BAYRAK talim taburu üçüncü bölük kumandanı önyüzbaşı B. İhsan Kocaman: «Bayrak, Sancak, Milli marş» isimli kıy- metli bir kitap neşretmiştir. Bu kitaptan «Bayrak» parçasını aşağıya alıyoruz: Türk bayrağı, Türkiye Cümhuriyeti hü- kümetini ve onun yüksek (şerefini) onu- Punu temsil eder. Sin vazifesidir. Bayrak, ulusun gerçekleşmiş emelleri- dir. O, yere düşürülmemek için yaratıl- muş bir semboldür. Çocuğun okul Yerin amacıdır Delikanlıların sevişmekten bekledikleri neticenin ald olduğu günendirisi var- hiktur. İş adamının uğruna çalıştığı tek iş ve- rendir. Bubayın varlığının hikmeti, eralın yal- nız er olarak değil, ulusun bir teki ola- rak doğuşanda Tanrının ona verdiği yüceltme vazifesinin konusudur. Talebnin omuzları üzerinde daha yük- seklere çıkarılarak, günün ihtiraslarına karşı Saha mukavim yerlerde taşınması, dnigalandırılması ve korunması lâzim varlıktır sıralarında geçirdiği xün- Bayanın salladığı beşikteki yavrusunu uğruna besleyip, Bayrak istiklâl beli Binin, irk birliğinin tür Ondan gayri renklerin göklörimize ya- kışmıyacağını, yâraşmıyacağını gözlerimize anlatacak olan da odi Renk birli- Ji odur. Kalbsiz insan, baharda yaprâksır ağaç, ay yıldız gök nani münasız ise bay- raksız varlık da © kadar mina: i Fakat, insanların hırsı, kendi aralarında bu imkânsızhğa imkân sırası vermekte ve bir çok Insan kitlelerini bayraksız ya- bancı bayrakların kölesi yaşatmaktadır. İl bayrağının gölgesi 1 içindir. İl bay- rağının rengi yalnız, kendi ulusuna karşı güler yürle bakar, Ne mutlu o ulusa ki yalnız kendi bayrağını, kendi karşısında görür. Ve onu yaşatmak, yüceltmek için, Kendi harcadığı maddi ve manevi gücün, şerefi şükranını, kendi yaşama enerjlsi- nin dalşah âbidesini her ön gözleriyle selâmlar. Bayrak günüllerdeki duyuş, düşünüş birliğinin mihrakıdır. Ona bakan gözlere gönülerden yollar vardır. Bu yollardan, bayrağa kadar uzanan ateşli parıltı; onun al rengiyle karışarak, gönül birliğinin he- yecanını yaratır. Bayrak ulusun kendi kendini selâmla- ması için yaratılmış bir âkisedir. Kendisini bundan o mahr etmeyi o düşünenlere karşi ulus, bu varlığını kaptırmamak için elbet var kuvvetini dişlerine verir ve bo- Buşur. Bayrak kalbleri sönmez İstiklâl heyeca- Bi il titreten varlıktır. Bayrak ölümü esarete tercih ettirir. iâl arzuların bir azim, irade kay- dünyanın kuruluşun- aşamış olan ulusumuza kiye oradadır. O hudndlarımızın dışında, denizlerde, gü! vatan topraklarını, onun dağlarını, ormanlarını, mer'alarını, oyalarını, sü- larını, onun ulu tarihini, ülkülerini, hu- kukunu, adaletini tecessüm ettirir. AKŞAM 'ın tefrikası AŞKIN K — Büyük macera romanı — Je nasıl anlaştığımızı, nasıl seviştiği- mizi öğrendin; amma sana söyliyecek başka bir sırrım daha var. | İhtiyar kadın gülerek 1 — A... Gene mi? Meğer âen sır kü- pü imişsin de benim haberim yokmuş! Ne imiş bakalım? — Bu da oldukça mühim... Amma önce soracağım suallere Jütlen ce- vap verin. Annemle evlenmeden evvel babamın bir karısı vardı, vefat etti, değil mi? — Evet! — Ve bu hanımdan bir de kızı oldu, öyle mi? — Öyle... — O kız ne oldu? — Öldüğünü bilmiyor musun? Bana o zaman öyle söylediler am. ma zannedersem doğru değil! Lütfiye hanımefendi fena halde şa- şırmıştı. Merakla sordu: Ne demek istiyorsun? Anlamıyo. rum! — Halacığım... Anneciğim... Ratip- | | iki kasma ayrılmıştır, bir kısmı lehte, öbür Akademiye dair | Ulus gazetesinde B, Yüşar Nabi, akade- | mi oiralında açtılımız ankete verilen €e- vablar Üzerinde şu düşünceleri ileri sü- rüyor: | Akşam gazetesinin açtığı bir anket | memleketimizde bir akademi tesisi husu- sunda muharrirlerimiz ve edebiyatçıları- muzdan bir kısmının fikirlerini öğrenme- mize vesile oldu Ankete cevab verenler kısmı aleyhde mütalhalar ileri sürüyorlar. | Ancak, bütün cevabları sırasiyle takib et- miş olanlar, bitaraf bir zihniyetle bare- ket etmişseler, lehde ileri sürülen müta- lâaların çok daha ağır bastığını ve daha değerli otoritelerin fikirlerine tercüman olduğuna farketmişlerdir. Değerli arka- daşımız Nurullah Ataç bu bitara! zihni- yeti kendi cevabında da göstermesini bü- miş ve akademi tesiri fikrinin faydaları yanında mahzurlar da saymıştır. An- cak bunlardan hangisinin galib olduğu- nu, yani böyle bir tesise prensip itibariyle Mizum görüp görmediğini tasrih etseydi hükümlerini bir neticeye vardırmış olurdu. Nurullah Ataç'ın kurulacak bir akade- miden edebiyatımızın temin edeceği fay- i dalar hususunda söylediklerine tamamiy- le iştirak ediyorum. Gerçekten, memje- | ketie böyle bir teşekkülün bulunması | bile, tek başına edebiyatın mahiyet ve şerefi lehinde esaslı ve devamlı bir pro- paganda teşkil edecektir. Bundan başka edebi mükâfatlar tevzi edilmesi, neşriya- tan himayesi ve umumiyetle fikir mesele- Jeri hakında hüküme ve kamutaya mü- ni görmesi bakı- dah tesirleri Düz tekevvün halinde bulunan di rin inkişafına istikrar gayretiyle sed çe- keceğini bir mahzur olarak İleri sürüyor. Böyle bir mahzur ancak akademiye tu- bir olurite verdiği takdirde c r. Hal bukl akademi pekâlâ memleketin ihti- yaçlarna uygun bir şekilde çalışabilir. Oraya Aza seçilecek fikir adamlarının bu mahzuru görüp, faaliyetlerini daha yiya- de bir toplayıcı ve müşavir zemine has- retmemeleri için bir sebeb yoktur. Akade- akademik bir edebiyatın meyda- | DA çıkmasına hizmet edeceği endişesini de mübalâğa etmiyo lüzum görmüyorum. | Akademiliği teşrik! son haddime götür- müş olan Fransiz akademisi bile orada yeni sanat cereyanlarının inkişafıra mâni olmamıştır. Fakat Peyami Safa'nın da dediği gibi, akademiyi yalmız edebiyat ve dil çerçe- veşi içinde tasarlamak. hata olur. Bize Büyük Petro'nun kurdüğu Rus nkademisi gibi, bütün ilimleri ve güzel sanatları içinde çcemedecek olan ayr) ayrı şübeler- den mürekkeb bir akademi lâzımdır. Böyle bir akademinin bugünkü dil ve ta- rih eemiyetlerinin yerini alması da dü- şünllemez. Bunlar kendi başlarnna fay- dah ve çalışma tarzları ayrı müesseseler- dir ve akademiye malzeme teminine ya- rarlar. Onların vücudü bir akademi teş- kill Yüzumunu ortadan kaldırmadığı gibi kurulacak üâkademi Ge onlari Tüzumsuz kılmıyacaktır. Bir fıkra Haftanın edebi dedikodu mevzuu olan akademi hakkında B, «Haber» de şu fıkrayı naklediy. Jean Giraudouz'un Les cina tentatlons | de la Füntalne adlı kitabında çok hoşu- | ma giden bir fıkra vardır. Bügünlerde Konuşulan bir mesele ile alâkası olduğun- dan onu kısaca anlatmağı münasip bul- dum Giraudoux, bir İspanyol dostu ie, Por- seyrediyormuş. Por- Tefrika No. 17 URBANI Nakleden: (Vâ-Nü) bana verdiği için dâima ablamı ihmal etmiş, zayallıcık birçok haksızlıklara maruz kalmış, işkence çekmiş, niha- yet te dayanâmıyarak evden kaçmış. — Öyle bile olsa son derece kabahat işlemiş. İyi bir kız babasından izinsiz bir yere gidemez. Hele böyle genç ya- şında kimsesiz ortaya atılmak affedi- lir hareketlerden değildir. Kimbilir ne felâketlere maruz kalmıştır. Bu sözleri söylerken kadının lar) çatılmıştı. -— Aman halacığım... Siz ki bu ka- dar merhametlisiniz, nasıl oluyor da zavallı ablamı böyle itham ediyorsu- nuz? Düşünsenize: Annesiz kalmış, kü- çük bir kız... Bir evin içinde herkes ta- rafından mütemadiyen hırpalanıyor, Onu okşıyacak teselli edecek kimsesi yok. Ömrü kahırla geçiyor... Kolay mı?... Hem onun felâketine istemiye- rek biraz da ben sebep oldum. — Sen mi sebep oldun? Neden? — Öyle ya: Evde bütün muhabbet. leri ben gasbediyordum; ona yalnız “a kahvnrdu. Babasının muhabbe- kaş- tekiz'de boğa dövüşleri, İspanya'dakinden de daha debşelli olurmuş. Hayvanı iyice kızıştırırlar, onun da İstediği gibi vurma- sına müsnade ederlermiş; ancak boyhuz- larmın ucuna mantar takıldığı için tos- ları mühllk olmazmış. Dövüşün sonunda hâyvanı öldürmek te &det değilmiş, Ka- pıyı açar, içeri, yirmi beş kadar yaşlı, sa- kin, artık hiç bir şeye öfkelenmez öküz sahverirlermiş. Bunların arasında kalan boğu da yavaş yavaş sükün bulur, onlarla beraber çıkar gidermiş, Giradovx'un dostu olan İspanyol şairi bittabi hemen boğaya taraftar olmuş Onun ihtirasını, savletini pek beğenmiş: — İşte, demiş, bu boğa halk arasında şairi tersil ediyor. Boğa, insanlardan birini yere devirince de genç ölan şair, olanca kuvvetile a! lar dururmuş. Fakat içeri öküzlerin diğini nee kızmış, itiraza başlamış; — Hayır! Hayır?.. Öldürün, daha edersiniz! diye bağırmış Girmudeux: — Neden? Niye üldürsünler? diye sor muş. Genç İspanyol şairi: — Görmüyor musun? demiş, akademiye sokuyorlar: iyi Balıkla gergedanda aşk Haftalık Marianne gazetesnide Paul Rebowr, şimdiye kadar tabiat âlimlerinin yaptıkları etüdlerden istifade ederek hay- vanları aralarındaki hissi münasebellere göre tasnif eden bir yazı serisine başladı. Esas itibarile hayvanların da insanlar gibi mesud veya bedbaht olabileceklerini söyliyen muharrir bilhassa onlardaki aşk hissi üzerinde duruyor. Bunlardan balık- larla gergedanlara aid iki parçayı tercüme ediyoruz; Bulıklarm ekserisi çekingen âşıklar gü- ruhuna sokulmağa Jâyıktırlar. Kendile- rinde aile hissi mevcudsa da aşk onlar için bir vazifedir, nadiren zevk olduğu görülür. Pek ez İstisnazile bütün balıklar » in cahilidirler. Neslin idamesine m s bamulelerini sulara bırakmak suretile bu işden yakalarını sıyırmış olur- lar. Sularda yüzen tohumlar tesadüfen dişilerin yumurtalarına raslarlarsn tabla- oluruna bağlıyan mahl onların Kendilerine mahsus bakışlarında kalkan veya tekir dişisine sevimli gö- da okunur. Esasen bir ton balığı, bir rünmek istese elinden ne gelir? İçinde yaşadıkları muhit “onları” böyle hissiz yapmakta — başlıca âmildir Bu yüz- den erkek ve dişi balıklardaki ihti suda yaşayan bir ırka yaraşır şekik rek bir alevden ibaretti Daha büyük bir hayvana geçelim: Ger- gedan. Bu hayvan zorla mütevazf ve ter- biyeli bir âşık olmağı mahkümdur. Ne- den diyeceksiniz? Çünkü hantal vücudü, çok kalın derisi sevgilisile candan tema» Sana imkân bırakmaz. Yalamak istese dili yırtılır. Onu nasl okşasm! Üç koca tur- nakla nihayellenen ve tabanı boynuz ka- dar sert kaba ayaklariyle mi? Bu, gergedanın niçin kederli, vahşi ve münzevi olduğunu da isbat eder. Yabani ve kalın kafalı olan bu bedbaht hayyan sert bir kabuk içinde sürüklendiği müna- sır varlığiyle cezasını çeken bir günahkâr timsali değil midir? ŞER. Hayatımın erkeği (vi - Nü) nun naklettiği bu güzel ve heyecanlı aşk ve macera romanı pek ya- kında, İnkilâp kütüphanesi tarafından kitap halinde neşrolunacaktır. Eser basıl- maktadır. tinden bile mahrum olunca artık ta- hammilü kalmamıştır. Evini terkedip gitmiştir. Onu o kadar haksız görme- yin... Fakat o zamadanberi kimbilir ne oldu? Kendini, şerefini, babasının is- mini belki de çamurlara sürükledi... Hayatını mahvetti... — Bilâkis şanlı şerefli bir mevki tu- tuyor. Herkes onu takdir ediyor. Şöh- retini bilmiyen yok. Ne diyorsun! "Tendu artık coşmuşlu: — Öyle halacığım... Görür görmez sevdiğim, sonra da kalbimde büyük bir yer tutan kadın herkes tarafından cidden sevilmeğe lâyıktır. Senelerden- beri mahrum Kaldığı aile muhabbetile onu saracağım. Çok çok severek geç- miş senelerin acısını ona untturaca- gım. — Ne? Nasıl... Resmini yapan Pe. rihan hanım. — Evet... Kadri Memduh paşanın büyük kizı ablam! Tendu kısaca Lütfiye hanıma res- samın evinde geçen macerayı anlattı, Kardeş oldukları nasıl meydana çık- tığını, sonra Perihanın ne mücadele- lerle çalıştığını bu mevkii tuttuğunu söyledi. Şimdi kizcağız halasının dizlerine kapanmış, yalvarıyordu. — Ablam bedbaht bir kâdın... Onu Daünüu MeErktupzurı Gediz ovasını sulama faaliyeti hızla devam ediyor Marmara gölünün tarihçesi Bizans imparatorile Marmara denizinde bir mehtap âlemi yapan Lidya hükümdarı Krezüs memleketine dönünce Marmaraya benzer göl yapılmasını emretmişti Salihli (Akşam) — Nafia Vekâle- tinin beş senelik programma dahil bulunan işlerden (Gediz ovası) sula- ma faaliyetine büyük bir hızla devam edilmektedir. Manisadaki su işleri mühendisliğinin faaliyet merkezle rinden biri Salihlide, diğeri Mene- mende bulunmaktadır. Salihlinin Adala nahiyesinden baş- lıyarak Menemene kadar; Gediz neh- rinin sağ ve sol tarafını takiben 6-10 kilometre derinliğinde ve i milyon 200 bin dönüm genişliğinde bir saha- nın sulanmasını istihdaf eden bu ge niş mesai, Cümhuriyetin hayırlı ese lerinden biridir, Her türlü mahsulü bereketle yetiştirmeğe elverişli olan Gediz ovası, yazın kuraklık yüzün- den verimsiz bir halde kalmakta idi. İki senedir kısmen bertaraf edilen bu mahzur, önümüzdeki seneler içinde tamamen ortadan kalkacaktır Şimdiye kadar Adala nahiyesinde, Marmara gölüne su vermek için ya- pılan (Tağdiye kanalı) ile, $ metre irtifamda (Marmara gölü seddesi) ve Marmara gölünden Gedize kadar olan (Tahliye kanalı) nm ihalesi yapıl mıştı, 1 milyon 200 bin lira futarı olan bu inşaat işine, iki senedenberi devan edilmektedir. Bu tesisatla, kı- şm Marmara gölüne akıtılacak olan Gediz suları, baraj vasıtasile burada durdurularak yazın tahliye kanalile ve diğer ana kanallarla bütün Ge- diz ve Menemen ovasına dağıtılacak- tır. Bundan başka projesi ikmâl edi- Jen ve Abmetliden başlıyarak Gedi- zin sol sahilini takiben Menemene kadar uzayacak olan ana kanalın da ihalesi yapılmak üzeredir. Marmara gölü hakkında ta- rihi malümat Gediz ve Menemen ovasının sulan- masında mühim bir rolü olan Mar- mara gölünün dikkate değer bir ta- rihçesi vardır, Eskiden (Çike) ve da- ha sonraları (Koleo) isimlerini alan bu göl, meşhur Lidya hükümdarı (Krezüs) tarafından Mısırdaki (Ma- ris) gölünü takliden yaptırılmıştır. Diğer bir rivayet gölün kuruluşunu Şu suretle hikâye etmektedir: Bu gün (Sart) nahiyesindeki kiymetli eser- lerle hükümet merkezinin ve salta- nat sürdüğü devrin bütün ihtişamı hâlâ göze çarpmakta bulunan, Lidya hükümdarı Krezüs, bir gün diğer dost ve komşu hükümet reislerile bir- teselli etmek, yalnızlığını gidermek Jâzım! Halacağım... Bana verdiğin muhabbetten biraz da ona ver... Müş- fik kollarını biraz ona da aç! Lütfiye hanımefendi Tendu'yu ka! dırıp göğsüne bastırdı. Sonra ciddi ve tatl sesile: — Senin saadetine yardım edecek | herşeyi yaparım eviâdım. Kardeş mu- habbetinden seni mahrum etmeğe hakkım yoktur. Yarın seninle birlikte hemşirene gideriz. Kalbimde ikinizi de sevmek için yer vardır. -.4 Genç kız hâlasına teşekkür etmeğe vakit bulmadan Tahire hanımefendi ile Ratip kapıdan içeri girdiler. Misa- fir hanım ev sahibesine bezik masasi- nı işaret ederek: — Hazırlanmış... Buyrun oyniya- Um... Âdetimizi bozmıyalım! — Bay hay! İki kadın karşılıklı oturunca Ratip, Tendu'ya yaklaştı: — Nasıl emrinizi iyi ifa ettim mi? Teşekkür ederim... iyi oldu... Bilseniz ne kadar mesudum! — Bu saadetinize ortak olabilir mi- yim? — Elbette... Zaten halamdan ziyade sizi alâkadar eder. ö — Ya!... Pek merak ettim. Genç kız yarı şaka, yarı ciddi bir eda ile; likte Bizansa davet edilir. Bu sırada Bizans imparatorunun, dost hüküm- darlar şerefine Marmara denizinde tertip ettiği bir gece gezintisinde, Marmaâranın güzelliği, ayın parlak ve yaldızlı ışıkları Krezüsü teshir eder, Bütün zenginliğine ve ihtişamma rağmen memleketinde böyle bir zevk- ten mahrumiyeti onuruna yediremi- yen bükümdar, Lidyaya döndüğü za- man Marmara denizine benzer sun bir gölün yapılmasını emreder, 50-60 bin dönüm vüsatinde olan sun'i göl az zaman içinde ikmal edilir, Etrafı geniş rıhtımlar ve mükellef yalılarla süslenir, Lidya hükümdarı, Marmara denizinde tattığı zevk ve safa gtcele rine (Marmara gölü) nde devam eder. Bundan başka hükümdarın sula- ma işlerinde de bu gölden istifade et- tiği anlaşılmaktadır. Salihlinin Adala nahiyesindeki bogazdan ve Gediz nehrinden göle bir kanal açtırarak feyezan senelerinde Gedizin fazla su- larını göle akıtmak suretile Sart ova- sını tahribattan kurtardığı ve (San Azmak) denilen mahaldeki bentten lüzumu halinde Sart ovasını suladığı tahakkuk etmiştir. Bugün hö mandan kalma sulama cetvellerinin yerleri görülmektedir. e Muha olan şey, gölün sun'i oluşu ve Krezü tarafından yaptırıldığıdır. Bir vakıt mebzul miktarda balık ve havyar istihsal edilen bu göl, 10 sene- ye yakın bir zamandanberi eski bere- ketini kaybetmis ve balık nesli adetâ inkıraza uğramıstır, Suyu da gittikçe çekilmekte bulunan gölde esaslı ted- kikat yapılarak su kaçiran yerler tesbit edilmiş ve mahzurların önüne geçilmiştir. Bu son sulama işinde de bu gölden âzami surelte istifade edi- leceği anlaşılmaktadır. Erbaada tütün piyasası açıldı Erbaa (Akşam) — Erbanda bügün tütün piyasası açılmıştır. İlk gelen mahsul için bandonun iştirakile me- rasim yapılmıştır. Kaymakam Nedim Aker bir nutuk söyliyerek satışın müs- tahsil için hayırlı olmasını temenni etmiş ve kordelâyı kesmiştir. Aladun köyünden gelen bü ilk mahsul eksper Terce munyene edildikten sonra İnhi- sarlar tarafından mübayaa edilmiştir fiatler 5 kuruşla 7,5 kuruş arasında- dır. Heyeti umumiye itibarile satış, müstahsil üzerinde iyi bir tesir yap- mıştır. Piyasaya diğer alıcı firmala. rında iştirakleri beklenmektedir. Bakın peşin olarak size şunu söy- Jiyeyim ki ben pek kıskancım! Kalbi- nizi sırf banâ hasretmenizi isterim. Amma buna rağmen bazı sevdiğinizi istediğim insanlar da var ki onlara da muhabbetinizi vermiyecek olursanız fena halde üzülürüm. — Zannedersem söylemek istediği. hizi anliyorum. Aile muhabbetinden bahsediyorsunuz değil mi? Sizi büyü- ten halanıza karşı minnet ve hürme. tim pek derindir. Maatteessüf ondan başka da sevecek hiç kimse yok gali- ba... Zira öğrendiğime göre valideniz “vefat etmiş. Pederinizden de seneler- denberi hiç bir haber alınmadığına ba- kılırsa ondan da pek ümid yok. Kıy- metli hatıralarını sizinle birlikte mu- habbetle yadederim. Tendu nişanlısının bu sözlerine tatlı bir tebessümle teşekkür ettikten son- Ta neşeli neşeli: — İyi anladınız amma bir noktada yanılıyorsunuz! — Ne gibi? — Halamdan başka sevilecek pek yakınımdan biri daha var, Delikanlı hayretle: — Kim var hiç bilmiyorum? - de- di. — İnsanın annesinden babasından sonra kardeşi gelmez mi? — Sizin kardeşiniz mi var? (Arkası var)