© Fransada doktor ei için bir heykel dikilecek Fransız hekimleri, ismi meşum idam makinesine verilen ve gadre uğrayan doktorun hatırasını taziz edecekler Fransanın resmi cellâdı Deiblerin Pariste yeraltı trenine binerken kalb sektesinden ölmesi, Fransada idam cezalarını infaz etmek için kullanı- Jan Giyotin (Gulllautin) makinesinin mucidi sayilan doktor Giyotin! hatır- Mattı, Dr, Giyotin büyük bir âlim ve bü- yük mütefekkir ve insaniyetçi olduğu halde bu idam âletinin namına izafe edilmesi kendisine haksiz yere çok kötü bir şöhret temin etmiştir, Dr. Giyotin 1738 de Saint şehrin- de iyi bir aileden doğmuş papaz ol mak için bir Ruhban mektebine girmiş, ve buradan aliyülâlâ derece ile şaha- detname almıştır. Fakat Giyotin, pa- paz olmaktan vazgeçerek Paris tıp mektebine gitmiş, buradan pek iyi bir 'derecg ile çıkmıştır. Dr. Giyotin müm- taz ve pek hazık bir hekim olduğu için kralın kardeşi tarafından husu- si tabipliğe alınmış ve saray ile te- masları sayesinde o yamanın en bü- yük âlimleri olan * Tranklen, Lavua- siye ve Bayi İle münasebetler tesis etmiştir. Parisin kibar ve zengin mahfilleri, Dr. Giyotin ile münasebet tesis etmek hususunda âdeta birbirile rekabet ediyorlardı. Fakat Dr. Giyotin, âle- yışten ve tantanadan kaçinıyor "fakir halk tabakasına karşı önüne geçi mez bir meyil ve Incizab duyuyordu. Dr. Giyotin haftanın muayyen gün- lerinde fakir hastaları kabul ediyor ve bedava tedavi ediyordu. Giyotin, yalnız tababetle değil, edebi tedkik- Jerle de meşgul oluyor ve o zamanın gazete ve mecmualarına edebi maka- leler ve, tenkidler yazıyordu. Dr. Giyotinin 10 teşrinievvel 1789 tarihinde yaptığı teklif üzerine o za» mana kadar Fransada - mahkümlar için mensup oldukları halk sınıfları- na göre birbirinden farklı olan muh- telif idam şekilleri lâğvedilmiş ve tek idam şekli kabul olunmuştur. 1789 senesine kadar Fransada halk tabakalarına mensup idam mahküm- ları, ya asılırlar, yahud ateşte yakı- Lrlar veyahud müthiş işkence usulle- rile idam edilirlerdi. Aslizade idam mahkümlarının kafaları ise ya kılıç veyahud balta ile kesilirdi. Dr. Giyolinin İsrarı üzerine asilza- delere mahsus idam şekli halk tabâ- kasına mensup mahkümlara da teğ- mil edilmiştir. Fakat kılıç veya balta ile #öam şekli de, cellâdın usta veya acemi olmasına ve idam günündeki rubi hâletine göre iztirap verirdi. O zamanki cellâğlar, kaba ve sarhoş ol- dukları cihetle, ilk darbede mahkü- | AKŞAM'ın tefrikası AŞKIN K Giyotin makinesi mun kellesini uçuramıyorlar, ve iki üç darbe indirmeğe mecbur kalıyor- Jardı, Bundan başka o zamanlarda idam mahkümlarının ölbiseleri ve üzerinde nesi var, nesi yoksa cellâdlara aid bulunuyordu. Astizade mahkümlar, kıymettar dantellerle sü 'Tefrika No. 15 URBANI — Büyük macera romanı — Bu son cümleyi talâffuz ederken genç kadının gırtlağından aci bir hiç. kırık koptu. 'Tendu şaşkın şaşkın bakıyordu. Pe- rihan yerinden fırladı. Kızı elinden tutarak yan taraftaki kapının kana dını açtı. Burası yatak odasıydı. Bir. Jikte içeri girdiler. Parmağile duvarda- ki bir tabloyu işaret ederek, genç ka- dın: — Bak! » dedi. Bu, vaktile, evden kaçmadan evvel yaptığı yağlı boya resimdi, Genç kız bir müddet baktıktan son- ra gihnini zorlıyarak: — Evet! - diye kekeledi. - hatırlıyo- rum... Hastalanmadan evvel ablanın yaptığı tablo... Bu fıkaraların evine giren küçük kız... Benim... Benim... Helecanla bağırarak, Perihana doğ- Tu döndü. — O halde, siz... Sen... — Ablanım... Tendu'cuğum!... Seni Seven ve daima sevecek olan ablan... Kollarını açtı, Nâkleden: (Vâ-Nü) boynuna sarıldı. Çılgınca öpüşmeğe başladılar, *»y Perihanin kalbi, hiç bir zaman bu kadar rahat ve tatlı bir hisle çarpma- miştı. Hemşiresini bulmuştu, Onun mu- habbetine doyamıyordu, Hümma için- de yanan bir hastanın dudakları nasıl mütemadiyen soğuk bir bardak su ararsa, onun da kalbi bu coşkun mü. habbete kanamıyordu. 'Tabiatile iki kardeş derhal senli ben li konuşmağa başladılar. Tendu, ab- Jasına, ardı arkası kesilmiyen sualler soruyordu. Onun sırf kendi teşebbü- sile kazandığı bu şöhrete, servete hay- Tan oluyor, ve ablasını rie kadar sev. diğini tekrarlamakla bitiremiyordu. — Halama her şeyi söylemeli... Hem kalbimi dolduran bu büyük saadeti ondân gizlemek doğru olmaz... — Hakkın var kardeşim amma; böy- Je senin tarafından gizlice sevilmek öyle hoşuna gidiyor ki... Daha birkaç dife elbiselerini giyerek (ölmek iste- | dikleri cihetle, cellâdların ellerine ge- çecek olân bu kiymetli elbiselrin kan- Janmaması için mahkümların kafa- sını İşte Dr. Giyotin, insani maksadlar- Ja mabkümlara eziyet çektirmiyecek bir şekil aramıştı; Giyotin makinesi ı İcadı değildir. Zira da- zamanlarda da keskin bi- salıverilmesile, mah- sini bir darbede uçuran »veuddu, Dr. Giyotin bu hu- susta tedkikat yaptı ve bu idam ma- kinelerine dair yazılmış eserleri ve resimleri gözden geçirdi. Salâhiyet- tar rical ile uzun uzadıya görüştük- ten sonra ilk Giyotin makinesi yapıl- dı, Binaenaleyh Giyotin makinesini yalnız Dr, hazırlamış değildir. Yalnız Dr. Giyotinin bir hareketi, bu meşum makinenin kendisine mal edilmesine ve ismile anılmasma sebebiyet ver- miştir. Dr. mecliste idamlar için bu makinenin kullanılmasını müdafaa etmiş ve kendisine itiraz eden bir ar- kadaşma şaka tarzında: Yaptığım bu makine ile gözleri- ni açıp kapamağa vakit bulmadan ve en ufak bir acı duymadan kelleni irim, demişti, Fransız büyük ihtilâlinden sonra n makinesinin binlerce idam ullanılması ve sokak şairlerinin otin için yazdıkları destanlar, ri sonradan nefretle anılmasına yet vermiştir. yotin, daha Fransız ihtilâli devam ederken bu meşum idam #letine kendi isminin verilme- sini prolesto elmiş fakat kimseye meram anlatmağa muvaffak olama- mıştı, Bu sebepten dolayı, Dr. Giyo- tin, halkın nefretinden ürkerek bir köşeye çekildi ve ilmi tedkiklerine de- vam etti, Büyük Napolyon, çok takdir ettiği Dr. Giyotini halkın vicdani huzurun- da tenzih etmek için ona Baron ünva- nını vermiş fakat, akrabaları Giyotin makinesi altında can vermiş olan bir çok asilzadelerin şiddetli itirazlarına sebep olmuştu. Dr. Giyolin, Paris muhitinin kendisi için pek sıkıcı ol- duğunu gördüğü cihetle, doğduğu Saint kasabasına çekildi ve orada 1814 tarihinde öldü. Fransız hekimleri, gadere uğramış arkadaşlarının şerefini iade ve hatı- rasını taziz etmek için tıp âkademi- sinde küçük bir heykelini