POLİTİKA İngilterenin harb esnasında Arablara vaadinin mahiyeti nedir? Filistin meselesini halletmek için İngilterenin daveti üzerine Londrada #oplanan konferanslardaki müzakereler ilerlemiştir. Araplar umumi harp- ta İngilterenin Arap memleketleri hakkında bütün Arap âlemini Türki. yenin aleyhine silâhlı kıyam ve harekete getirmek için yaptığı resmi vande binaen Pilistindeki Arapların hâkimiyet ve istiklâlini tanımasını anişlerdir. iste Yahudi konleransında ise İngilterenin yine umumi harpte bütün Ya- hudi âlemini ve bahusus o zaman dünyanın para ve iktisad işlerini elinde bulunduran Amerikadaki Yahudi unsurunu kendisine yardıma davet ede- şek Balfour beyannamesi ile vermiş olduğu vaadin ifası istenilmiştir. Aynı memlekette Arapların istiklâli ile milli Yahudi yurdunun tesisi telif kabul etmez iki şey olduğundan İngiltere biribirini nakzeden vaad. . leri ile hem Arapları hem de Yahudileri aldatmış mevkiine düşmüş oluyor. Arap konferansında işin içinden çıkmak için Arap devletleri ve babusus Irak Başvekili Nuri paşa Essaid ile Arap Suudiye devleti veliahdı Emir Fay- sal İngilterenin yaptığı vaadlerden hangisi daha eski ise ötekinin mefsuh addedilmesi esas tutulmasını istemişlerdir. İngilterenin Araplara yaptığı vaad Yahudilere vermiş olduğu söze tekaddüm ettiği bir hakikat olduğun. dan evvelki vaadin ifası zaruri bulunduğu üzerinde ittifak hasıl olmuştur. Bundan sonra dava; İngilterenin Araplara yaptığı vaadin mahiyetini öğrenmeğe İntikal etmiştir. İngiltere Filistin Araplarına sarahalen istiklâl vaadettiğini iddia etmiştir Halbuki ötedenberi bütün Arap âlemi İngil terenin vaadi eski Osmanlı İmparatorluğu hüküm ve idaresi altında bulu- nan ümüm Arap memleketlerine aid bulunduğu kanaatindedir. Zaten bu iddia üzerinedir ki Filistin Arapları istiklâl uğurunda mücadele yapmak- tadırlar, Yine Nuri paşa Essald ve Emir Faysal bunlara iltihak eden Mısır heyeti reisi prens Müneyimin zoru üzerine İngiltere hükümeti vaktile Araplara yapmış olduğu vaadin mahiyetini vesaik ile isbat etmeğe davet edilmiştir. İngiltere hükümeti vaktile Mısırdaki İngiliz fevkalâde komiseri Makma- hon ile Araplar namına hareket eden ve söz söyleyen Mekke şeriti Hüseyin arasında teati edilen mektupları beyaz kitab şeklinde neşretmeğe razı ol. muştur. Bugün sağ olan Makmahonun Madesine göre İngiltere vaadini her işte olduğu gibi müphem ve lâstikli yapmıştır. Bu vesaikin neşri bitinciye kadar Arap konferansı bekliyecektir. Limanımıza büyük bir seyyah gemisi geldi AKŞAM Yukarıda Vali B, Lütfi Kırdar iransatlintiği gezerken, aşağıda vapurun sahilden görünüşü İtalyan bandıralı Conte di Savola transatlantiği muhtelif milletlerden 499 seyyahla dün limarımıza gelmiş- tir. Vapurda öğleden sonra şehir er- kânı şerefine bir çay ziyafeti verilmiş- Termometre 12 dereceye P kadar çıktı İki gün soğuk ve yağmurlu geçen hava dün düzelmiş üç dereceye kadar inen termometre yeniden 12 dereceye çıkmıştır. Maamafih gece hava soğuktu. Termometre 4 derece- ye kadar indi. Anadolunun bir çok yerlerine Kar yağmış ve termometre sıfırdan aşa gıya düşmüştür. Ankarada termo. metre geceleyin sıfırdan aşağı 6 de- seceye kadar inmiştir. Bir sabıkalının odasında esrar bulundu Tophanede oturan Rıza adında bir sabıkalı Karabaş caddesinden ge- çerken bir polis memuru tarafından yaziyetl Şüpheli görülerek durdurul | muştur. Rıza bu esnada cebindeki €srarı çıkararak yutmuştur. Bu sw retle yakayı kurtaracağını zanneden tir. Vali B. Lütfi Kırdarında hazır bulunduğu bu ziyafeti müteakib da. vetliler vapurun içerisini gezmişler. dir, Transatlâtik bugün öğleden son- ra limanımızdan ayrılacaktır. Kim kimi dövdü? Fatihte oturan Fatma İle Ziver bir alacak meselesinden kavgaya tutuş- muşlardır. Çok geçmeden kavga kı- zışmış ve her ikisi de birbirini tokta. lamağa başlamışlardır. En fazla kimin kime vurduğu belli değildir. Çünkü Fatma kavgadan sonra polise mürcaat ederek Ziver tarafından döğüldüğünü iddiz etmiş. tir. Ziver de, karakola gelmiş ve: — Fatma beni döğdü. Davacıyım, demiştir, İkisi de dayak yediğini iddia ettiğinden mahkemeye verilmişlerdir. Yaya kaldırımlar işgal edilmiyecek Bazı sebzecilerin, dükkânları önün- de salata, turp ve saire teşhir ettiği ve bunların yaya kaldırımlarını kaplar dığı görülmüştür. Yaya kaldırımları» nın işgali kati suretle yasak olduğu gibi sebzelerin bu suretle teşhir eğii- meleri de doğru görülmemiştir. Bu icab z NN Dünya plânlaşıyor Şikago müessesesinin vardığı netice: 19 uncu asrın liberal ve menfi devleti ölmüştür. Plânlaşma insanlığın yeni ve umumi inkişaf hamlesidir Hedef; Eski menfi mekanizmayı kestirme yoldan yeni müsbet vazifelere uydurmak ( YAZAN: AHMET EMİN YALMAN ) Nevyork: Şubat 1939 Dünya yüzünde bir plânlaşma lAkır- dısıdır gidiyor. Her memleketin şu numaralı veya şu kadar senelik plân- ları var. Bunları gerçekleştirmek için her tarafta harıl harı çalışılıyor. Bu hareketler nereden geldi, nere- ye gidiyor? Bunlara falan vefilân memleketin kendine mahsus saydığı bir zaviyeden değil, bütün insanlık için müşterek zaviyelerden, kuşbakışı bakılırsa ne neticeye varılır? Merkezi Şikagodu bulunan bir mü- essesenin bu suallere cevap aramak- Ja uğraştığını duyunca, bunu yakın dan tanımağa çok zamandır merak sardırmıştım, Merakım şöyle uyandı: Bir sene ka- dar oluyor. Sümerbankta B. Nurullah Biülmerin bekleme odasında garip bir İngilizle karşılaştım. Yıldızlarımız ba- rıştı. Beş, on dakikada ahbap olduk. Ankara ve İstanbulda defalaria görüş- tük. Bana şunu anlattı: — Amerikada, 'Şikagoda dünya üzerindeki plânlaşma hareketlerini takip eden, her tarafta yapılan tecrü- belerden umumi neticeler çıkaran bir milesses6 var. Ben Türkiyeye onun bar rafından gönderildim. Türkiyenin plânlaşma tecrübesine dair bir rapor hazırlıyacağım. Şikago merkezimiz bu İşler için geniş bir Jâboratuar gibi ça- ışıyor ve tamatmile yeni çığırlar açı “de bu sahalarda yapılan hareketleri size tanıtırım. Sonra da Şikago ile te- masa getiririm. Londraya uğradığım zaman, sir Henry Bunbüry adındaki bu hoş adar mi aradım. Türkiyedeki teklif ve vaadine rağmen, İngilterede türlü türül işleri arasında bana ancak beş, on dakika zaman verebileceğini Halbuki İondrada bulunduğum müddetçe bütün işini, gücünü bıraktı. Beni İngilterede plân- laşma işlerine merak sârdıran türlü türlü dostlarile temasa getirdi. Bun- Yarlâ konuşulunca bana öyle geldi ki dünya, yeni yeni hedeflere doğru yol alan bir gemi... Bütün bu adamlar da ilerideki ufuklara gözlerini dikmişler, kaptanların dümeni iyi kullanabilme si için malâmat toplayıp duruyorlar. Garibi şu ki, bu işi bir vazife diye yap- muyorlar, Kimsenin bir taraftan ma- aşı, filânı yak, Sırf ava gider gibi, golf oynar gibi bu sahaya merak bağla» mışlar. Anglosaksonlar arasında bu nevi içtima! faaliyetlerde daima gö- rülen bir şey: İşi tamamile ciddiye al- mışlar, canla başla çalışıyorlar, Ayni kafudaki adamlar, kolayca buluşabil- sinler diye klüpler kurmuşlar, yemek ve dinlenme zamanlarını da bir arada geçiriyorlar. İngiliz dostum bana, Amerika için birkaç mektup vereceğini söyledi. Er- tesi gün yirmi kadar mektupla geldi. Nevyorkta, Vaşingtonda, Şikagoda ne kadar pliinlaşma meraklısı Amerikalı varsa, hepsile tanışmak imkânmı be. nim için hazırlamıştı. Amerikaya gelince, Şikago merke- zile temasa geçtim. Gördüm ki bura- sı Amerikanın en canlı ve atılgan üni daima olduğu gibi, içtimai hizmeti 50- ven zenginler zuhur etmiş, plinlaşma tedkiklerinin kurulu bir şekilde de- vam edebilmesi için vakıflar kurmuş- lar, Nihayet, müessesenin Teisi olan profesör Browlow İle geçen gün Vâ- şintonda buluştuk. Beni Vaşington- daki bürolarının şefile tanıştırdı. Bu şef, meğer İş kanunumuzu hazırlıyan Dr. Welgert değil mi imiş? Kendisini Yuşmuş gibi ferahlık duydum. Altı ya- şındaki küçük yavrusunun Ankara hakkındaki hasretini anlattı, Çocuk: «Türkçe konuşmıyan bu adamlar arö- sında işimiz ne? Ankaradaki evimize dönelim.> deyip duruyormuş. Brovnlow ve Weigert ile temaslarım neticesinde anladım &i dünya yüzün- deki plânlaşma tecrübelerinin en esaslı tedkik yeri olan bu müessese, Mlerileri görmek için en iyi bir pence- redir, Bundan istifade ederek plân- Jaşma denilen gayelerin ruhuna var- mağa o kadar mörak ettim ki, Şikago merkezinde icab ettiği kadar zaman kalarak görüşlerimi genişlelmeğe ka- Tar verdim. Profesör Brovnlow He ayın sonunda Şikagoda buluşacağız, beni bütün arkadaşlarile temasa getire cek, Şikago müessesesi, plânlaşma saha- sındaki bir piştar kolu diye o kadar muvaflakıyetle çalışmıştır ki, Cü- mhurreisi mister Roosevelt, Amerika devlet mekanizmasının yeni vazifele Te göre daha verimli bir surette işle mesini temin edecek bir plân ve rapor hazıriamasını istemiştir. Bu rapor 382 büyük sahife tutuyor. Kanun şeklin. de kabul edilmek üzere Cümhurreisi tarafından Mebus ve Âyan meclisle- rine sevkediimiştir. Bu sene meclis- lerden geçmesi beklenmektedir. Plânlaşma işlerinde ileriye giden do- kuz memleketin murahhasları, Mi Jetler Cemiyeti iş bürosunun bif mü- Mmessili ile beraber birkaç ay evvel Brükselde buluşmuşlar ve dünyanın plânlaşma bakımından gidişi hakkın- daki düşüncelerini biribirlerine bildir. mişlerdir. Varılan umumi neticeler şudur: Devletlerin plânlaşmaya doğru attık- ları adımlar, harpten sonraki müva- zenesizliklerden doğmuş muvakkat bir gidiş değildir. İnsanlık medeniyetinin. yeni ve zaruri bir inkişaf hamlesidir. Teknik terakki, nakliye, içtimai teşki- Jât, iktisad ve maliye sahalarında var nlan neticeler, insanlık için yeni bir takım ufuklar açmıştır, Eskiden ferd- ler, kendi hesaplarına bir plânla ça GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ ışmağı tabii görürlerdi. Sonra şehir- lerin plân hazırlaması cereyanı umü mileşti. Bugün bütün bir cemiyet plânla yürümek ve muknadderatını Şu urlu bir hâkimiyet altına almak ih“ tiyacını duyuyor, Çünkü bu sayede herkes için müşterek olan varlık kay» ngklarını koruyacak, bunları verimli şekilde inkişaf ettirecek, her türlü hususi teşebbüsleri müşterek menfa- atten doğan bir takım ölçülere uydu» racak, kısmen de istihsal ve tevzi fa âliyetlerini, umumi menfaat icab ef tirdikçe kendi üzerine alacak... On dokuzuncu asrın liberal devleti, yalnız zabıta vazifelerini görmekle kalır menfi bir devletti, bugünkü dev- Jet, umumun İyiliği hesabına fiilen çam ışmağı iş edinen müsbet bir kuvveti halini almaktadır. Liberal gidişin hoş ve cazibeli tarafları vardı, Hasretini duyanlar az değildir. Fakat liberal ve menfi şekillere dönmek mümkün ola cağına inananlar pek azdır. Plânlaşma hareketinde her memls- ketin hareket noktası başkadır. Kimi bir akide sisteminin gerçekleştirilmesi idiölasile ortaya atılmıştır. Kimi milli müdafaa ihtiyaçlarından iMham ak mıştır, kimi dünyanın bozuk gidişim. den ürkerek kendi kendine kâfi gel mek ve döviz işine çare aramak ihti yazını duymuştur. Kimi her şeyi mer- kezileştirdikten sonra türlü türlü va- zifeleri daha verimli bir surstte gör- mek için'yan müstakil uzuvlar ha- arıyor, yahi merkezden muhite doğ“ ru yayılıyor. Kimi, İngilterede ve Amerikada olduğu gibi, eski itiyadlar- Ja çarpışa çarpışa muhitten merkeze yaklaşmağa uğraşıyor. Bu arada fa- Jan ve filân türlü yollarda İlerliyen memleketler biribirine diş bileyorlar ve biribirlerinin yaptıklarını küfür sayıyorlar. Fakat muvakkat bir devreye ai olan görüş ve gidiş farklarına rağmen plânlaşmanın hakiki hedefleri herkes için müşterektir, Bunu icab ettiren (Devamı 7 nei sahifede) Timsah kaç türlüdür? ünkü gazetelerin birinde şöyle bir haber vardı: Babası Güyan'da bu- lanan dokuz yaşında bir İngiliz kızına, Londraya dönerken, bir yerli uşak, tim- sah yumurtası hediye etmiş, Ku yamurtayı pamuklara sarıp bir ku- tuya saklamış. Arada sırada âçıp bakar- mış. Bir seferinde we görsün? Kabuklar çatlamış, o tek yumurtadan, aveç içine küç alışıp yavruları sevmiş amma, büyüyünce maazallah bir haf alacaklarını düşüne sek Londra hayvanat babşesine hediye ekmiş, Bahçe müdürü de kım fahri âza yapmış. ” şimdiki devirde yeryüzünde bulunan sürünücü hayvanlar arasında en kocamanıdır. Boyu altı metreyi geçer, Asya ve Afrikanın seak taraflarındaki nehir sahillerinde bulunur. Avustralya ve Amerikada da vardır. Su Konarlarından karaya doğrn pek az uzaklaşırlar. Günle- rinin büyük bir kısmını ya kıyıda yat- makla, yahut ix yüzmekle geçirirler. Ka- fnlarının ancak üst kısmını sudan dışarı tutarak, canlı bir mahlüku avlamak için beklerler, Görünce, hücum eder, süratle yaknlar, suya sokup boğarlar, sonra rahat rahat karınlarını doyururlar, 'Timsahların ekserisi, kendilerine hâs bir koku neşreder, Fek çok çeşldieri ma- Tümdur. İlimde scrocodilus vulgaris denen fi cinsi en eski tanılanıdır. Afrikanın bü- bödlerinin havuzlarında da timsah bes- Terlerdi, Asyada en fazla yayılmış olan, çift timsahtır. (İlimdeki adı crocodilas biporcaluz.) Bunun uzunluğu beş metre- dir. Başından başlayıp kuyruğuna kadar en «ichncumen« ve Cava adasin- nan ovaran» İsimli küçük timsali- yumurtalara musallat başlıca düş- arasındadır. Timsahlar karınlarını doyurup ağır bir hazım uykusuna daldıkları vakit, küçük kuşlar, bunların açık ağıdarndaki diş- leri arasına konar, oradaki böceklerle, sülüklerle ve bakiyelerle karınlarını de- yururlar, Yerliler, uyku esnasında bastırdıklari hayvanı, sırtüslü çevirerek nisbeten yu muyak olan karnına bıçağı saplarlar. Kurunu vustada, timsah derisi, yıldır. ma karşı bir muhafız sayılırdı. Eski de. virlerin kadınları bu hayvanım yağımı yüzdeki buruşuklara iyi sayarlardı. » Hemen bütün Avrupa dillerinde, «tim-