içeri girdik sahada oturan Ce gördüler. Cevadın önünde küçük ta- | bakla içinde mezeler, bir de yarışma kadar İ Cevad masum bir tavı büktü Ah, ah derdimi sormayı mu? Şu dişim!.. Hep onun çekiyorum leh daha yuvarladıktan son- mağa başladı: — Efendim. Bu sabah dairede otu- Türken birdenbire şu kök dişlerimden biri dehşetli surette ağrımağa başla- dı. Düşündüm. Kalkıp di i dişimi muayene ettirm Belki de dişçi ağrıyan ğe kalkışacaktı. Halbuki ben diş çek- tirmekten fena halde korkarım. Arkadaşlarımdan biri: — Canım, dedi. Akşama işten çık- tıktan sonra bir yere otur, iki kadeh atıver... Alkol diş ağrısını geçirir. Zaten ben de böyle düşünüyordum. İnsanlığın hüneri müihneti kendisine zevk etmede değil midir? İşte ben de hem kendimi tedavi, hem de zevk edecektim. Daireden çıkar çıkmaz bir birahaneye oturdum. Bir kadeh, bir daha, bir daha derken bitti. Şim- di ikinci şişeyi yarıladım. Ah şu di- şim, ah... Hep onun yüzünden Tum. Bunu söylerken, bir kadeh daha dolduruyordu. Nihayet ikinci şişe de bitmişti. Cevad kelimeler sanki sakız- lanmış da dişlerine yapışıvermiş gibi bir sarhoş konuşmasile; — Diş... Diş... Dişim... Geç... Geç. geçti!.. diyordu. Dediği doğru olabilirdi. Çünkü s1z- mak üzereydi. Diş ağrısını hissedeck halde değildi. Arkadaşları onun kol- arma girdiler, Dişarı çıkardılar, Ce- adı bir otomobile bindirdiler. Oto- mobilde Cevad mütemadiyen: — Vallahi billâhi kabahat bende değil... Hep bu kör olasıca dişimde... Dişim ağrımasaydı ağzıma rakının damlasını koymazdım... Ah bu dişim!... Cevad eve geldiği zaman kızılca bir kıyamettir koptu. Karısı küplere bin- işti: — Utanmıyor musun sen? Gece yarıları zil zurna sarhoş eve gelinir mi? diye avaz avaz bağırıyordu. Lâ- kin Cevad yaptığı işlerde gayet haklı bir adam tavrile: — Karıcığım, diyordu, ben key- fimden içmedim ki... — Ya neden içtin bakalım? — Iztırabımdan karıcığım, ıztıra- bımdan.., Dişimin ağrısına tahammül edemiyordum, Ne yapayım? Ağrıyı biraz dindirir ümidile gittim, bir kaç kadeh içtim. Artık bundan sonra haf- tada bir iki defa Cevadın diş ağrıları tutmağa başlamıştı. Akşam üzerleri kerahat yakti yakalştığı zaman Ce- vad: — or... Of, tal... Diye oflamağa başlıyordu. O böyle söylenirken arkadaşları yanına yak- Jaşır: — Dişin ha... Gene o kök dişin de- ğü mi? Haydi bari Beyoğluna çıka» ım, bir birahaneye oturalım da dişi- »in icabına bakalım olur mu? Cevad hep aynı masum tavırla: — Gidelim kardeşim gidelim... Ah bu dişim... Ah bu dişimi... Bundan sonra Beyoğluna çıkılıyor, bir biraha- neye oturuluyor, diş tedavisine baş- damlıyordu. Bu diş tedavileri yüzünden Cevadın bütçesi fena halde sarsılmağa başla- Mıştı. Ara sira arkadaşlarından biri Cevad çalışırken onun masasına yak- daşıyor: .. Körolasıca gene tut- Ii ma... A am dişin ağ Cevad bu sözü &i nın yüzüne bakarak Şimdi dişi şam ü kak gene tutar... niz yerde çalgı da va — Var ya... Hemde mül saz — Hay körolasıca bak... Gene ha- fiften hafife dişim zanklamağa baş- ladı, Muhakkak gene lulacak... Ay tuttu, tuttu bile... Ne diş bu yahu...'Ne diş! Evet ne diş, ne dişti ol... Masa ba- şına oturdukları zaman öyle ağnsı kolay kolay da geçmiyordu. Bir ka- | deh, bir kadeh daha, bir kadeh daha | bu âlşe vız geliyordu. Dünyada ağrı- s1 durmıyordu Hattâ bazan bir birahaneden çıkı- yorlar, başka bir birahaneye, bazan de bir bara gitmeğe mecbur oluyor- Jardı. Son zamanlarda artık Cevadın diş ağrısı her güne bindirmişti. Her akşam muntazamen saat altıya doğ- ru kök dişi ağrımağa başlıyordu. Ta- bii bunun üzerine soluk birahanede alınıyordu. Cevad yanayakıla: Birader bu dişim âdeta Takıya alıştı, Sanki ben içmiyorum o içiyor. Ağzımda bir ayyaş taşıyorum. diyor- du. Etraftan bazı arkadaşları: İ — Birader şu dişi çektir de kurtul | bari... diyorlardı. Fakat Cevad katiyen bu tekliflere | yanaşmıyor: | — Yoo, dünyada olmaz... Ben diş | çektirmekten son derece korkarım... Cevabını “veriyordu. - Nihayet bir | fiat), 21,25: Neşeli plâklar, 2130: A İ lavya saati ve oda musikisi — Budapeş- gün bir havadis işittik, Karısı Ceva- dı zorla döşçiye götürmüs. Aile bütçe- | sinin selâmeti, kocasının sıhhati na- | mına o dişi kökünden çektirmiş. Artık Cevad derd içinde idi. Akşam üstleri bilhassa derdi dahz fazlalaşı- yordu. Bir akşam kös kös eve gider- ken Cevad bir arkadaşına içini dökü- vu: — Ah âh... Neye yanıyorum bili- yor musun? Çektirdiğim dişe... Arkadaşı Cevada sordu: — Sebeb? İnsan ağrıyan dişinden kurtulduğuna yanar mi hiç? — Birader dişim ağrımıyordu ki... Sapasağlamdı, Bu dişi bahane ederek gezip eğleniyordum. Karım beni zor- la dişçiye götürdü. Bu dişin üzerinde bir kapak vardı. Dişçi evvelâ bu dişi çekmek istemedi, Fakat karımı: — Bu diş kocamı rahat bırakmı- yor, mutlaka çekmelisiniz... deyive- Türkiye Radyodifüzyen Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 10 Ew. 20 Ew. 20 Kw. 183 Kes, 19/74 m. 15195 Kes 31/70 m. 9485 Kes, ANKARA RADYOSU Cuma 10/3/938 TÜRKİYE SAATİLE 10,15: Türk müziği Tahsin Karakuş ve Safi- iştirükile, 20: Ajans, mefco- leri, ziraat borsası (fiat), 20,15: k müziği (lalk musikisi - Sadi Ya- ver Ataman) Bozuk ve curada halk ha- yalan, 2030: Türk müziği: Çalanlar: Fa- bire Forsan, Refik Fersan, Cevdet Çağ- Ja. Okuyan: Halk Reca, 1 - Osman beyin - Hicarkâr peşrevi, 2 - Faik beyin - Hicaskâr ağır semai - Benim seryü hira- manım, $ - Hicazkâr şarkı - Sevdiğim Azadel tılcranım, 4 - Kemençe taksimi - Fahire Persan (tarafından, 5 - Mabur şarkı - Telif #debilsem feleği, 6 - Mahur şarkı - Dün yine günümüz geçti beraber, 7 - Refik Fersan - Saz semalsi, 21: Mem- ieket suat ayarı, 21: Konuşma, 21115: Es- kam, tahvilât, kambiyo - nukud sı rik (Riyaseticimhur Flârmonik o orkestrası Şef: Practorlus. 1 - Ant, Dvorak: Viyo- Jonsel için konçerto si minör, op. 104, a) Allegro, b) Adaglo ma non troppo, ©) Final, allegro moderato. Solist: David Zirkin, 2 - Ant. Dvorak: 5 inci senfoni mi dünyadan (Aus der meven Welt) mi “minör, op. 95, “n) Adaglo - üllegre molto, b)'L argo, c) Seherzo, molto vivace, ç) Allegro con fuoco, 2230: Müzik (Sine- ma sesi ve carband), 2345 - 24: Son ajans haberleri ve yarınki program. Avrupa istasyonları: Saat 20de Berlin 20: Askeri muzika — Breslav 20,15: Şer musiki — Dansig 20 - 2050: Plâk neşriyatı — Bari 2040 - 21,15: Yugos- te TIT2040: Piyano — Bükreş 20,15: Ro- manya şarkıları ve 2035: Saksofon — Flo- Tân 20: Konser ve 2020: Kuvartet — Lon- dra (Reg) 2020: Klârnet ve piyano — Milâno 2020 - 20,40: Plâk neşriyatı — Nis ve Strazburg 2030: R. Şirauss'in Selome operasından parçalar — Sofya 20: Keman konseri ve 2030 - 23,30: Pucelni'nin Tü randol uperusı — Varşova 20: Şen musiki, Saat de Deülachlands. ve Viyana 21,10: Senfo- nik konser — Frankfurt 21,15: Konser — Hamburg 21,10: Salon orkestrası — LÂyp- rig 21,10; Kanşık musiki — Münih 2110: Karışık musiki — Bari 2115: Yunanca neşriyat — Bordeaux 21,45: Plâk neşriya- tı — Budapeşte 21,10; Senfonik konser — Budapeşte 17: 2120: Plâk heştiyatı — Drojtwich 21,45 - 2230: Şen saat — Milâ- mo 21,18: Donizetti'nin Don Pasguale ope- Taşı — Marsilya 21 - 2130: Plâk neşriya- tı — Prag 21,25: “Dvorjak'ın eserleri — Sofya! Puceininin operasını devam — Bottens 2135: Orkestra tarafından mün- TURA TARİHİ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ KINA Tefrika No. 78 Samo, Çin seferinde istediği arkadaşı bulmuştu. Sinvur nişancılıkta, koşuda, dövüşte mahir bir yiğitti Derhal meşaleler yunarak, baydud- lann baskınına mukabele etmek üze- re bütün ordu erleri palalarına sa- nimışlardı, Tecigotlardan biri bu sırada yerde sürüne sürüne Cengizin çadınna kadar yaklaşmıştı. Samo, yerde bir hışırtı duyarak şüphelen- miş, karanlıkta yürüyen - gölgenin bir düşman gölgesi olduğunu anlıya- Tak, tam çadıra gireceği sirada, elin deki” kargıyı uzatıp kamına sapla- mişti.” Cerigiz uyandığı zaman kapı- sının önünde kanlar içinde yatan bir cesed görünce: «Bunu kim ge- bertti?» diye sordu. Nöbetçiler kork- tular. Samoyu gösterdiler: «İşte bu öldürdü.» dediler, Ölen adam, vak- tile, bir seferde susuz kalan Cengize kendi suyunu vermişti, Cengiz yerde yatan adamı tanıdı: — Bu herifin buraya niçin geldi- gini biliyor musunuz? « diye “sordu. Samo: «Ağzında bir hançer. vardı. sizi öldürmeğe gelmişti!» dedi. Cengiz: - Kendisine bir fenalık yapmadığım bu adamın bana elini uzatacağını ummazdım, Eğer ağzında hançerle gelmemiş olsaydı, onun yerine seni öldürürdüm!. Şimdi, canımı kurtar. dığın için, gel seni alnından öpeyim!» dedi. İşte Samo o günden sonra orduda tarınmış ve yıllar geçinçe meşhur bir kahraman olmuştu. Bamo çadırında bü eski hatırayı düşünerek: — Cengiz han ölecek bir adam de- Bildi, diyor, ben onun yüzlerce yıl ya- şayacağına inanmıştım. Hiç bir ana nın, dünyaya böyle bir çocuk getire- ceğine inanmazdım. Bütün Moğol- Jar - onu doğuran ânayı tanıdıkları hâlde - Cengiz hanın bir mucize gi- bi, gökten indiğine ve bir daha yer yüzüne eşi gelmiyeceğine inanmıştı; O, nasıl öldü? Kemiklerini saran et- leri çarçabuk nasıl çürüdü? Bir ba- Kişiyle, İnsanları yere geçiren gözleri biranda nasıl söndü? Bunu düşünen insanın kafatası içinde binbir volka- nım ateşleri tutuşuyor ve göklerin bü- tün şimşekleri, yıldırımları çarpışı- yor... Onun ölümüne ve demirleri Berlin 22,10: Karışık musiki — Hamburg 22,15; Muhtelif opera parçaları — Kolon- İsimli gülünç ya 22: (Buğdad berberi) rince dişçi de bu sapasağlam dişimi çekmeğe mecbur oldu, Ah ah... Han- gisine yanayım? Eğlenceden mah- rum olduğuma mı? Yoksa sağlam di. şime mi? Hikmet Feridun Es Bu akşam Nöbetçi eczaneler Taksim: Kürkçüyan, — Stuttgart 22: Senfonik konser— Seylan Rigoletio operasna de- vam — Bordeaux 2230: Şen musiki — Budapeşte: Konsere devam — Budapes- te 11 29: Çingene orkestrası — Bükreş: Haydn'ın Oralorlum'una. devam — Tanş; Wagnerin operasına devam Lille 22,30 - 2430: Konser — Lyon 2230 - 2430: Konser — Nis 22,30 - 2430: Ko: ser — Prag 22,10; Senfonik konser — Ro- | ma 22 - 24: Senfonik konser — Sofrı Puecini'nin operasına devam — Stock- holm 220: Orkestra konseri — Verşora şarkılar. 22: Koro ve Eeee a mıyah adama: Berlin, Danzig, Hamburg, Breslav 2030: — Haydi, bana, dünkü kadının Tâypsigden naklen karışık musiki (Harp, | kocasını getir... Balalâyka ve saire) — Frankfurt 23,20: Dedi, Oda musikisi — Stuttgart 2330: Kanşk musiki ve dans musikisi — Viyana 2330: Karışık musiki — Athlone 28,30 - 2430: Şen saat — Beromünster; Rigoletto ope- rasınâ devam — Budapeşte 2330 - 23.45: 24: PİK neşriyatı — Strazburg 23,30: Kon- ser — Varşova 28,45: Plâk neşriyatı, Saat *4 den sonra Alman istasyonları: Programlarına de- vam — Budapeşte 2430: Otelden naklen cazband — Florans: Operaya devam — Kopenhag 24 - 130: Dans musikisi — Lüksemburg 2435: Oda musikisi — Paris PT, 'T. 2445: Dans — Pe zi pe program — Iamburg ve Münih 1 Ge musikisi (Oda musikisi, iki piyano eserleri ve karışık musiki) — Stuttgart ve mülhakatı için AKŞAM gaze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Gürsoylar mağazasıdır. eriten bileklerinin çürüdüğüne inan- mak istemiyor, Cengiz öldükten son- ra, göklerin yere çökmediğine ve kürenin müthiş uçurumlar İçine çö- küp kaybolmadığına şaşıyorum. Samo, kendi: kendine “konuşarak, kocuğunun içinde büzülüp uyumuştu, * Ertesi sabah (Karataşlık) tan ayr lârak yola düzüleceklerdi. | Samo, Karakurumdan aynlırken yoluna saçlarını atan kadının koca- sını görmek istedi. Erlerden onu ta- Biraz sonra iri boylu, yakışıklı bir askeri Samonun yanına getirdiler, Samoya bu adam İçin korkak de- mişlerdi. Samo, askerin yüzüne baktı, duruşuna, Kılığına baktı, Kendi kendine; — Beni aldatmışlar, dedi, bu adam korkak olamaz, Ve gülerek sordu; — Adın ne senin? — Sinvur... — Bu, senin öz adın mı? — Hayır. Yirmi beş yaşıma kadar başka adla yaşamıştım. Bu adı bana Çin seferinde Cengiz han verdi. — Bunun mânası «Çini vürs de. mek olsa gerek. “Bu adı Cengiz han sana neden verdi? — Kendisile dokuz savaşa girdim. Hepsinde de üstün gelerek, ölmeden döndüm. Bir gün beni çağırdı. Ak ramdan öptü ve bana Sinvur diye hi- tap etti. O günden sonra bu adı al- dım, — Bu hikâyenin doğru olduğuna nasıl inanayım? Yalan söylemediğini Kim bilir? — Burada beni tanıyan yoktur. Fakat, denemesi güç değil... —e- — Neyi 'denemesi?... — Cesarelimi, atılganlığımı ve dö- vüşteki maharetimi... Samo, gözlerinin kendisini aldat- madığından emindi, — Seni kıskananlar var, Sinvur! » dedi. Seni bana korkak bir adam diye tanıttılar. Halbuki sen ve senin karın, çok mert, yurdsever insanlara " benziyorsunuz! — Beni dener ve nasıl bir adam ol- duğumu kolayca anlarsınız, fakat, karım da benim gibi yurdeever bir in- sandır amma, onun faziletlerini ben şimdi size anlatamam. Anlatsam da İnanmazsınız! — Senin cesaretini görmedim, Fa- kat karının mertliğine ve yurdsever. İiğine şahit oldum. Karakurumdan çıkarken, bir kadın, evinin taraça- sından Saçlarım kesip atımın önüne attı ve «Kocam savâştan dönünceye Kadar, arkasından göz yaşı dökece- gim. Onun muzaffer olmasına dua edeceğim,» dedi. Bu, ancak senin gi- bi bir kahramanın karısı olabilirdi. İşte, seni bunun için çağırttım. Tanı. mak istedim, Sinvurun gözleri yaşardı; — Bizin kadınlarımızda, erkekleri harbe giderken, saçlarını kesmek âdeti eskidir. Lâkin bunu her kadın yapmaz. Ben ne zaman sefere gitsem, kanm saçlarını keser.. çirkinleşir.. on& bu halile hiç bir erkek bakmaz. Kocası da huzuru kalble sefere gider, arkada kalan karısının namus ve if- feti hakkında en wfak bir şüpheye bile düşmeden, arkasında kalanları düşünmeden, düşmanla çarpışır. — Güzel bir âdet. Samo yerinden kalktı. Bu heybetli ve yakışıklı askerin omuzunu okşadı: — Yarın bu kayaların dibinde se- nin cesaretini deneyeceğim. Dedi: Sinyüru bölüğüne gönderdi. Samo bu adamdan - Çin seferinde - çok istifade edeceğini umuyordu. Fakat, onu Samoya neden korkak bir adam diye tanıtmışlardı? sik Ertesi sabah, aslanlar yarışa başlayınca... (Karataşlık) ta fazla kalmadılar. Ertesi sabah o ordu erkenden kalktı, yola çıkacaktı. O gece Samonun zihnini kurcala- yan Sinvur meselesi ordu içinde her- kesin kulağına gitmişti Orduda Sinvuru tanıyanlar yok değildi. Fakat bu tanıyanların hiç birisi onu sevmezdi. Onu çekemezler- di. Ordu içinde Cengiz hanın Çin $e- ferinde bulunmuş bir çok âkıncıları vardı, Bunlar da susuyor, Bamoya birşey söylemek istemiyordu. Ssmo çadırından çıktı, Atina bindi. Ve Sinvuru çağırttı. Yaylanın ortasında &t koşturan yiğitler arasında çok tanınmış dö- vüşçüler dolaşıyordu. Samo bunlara seslendi: — Şu yiğitin cesaretini denemek istiyorum. Yaylarınızı geriniz. Dövüşçüler derhal, atlarının üş- tünde, yaylarını gerdiler ve Samo- nun gösterdiği adama baktılar, Bunların hiç birisi Çin seferinde bulunmamıştı. Ve Sinvuru tanımı- yordu. Sinvur da yayını germişti, İlk önce nişancılık denemesi yapı- lacaktı. Samo yerden bir taş aldı. Bu taşı büyük bir kırmızı bez parçasının içi- ne koyarak havaya fırlattı: — Haydi bakalım. kim vuracak bunu,... Dövüşçüler birer birer yaylarını boşalttılar. atılan oklar “beze çarp- madan yere düşüyordu. Dövüşçülerin canı sıkılmıştı. Sâmo besi tekrar aldı. içine bir taş daha koydu.. yine havaya fırlattı. — Bu sefer nişan sırası Sinvura geldi. Haydi, göster kendini. Diye bağırdı. (Arkası von;