—ww wmv ©» © m a gi siG el 8 HER AKŞAM BİR HİKÂYE Kim derdi ki... Yanında aşktan bahsedildiği za- man Necmi bülbül kesilirdi. O günü de gene aşk meseleleri etrafında ko- muşuyorlardı. Necmi: .— Azizim, dedi, bir erkek, gelişigü- sel, her hangi bir kadına Âşık olamaz. «Her gönüülde bir aslan yatar; derler ya; her erkeğin de daha pek gençlik çağında, hayalinde yaşattığı bir idenl kadın tipi vardır. Birçokları hayatta uzun uzun bu kadını ararlar, Bir gün başlarının içinde senelerdenberi ya- #attıkları bu hayali sevgiliye benziyen bir kadınla karşı karşıya geldikleri 24- man, içlerinde derhal aşka benziyen hisler uyanır, Dikkat ediniz; biz er- kekler kendisine âşık olacağımız ka» dınlara iIk defa rasladığımız zaman şaşırırız. Bize sanki bu kadını eskiden, çok eskiden tanıyormuşuz gibi gelir, Halbuki o kadınla ilk defa karşılaşıyo- Tuzdur, Bize seveceğimiz kadını ilk görüşümüzde, onu eskidenberi tanı- yormuşuz hissi nereden gelir? Çünkü bu kadının hayalini senelerce başımı- zın içinde yaşalmışızdır. O bize karşı hiç yabancı değildir. İşte bunun için- dir ki, bir erkek gelişigüzel bir kadı- na değil, senelerce hayalile * meşgul olduğu birine âşık olur. Vakın ben hayatımda hiç âşık ol- muş değilimdir. Fakat nasıl bir kadı- na gönül verebileceğimi, nasıl bir ka- dını sevebileceğimi şimdiden tahmin edebilirim. Çünkü ilk gençlik zama» nımdanberi hayalimde yaşıyan bu ka- dını tanıyorum. Benim gibi birçok er- kekler de daha âşık olmadan nası) bir kadın sevebileceklerini tahmin ede- bilirler. Arkadaşları, Necminin bu sözlerini pek saçma buldular, Murad, Necmi- nin sözlerile âdetâ alaya başladı; — Böyle Sandal bedestenindeki muhamminler gibi, insanlar aşk hak- kında tahminler yapabilir mi? Amma saçma şey ha... Aşk, insanlara öyle sürprizler yapar ki hayret içinde ka- hırsınız. Bakınız size bir hikâye anla- tayım da bana hak veriniz. Bu benim hayatımdaki tek aşk macerasıdır; Bundan tamam yedi sene evveldi, Bir yaz günü öğleden sonra Beyoğlun» da dolaşıyordum. İşim gücüm yoktu. Ne yapacağımı bilmiyordum, Hani Be-' yoğlunun yaz mevsimlerinde çok &8i- tak, tenha öğle üstleri vardır. İşte onlardan biri di. Bir aralık benim yü- rüdüğüm kaldırımın tâ yanında, bi yük lüks bir otomobil durdu, içinden dünyanın en güzel kadınlarından bi ri indi. Bir aralık onunla göz göze gel- dik, İkimiz de şaşırmıştık. Necminin dediği gibi, sanki çok eskiden biribi- rimizi tanıyorduk. Bana bakarken genç kadının güzel gözlerinde derin bir hayret ifadesi vardı. Gülümsiyerek yürüdü. Otomobilini, önünde durdur- duğu büyük bir mağazaya girdi. Büyük bir merak ve heyecan için- deydim. Bu güzel kadın kimdi? Bana Diçin bu kadar dikkatle bakmıştı? Pazla tereddüd etmedim. Ben de ay- mİ dükkâna girdim. Bir şişe kolonya Aldım, Dükkândan çıktım, Fakat bir türlü oradan uzaklaşamıyordum. Bi- TAZ sonra genç kadın da mağazadan çıktı. Gülerek bana yaklaştı. Tatlı se- Aile: — Beni tanımadın mi Murad? dedi. Hayretler içinde ona bakıyordum. Bu fevkalâde güzel, şık, kibar kadın biliyor, benimle senli benli ko- Muşuyordu. Benim aptal aptal yüzü- De baktığımı görünce: — Canım nasıl tanımazsın? ben Sadberk... Sadberk? Tuhaf şey, bu isim de ba- Da yabancı değildi... Fakat gene onu yamamıştım. Bu sefer genç kadın benim budalalığıma şaştı: — Belki Sadberk dedim de, onun İçin sana ismim yabancı geldi. Dur adımı senelerce evvel senin ve öteki- lerin söyledikleri gibi söyliyeyim Sab- ... Ben Sabbek. Az daha hayretimden bağıracak- tum, Demek bu karşımda duran dün- Ya güzeli, şık, kibar kadın senelerce €vvel bizim mahallede oturan «Sü- Müklü Sabbeks ti ha... Hayatımda bu derece $ . Birdenbire bütün çocuk- İuk hayatım gözümün önüne gelmiş- Wi. O vakitler İstanbulun dapdaracık dedi, kızdı, Saçları dalma cadı gibi darma- dağınık gezerdi, Mütemadiyen bumu aktığı, ikide bir suratını buruşturup sümüğünü çektiği için, bütün mahal- ledeki çocuklar, ona «Sümüklü Sab- bek» derdik. Gayetle de arsizdı. Bizim bitişiğimizde otururlardı. Akşam üstleri, topuk tarafları taş- lardan aşınmış takunyalarını tıkırda- ta tıkırdata, elindeki boş gaz şişesile köşedeki mahalle bakkalına giderdi. Dükkâna girince, gevrek ve arsız s6 sile bakkala bağırırdı: — Feyzi amcaaanaa... Dört kuruş- Yuk gaz... Kık palık kalâmers... Mahallenin ihtiyar bakkalma dai- ma «Feyzi acma» diye çağırırdı. Onu evden bakkala bir şey almağa gönder- dikleri zaman, verilen paradan kırk parasını ayırıp kendisinle bir şey al- mağı âdet edinmişti. Meselâ mutlaka evden onu beş kuruşluk gaz alması için göndermişlerdi. Fakat o, dört ku- ruşluk gaz alır, arsız konuşmasile; «Kık palık» diye kendine de bir sütlü karamelâ alırdı. Ondan sonra, da bir elinde gaz şişe- si, karamelâsı ağzında, takunyalarını taşlar üzerinde tıkırdata tıkırdala evi- nin yolunu tutardı, Bakkalda yaptığı dalavere anlaşılmasın diye, evinin ka- pısına gelince, şayet ağzındaki kara- melâ eve gelinciye kadar erimemişse, onu hemen yutuverirdi, En büyük zevki, yemek vakitleri bi- zim eve gelmek, bizimle beraber #ofra- ya oturmaktı. Hele bizim evden fırına. börek, tatlı ve saire gibi bir şeyin gö- türüldüğünü görürse, hemen yemek zamanı damlardı. O derece arsızdı ki anlatamam, Me- selâ, bizim mahallenin biraz ilerisinde eski bir mezarlık vardı. Çocuklar bu mezarlıktaki büyük dut ağacını taş- Jardık. Bir gün gene Sümüklü Sab- bekle büyük dut ağacını taşlıyorduk. Onun attığı bir taş, ağaçtan iki dut düşürmüştü. Tozların içindeki dut- Jardan birini kapınca ben ağzıma at- tım, Sen misin bunu yapan? Sümüklü Sabbek bir tek dut için takunyasile kafamı yarmıştı. Sümüklü Sabbekle beni semtteki mahalle mektebine — başlatmışlardı. Mektebe verildiğimiz zaman ikimiz de pek küçüktük. Hele benden bir iki yaş küçük olan Sabbek, hiç te mektebe gi- decek bir halde değildi. Fakat annesi gündüzleri onu başından &ksik etmek için mahalle mektebine yazdırmıştı Hiç unutmam, bir gün mektepte altı- nı kirletmişti de hoca onu evine yolla- mışta. Şişman, patavalsız bir komşumuz vardı. Ona «Ali amca» derdik Ali iye Kadyodifözyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. o 183 Kes. 120 Kw. TAG 4m. isi Kes, Kw T.A P. 3170m. MebKes 20 Kw. ANKARA RADYOSU Purartesi 6/1/889 TÜRKİYE SAATİLE Ür malin 1235: Türk müziği -PI, 3: Memleket saat ayarı, ajans, meleoro- Joji haberleri, 13,15 Mik Cüvertârir. opera aryaları ve saire), 13,45 - 14: Mü- zik (Cazband - PL) 1830: Program, 1835: Müzik Çilafif müzik - PL), 19: Konuşma (Doktorun saati), 19,15: Türk müziği (Halk musikisi; Tanburacı Osman Pehlivan - Takdim ve iştirâk eden: Sadi Yaver Ataman), 19440: Türk müziği (Saz eserleri ve oyun hava ları) Hakkı Dermen, Eşref Kadri, Hasan Gür, Hamdi Tokay, 20: Ajans, meteoro- 10ji haberleri, ziraat borsası (flat), 20,15: Türk müziği: (Klâsik program) Küme okuyucuları (Koro). Çalanlar: Veeihe, Keşad Erer, Pahire Porsan, Refik Fersan, Ruşen Kum, Cevdet Çağla, Cevdet Ko- zan, Kemal Niyazi Seyhun, İdare eden: Mesud Cemil, 1 - Tanburi Cemil - Beyati Peşrevi, 2 - Bekir ağa - Hüseyni beste, 3 - Şevki bey - Hüseyni şarkı - Nedir bu haletin, 4 - Şevki bey - Hüseyni şarkı - Gülzara nazar kıldım, 5 - Rahmi bey - Beyati araban şarkı - Bana seyran cema- indir, 6 - Kemençe taksimi - Kemal Ni- yazi 8., 7 - Hüseyin Sadeddin - Arol be- yati şarkı - Mücessem ruhsun (imsali ansın, 8 - Rahmi beyin - Hisar şarkı - Bir nevcivansın, 9 - Kara İsmaili ağa - Hüseyni nakıs yürük semal - Gönüller uğrusu bir yâr! biaman, 1 0- Saz semmi- $i, 21: Memleket saat ayarı, 21: Konuş- ma, 21,15: Kıham, tahvili, kambiyo - nukud borsa (fiat), 21,25: Neşeli plâk- İar - R., 2130: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın) 1 - Kalman - Cambay- hane Prensesi (Potpuri), 2 - Stolz - Vi yanada ilkbahar, 3 - Kuseh - Çigan Fan- teri, 4 - Heuberger - Şarkta isimli sült- den (Çeşmede - parçası), 5 - Ziehrer - Der Schatrmelster operetinin valsleri; 2230: Müzik (Operetler), 23: Müzik (Caz- bandi, 2345 - 24: Son ajans haberleri ve yarınki program Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şark Merkez, İsüklâl caddesinde Kemal Rebul, Beyoğlu: Tünelde Matkoviç, Yüksek- kaldırımda Vinkopulo, Galata: Top- çular caddesinde Merkez, Kasımpaşa: Vasıf, Hasküy: Habcığlunda “Barbuf, Fatih: Saraçhanede İbra Hall, Karagümrük: Arif, Bakırköy! HAL, Sarıyer: Osman, Aksaray: Ziya Nuri, Boşlktaş: Süleyman Recep, Pener: Balatta Hüsameddin, Kumkapı: LA- lelde Haydar, Küçükpazar: Bensason, Samatya: Erofilos Çula, Şehremini: Ahmed Hamdi, Üsküdar: Çarşıboyun- da Ömer Kenan. TURAKINA TARİHİ ROMAN Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ Tefrika No, '74 sma emmi lil e İğ Turakinadan gelen bir emir, herkesi hayrete düşürdü! Bu emirle Samo'nun Çine gitmesi lâzımgeliyordu e Barlan'ın maksadı, ihtiyar komuta. nım yerini almaktır. Oysa ki, prens Ke- yük, vezirini kırmak niyetinde değil- dir. Cengiz han devrindenberi, Rusya- da Moğol nüfuz ve kuvvetini yayan Şi-Ting, Ruslar arasında Moğol impa- toru kudretli tanınmıştır. Barlan, ya- şı ileriledikçe, daha fazla yükselmek ihtirasma kapılıyor... Şi-Ting ile mü- cadele edecek veya onun ayağını kay. dırarak, yerine geçmeğe muvaffak ola- cak mı? Bunu tahmin etmek imkân. sızdır. General Barlan el altından ve- zirin kuyusunu kazmakla meşguldür. “.. : ordu ile Urlofun ülkesine gitmek l4- zomdı. Petro bu fikrini prens Keyü- ke de söylemişti Fakat, Keyük, Ma- Tİ için yeni bir harb yapmak ve boş yere kan dökmek niyetinde değildi. Gerçi Vlâdimiri elde etmek için, tu tanlara bir çok paralar da yadet- Mişti amma, bunun için kan dökmek günahtır diyordu. Eğer, prensi ihti yar vezir harbe teşvik etmiş olsaydı, Keyük döğüşmekten çekinmiyecekti. * Şi - Ting.. Barlan'ın kendisi için bir tehlike ğutmak gafletine di » Ke yük, bütün orme Çinli vesirin eline ve dirayetine terk et- mşitir, Şi - Ting'in çocukları ve torunları da Rusyadadır. Çinde kalmış aile efradından ancak iki kişi ona sada- «Vezirin Çindeki akrabası da Moğol. ları kesen ihtilâleiler arasındadır. Bu ihtilâlde Şi - Tingin parmağı ol- madığını kim temin edebilir?» diyor. Çinli komutan bu sözlerden de çok müteessirdir. Bir gün prens Keyük'e içini açıyor: «Siz de Barlan gibi dü- şünüyorsanız. bana İzin verin, Ka- rakuruma gidip orada kalayımiş Keyük, vezirinin bu sözünden çok müteessir oluyor: «Benim sana iti madım olmasaydı, yıllarca, Rusyayı sana teslim etmezdim diyerek, ve- zirinin gönlünü alıyor ve general * Keyük bu mektubu alınca çok mü- teessir oldu. Sâmoyu çok seviyordu. Onu Olga ile &vlendirmeğe söz ver- Her gece nöbetçi eczaneler; Orta- küy, Arnavudköy, Bebek, Beykoz, Pa- şabahçe, o Anadoluhisarı, O Tarabya, Yeniköy, Emirgân ve daki eczaneler her gece nöbetçidir. dedikodu yapıldığını şimdi bile hatır- lıyorum. Sonra bu kız bir şoföre kaç- mıştı. Onun fena yola saptığını da işitmiştik, Bundan sonra bizim evden Sabbeklerle konuşmaz olmuşlardı. amcanın en büyük zevki, semtteki ço- cukları kızdırmaktı. O her çocuğun neden kızacağını çok İyi bilirdi. Beni de kızdırmak için: — Haydi büyü de sâna Sabbeki ala- cağım!... derdi, Bu söz üzerine kan tepeme çikardı. Kendime en büyük hakaret edilmiş gibi, kıpkırmızı olurdum. Eğer Sad- berk yanımızda ise, Ali amcanın bu sözüne o da akan burnuna, cadı gibi dağınık saçlarına bakmadan, dehşet- li kızar, beni göstererek: — Ben bu «İbişs i ne yapayım? diye arsız arsız bağırırdı. Ben ona «Sümüklü Sabbek: diye çağırırken © da bana «İbiş Murad: derdi. Sonraları benim, «Sans Sabbeki alacağım; sözüne çok kızdığım bütün mahallede meşhur olmuştu. Bazan yolda başkaları da beni böyle kızdırır- dı. Sokakta bana böyle söyliyen koca koca komşu delikanlıları, genç kızları taşa futârdım, Sabbekin güzel bir ablası vardı, Ak- şam üstleri hüzünlü mahallemizde, pencerelerin perdeleri arkasında gaz Jâmbaları yandığı zaman, Sabbekin ablasının udunun kıvrak sesini İşitir- dik. Bu genç kız için mahallede çok #okaklı, tahta evlerle dolu bir semtin- otururduk, Sadberk benden ya bir, Ya iki yaş küçüktü. Ufak tefek bir rip sürprizleri vardır. Bir erkek hiç daha evvelden nasıl bir kadını sevebi- leceğini tahmin edebilir mi? Kim derdi ki bir gün ben nefret ettiğim Sümüklü Sabbek için yanıp tutuşa- cağım?... -RADYOLIN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız İşte şimdi o Sümüklü Sabbek yeri- ne bu genç, güzel, kibar kadını gö- rünce, bunun için afallamıştım. Sadberk beni otomobiline aldı, Lüks otomobil caddede yağ gibi kayarken o da kısa cümlelerle hayatını anlatı- yordu. Zengin bir adama varmıştı. Dul | kalmıştı. Şimdi zengindi. İyi yaşıyor- du. Sık sık seyahatlere çıkıyordu. Bir- çok yerleri dolaşmıştı, > O akşam Sedberkten istemiye İste- miye ayrıldım, Ertesi gün, daha erte- si gün, daha ertesi gün hep onu ziya- rete gitti. Vaktile: — Sana Sabbeki alacağım!... dedik- leri zaman küplere binen ben, şimdi onun için deli divane gibi oluyordum. Küçükken, delikanlı iken, hattâ daha, sonraları bana: — Sen bir gün Sümüklü Sabbek'e deli gibi âşık olacaksın... O yüz ver- mese belki hayatına bile kıymağa kal- kışacaksın,.. demiş olsalardı, buna gü- lerdim; hattâ kızardım bile... Aşkın işte böyle hiç umulmadık ga- Hikmet Feridun Es Mmişti. Samo (Saray) dan ayrılırsa, Olga iie evlenmesine imkfin kalmı- 'Turakina, Samoya mühim Barlan'ı İekdir ediyor, Barlan, ve- müddet bir yerde kalabilir miydi? Keyük, annesinin mektubunu © Sa- moya gösterdi: — Olgayı mı tercih edersin? Yok- tün bu iztırablara rağmen, ümidsiz değildir. Günün birinde kızının mey- dana çıkacağından ve onu dünya gözile bir daha göreceğinden emin. * Derdi. Keyüke Se sikin Mel ea ver. öile Moğol ordusuna girmişti. İnat- | — Olga Seninle birlikte gelirse, Onu da wi, Kerakuruma götür. Fa-