2 Ş 7 e HER AKŞAM BİR HİKÂYE Macide bitişik köşkte oluran genç komşusu Nuri ile son zamanlarda pek siyade alâkadar olmağa başlamıştı. Nuri hakikaten yakışıklı bir erkekti, Bazan bu tenha sayfiyenin yolların. da birbirlerile karşılaştıkları zaman Nüri uzun uzun Macideye bakıyordu. Genç kadının komşusu hakkında bil. diği şeyler pek azdı. Yalnız onun çeh- resinden, yüzündeki ince hatlardan, hareketlerinden Nürinin sanatkâr ruhlu bir adam olduğunu tasavvur ediyordu Aarâdan bir iki hafta geçmişti. Bir gün Macide evinin kapısının aralığın- dan içeriye atılmış bir mektup buldu. Macide mektubu aldı, açtı, okudu. Mektubu bitişik komşusu yazmıştı. Genç kadın kendi kendine: Sevgilisinin kapısının aralığın- dan içeriye mektup atmak eski bir Usul amma... Diye mınldandı. Nuri mektupta Macideye ne ince hislerinden, ne şairane emellerinden bahsetmiyordu ki... Lâkin asıl şu sa- tırlar Macidenin pek ziyade alâkasını uyandırmıştı. Nuri mektubunda di- yordu ki wGüzel bir erkek olduğumu iddia edemem. Zengin değilim. Kendimde büyük meziyetler göremiyorum. Fa- kat bu derece kıymetsiz bir erkek ol- mama rağmen aşk meselelerinde çok müşkülpesendim... Sizi görmeden önce tam manasile hoşuma giden, tam manasile beğen- diğim hiçbir kadına rasgelmedim. Hayatımda kadın meselelerinde dai- ma kılı kırk yarmış bir insanım. Şim- diye kadar hiçbir kadını tamamile beğnemediğim, candan sevmediğim için kelimenin bütün manasile bir ra- hip hayatı yaşadım. Her zaman seve- bileceğim, tam manasile güzel kadı. ni bekledim ve onu bulamadıkça hiç bir maceraya kendimi kapıp koyuver- medim. Ve nihayet işte o kadını bul- dum: Siz... Emin olunuz bütün öm- rümde beğendiğim biricik kadın siz- siniz. Zaten arkadaşlarım da benim ka- dın hususunda ne kadar müşkülpe- sent olduğumu bilirler. Bana dalma; «Sen masallardaki dünya güzellerile karşılâşsan bile onlarda da bir kusur bulursun. Onları da beğenmezsin..» derler.. Fakat hayır... İşte ben masal- Yarda anlatılan dünya güzellerinden birine rastladım ve onu sevdim..» Mektubu bitirdikten sonra Mâcide kendi kendine: «Ben zaten onun ne ruhta bir insan olduğunu tahmin et- miştim.» dedi. Bu işte genç kadının gururunu ok- şayan bir şey daha vardı. Böyle et- rafındaki hiçbir kadını beğenmiyen, hiçbir güzellik peşinden koşmayan bir erkeğin kendisini son derece be- denmesi ve ona âşık olması.. İşte Ma- cidenin en hoşuna giden de bu idi. Mektup meselesinden sonra Maci- de bir iki gün Nuriyi görememişti. Genç kadın, eğer Nuri biraz daha üze- yine düşecek olursa, kendisini çılgın bir maceraya kapıp koyuvereceğini anlıyordu. O günü Macide köşkün pencerele- rinden birinin önüne oturmuş, dışarı. gını seyrediyordu. Şakır şakır yağmur yağıyor, sokakta seller gidiyordu. Bir * aralık genç kadının gözleri Nurinin oturduğu köşkün kapısına ilişti. Ka. pınım önünde bir kadın büzülmüş, du- ruyordu. Macide uzaktan bu kadını tanıdı. Nurinin hizmetçisi idi, Fakat, niçin içeriye girmiyor da dakikalarca kapının önünde duruyor, yağmurun altında ıslanıyordu. Bir aralık Macidenin hizmetçisi sa- Iona girdi, — Efendim dedi. Bitişik köşkün hizmetçisi Ayşe arkadaşımdır. Dün efendisinden izin abp evine gitmiş. Köşkün bir anahtarını yanına almağı unutmuş. Şimdi efendisi de evde yok- muş. Zavallıcık yağmurun altında kalmış. Müsaade ederseniz efendisi gelinceye kadar bizde otursun... Macide hemen: — Peki kızım peki... dedi. Genç kadın Nurinin hizmetçisinin ağzından yakışıklı komşusunun ha- yatına dair bazı şeyler de öğreneceği. ni ümid ediyordu. Biraz sonra bitişik komşunun hiz- metçisi Ayşe ıslanmış mantosile içe- riye girdi. Macide ona lüzumundan fazla bir illifat ve alâka gösterdi. Nurinin hiz- metçisine: — Gel kızım... Dedi, dür... Salonda otur. otuz iki, otuz üç yaşlarında görünen, son derece adi, çaçaron bir kadındı Macide içinden: «O ince ruhlu er. kek böyle adi bir kadını nasıl evinde tutuyor? diye düşündü. Ayşe salona girer girmez: — Aman öldüm bayıldım... Diyerek bir yere oturdu. Sonra söylenmeğe başladı: — Aman bu bizim efendi... Aman bu bizim efendi. Sokak süpürgesidir vesselâm... A Allahın mübarek kulu biraz da evde otursana... Oturmaz. Kim bilir şimdi hangi şılıkların pe- şindedir.. , Ayşe böyle söyliyerek eski çantası. nın içinden çıkardığı buruşmuş bir sigarayı, tütünden sararmış parmak- Tannın arasına sıkıştırarak içmeğe bâşladı. Macide içinden mütemadi- yen: «Ne kadar adi, ne kadar terbiye. Siz, ne kadar geveze kadım!..» diyor. du, Lâkin Ayşeyi Nuri hakkında biraz daha söyletmek maksadile: — Canım... dedi, sizin efendi kadın peşinden koşacak benzemiyor. Ayşe garip bir tarzda bir gözünü kırparak: — O mu?.. Deği, sonra tuhaf tuhaf gülerek ilâve etti: — Allah için!.. O ne çapkındır, o ne çapkındır... Orasını ben bilirim!.. Macide gülmeğe çalışarak: — Amma da yaptın ha.. dedi. Sen onun çapkınlığını nereden bilecek. sin?. Üüşümüşsün- öyle erkeklere Ayşe bilgiç bir tavırla cevap verdi: İlâhi bayancığım... Elbette bir sebebi var ki öyle söylüyorum... Bun- dan sonra Ayşe gayet manah bir tafz- da, gürültülü bir kahkaha attı. Son- ra Mâacidenin hizmetçisi, arkadaşı Fatmanın yüzüne bakarak göz kırp- tı. Bir kahkaha daha savurdu. Şimdi Fatma da gülüyordu. Macide bir istintak hâkimi tavrile; — Efendinin çapkınlığını nereden biliyorsun? dedi. Zaten geveze olan Ayşenin bugün çaçaronluğu büsbütün üzerinde idi, — Allahın bildiğini kuldan ne sak- Jayayım ayol.. O benim bile aklımı .önrERERAUAAADBEERAABEDASERFEDAAAAAAAERAAABEBABESEBEBEOBABEASENEEEEEEBERBEEEEEAEBAYEAAEEN Pirinç Mercimek Bezelya Yulaf Patates Pirinç nişastası Kornflör (Mısır hülâsası) Bakla Fasulya Nohut Arpa ve saire hububat unları KIBAR DELİKANLI çeldi... Bayancığım ne diller döktü, ne diller... Erkek değil bülbül sanki.. Benim de aklım kayıverdi işte. Söz- Jerine inandım. Kapıldık bir kere, ca- hillik ettik. Macidenin kulaklarında bir uğultu başlamıştı. Ayşe birdenbire ciddi bir tavırla ilâve etti; — Amma, o kadar du kıskançlır ki sorma... Geçenlerde bize su getiren sucu ile kapıda konuşuyorduk. Kıya- metleri kopardı. Ayol sucu Allahın emrile nikâh kıymak istiyor. Onun için kısmetimi tepecek değilim ya.. Değil mi bayancığım .. Sonra Kertik Ahmed derler bir şoför tanırım. Ne yalan söyliyeyim, onun için az mi sevda çektim... İşte bakın burada da ismi yanlıdır... Ayşe böyle söyliyerek kolunusıva- dı. Esmer kolunun üzerinde dökme ile «Ah Kertik!. yandım! kelimeleri yazıyordu. — Görüyorsunuz ya bayancığım... Ben Kertiği işte böyle severim... Za- vallı çocuk otomobili ile bir gün beni görmeğe gelmiş. Bizim bay evi ba- şıma indirdi. Beni o derecede kıska- nır... Amma kendisi neler yapmaz... Gümleklerini yıkayan çamaşırcı ka- dına bile sataşmamış mı? Çamaşır- cı kadın da bir matah olsa yüreğim yanmaz. Hani görseniz mideniz bula- nir bayancığım... Ben diyeyim «elli yaşında» sen de velli beşlik!.» Üste. | lik de çiçek bozuğu... Yine öyle iken çamaşırcı kadına sataşmış... Amaaaaân bayancığım... Erkek de- gil mi? Köküne kibrit suyu... Sen sen ol bayancığım, sakın erkeklere inan- ma... Aman bizim bay geldi galiba... İşte işte içeri giriyor. Ben gideyim. Yine: «Nerelerde idin?» diye bir kıs- kançlık kavgası çıkarır. Allaha O1s- marladık... Ayşe kapıya doğru yürürken geve- zeliğe doyamamış olmalı ki: — Yalnız çamaşırcı kadın olsa yine şükür... diyordu. Daha neler de neler..| Bir gün boş vaktimde gelip de hep- sini birer birer anlatayım... Ayşe gittikten sonra Macide dalgın güzlerle sokaktan akan yağmur sula- rna bakıyor, kendi kendine mırılda- nıyordu: — Hey gidi masallardaki dünya güzellerini beğenmiyen müşkülpesent delikanlı hey... Hikmet Feridun Es Bu mükemmel ve eşsiz müstahzerat tabii ihtiyacınızın hakiki karşılığıdır Tarihi tesisi: 1915 M. NURİ ÇAPA | Besir; TURAKINA TARİHİ Yazan: İSKENDER FP. SERTELLİ ROMAN “Tefrika No, 61 —-/ Prenses Olgayı yakalayıp Hanın huzuruna çıkardılar. Keyük ömründe bu kadar güzel kadın görmemişti Şi - Ting: — Saraydan şimdiye kadar hiç kim- se kaçmamıştı. Böyle bir kadının nö- betçilere görünmeden kaçmasına im- kân yoktur. Olga sarayda gizli ve kuvvetli bir €l bulmasaydı, bu işi kendi başına yapamazdı. Diyor ve bu hâdisenin , prens Ke- yük'ün gelmesine tesadüf ettiğine ca- nı seıkılıyordu. Ertesi gün Keyük, Ok gayı görmek istetrse, kendisine ne diyeceklerdi? Prensin Rusyadan ayrıldığı günden-. beri hemen hemen bu kadar can $i- kıcı bir hadise olmamışlı. Şutka ve Viâdimir isyanları bile Şi - Ting'i bu derece sinirlendirmemişti Sarayın zemin katındaki zindan nöbetçileri birer birer sorguya çeki- lerek sopalanıyor ve hiç birinin ağ- zından bir şey öğrenmek kahil olmu- yordu. Ertesi sabah... Prens Keyük gözle- rini açar açmaz Şi - Ting'i çağırttı. — Bu gece rüyamda prenses Ol gayı gördüm. Onun çok güzel bir kadın olduğunu bana kocası da bah- setmişti. Onu yakından görmek iste- rim Dedi. İhtiyar komutanın benzi attı. Zaten bakır rengine benziyen çehresinde bir damla kan kalmadı. — Olga çok yaman bir kadındır. prensim! Dün nasılsa zindandan kaçmış... Bana da geç vakit haber verdiler. Etrafa arayıcılar çıkardım. Neredeyse yakalayıp getireceklerin- den eminim. Prens Keyük birden yerinden fhr- Jadı. — Nöbetçilerimiz uyuyorlar mı? Bir kadm bu kadar güzcünün önün- den fırsat bulup nasıl kaçabilir? Diye bağırmağa başladı Şi - Ting,'prensi yatıştırmanın yo- Yanu biliyordu. — O, bir sihirbazdır, prensim! Ba- zan göze görünmez olüyor. Gözeüle- rimiz böyle bir sihirbazla nasıl başa- çıksmlar? Keyük, sihirbazların düşmanıydı. Onlarden hem korkar, hem de nef- ret ederdi, — Aman Şi - Ting, dedi, onu yö- kalayınca kırmadan getirsinler. ve hemen kocasına teslim etsinler. Çünkü ben yolda gelirken Petroya vadetlim. (Saray) a varınca seni karıma kavuşturacağım, dedim, — Fakat, Olganın yurdumuza bir çok fenalıkları vardır. O bayağı bir kadın olsaydı, şimdiye kadar derisini çoktan yüzdürmüştüm. — Yaptığı fenalıkları anlat baka- hım. — Hangi birini anlatayım? İlkön- ce beni öldürmek istedi... Kızımı Sa- mo ile evlendirmiştim. Samoyu iğ- fal ederek kızımın elinden almağa çalıştı. Onu büyüledi. Yüzünü kızı- ma göstermedi. Bunlardan başka, Şutkayı da ayaklandıran o kadındır. Olga onu kışkırtmasaydı, boş yere binlerce Moğol kanı dökülmiyecekti. Keyük gözlerini açarak; — Ne diyorsun, dedi, binlerce Mo- gol kanı mı döküldü? — Evet... Şutkayı yakalamak için don âraziden kış mevsiminde geç- meğe ve yukarı Volgaya kadar ssker gönderip Şutkanın adamlarile çar- pışmağa mecbur olduk. — Şutka, akıncılarıma karşıkoya- cak kadar taraftar toplayabilmiş de- mek?... — Onu bir taraftan prenses Olga, bir taraftan da prens Vlâdimir kış- kırtıyordu. Olgayı serbes bırakırsa nız, yarın başımıza bir Şutka daha çıkabilir. — Bütün ömrü saraylarda geç- miş, zayıf kollu bir kadından bu ka- dar korkulmaz. Şi - Ting! Petronun bana büyük yararlıkları vardır. Söz verdim, sözümde durmak isterim — Petro size dost olabildi mi? — O, çok merd ve dürüst bir adam dır. İlkönce başının vurulmasına bi- le razı olmuştu. Fakat, onu İmil'e kadar sürkliyen prens Vasilofun iç- yüzünü ve onu nasl kandırdığını anlayınca, Petroyu hizmetime aldım. Zaten o da Rus hanedanından çok nefret eden, onlardan büyük fenalık- lar gören bir adamdır, Böyle merd bir askere karısını bağışlamak, onun bütün suçlarını affetmek gerektir. Şi - Ting câli bir sevinç gösterdi — Imül seferi size, affetmeyi öğ- retmiş, prensim! Bundan sonra İn- saf ve merhametinize sığınacak suç- Julara ne mutlu. * Öğleden sonra... Saraya koşarak gelen bir atlı, şu müjdeyi getirdi: «— Olga yakalandı..!> Bü habere herkesten ziyade Şi - 'Ting sevinmişti. — Oh... Tan beni utandırmadı. Adamlarım meheretlerini çabuk güs- terdiler. Diyerek prense koştu ele geçtiğini bildirdi. Ve bir saat sonra, Olgayı kaçıran nöbelçiyi de, Olgayı da atlarile bir- likte saraya getirmişlerdi. Moğol zabitleri, Olganın nasıl kaç- tığma şaşıyorlardı, O güne kadar Rusyenn en azılı âsileri ve en meş- hur bhaydudları bile zindanlardan kaçmağa muvaffak olamamışlardı Zabitlerden biri; Kaçmak için, güzel olmak kâfi değil mi? Diyordu. Gerçek, Olga Rusyanın en güzel kadınlarından biri idi, Onun önünde kini sarsılmazdı, Prens Keyük merak içinde bekli- yordu. Olgayı, prensin buzuruna çi- kardılar. Olganın bir kadın Petro zabitlerin odasında Obekti- yordu. Hanın, karısını kendisine ba- Zışlıyacağından emindi. Keyük, Olgayı görünce hayrete düştü. — Ben ömrümde bu kadar güzel, fahat, bu kadar şeytan bakışlı bir kadın görmedim. Demekten kendini (âlamadı. Şi - 'Ting, bu karşılaşmadan hiç te mem- nun değildi. İhtiyar komutanın içi- ne yeni bir şüphe düştü: — Ya prens, Olgayı severse..? Öyle ya... Bu kadar güzel bir ka- dını kim sevmezdi? O zaman Olga sarayın içinde serbes gezecek ve hiç şüphe yok ki, ilk fırsatta Şi - Tingi öldürecekti Şi - 'Ting: *— Yalnız beni öldürmekle kala gam yemem, diyordu, fakat bu ka- dın, Keyükü belki de benden önce öldürmeğe kalkışacaktır. Bu tehlike- yi - ne olursa olsun - prense anlat- malıyım, Keyük, Olgaya sordu Nasil Kaçtın buradan? Bir nöbetçiyi aldatarak ha doğrusu satım alarak. Keyük hiddetlendi; — Benim askerlerim arasında ken- dini düşmana satacak bir adam yoktur. Seni kaçıran adamın damar- larında yabancı kanı olsa gerek. — O, Moğol değil, Tatardı. — Söyledim ya... Moğol Moğol hanına ihanet etmez, Keyük, yanındaki zabitlerden bi- rine şu emri verdi: — O nöbetçinin başını hemen vür- sunlar. Sonra tekrar Olgaya döndü: — Nereye gidecektiniz? - O, memleketine gidecekti. Ben de Möskovaya,.. — Grandükün sarayına mı? — Evet, — Başka bir yere gidemez miydin? — Hayır. Beni ondan başka hiç bir prens himaye edemez. — Benim geldiğimi duymadın m? — Duydum... Ve işte bunun için kaçıyordum. Niçin? Benden bir fenalık mı umuyordun? — Evet. Siz gelince, burada uzun müddet kalmağa mahküm olacaktım. — Kocanı düşünmedin mi? (Arkası var) . De- askeri,