dikmeği üşünüyorlar. İnşaatı ilerlemekte olan İzmir (Akşam) — Belediye, İzmire büyük faydalar temin edecek iki bü. yük eserin inşasile meşguldür. Bunlar şehir garajı ve çocuk hastanesidir. Ga- raj 300,000 liraya, çocuk hastanesi ise 250,000 İlraya inşa edilecektir. Bun- dan sekiz ay evvel çocuk hastanesile şehir garajının temel atma törenin. de bulunanlardan çoğu belediyenin, dar ve fakir bütçesinden ayrılacak para İle bu büyük eserlerin nasıl bâ- şarılacağını sormuşlardı. Belediye reisi B. Doktor Behcet UZ, bu mühim işlere başlarken herhalde karşılığını bulmuştu, zaten bu gibi iş- lerde onun yüksek enerjisi ve iş yap- tırma kabiliyeti en büyük yardımcısı» dir. Şimdiye kadar şehir garajının bir kısmı tamamlanmış, belediye otobüs- Jeri bu garaja nakledilmiştir. Garaj, şimdilik iki kat olarak inşa ettirile- cektir. Alt katta otobüsler, üst katta otomobiller duracaktır. Alt kat 100 tane otobüs alacak büyüklüktedir. Ga Tajın büyük bir tamir atelyesi olacak- tır. Bu atelyenin inşasına da yakında başlanacaktır, Yalnız atelye 12,000 )i- raya çıkacaktır, Haziranda İbölçeden ayrılacak 80,000 lira ile garajın ikinci katının inşasına başlanacaktır. Oto- moblilerin üst kata çıkmaları için be- tonarme bir rampa yapılacaktır. Bu- nun alt kısmı, garaj için depo vazife. sini görecektir. Garajın bir otel kısmı, gazino, lokanş ia ve kahvesi, yolcu bekleme sâlonla. rı, emanet dairesi olacaktır. Motörlü nakil vasıtaları, hep bu garajdan ha- reket edeceği için vasıtaları yıkamıya, yağlama daireleri de olacak, her tür- lü mevgdı müştaile depoları garajın önünde modem tesisatlı yaptırılacak- tır. Şehir garajında kalacak nakil va- sıtalarından gayet az ücret alınacak, abonman usulü de ihdas edilecektir. “İzmir mektupları İzmirde iki büyük eser: Çocuk çocuk hastanesi Abonmânlara yüzde 20 tenzilât yapıl- ması kabul olunmuştur. Garaj, şeh- rin her tarafına, civar vilâyet ve ka- zalara hareket edecek ve oralardan gelecek nakil vasıtalarının İnerkezi olacağı için Basmahane istasyonu ci- varı için bir hareket kaynağı teşkil edecek ve bu sayede şehrin bu kısmı modem binalarla dolacak, mamurla- şacaktır. Belediye reisi B, Doktor Behcet Uz'un verdiği izahata göre ileride, ih- tiyaç hasıl olursa garaja üçüncü kat da çıkılabilecektir. Çocuk hastanesi İzmirin en mühim bir ihtiyacını te min edecek bu müessese, üç kat ola- rak inşa edilmektedir. Bütün gün oda» ları güneş içinde kalacak şekildedir. Yaz mevsimlerinde de denizden gele- ce İnbat rüzgârını alacaktır. Çocuk hastanesinin 50.60 sene sonra ihtiya- ca kâfi gelmediği takdirde genişletil- mesi veya yukarı doğru bir kat daha çıkılması mümkün olecaktır. Çünkü temel aksamı fevkalâde muhkem ya- pılınıştır. Geniş bir park içinde ola- cak, bir buçuk sene sonra tamamlana- Tak açılacaktır. Hastanenin röntgen, Jâboratuarı, muhtelif hastalıklar mus yene ve tedavi kısımları olacak, ileri- de hastanenin yarıbaşında bir de do- Zum evi inşa ettirilecektir. 