14 Nisan 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

14 Nisan 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

.—— ———a———— — <——————————— cc « —————— cc —---- çayını karıştırdı. Geniş kı daha gömüldü. Hikâyesini ğa başladı: — Bir zamanlar tavuk beslemeğe 8on derece merakım vardı. Bunun için gehirden şöyle biraz uzakça bir yerde bahçeli bir ev tutmuştum. Şöyleen iyi cinsinden epeyce tavuğum, beş de ghyet güzel horozum vardı. Bir gece saat onbire doğru odamda kitap oku- yordum, Birdenbire bizim bahçe tara« fından bir horoz sesi yükseldi. Bu aca- İp, gayet kalın bir horoz sesi idi, Son- ra benim horozlarımın seslerine de hiç benzemiyordu. Çünkü aşağı yukarı kümseteki horozların hepsinin sesini daha uzaktan tanırdım. Her birinin kendisine mahsus bir ötüşü vardı. Lâkin merak etmiştim. Çünkü işit- tiğim horoz sesi o kadar yakından gel- mişti ki... Dışarıya kulak kabarttım. «Belki ayni horoz bir kere daha öter!» diye bir müddet bekledim. Fakat bir daha horoz sesi filân işitmedim. Ertesi gece & ene bir ho- roz sesi işittim ı gecekinin ayni idi, Merakım yiye fazla. laşmıştı. Bu geceleri ayni santte öten kalın horoz sesi de nereden geliyor- du? ncü gece mehtabı seyretmek için biraz balkona çıkmıştım. Bir aralık gözüme tam karşımdaki yolda yavaş yavaş ilerliyen bir erkek gölgesi ilişti, Ay ışığı etrafı gündüz gibi aydınlat- tığı için bu gölgeyi derhal tanıdım, Bİ- zim Kâni idi. Kâni ile canciğer arkadaştık. Bu ka- dar iyi tanıdığım, semt komşun Kâ- niyi, kuvvetli bir ay ışığında, balkon- dan tanımam hiç de güç olmamıştı. 'Kâni biraz ileriledi. Köşedeki mavi boyalı köşkün önüne geldi. Birdenbire horoz gibi bağırdı. Şaşırmış kalmış. tim. İki gecedenberi ayni saatte öten sahte horozu keşfetmiştim. Demek bü Kâni idi ha?... Kendi kendime: «Lâ- kin bu oğlan deli mi? Gece yarıları s0- kakta horoz gibi ötmek insana yakışık alır mı? diyordum. Tam bu esnada arkadaşımın önünde durup da horoz gibi öttüğü mavi köşkün bahçe kapısı açıldı. Bir kadın gölgesi dışarıya sü- züldü. Gözlerimi kıstım. Bütün dikkatimi toplıyarak mavi köşkten çıkan kadına baktım. Bu ince, uzun boylu bir kadın bayali idi. Herhalde mavi köşkün sa- bibi Neclâ olacaktı. Çünkü mavi küşk- te zaten Neclâdan başka böyle ince uzun boylu kadın yoktu, Sonra Neclâ hakkında etrafta birçok dedikodular da dolaşıyordu. Onun macera düşkü- mü, eğlenceyi, zevki, sefayı çok seven bir kadın olduğu söyleniyordu. Zaten birkaç kere arkadaşım Kâni di — Şu senin komşun, mavi köşkte oturan Neclâ son derece hoşuma gidi- yor... diye bana bahsetmişti. Bunun için mavi köşkün bahçe ka- Pısından dışarıya çıkan kadının Neclâ olduğuna yüzde yüz emindim. Her. halde Kâni ile Neclânın arasında bir. Şeyler vardı. Nitekim mavi köşkün ka- Pısından çıkan kadın Kâninin yanına Yaklaştı. Onun koluna girdi. Deniz ke- Mârına doğru kolkola uzaklaştılar. Ertesi günü Kâniyi biraz sıkıştırın. €a ona herşeyi söylettim. Neclâ i &€ce buluşup sahile kadar uzar Ye pek tatlı saatler geçiriyorlarmış... i mavi köşkün önüne geldiği zaman isini Neclâya hissettirmek taklidi yapıyormuş. Arkadaşım bunları anlattıktan son. ra: için — Sorma birader... dedi, öyle ni bir mâcera geçiriyorum ki... Vakıâ Nec- lâ biraz hafif ruhlu bir kadın amma çok ho Yalnız gayet sert bir İşi o-bir hisse- Bundan sonra üstüste her gece Kâ- ninin mavi köşk önünde horoz gibi öttüğünü işidiyordum. Arkndaşlar ara- sında onun bu macerasını işitmiyen kalmanuştı. Kâr kızı yak için iki. de bir: — Haydi Kânitiğim... Biraz ho gibi ötsene... diyorlardı. Bu söz üzeri- ne Kâni küplere biniyor: — Ne demek istiyorsunuz yani? Yok- sa hakkımda bir dedikodu filân mı işit. tiniz? diye terter tepiniyordu. Onu daha kızdırmak isteyenler; — Hey gidi mahallenin horozu hey. orlardı. Bazıları da Kâniye acaip bir isim takmışlardı: Gece horozu... İçimizde son derece muzip bir âr- kadaş vardı: Nusret!.... Üstelik Nusret Neclâya da tutgundu. Bir gün Nusret, bana: Birader, dedi, ben bir muziplik yapacağım, Yarın gece ondan evvel köşkün önüne gidip horoz gibi ötece- gim... Tabii Neclâ çıkacak... Benimle karşılaşacak... Herhalde benim Kâni olmadığımı anlayınca; — Niçin horoz gibi ötüp beni bura- lara kadar getirttiniz?.. diye bana ça- tamaz. Öyle söylese bile şu cevabı ve- rebilirim: — Evvelâ ben horoz gibi ötmedim. Sonra ötsem ne icap eder? Canım is- ter, horoz gibi öterim, canım ister ke- di gibi mıyavlarım... Buna kim karı- şır?... Ertesi gece evimin önünde eğlenceli bir komedi seyredeceğimi anlamıştım. Bunun ertesi günü âdeta iple çek- tim. Gece saat'onu çeyrek geçiyordu. Yarım saat, üç çeyrek sonra Kâni ye- rine Nusret mavi köşkün önüne gelip horoz gibi ötecekti. Bu gece hiç de ay ışığı yoktu. Neclâ acaba horoz sesine aldanıp da dışarıya çıkacak mıydı? Ben böyle düşünürken kapım çalm- dı. Bir de bakâyım Kâni geldi, İçeriye girerken Kâni: — Sana derdimi dökmeğe geldim. dedi, başıma gelenleri biliyor musun? Bizim macerayı, her gece benim ho- Toz gibi mavi köşkün önünde öttüğü- ! MARKA İ BAHARATINI | Kulanmakla temin edebilirsiniz. 15 gramlık Salep ve baharat paketleri her yerde 5 kuruştur. Türkiye Kadyedifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 18) Kes. 120 Kw. TAR m, 15195 Keş, 20 Ew. TAP m. 9465 Kon 20 Kw ANKARA RADYOSU Cuma 14/4/939 TÜRKİYE SAATİLE 1230 13: Men Konuşma i - Halkev İnkılâp tarihi de »den naklen), 1880: Prog- 1835: Müzik (Bir kuartet - Pİ), şma, 19,15: Türk müziği (Fasi heyeti). Çalanlar;: Hakkı Derman, Eşref Kadri, Hasan Gür, Basri Üfler, Hamdi Tokay. Okuyan: Celâl Tokses, 20: Aja ol y ant borsası (fiat), gi. Çalanlar: Vecihe, Fa- Fersan, Refik Fersan. Okuyanlar: mi Rıza Ahıskan, Radife Neydik. 1 - peşcevi, 2 - Sadulish ağanın - Hi- ürük semalei -Nideyim, 3 - Hacı Arif - Hicaz şarkı - Benim halim fira- kınla, 4 - Refik P. - Tanbur taksimi, 5 - Bimen Şen - Hicaz şarkı - Yıllar ne çabuk geçti, 6 - Dedenin - Hicaz şarkı - Şu karşıki bir yeşili, 7 - Hicaz saz semal- #i, 8 - Salâhaddin Pınar - Hüzzam şer- kı - Aşkınla sürünsem, 9 - Salâhadein Pınar - Hüzzam şarkı - Seviyordum onu, 0 - Faiz Kapancı - Hüzzam şarkı - Bük- lüm büklüm sırma saçın, 21: Memleket Konuşma (Haftalık spor rilât, kambiyo - 19: Ki 21,25: Neşeli piâk- (Senfonik plâklar), 2230: Müzik (Melodiler ve solistler - Pİ), 23: Müzik (Cazband - PL), 23,45 - 24: Son ajans haberleri ve yarınki program, EEE mü Neclânın ağabeysi haber almış. Adamın ne kadar sert, belâlı olduğu- nu bilirsin... Her yerde n adam akıllı öğ- ilmem? Kâni ile en aklıma Nusretin ya- i, Eyvahlar olsun Tam bu esnada' dışarıdan acaip bir horoz sesi işittik. Kânl ile biribirimize baktık, hemen balkona fırladım. Mavi köşkün önünde bir gürültü kopmuş- tu. Kahn hiddetli bir ses - Neclânın ağabeysi olacak- avaz avaz bağırıyor- du: — Utanmaz, alçak... Kepaze!.. Ge- ce yanları horoz gibi ötüp kadınları dışarı çağırarak âşıkdaşlık edersin hal Al sanal... Al sana!., Bu arada bizim Nusretin yalvaran sesi de işitiliyordu: — Vallahi bu işte bir yanlışlık var efendim, Her gece horoz gibi öten ben değilim. Ben daha bu gece bir kerecik öttüm. Bir daha da töbeler töbesi.. Böbreklerden idrar torbasına kadar yollardaki hastalıkların mikroblarını kö- Hikmet Feridun Es künden temizlemek için (HELMORLÖ) kullanınız. * HELMOBLÖ yeni belsoğukluğunu, mesane iltihabını bel ağrısını, sık sık idrar bozmak, ve bo- sarken yanmak hallerini giderir. Bol idrar temin eder. İdrarda kumun, mesanede taşların teşekkülüne mani olur. Sıhhat Vekâletinin ruhsatını haizdir. Her eczanede bulunur. DİKKAT: HELMOBLİ, idrarınızı temisliyerek mavileştirir. İ ile geceleri nasıl | TURA TARİHİ Yazan! İSKENDER F. SERTELLİ Sahife 9 KINA Tefrika No. 111 Kubilây, prens Ma - Çi'nin tekrar dağa çıktığını Ölüm haberi dillerde dolaşıyordu. Fakat, Taner'in ölümünün kimse bilmiyordu. Böylece Sungları haftalarca, ay- Jarca aradılar... Ve nihayet günün birinde prens Ma - Çi'nin, Sung dağlarında görün- düğünü duydular. Moğolların yeni Sung valisi, Kubilâya; «Prens Ma - Çi'yi neden affettiniz? Bu adam gene dağa çıktı ve halkı başına toplamağa başladı...» Diye haber göndermişti. Kubilây bu haber üzerine: — Sung prensi bize boyun eğme- 'meğe and içmiştir. Onu idam ettir. mediğime şimdi pişman oldum. Diyerek, Çindeki bütün orduyu Sung eyaletine göndermeğe karar vermişti. Samo tekrar Sunglar üze- rine yürüyecekti. Bu sefer bütün Sung ormanlarının beşlan başa aleş- lenmesini ve yediden yetmişine ka- dar bütün Sungların kılıçtan geçiril mesi de kararlaştırılmıştı. * Prens Ti - Vongun firarından son- ra, Moğol prensinin sarayında çok garip hadiseler geçiyordu. Prensin çok sadık adamlarından Ta - Sa mütemadiyen Sunglar lehinde Söz söylemeğe ve Kubilâyı Sung seferin- den vazgeçirtmeğe çalı, Ta - Sa, Sung pren: mişti, Kubilâyı mümkün olduğu kâa- dar Sunglar lehine çevirmeğe çalışa- caktı O gün Kubilâyla sadık lâmasi baş- başa kalmıştı. Xukilây Sungları düşünüyordu. Ta - Sa sordu: — Sunglar üzerine bu kadar bü- yük bir ordu göndermeğe lüzum var mı? — Evet, İcabederse bütün Çinlileri toplayıp Sung dağına göndereceğim. Yer yüzünde bir tek Sunglunun ya- şamasma” tahammülüm yoktur. — Bu şiddetin sebebini anlıyamaz mıyım? Sunglar, çok mazlum ve suç- suz bir millettir. Ulu Tanrı, onlara da bizim gibi yer yüzünde yaşamak hakkını vermiştir. Onlardan bu hak- kı almak, bir insan neslini kendi köşelerinde boğup söndürmek kolay bir iş değildir. Kubilây hiddetlendi: — Sunglara acıyorsan, sen de Sung dağının git, Sunglarla birleş. Belki muvaffak olurlar. Sen de prens Ma - Çiye başlâma olursun! — Kulunuz sizin hizmetinizde - ölünceye kadar - kalmağa söz ver- dim. Beni buradan koysanız da bir yere gitmem. Fakat, Sungların bu kadar ağır cezaya müstahak olma- dıklarını sanıyorum. — Ma - Çinin yaptıkları affedilir mi? a — Bu kabahat Ma - Çide olmasa gerek. Onu ele geçirmişken cezalan- dırmalıydınız. Kaçmak, her mah- kümun düşünebileceği kurtuluş ça- relerinden biridir. Ma - Çi içkaleden kaçmakla zekâ ve kabiliyetini gös termiştir. — 'Ti - Vonga'ne dersin: O melün, Kız kardeşini de birlikte kaçırdı. — 'Ti - Vongun sizi çok sevdiğin- den Şüphe etmemelisiniz! Bir Sung kızı, ebedi düşmanı ölan bir Moğol prensini ancak bu kader sevebilirdi. Fakat, erkek kardeşi ona: «Haydi, ben kaçıyorum, vatan bizi bekliyor. Sen de benimle geleceksin!» demiş- s6, Ti - Vong bu teklife nasıl olur da - gelemem - diyebilirdi? Şüphesiz ki, o da kardeşinin zorile kaçmıştır. Kubilây dişlerini sıkarak güldü: — Ti - Vongla kardeşinin bütün gizli kararlarını biliyor gibi konuşu- yorsun. Ta - Sal Eğer sana itima- dim olmasaydı, Ma - Çinin casusu diye başını vurdürmakta tereddüd et- mezdim. Ben, karşımda Sungları mü- dafaa eden adamı dinliyemem, Haydı, çekil, git odana! * Büyük Moğol ordusunun Çinden iduyunca, Sungları kılıçtan geçirmeğe karar vermişti hareket etmemesi için, Çinliler ne mümkünse o yapıyordu. Çinlilerin maksadı Sungları korumak. değil, Çin askerlerini ölümden kurtarmak- tı. Bu büyük ve tehlikeli seferde Mo- gollârdan ziyade Çinlilerin kırılacağı muhakkaktı. Sung yolları çok sarp ve çetindi. Çinliler, harpte Moğollar- la boy ölçüşemezlerdi. Bu yüzden en çok onların telef olacaklarında şüp- he yoktu. / Çin asılzadelerinden mürekkep bir heyet bir sabah Kubilâyı ziyarete gelmişti. Kubilây ordu hazırlığını ta- mamlamakla meşguldü. Heyet, Ku- bilâya ziyaretinin sebebini anlattık- tan sonra, seferin geri kalması için her tedbire başvurdu. — Sihirbazlarımız, Sung prensinin. bu yıl içinde başıma bir felâket-gele- ceğini - söylüyorlar, Ma - Çi ölürse, Sunglarm derhal Moğollara boyun eğmesi şüphesizdir. Bu büyük sefere lüzum kalmıyacaktır Kubilây: — Ma - Çinin başına gelecek fe- lâket, Moğol istilâsından ve Moğol yumruğundan başka birşey olamaz. Diye cevap verdi. Kubilây Sunglara o kadar diş bi- liyordu ki, onları müdafaa edenlere değil, Sung kelimesini ağzına alanla- ra bile Kızıyordu, Sung seferinin hiç bir sebeb ve bahane ile geri bırakıla- mıyacağını anlayan «Çinli asilzade ler heyetiş Möğol sarayından eli boş döndüler. Kubilâyı azminden ve yolundan kim geri çevirebilirdi? vve Bir kasırgadan sonra... O günlerde, beklenilmiyen bir te- sadüf, Çinlilere yardım etmişti. Bir akşam, güneş batar batmaz gök yü- zünü kara bulutlar kapladı ve batı- dan kopan bir fırtına ortalığı yıkıp YE tozu dumana katmağa baş- adı, Kasırganın o dehşetinden kaçışan köylüler şehre iniyorlar, büyük bina- ların avlularına ve mabedlere İltica ediyorlardı. Şehir kıyılarındaki küçük kulübe. ler, birbiri üstüne devrilip yıkılıyor, enkaz altında kalanların çığlıkları işitiliyordu. Kubilây bassa askerlerini o gece felâketzedeleri kurtarmağa ogönder- mişti, Rüzgâr, demir bilekli bir ejder savletile her yere kolunu uzatıyor, önüne geleni yere çarpıyordu. Yük- sek yerlerde tutunmak, barınmak ka- bil olmuyor, köylüler sele tutulmuş kumlâr gibi, rüzgârların önünde sü- rTüklenip gidiyordu Sihirbazlar; — Kubilây (Felâket mabudu) nun gazab'na uğradı. O, mabuddan af di- Jemeyince, yurdumuz bu tufandan kurtulamaz. “Diyerek, Moğol prensine üstüste ha- barler göndermeğe başlamışlardı Saray laması bile, hariçten gelen bu haberler karşısında hareketsiz kal- mMamış, Kubilâya giderek: — Çinlileri bu felâketten kurtar» miz! Diye yalvarnıştı. Kubilây bu habörler karşısında gül- mekten kendini alamıyordu, 'Ta « Sa! Sen de mi onlara uy- dun? Sen de mi onlar gibi . düşünü- yorsun? Ben, geçen gün (Buda) ya yalvardım. Sung seferinde bana yar- dım etmesini diledim, Bu gece rü- yamda bana müsterih olmamı ve Sungları çok yakında perişan edece- dini söyledi. Ben «Felâket mabudu> nu tanımıyorum. Eğer ondan korku- yorsanız, büyük ve daimi hâmileriniz. olan diğer mabudlar neden sizi «Fe- Miket mabudu> nun şerrinden koru- muyorlar? Neden onlara yalvar mı- yorsunuz? Ta - Sa, Kubilâya söz geçiremiye- ceğini anlayınca odasına döndü: Ku- bilây o gece sabaha kadar uyuma mış ve şehirden gelen haberlerle alâ- kadar olmuştu.

Bu sayıdan diğer sayfalar: