sevgilisini kendi elile nasıl öldürebilirdi? Çutsay, Samoyu zorla saraya gölür. dü. Turakina ile görüştürecekti. kat, imparatoriçenin âni rahatsızlığı bu konuşmaya imkân vermedi. Artık Turakina da Enlamıştı & gol tahtında bundan fazla otur kabil ölmiyacaktı. O gün vezirini gırdı — Kurultay toplansın... Bütün va; Miler, prensler, komutanlar Kar TUuMa gelsinler ve hakan seçimi yay sın, Dedi, İmparatoriçenin buyruğu yur- dun her köşesine bildirildi. O günlerde, Turakinanın ned i ve akıl hocası Ayşenin esrarengiz br şekilde ölümü de imparstoriçenin mev- kiini ve maneviyatını sarsmışlı. Turakina, Aysenin ölümünü duyun. ca: — İşte şimdi sağ kolumu kaybettim. Diyerek ağlamıştı. 'Turakina, ned'imesinin, Türk yurdu- na yaptığı fenalıkları bir türlü göre- memiş, anlıyamamıştı. Onun aleyi de söylenen sözlerin hepsini: yorlar!» kelimesile önler ve hi Inanmazdı, 'Turakina, Moğol tahtında bı yıldan çok daha fazla Kalabit Ayşeye kapılmasaydı ve onun yap' fenalıkları gürebilseydi. İskender Fahreddin —SON— i ula