150 yataklı çocuk hastanesi ile bü- yük şehir garajının inşaatını, İzmir- de büyük bir çok binalar inşa etmiş, plânları çok beğenilmiş olan mimar B. Necmeddin Emre yapmaktadır. Bir sarhoş yakalandı Kadıköyde Yeldeğirmeninde otu- ran Orhan isminde biri son derece sarhoş olarak rezalet çıkardığından polis tarafından yakalanarak mahke- meye verilmiştir. edeceğim. Perihanın bunu istemesindeki asıl sebep; korkusuydu. Acaba köşkten kaçması üzerine onun hakkında Lüt- fiye hanımefendiye ne demişlerdi? Nazarında kendisini kimbilir ne su- retle lekelemişlerdi? Eğer Lütfiye ha- nımefendi onu fena tanıdıysa Iki hem. şirenin görüşmesine derhal mâni ola- taktı. Fakat pek küçükken bu ihtiyar uzük akrabanın ona karşı pek müşfik davrandığını hatırlıyordu. İyi kalbli bir kadındı. Ne de olsa, zamanla onu kandırabileceğini umuyordu. Bir gün yemekten sonra 'Tendu sa- onda otururken 'Tahire hanımefendi geldi. Genç kız sevinçle yerinden fırliya- rak: — Beni almıya mı efendim? - diye sordu. — Hayır yavrucuğum! Bugün hala» nı götüreceğim... — Halamı mı? — Hayret mi ettin? Öyle havadislerim var ki hepsini | söyliyecek olsam büsbütün şaşarsın. Şunu da haber vereyim ki resmin be- nim evde... Bu sabah ressama uğra- dım. Tablonun bittiğini gördüm. Şim- di çerçeveletiyorum. Bir saâte kadar buraya gelecektir. Ben Lütfiye hanim. efengiyi götürüyorum ki, sen levhayı olsun! "Tendu biraz şaşırdığını görünce de- vam etti: — Resmi bu kadar aceleyle buraya yollamamın sebebini mi anlamadın? Ne olduğunun farkına yarmadın m? Genç kız, irkilerek, sevinçle: — Ratip mi?.. Sonra kendini toplıyarak: — Ratip bey mi?.. Geldi mi?... — Evet. Dün... Beşte... Kapısının önünden geçiyordum... Perdelerin açık olduğunu görünce uğradım. Re- © sim plânını anlattım... — Ne dedi? — Sevindi, boynuma sarıldı... Can- dan hiç bir akrabası olmadığı için se- ni İstemek üzere de beni tevkil etti, İşte bu sebeple resmi âcele olarak ha- zırlattım. Biraz sonra halanla döndü- güm zaman, yerinde bulunsun... İki ihtiyar kadın sokağa çıktıktan sonra, Tendu gelen levhayı büyük bir itina ile halasının oturma odasına aslardı. Lütfiye hanımefendi ile arkadaşı yemek saatinden evvel eve döndükleri zaman, hala, oturma odasına girer girmez, yaldızlı çerçeve içinde parlı- yan resmi derhal gördü. Sevinçle sesi titriyerek: — Ah yavrucuğum... Ne iyi düşün. müşsün,.. Şimdi bu suretle seni daima karşımda görmüş olacağım... — Demin Tahire hanımefendi nasıl sa bizi ergeç biribirimizden ayıracak olan bir teklifte bulundu. Bu düşün- cen acımı hafifletmiş oluyor... Eksik olma, yavrucuğum... Tahire hanım söze atıldı. — Biraz evvel sana çıtlattığım me sele umduğumuzdan daha yakın bir zamanda olacağa benziyor... Lütfiye hammefendinin rengi uça” rak sordu: — Ne demek istiyorsun? 'Tendu'nun kalbi, göğsünü parahıy#” cakmiş gibi çarpıyordu. — Ne diyeceğim?... Oğlum gibi sev- diiğm Ratib için kızınızı istemeğe geldim. — Ratip bey mi?... İstemek mi?.. İhtiyar kadın bu sözlerin mânası! anlamıyor gibiydi. — Çoktandır oğlan bizim küçük hanımı seviyor... Ratibi methetmeğ hacet yok... Onu tanıyorsunuz... Hem zengin, hem iyi aileden bif gençtir. — Biliyorum... Fakat Tendu ne dk yor bakalım?... — Oda onu seviyor... Yüzüne bak“ sanız a, hemşire, hemen anlarsını2.« Heyecan içinde... — Sahi mi, yavrum? Kızcağız gelincik gibi kızarmıştı. göl söyliyemeden halasının kolları aras“ na atıldı. İhtiyar kadın, yavaşça: