14 Mart 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

14 Mart 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

POLİTİKA Belçika vahim bir buhran geçiriyor Avrupanın karışık tarafları yalnız Akdeniz havzası ile Orta ve Şarki Av- rupa değildir. Garbi Avrupada da mühim hâdiseler cereyan etmektedir. Almanyanın Garbi Avrupada harp yapmak istediği takdirde ilk işi Hollan- da ve İsviçreyi işgal ederek İngiltere ile Fransaya karşı elinde birer rehine olarak bulunduracağı hakkında şayialar çıkmıştır. Şimdi Hollanda her ihtimale karşı bütün hududlarını fevkalâde tahkim etmekte ve silâhlanmaktadır. Çünkü herhangi münasebette, hatta İngiliz- lerle Fransızların bile transit olarak geçmeleri için kendi topraklarının 8- keri harekât sahası olmasına müsaade etmemeğe karar vermiştir. Belçika hakkında Almanyaya şu veya bu emel ve tasavvur atfedilmiyor. Fakat bu memlekette milliyet gayreti gayet vahim bir vaziyet doğurmuş ve bü yedi milyonluk devleti ikiye parçalanmak tehlikesine maruz bırakmıştır. Belçika ahalisinin yarısından ziyade Almancaya yakın bir Cermen dili kulla- nan Flâmanlardan ve kalanı fransızca konuşan Valonlardan o müteşekkil- dir. Flâmanlar Almanlar hakkında teveccüh ve ırki alâka besledikleri gibi | Valonlar dahi Fransızları kardeş saymaktadırlar. Eskiden resmi dil ve ordu kumanda lisanı fransızca olduğu halde Flâ- manların yaşadıkları kıtada şimdi resmi dili Flâmancadır. Ordu da iki lsanı kabul etmiştir. Flâmanlar ile Valonlar ayrı ayrı kıtalarda askeri vazifelerini ifa ediyorlar. Lâkin bu müsaadeler iki tarafı da tatmin etmemekte ve aradaki zıddiyet uçurumu günden güne derinleşmektedir. Alman ordusunun işgali zamanın- da Almanlarla beraber çalışan Flâmanlı doktor Marlens'ın affedilip Belçi- | kaya döndükten sonra Tıp akademisine âza seçilmiş olması iki unsurun ara- | gemek lâzım, fakat Amevikada buna sındaki sıddiyeti o kadar arttırmıştır ki, iki tarafı memnun edecek bir çare bulamıyan Spank Kabinesi istifaya mecbur kaldığı gibi bunun yerine gelen Pierlot Kabinesi de parlimentoda ekalliyette kalmış ve ihayet kral yüksek sulâhiyetini kullanarak parlâmentoyu feshetmiştir. İntihap mücadelesi ırki munaferetin bir kat daha artmasına sebep olmaktadır. Belçikanın mevcudi- yeti bu intihabın sonuna bağlı bulunuyor. AKŞAM Bir asra yakın zaman evvel Galile: dünya dönüyor...» demişti. Evet rünya dönüyor; hem de Ga- lilenin zannettiğinden çok daha hiz- lı dönüyor. Son yüz sene zarfında dün- yamızm hızı çok artmış, öyle çok art- muş ki, bir senenin bir saniyesi eksi. b Omuz silkiyor, dudak büküyorsunuz: Dünya dö nüyor Bir saniyenin eksilmesinden ne çıkar? Çok şey çıkar. Elinize kalemi kâğıdı alıp hesap ediniz, çok şey çıktığını gö- rürsünüz... Eğer dünyanın dönme hi- zı böyle devam ederse iki mliyon se- ne sonra bir sene 363 gün olacak; ve böyle döne döne iki milyon sene sonra küremiz yuvarlaklığından da çok kay- bedecek Dilimize hürmeti. Serlevhayı görünce, gene yanlış bir tabelâdan bahsedeceğimizi sanacaksı- nız. Filvaki yanlış yazılmış bir tabla- dan bahsedeceğiz amma, bize ald ol- mıyan bir tabelâdan. Fransız gazele- lerinden biri yozıy | «Tabelâ, reklâm ve afişlerin ne kö- tü bir fransızca ile yazıldığı malüm- dur. Ancak büyük mües sız diline sulkasd yapmaz, yapmama» ğa gayret eder sanırdık. Aldanmışız. Büyük bir müessesenin kapısında iri harflerle şu cümle yazılı: «Araba oto- mobiller, kapıcı ile konuşunuz!» Acaba araba otomobiller kapıcı ile ne könuşabilirler ve kapıcı ataba otomo- seseler Fran- | billere hangi lehçe ile cevap verir?.. Gene şemsiye Gene diye söze başlıyoruz, çünkü geçen gün gene şemsiyeden bahset- miştik, Bugün bahsedeceğimiz şem- siye gene Chanberlain'in şemsiyesidir. Pransada şemsiyenin adı Çamber- layn kalıyor. Büyük bir şemsiyeci dükkânı, camekânına koyduğu | bir şemsiyenin üstüne şöyle bir yafta yapıştırmış. İ İ Küçük Çamberlany - büyük mode. | 4 Halifaks... Bu hal böyle devam ederse şemsi- yeye Çamberlayn demek, Pransadar başka memleketlere de sirayet ede- k ve beş ör sene sonra yeni yapı. lacak tügatlardan şemsiye kelimesi kalkıp yerine Çamberlayn. yazılacak... (AKŞAM ) ın yeni müsabakası 30 arkadaş 300000 lira kazandı! Bir. müessesede çalışan 30 arkadaşbir olupbir piyange bileti aldılar. Talih bu ya, biletlerine (300,000) lira çıktı. Ve her biri (10,000) lira hisse aldı. «Zenginin malı züğürdün çenesini yorar»«sa da bu otuz zenginin akibet- leri herhalde merak edilmeğe değer!.. Biz de bu merakla bu otuz zenginin hayatlarını takip ettik ve otuzunun da parasını ayrı işe yatırdığını öğrendik. Öğrendiklerimizi, birer resim halinde 1 Nisan 1939 tarihinden itibaren heşredeceğiz. Hangisinin parasını daha iyi bir işe harcadığını biz bilmiyoruz. Bu noktayı karilerimizin takdirine bırakacağız. Müsabakaya iştirak etmek isteyenler bu resimleri takip edecekler ve re- simlerle beraber neşredilecek olan numaralı kuponları kesip saklıyacaklar. dır. Oluzuncu resim çıktıktan sonra, paralarını ayrı maksadlara harcıyan otuz zengin arasında hangisinin daha iyi hareket ettiğini tayin edip ku- panlarla beraber bize göndereceklerdir. Gelen cevaplar tasnif edilecek, hangi zengin çok rey kazanırsa ona rey verenler arasında bir seçim yapılarak (50) kişiye muhtelif ve değerli hedi. yeler verilecektir, Baştanbaşa sürpriz olan hediyeler ayrica ilân edilecektir. Kırk milyon kişilik bir toplantıda bulundum Radyo, demokrasile el ele verince her köşe birdenbire aydınlanıyor I Yazan: Ahmed Emin Yalman J Nevyork: Mart Sahne üzerinde bir adam geziyor. Elinde bir çıngrak var, Sallıyor ve s8 | si olduğu kadar bağırıyor: — Bu gece şehir topantısı var, bu | İ gece şehir toplantısı var, Bu manzaranın lam keyfine var- | mak için gözlerimi kapıyorum, haja- liml kamıçılıyorufı. Nevyorkun göbe- | ğinden uzaklaşıyorum. Amerikada topuna birden Yeni İn- | giltere denilen Şark hükümetlerinden birinde, birkaç yüz evli bir şehirde ka- rar kılıyorum, Buna köy ve kasaba benzer tabirler yok, her Amerikalı ya- şadığı yere şehir adını veriyor. Köyün bir şehir datresi var. Şehre ait bir mesele çıkınca ortaya elinde bir çıngrak, bir tellâl çıkarılıyor, So- kak, sokak dolaştırılıyor, Bir düzüye bağırıyor: — Bu gece şehir topl gece şehir toplantısı var Bunun manası,ne? diyeceksini, Ma- nası şu Yeni İngiltere Sahillerinde ilk yer- leşen muhacirler yüzde yüz demokrasi taraftarı imişler, Bundan da maksad- ları, halkın işlerine, seçilmiş vekiller ve mümessiller taralından karar ve- rilecek yerde, doğrudan doğruya hal- kın kararlar vermesi ve bunları yap- | ması... Cemaat hayatınâ ait bir me- | sele olunca tellâl . çıkıyor, halkı bir a pluyor. Herkes düşündüğünü söylüyor, Neticede eller kalkıyor, çok- luğa göre kararlar veriliyor ve her şey herkesin gönül rizasile yapılıyor, Ortada birkaç yüz evlik bit cemaat olunca yüzde yöğ demokrasiye diye- cek yok, Fakal iş binlere, yüz binle- re, milyonlara çıkınca, gelin de bütün halkı bir araya toplayın, şehir toplan- tıları yapın... Demokrat ruhlu birksç Amerikalı zenginin aklına yılirca evvel esmiş. «Haydi Nevyork drtasında Yeni İngil- tere halk ruhunu canlandıralım; de- mişler. En göbekte, Tayms meydanı- na yakın bir yer bulmuşlar. Burada (Şehir dairesi) adı altında bir toplan- tı yeri yapmışlar, Bundan maksadla- rı, günün meselelerini halkın bera- berliğile münakaşa etmek. Bu düşünce gerçekleştirildiği za- man radyo yokmuş. Toplantılara €s- Ki usul şehir toplantısı adı veriimek- le beraber, münakaşa nihayet iki, üç bin kişi arasında kalıyormuş. Arka- dan radyo gelmiş, yetişmiş. Şimdi ne oluyor, bilir misiniz? Bütün Amerika radyo İstasyonları Nevyörk şehir top- | lantısını aksettiriyorlar. O Amerikada | herkesin radyosu var, Çünkü bunu bi- | rim para ile 7, 8 liradan başlıyarak | elde etmek mümkün; bu kadar para- nız da yoksa, haftada ancak 20, 25 ku- ruş vererek taksitle radyo sahibi ola- bilirsiniz. Böylece, istasyonların meş riyatını Amerikanın hiç olmazsa üçte bir halkı ayni saniyede dinliyor, Eli çıngraklı adam, Nevyorkta (Bu gece şehir toplantısı var) deyince, kırk milyondan fazla Amerikalı bunu ay- | ni saniyede işitiyor ve kulağile, kafa- | sile toplantıya karışıyor: Bu kadarla | da kalmıyor, Amerikanın hemen her şehrinde öyni şekilde bir halk evi ku- rulmuş. Orada da ayni saniyede top- lantılar var. toplananlar Nevyorkta büyük çapta hatipler tarafından ida- te edilen münakaşaları dinliyorlar, ayni mesleyi onlar da kendi araların. da münakaşa ediyorlar ve hangi dü- şünceni üstün olduğu hakkında neti- celere varıyorlar, Dahası var: Kaliforniyada Stanford üniversitesinde toplanan insanların Nevyork münakaşalarına için tertibat alınmış, Nevyorkta söy- lenen sözleri Kalifomniyalılar dinliyor- lar, itirazlarını söylüyorlar, Nevyork- taki hatipler Kaliforniyadan sorulan suallere birer birer cevap veriyorlar, Sonra tekrar Kaliforniya dile geli. YOR... tısı var, bu İnsan kendini cidden kırk milyon- luk bir kütle içinde farzedebiliyor; va- ziyetin azameti içinde benliğinizin eri- diğini duyuyorsunuz. İşte insan zekâsı zamanı, mekânı hazfetmiş; milyonlar rın ayni saniyede kafa kafaya verme- e, bir köy meydanında birkaç yüz kişi toplanır gibi milyonların bir ara» ya toplanmasına, demokrasinin ie- meli olan aydınlığın her köşeye bir- den sokulmasına aklı durduracak imkânlar hazırlanmış. Bir Amerikalı arkadaşım her per- şembe tekrar ediyordu: «Haydi bu ak- şam Şehir dairesindeki münakaşaya gidelim.» Gözüm önüne gelen oman- zara, birkaç hatibin kütsüye çıkarak eski Amerika usullerile bir meseleyi münakaşa etmelerinden ibaretti, İşin pek te üstüne düşmüyordum. Bir de toplantıya giderek tam manasını an- layınca, kendimi geniş, güzel bir âle- min içinde buldum, tam yarının âle- mi... Münakaşa mevzuu şu idi: Japon harbi karşısında Amerikanın vaziyeti ne olmalı? İlk önce rels, halka söz verdi. Üş dakikalık bir hudud içinde mevzudan ayrılmamak şartile, her istediklerini söyliyebileceklerdi. İki katlı amfiteatrda üçbin kişi vardı, Bunlar arasındaki münakaşa intizamını görmenizi isterdim. İçti- mai terbiye sayesinde ne güzel disip- lin kurulmuş... Herkesin içi ateş do- lu, söyliyeceği kanaatler var. Toplan- tıda komünistler, faşistler Amerika nasyonalistleri, liberaller, Japonlar, Çinliler eksik değil... Biribirine aykırı sözler söyleniyor, lâf lâfr açıyor. Fa- kat iki sesin birden yükseldiğini duy- muyorsunuz, Kimse kimsenin sözünü kesmiyor. Reis: «Bahsin harici, veya üç dakika geçti> deyince herkes hak- kına razı oluyor, saniyesinde sözünü kesiyor. Yalnız bir sabırsız çıktı, Bir Japon taraftarı söz söylerken dayana- | mıyarak: — Yalan! diye bağırdı. Reis, derhal kendisini dışarı çıkardı ve izahat verdi: «— Burada fikir münakaşası için toplandık. Bir şeye «yalan!» demek, ortaya bir fikir koymak sayılmaz. Söylenilen şeyin ne tarafının yanlış olduğunu müsbet surette göstermek için söz istiyeydiniz size seve seve söz verirdim.» Halkın, tanınmış hatiplerin müna- kaşası başlamadan, fikirlerini ortaya koymalarına sebep, onların tesiri al- ÜEİKEEEEZRE ii La i 5 i : | tında kalmamaları ve her türlü oriji. nal halk düşüncelerinin ortaya çık- ması ... Yalnız şurası var: Bu münakaşa ların istifadeli olabilmesi için mevzu haftalarca evvel hazırlanıyor. Düşü- nülmesi icab eden noktalar ileri sü- rülüyor, tedkik için sahifeler dolusu kitap ve kaynak gösteriliyor. Müna- kaşa yerine gölmek istiyen adamlar, bunları parasız biletlerile beraber İp- tidadan tedarik ediyorlar. Böylece halkın münakaşa yerine gelmeden ki- tap karıştirmağına' ve hazırlıklı gel mesine imkân veriliyor. Halk münakaşasından sonra üç ha- tip sırasile söz aldı: Biri Çin, biri Ja- pon, biri Amerikan zaviyesinden va- ziyete bakacaktı. Çin tezini müdafaa &den kafa pehlivanı, oraya birkaç s0- ne evvel misyoner diye giden Dr. Judd. adında genç bir doktordu. Bu genç hiç şüpbesiz yarının büyük bir adamıdır. Kafası isabetle, müvazene ile işliyor. İçi ideal ateşile tutuşuyor. Her vazi- yeti derhal kavrıyor, hiç vakit kaybet- meden en münasip sözü buluyor ve söylüyor. Biri Japon tezini, diğeri Ame. rika hesabına ihtiyat tezini müdafaa eden hatipler, çok kuvvetli ve tecrübeli adamlardı, rakamlarla filânlarla iyi- ce hazırlıklı gelmişlerdi. Fakat tama» mile nakavt oldular. Genç döktor bar — İhtiyat, evet, ihtiyat... Bilinis ki her ameliyatta yüzde şu kadar nar zari risk vardır, Fakat yüzde iki, üç riskten korkup kaçmak, yüzde 97, 98 iyilik ihtimalini feda etmek, hastalık- ları müzmin hale koymak, ölümü gö- xe almak, yarını karanlık, istikrarsış bırakmak demektir. Genç doktor, Nevyorktaki dinliyen- lere görüşünü kabul ettirdiği gibi, Kalifomiya da kendisini alkışladı, 'Hatiplerden sonra halka sual fırsa- tı verildi. Halk iyi hazırlanmıştı. Ha- tipleri türlü türlü Suallerle epeyce 8i- kıştırdılar, Ben vaktile kafa sporu diye birçok yazı yazdım. Fikir münakaşasını bir spor haline koymak sutetile elde edi- lecek neticeleri ve kıymetleri anlat. mağa çalıştım. Nevyork şehir toplan- tısında gördüm ki, davanın binde birini bile ifade edememişim, Muay- Bu mevzua tekrar döneceğim, Ahmed Emin Yalman tacı veraset yolile evlâdlarına da geçmek Üzere Şah ilân edilmiş, 1926 da taç giy- b pi

Bu sayıdan diğer sayfalar: