23 Nisan 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

23 Nisan 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

23 Nisan 1939 AKŞAM Avukat ba müekkiline Haydar ayoğa kalkan mak üzere il aştım, beyefendi. Li Anı yok ele geçmiyo şimdi son derece tedbirli day- Belki zannedildiği gibi zevcinia çapkınlık yapmıyordu —on İstanbulun bütün hai meşreb kadınlarını aldattı, Bunu her« kes | akip 'ecektim, gene Çok eşine adamlar koydum. » Tam ele g Muvaffak olamadım... — Raif beyin hiç bir devamlı müna- sebeti yok demektir Yirmi tane var.. Fakat nerede görüştüklerini nasıl bilmeli? — Yazık... Çok yazık... Üstelik zev» ciniz beyefendi katiyen boşanmak ta- rafhsı değil.Dün avukatile görüştüm. Şayed elimizde kuvvetli bir silâh ol- mazsa İşler sarpa saracak. Yazı masasına doğru yürüdü. Bir takım kâğıdlar karıştırdı. Sonra göz“ lerini kırpıştırarak, kurnaz bir bakış» Ja: — Müsaade ederseniz size bir fikir vereyim — Lütfedersiniz. — Meselâ kurmaz, güzel akıllı bir kadın bulsanız da kocanızla işi pişirse ve sırasında size haber verse... Genç kadın: — Sahi !- dedi. - Bu, hiç aklıma gel- memişti, Odadan çıktılar, Avukat hürmetle eğilerek müşterisini teşyi ediyordu. Yan odada oturan kâtipler biran yazı yazmağı keserek bu lâvanta kokuları saçıp geçen çok zarif kadını süzdüler, ör. — Kuzum amcacığım! Ne olursun, bana bu iyiliği yap. Korkma yengem işitmez. Elbette sen bu işi yapacak bir kadın bulursun, — Vallahi kızım. — İnanmam, Pekâlâ biliyorum, büz lursun. İnkârda daha devam edersen Ahmed ağaya sorarım. Senin sadık uşa- ğın her sırrını bilir — Saçmalama... Filhakika birçok genç kadınların isimlerini işitirim... Klüpteki gençler daima bahsederler, Belki birisini bulurum sana, — Gördün mü amcacığım, istediğin takdirde nasıl yapabiliyormuşsun!., Şimdi tekrarlıyalım: Kadını buluyor- sun... Kocama randevu veriyor... Eğer bunu becerikli bir sürette, akıllıca ya- parsa, eminim ki bizimki kabul edip gidecektir Kadın sana yeri ve saati haber veririr... Ben de karakola... Ve baskın. Oh, yakalıyacağız. Yakalıyaca- öz... Genç kadın yerinden sevinçle fırla- dı. Boynuna sarılıp amcasını öptü. İh- tiyar erkek homurdandı: — Vallahi bana pek çirkin bir rol eynatıyorsun. Bu işleri beğenmiyorum...! — Zarar yok amcacığım, bana iyi- dik yapmış oluyorsun... Kadına söy Kendisine bol para veririm... Bu işi be, cersin! #öx Amca yeğen, otomobille gidiyorlar. dı, Genç kadın sordu: — Nerede ineceğinizi şoför biliyor mu? — Evet... Beni kulübe bırakacaksı- nız, İşte yavrucuğum. İstediğini yap- tım. Öbürgün saat dörtte kocan mat. mâzel Roza'nın apartımanında bulu- nacak... Güzel bir kız. — Adresi ne? — Helvacı sokağı 50 numara... Unut- ma ha. Öbürgün saat dörtte... Ondan sonrasına karışmam. Beni bu işlere sokma. Zaten lüzumundan fazla mü. dahale ettim. Bu akşam da av İçin Çekmeceye gidiyorum. Bir kaç gün ge- Jemiyeceğim. İnşallah avdetime kadar her işi bitirirsin. Beni kandırdın. Fa- kat kendime fena halde kızıyorum. Erkekler birbirlerine böyle oyunlar oy- namamalıdırlar. Filhakika kocan da sersemin biri ya. Senin gibi güzel bir kadına ihanet etmek yakışmaz! Her neyse işte kulübe geldim, Allaha 1smar. Jadık. Beni ancak haftanın sonunda görürsün. Öyleyse?.. Niçin şakalatamadınz? Altmış yaşımda olmu rağmen, gayet çevik bir hareketle kaldırıma at- Tadı. Genç kadın şoföre seslendi Terzime gideceğim. Sonra koltuklara yaslanacağı sıra- İ da, eli bükülmüş bir küğide ilişti. Açtı ve okudu: Karar verdiğimiz gibi, salı günü sa- at dörtte. Roza Kendi kendine dü; dü: «— Salı... Bugün tesi... Demek yarn... Amcam. yanlış söylemiş . ola- cak. Acaba klübe uğrayıp da tekrar kendisine sorsan mı? Yok canım, Değ-| mez. Şimdi (Beni rahatsız ettin!) diye kızacaktır. Dalgınhkla yanlış söylemiş | olacak. Hemen gidip Karakola hüber vereyim. Yarın için hazırlansınlar.» Ve sevinç içinde zıp zıp zıplıyordu: «Ob! Yarın yakalıyorum, yarın yakalı ! ve Raif beyin zevcesinin bindiği otomo- li helvacı sokağı 50 numaranın önünde durduğu sırada, resmi şahldler de ka- pının önünde bekliyorlardı. Burası se$- siz bir yerdi. İhtiyar bir kadın, ağır adımlarla, söylene söylene yürüyor. du: — Vallahi bütün vücudüm titriyor, Bana ne işler gördürüyorsun. — Yengeciğim. Biraz metin ol. İster- sen otomobilde bekle amma, erkek- lerin ortasında beni yapyalnız bekle. meniz doğru mu? — Hakkın var, am. Geliyorum... Hep birden merdivenlerden yukarı çıkmağıa başladılar. Birinci katta sağdaki kapıyı komi. | ser çaldı. Cevap yok. Bakıştılar. Kadınlar helecan içindeydi. Bir müd- det sonra, tekrar, uzun uzun zile bâs- tılar, İçerden hafif bir ayak sesi işit. di. Belli ki biri anahtar deliğine gö- zünü uydurmuş bakıyordu. Komiser: — Zabıta geldi. İnce bir kadın fery - dedi dı. Çıplak ayakla bir koşuş. Komiser, adamların; Haydi. - diye emir Kapıyı omuzladılar, Rezeler çatırdı- yordu, tahtalar gıcırdıyordu. İçerden bir kalın erkek sesi: — Bu da ne?.. Kıracak değilsiniz ya. İşte açıyoruz. Kilid çevrildi. — Hay allah cezanı versin, Ben sana yarın için demiş miydim? - diye bir Üstünde bir pijama, erkek göründü. Genç kadın amcasının karşısında bu. Tünuyordu. Yenge aptallaşmış bir yüz- Je kocasına baktı, Nakleden: Hatice Süreyya (Çocuk bayramı) Buçün 23 Nisan minimini yay. ruların dağıtacakları rozetleri kabul ediniz. Bunun varlığile kimsesiz yoksul yavruların sağ- hığına bakılacaktır. Aile Yuvasının, Şenliğini varlığını İÇKİ ve KUMAR yıkar. Çocuk Esirgeme Ku- rumu Genel Merkezi Bakırköy Halkevi başkanlığından 23 Nisan 1939. Hâkimiyeti Milliye ve Çocuk bayramı münasebetile Evi- miz salonunda saat 17 de milli hâki- miyet mevzuu üzerinde bir konferans ve onu takiben bir konser ve- rileceği ilân olunur. Davetiye serbes- tir. Herkes gelebilir. Halkevinden: Evimizde, halka mahsus A ve B derecelerinde Millet mektebi dersa- nesi açılmıştır. Bu derslere devam etmek isteyen- lerin kaydolmak için her gün büroya müracaat etmeleri rica olunur. mamalkmetmiişenimnmaşmammımulkinine Üsküdar Halkevinde bu- günkü merasim Üsküdar Halkevnden: 5-1-939 Hâkimiyeti Milliye gününe mü- sadi! pazar günü saat 21 de Evmiz sa- Yonunda Haydarpaşa lisesi tarih öğret- menlerinden Cemal Yener tarafından (23 nisan bayramı) hakkında bir konferans verilecektir. gösterit kolu ta- Konferansı müteakp rafından mlili bir piyes temsil edilecektir. 1 BULMACAMIZ Boldan — hika - Başma | «Ks gelirse kışın yağar, 77 — Mücedded kemer bağı 8 — Bir güz rengi - Kalburdan geçirsek, 9 — Yapmak - Başına «Ba gi boza satan olur, 10 — Emniyetli - Aşk Yukandan aşağı: 1 — Bütlü bademli bisküvi 2 — İnsan - Bir erkek ismi, | 3 Akil ölme sy 4 — Geri değil - Tâhzm 5 — Tersi ayı yuvasıdır - İskân etme, 6 — Eczacı, 7 — Mefküre - Gene öyle, 8 —İle muhaflefi « Sorgu edatı - eserler. 9 — Tersi budaladır » Başına «Ba ge- lirse hâyık olur. 10 — Üzüm suyu - Bir yerin denizden yüksekliği. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: | 1 Ece, Harika, 2 — Dolmakalem, $ — Ek, Asabiye, 4 — Berla, İkii, 5 — İyal, | Halfi, 6 — Kemane, 7 — Ahize, Mea,$ — İ Tatil, Sert, 9 — Ci, Zoraki, 10 — Ie, | Nar, Ki. Yukardan aşağı: 1 — Edebiyatçı, 2 —Cokey, Haiz, 3 — İ Bi, Rakit, 4 — Mallezis, 5 — Hasa, Melen, | 8 — Aka, Ha, Ra, 7 — Rablan, Sar, 8 — | Üiklemek, 9 — Keyif, Erik, 10 — Ameliyat, İ Bu akşam Nöbetçi eczaneler Beyoğlu muntakası: Galatada Hay- reddin Tav, Karaköy, Bostanbaşında İtimad, Tepebaşında Kinyoli, Tak- simde Yenişehir, İstikiMi enddesinde Kemal Rebul, Maçkada Maçka, Şişii- de Haliskârdazi caddesinde Halk, Fatih; Veznecilerde Üniversite, Kara- gümrük: Arif, Bâkırköy; Hilâl, Sarı- yer: Osman, Aksaray: Ziya Nuri, Fe- per: Balatta Hüsameddin, Kumkapı: Lâlelide Haydar, Küçükpazar: Ne- cati, Samatya: Erofllos Çula, dar; Ali Rıza, Şehremini; Hamdi, Üsküdar; İmrahor, Heybella- da: Halk, Büyükada: Şinasi Rıza, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Bey- Koz, Paşabahçe, Anadoluhisarı, “Ta- rabya, Yeniköy, Emirgân ve Rumeli. hisarındaki eczaneler her gece nöbet- | İ | İ i i Abone ücretleri Türkiye Ecnebi SENELİK © 00 kuruş o 2700 kuruş 8 AYLIK 750 » M0 » SAYLIK “40 » w » 1 AYLIK Mİ vie lar Posta ittihadına dahil ecnebi memleketler: Seneliği 3600, aitı aytığı 1000, dip diş ayhkı 1000 ) kuruştur. | Adres tebdili için Yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. 422 1013 S7 12 16, İdarehane: Babidli civarı Acımusluk sokak No, 13 Şehidlikleri imar cemiyetine beldiyece eri yardıma Şehielikleri imar cemyetinden: Edirnekapı Şehdiiğinin imarma sarfe. dilmek üzere Belediye bütçesinden demi- yetimize 15000) lira tahsisat verilmesinin viliyet umumi meclisinde teklif ve kabul olunduğunu gazetelerde okuduk. Vatan ve İstiklâl fedailerinin yattıkları yerleri mütevazi bir bütçe Ile imara çalı- şan Cemiyetimizin hayırlı maksad ve ga- yeşine karşı gösterdikleri bu yüksek ve kıymetli alâka ve müzaheretlen dolayı Umumi Meclisin muhterem Reis ve âzala- Tina alenen teşekkürü bir vazife biliyoruz. Beynelmilel askeri tababet ve ecza kongresi Onuncu beynelmilei askeri tababet ve ee- zasılık kongresi mayıs ayı zarfında Washingtonda toplanacaktır. Bu kongreye Gülhaneden profesör doktor B. Burha- neddin Osman Tugan İle Mili Müdafaa Sıhhat işleri dairesi hılzıssıhha mütehas- TARİHİ TURAKINA Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ ROMAN Tefrika No, 119 sma Aysunun başına kalın bir kepenek geçirerek sımsıkı bağladılar ve doğruca saraya götürdüler Fatma, evdeki hesabi şıya uyup uymıyacağın: düşünmeden pağaları #vamıştı, «Karakurum bülbülü» : bir daha ötmiyecek mi? Fatmanın sadık adamı, saray cü- celerinden biri idi. O akşam Aysunun evine gidecek olan çüce, daha gün- düzden Falmaya: — Hiç merak etme! demişti. Ben bu gece Orun işini bitireceğim. Ka- rakurum bir daha o bülbülün sesini duymayacak, Fatma seviniyordü. Aysu'nun vü- cudü ortadan kalktıktan sonra, Sa- mo nasıl olsa Fatmanın eline düşe- cekti... Fatıma bundan © kadâr emin- di ki... —- Cücelere bir iş gördürmezsem, imparatoriçeyi kandırıp Aysu'nun kafasını köpartmasını da beceremz- miyim, Diyordu. Cüce, ortalık kararınca yola çıktı. Aysunun evine giti, O akşam Samo hâlâ eve dönmemişti.. Cüce bundan istifade ederek, Aysu ile konuşmağa başladı: — Bu bülbül? — Niçin soruyorsun? Çoktanberi beni arayıp sormuyordun... — Bu gece bir eğlenti var da. Hem oraya senin sevdiklerinden biri de gelecek. — Ne dedin?... den mi? — Evet. Eğer bu gece benimle be- râber gelirsen, gideceğimiz yerde Sa- mo'yu da göreceksin! Aysu birdenbire şaşırdı: — Gideceğim yerde kadın da var mı? — Kadınsız eğlenti olur mu yav- rum? Saraya mensup bütün rakka- seler oraya gelecekler. — Orası neresidir? Söylemiyecek- misin bana? — Hayır, emir aldım. Söylersem, başımı vururlar. üyük bir yer demek! Pek âlâ, geleceğim, Cücenin sevinci sonsuzdu... O, bu fettan kadını bu kadar çabuk avla- yacağını ummuyordu. Gerçi o göce Samonun eve gelmemesi de cüceye yardım etmemiş değildi. Aysu: — Şimdi süslenip hazırlanacağım. Diyerek bir başka odaya çekil- mişti. Cüce heyecan içinde «Karaku- rum bülbülüş nü bekliyordu. Aysunun giyinmesi çok sürmedi. O, en güzel elbisesini giymiş ve bir buçuk yıldanberi takmadığı mü- cevherlerle süslenerek gelmişti, Evin kapısında küçük bir araba bekliyordu. Cüce ile Aysu yanyana oturdular. Araba hareket etti, Arabanın arkasından iki saray muhafızı geliyordu. Aysu bu adamla- rı görmemişti. Cüce plânını önceden hazırlamış ve muhafızlara gizlice talimat ver- işti. Aysu saraydan başka her yere gi- debileceğini söylüyordu. Aysu saray- daki zabitlerden çekindiği için: — Eğer bu eğlenti sarayda yapılı- yorsa, ben oraya gitmem, demişti. Cüce ona, inandırıcı bir şekilde teminat verdikten sonra, arabada yavaş yavaş konuşmağa başladılar: — Saraya neden gitmek istemiyor- sun? Turakinadan mı çekiniyorsun? — Bayır. İmparatoriçeden - kor- kum yok. Fakat, onun maiyetindeki zabitlerden korkuyorum. z0r- la yakalayıp odalarında günlerce ka: patıyorlar. — Bu zabitlerden birile evlenmek istemez misin? — Onlar evlenmekten ziyade be- »imle eğlenmek istiyorlar, Ben ise çoktan bıktım bu sonu gelmiyen eğ- lenmelerden... — Samo İle evleneceğini söylüyor- Jar, doğru mu? — Onunla evlenmek isterdim. Fa- kat, o da acemi bir saksağan gibi, sani akşam yalnız mısın, şen Benim sevdiklerim- RR si ele her bir dala konüyor. Böyle bir ada- mın yuva kurmâsına imkân var mi? — Ona yuva kurmanın yollarını sen gösterebilirsin, Aysu! Benim, se- nin zekâe ve kabiliyetine güvenim yardır. — Ben, kedime güvenemiyorum. Ona karşı zaafım var. Eğer tuttuğu- nu koparabilen bir kadın olsaydım, bu am koliy Kolay bırakmazdım elimden — Belki yola; gelir. Samo, bir -ka- dına muhtaçtir. * — Bu kadın-ben olabilsem ne Mutlu. Fakat, onu elimden kaçıraca- ğımdan kor! — Bu geceki eğlentiye gideceğini sana söylemedi mi? — Hayır. Söylemiş olsaydi, bu de- rece şüphelenmözdim, Aysu çok sinirliydi. Sokaklardan geçerken, etrafına bile bakmıyordu. Bir arâlık cüceye sördü: — Samonun bu gece oraya gele- ceğini kim söyledi sana? — Kendisi — Ne dedin... Demek sen onu gör- dün bu gece, öyle mi? n — Evet. Köşkün bahçesinde genç bir kadınla konü$üyordu. Birdenbire karşılaştık. Kadını aldı, köşkten içe- riye girdi. — Eğlenti orada mı olacak? — Evet başladı bile. — Güzel miydi konuştuğu kadın?... — Ayın on dördü kadar güzeldi. gözlerim kamaştı.. fazla bakamadım yüzüne. Zaten Karakurumda bütün güzel kadınlar ona vurgun değil mi- dir? Bir müddet sustular. Aysu konuşmuyordu. Araba, karanlıkları yararak gidi- yordu Karanlık bir köşeyi kıvnılacakları sırada, cüce madı. Aysunun başına bir kalın ne Aysuyu iıskaralı zindana attır. mıştı. Aysu korkudan bayılmıştı. Gözlerini açlığı zaman kendini zin- danda buldu. Şakaklarını oğuştur- du, düşünüdü. Acaba hâlâ korkulu bir rüya mı görüyordu? Zindanın İçi zifiri karanlıktı, Yüksekte bir küçük delikten sabaha karşı hafif bir ışık süzüldü. Belli ki, güneş yeni doğu- yordu. Aysu kendine gelince yumrukları- ni sıkarak: — Vay alçak vay. Tuzakla beni ya- .kaladı, zindana altırdı, Alacağı ol- sun o cücenin... Fakat, bir müddet sonra muhake- mesini toplayan Aysu düşünmeğe — Cücenin maksadı nedir? Beni buraya neden attılar? Bu işte başka- larının parmağı olsa gerek. Cüce ken- diliğinden beni buraya atamaz. Aysunun in DE ya kunç sesler duydu. Vahşi hayvanlar kükrüyordu. Aysu korkudan kımıl dayamadı ve altındaki canavarları görünce gözleri açıldı: — Eyvah, beni kaplanlar parçala- © yacak, buradan nası! kurtulmalı?... Diye bağırmağa başladı. Aysu bir buçuk yıldanberi kendi köşesinde kimseye zarar vermeden, © sessizce oturuyordu. Onu bu vahsi hayvanlar içine attıran kimdi? (Arkası var) () Orta Asyada zenginlerin giy tüplü bir gocuk,

Bu sayıdan diğer sayfalar: