| | Ji Büyük fransatlantikte benim gibi İstanbula giden bir vatandaş olduğu- nu haber almca doğrusu çok sevin- Miştim. Nevyorktan İstanbula kadar uzun yolda hiç değilse konu- , Bacak, memleketten bahsedecek bir ar- bulmuştum. Daha vapurun ha» Teketinden evvel Ferdi ile ahbap ol Muştum, Amerikada uzun müddet kal. sonra İstanbula dönüyordu. Genç, sevimli bir çocuktu. Amerika- ..— yerlerini gezmişti, , timizin daha ilk gününden itibaren dalma beraberdik. Baş kâ- Marota söylemiş, sofradaki yerlerimi- Si yanyana düşürtmüştük. . Sabahle- Yin kahvaltıyı beraber yiyor, güverte Ye çıkıyor, bir aşağı bir yukarı dolaşı- Yorduk. Vapurda çok güzel kadın- lar Vardı. Fakat bunlardan bilhassa Pek ziyade dikkatimizi üzerine çe- kiyordu. Bu piâtin saçlı, küçücük bu- Unlu, cam göbeği renginde iri iri göz- Ki genç bir kadındı. İsmini öğren. Miştik, Vapurda hergün çıkan gaze i yolcular listesinde onun sine- MA artişi; olduğunu da okumuştuk. taz Sonra kendisile hafif tertip ar- olduk. Güzel artist bir gün gü- Verİedo, uzun iskemlesine yan gelmiş, dudakları arasında yanmamış bir si. gara, gözlerinde, kara gözlükler gü- 2*Ş banyosu yapıyordu. Bacaklarında, Paçaları gayet geniş mavi bir pants- Ton vardı, Bu genç kadının tuhaf bir âdeti bi- #im pek ziyade dikkatimizi çekiyordu. Yin güvertede güneşe karşı o- kya, sanki dereden geçecekmiş gi- Pantalanunun paçalarını diz ka. Bu arından yukarılara kadar sıvıyor- İşte o Bünü de genç artist bu vazi- İdi. Biz önünde dolaşırken bir. Ferdiye: — Affedersiniz, bir kibritiniz var M1?... deği, Ferdi kibrit yaktı. Genç kadın ağ- Mndaki sigarasile kibritin alevine u- Bandı. Sigarasını yaktıktan Uzun vapur yolculuğunun verdiği bir #ümimiyetle: — Galiba meği pek seviyorsu- Muz.. dedi, dikkat ettim, mütemadi ve bir aşağı bir yukarı dolaşıyorsu- Perdi gülümsedi: — Oturalım bari... dedi. Vakıâ, genç kadının iskemlesinin ya- yardı. Fakat herhalde bunların Si- Dipleri olacaktı. Biz oturacak yer #iârken genç kadın: PA ârtistin yanına oturduk. Öte- dö konuşuyorduk. Bu sıra- e simsiyah saçlı, gayet ya- işikli, şk Meksikalı bir delikanlı do. Güzel artistin gözleri bu İlişti, Genç kadın artık n bakışlarını ayıramaz ol- 1 Meksikalı da geriç kadının önünden “e Beçtikçe ona dik dik, yiyecekmiş taht yordu. Biz biraz daha konuş- Sonra genç kadının yanından İni » Artık bundan sonru daima ile - genç kadının ismi - esmer kayı hep beraber görüyorduk. mektapta bir aşağı bir ee Beminin barında başları biri- dayalı, saçları biribirine karış. ie) Gözleri âdeta kapalı gibi, kendi. la Eeçmişler dans ediyorlardı. & #eyahatin üçüncü gecesi gemi- Müthiş bir haber duyuldu. Yolculardan biri esrarengiz bir su- aş € kaybolmuştu. Kaybolan yolcu- Pitin biliyor musunuz? Meri... Saçlı artist... Vapur altüst ol. Muştu, Herkes telâş içinde idi. Süva, komiseri bizzat tahkikatle meş- Euldüler. Meri bir gece evvel Meksikalı de- ie beraber geç vakte kadar gü- mehtabi seyretmişti, Güverte wi dan biri saaf on bire doğ- te Uzaktan görmüştü. Fakat bundan sonra Meri ortada yoktu. Birçoklar, Üc başlam, pi 1 Sidre şüpbe etme- Şti. Acaba genç adam ze- Val ârtiste birşey yapmasın?.. ö gain Amerikah iki gözeteci var» esrarengiz bavadisi bütün dün. yaya uzun uzun, bütün tafsilâtı ile bildirdiler. Vapurun telsizi mütema- diyen işleyip duruyordu. Herkes telâş, merak içinde idi, Yalnız bizim Ferdi son derece sakindi. Bu kaybolma hâ- disesile meşgul olduğu bile yaktu. Nihayet ona: — Yahu sen ne sâkin adamsın... Herkes merak ve telâş içinde... Senin bütün etrafında olup bitenlere aldı- rs bile ettiğin yok... Ferdi gülümsedi: — Bütün bunların bir uydurmasi- yon, bir dalavire olduğunu biliyorum da onun için aldırış etmiyorum.. de. di. — Nasıl uydurmasiyon? Nasıl dala- vere?.. -— Dur bak ben sana buna bene'- yen bir hikâye anlatayım da bu vaka- bırı da uydurmasiyon olup olmadığı. nı anla... Böyle söyledikten sonra bikâyesi- ne başisdı: | — Amerikanın içlerinde bir şehir- ! de idim. Bir gün şöyle kırlara doğru uzanmıştım. Manzarası gayet güzel bir koruluğun önünde durmuştum, Bir aralık gözüme biraz ilerideki as- falt yolun kenarında şık bir spor oto- mobili ilişti, Bunun içinde güzel, genç| bir kadın oturuyordu. Uç senedenberi ! ayni şehirde bulunduğum için bu ci- varı karış karış biliyordum, Bir aralık otomobildeki genç kadı- | nın bana elile işaret ettiğini hayret içinde gördüm. Âdeta beni yanına ça- gırıyor gibi idi. Yaklaştım. Hakikaten fevkalâde güzel bir kadındı. Büna bir adres sordu. Tarif ettim. Fakat git- j mek istediği yer pek sâp& ve karışık bir semtte idi; Gülerek; — Dünyada yainız bulamıyacağım. dedi. Bu güzel kâdın son derece hoşuma gitmişti, Sonra bana gayet de ümid veriyordu. Nihayet: — İsterseniz ben sizi oraya kadar götüreyim... dedim, Hemen otomobilinin kapısını açtı: — Yarıma oturunuz... dedi, Oturdum. Gideceğimiz yer epeyce uzakta idi, Yolda bana öyle şeyler an- latıyordu ki onun her cümlesinden sonra benim bir kat daha cesaretim artmağa başladı. Pek az bir zaman | içinde âdeta son derece samimi olmuş- tuk. Hattâ bir aralik şairane bir orma- nın içinden geçerken otomobili dur- duttuk. Tatlı tatlı konuştuk, seviştik. | Nihayet bir aralık sevgilim: — Senden bir fedakârlık istiyece. gim... Yapar mısın? dedi. — 'Tabii yaparım... — Beni kaçır!... — Nasıl kaçırayım? — Kaçır işte... İstediğin yere götür, hapset... — Tuhaf bir arzu... — Tuhaf amıma ben istiyorum... Fa- kat ne kadar dedikodu yapılırsa yapıl. #an, beni kaçırdığın yeri kimseye ha- ber verme... Razı mısın? Güldüm: — Peki öyle olsun.. dedim. Civarda küçük bir sayfiye köyünde oturuyordum, Onu oraya götürdüm. İki gün saadetimize diyecek yoktu. Üçüncü gün bir gazete aldım. Baktım. İlk sahifede sevgilimin resmi... Altın- da koca koca harflerle yazılar... Şu cümle: «Genç artist Davis esrarengiz surette kayboldu...» Gazeteyi doğru sevgilime götürdüm. Memnun bir ta- yırla; — Mükemmel... dedi, — Fes... Ne yapacağız şimdi. — Hiç aldırma. Ertesi, daha ertesi günü gazeteler bu işe büsbütün ehemmiyet vermeğe başlamışlardı. Genç avtistin bir deli- kanlı tarafından kaçırıldığını yâzı- yorlardı. Bir hafta sonra dedikodu ay» yuka çıkmıştı. Davis: — Artık istediğim kadar reklâm ol. du. Ben bu işi bunun için yapmıştım. Meşhur oldum. Ben gidiyorum... diye beni bırakıp gitti... Görüyorsun ya... İşin iç yüzünü.. Böyle meşhur olm. yan artistlerden korkmalı... Bunlar reklâm için herşey yaparlar... Eminim ki Meri de bunu reklâm için yapmış. tar... Arkadaşımın hikâyesine güldüm. Vâpurdaki tahkikat henüz bilmemiş- ti. Bütün şüpheler Meksikalının üze- rinde toplanmıştı. Amerikalı gazeteci. ler hergün gazetelere telgraflar yağ- gi ar A | Temsil (Bir Vaka), Yazan: Ekrem Reşid, e kr 2 1639 m. G. 1974 m. 15195 Kes » 30mm. (65 Kes. ANKARA RADYOSU TÜRKİYE SAATİLE 183 Kes, 120 Ke, 20 Ew. Çarşamba 8/2/9539 1230: Program, 12:35: “Türk müziği - PI, 13: Memleket saat ayarı, ajans, meteo- roloji haberleri, 13,10 14: Riyaseticüm- hur bandosu - (Şef: İhaan Künçer) 1 - Telke - Beki dostlar (Marş), 2 - Magüis - Güzelim! - (Vals), 3 - Suppe - sabah, öğle Üslü ve akşam Cavertür), 4 - Leroux - Fiğt vorobune için fantezi, 5 - Verdi - Maskeli balo operasından pot- puri, 1830: Program, 1915: Müzik dke- man $0lo: Enver Kapelman) Keman re- silali: Enver Kapelman, 1 - Langef - Beybold - Ninecik! (Landler), 2 - Dam- broslo - Küçük şarkı (Canzonetta) opus 8, 8 - Lalo - İsmunyol senfonisinin Ardantesi, 4 - Chopin - Milstein - Gece müziği (Nocturne) de diez minör, 19: Konuşma, 19,15: Türk müziği (Fasıl he- yeti: Sullaniyegâh fask), 20: Ajans, meteoroloji haberleri, ziraat borsası (fan), 40,15: Türk müziği: Okuyanlar: Mustafa Çağlar, Safiye Tokay, Çilanlar; Cevdet | Çağla, Refik Fersan, Fuhiro Fersan, Ey- rel Kadri, i - Osman bey - Şetarabın peşrevi, 2 - Tanburi Faize - Badel vusiaf içilsin, 3 - Küzm Uz - Gam seni terket- mezse, 4 - Şemseddin Ziya - Ey gonca açıl, 5 - Refik Fersan - Tanbur taksimi, | 6 - Bimen Şen - Gül olsam, 7 » Saz se. | maisi, 8 - Refik Fersan - Rast şarkı - Yaktı cihanı ateşin, 9 - Ali Galip bey - Buzinâk şarkı - Her lühza seni görmek Için, 10 - Aziz efendi - Yezâh saz semaisi, 21: Memleket saat ayarı, 21,05: Konuşma (Mizah sati), 2120: Esham, tahvilât, kambiyo - nukud borsast (fiat), 2130: Söyliyen: Neşet Berküren, 22: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkm): 1 - Zichrer - «Der sehatsmeister. öperetinin valsleri, 2 - Stolz - Viyanada ilkbahar, 3 - Lincke - Darılma! (Fantezi), 4 - Lineke - Kapri (Serenad), 5 - Lineke - Olimpiyadlarda (marş), 6 - Kalmann - | Kontes Mariça operetinden potpuri, 7 - | Johann Strauss - Şen Viyana (vals), 23: Müzik (Cazband - PM), 2349 - 24: ajans haberleri ve yarmki program. Son 2 — Cakalı - Yardım. 3 — Tersi acı bir sebzedir - Bir âzamız. 4 — İşler « Kask. 3 — Beyaz - Resim üstadı, 5 Bir oyun âleti - Tersi yemek olur - Bir harfin okumuşu. — Hindistanda yapılan bir nevi kâ- pd - Arm tabilyet. 8 — Kin - İki harf. 9 — Uzak - işte, 10 — İstiğna - Çinkogruln yaptığı, Yukardan aşağı: 1 — Karmakarışık. 2 .— Zeybek ağası - Başı yuvarlak kü- Xx çivi 3 — Teri köledir - İllet. 4 — Acıklı - Nezir. 5 — Zarif - Eser. & — Hayvan cesedi - Kirmizi, 7 — Akelğer - Alaturka musiklde bir makam. ? 4 — Bir cins kereste - Yemek. g — Öğütülmüş hububat - baltası. 10 — Bir mesafe ölçüsü âleti Oduncu 1 — Sürüspet, 2 — Eza, Eser, 3 — Eösün, Yele, 4 — Emi, Lik, 5 — Mat, Ebru, 6 — va, İbi, Ez, 7 Acele, Krem, 8 — Kalender, 9 — Tre, Lala, 10 — Kati, Kıt. Yukarıdan aşağı: 1 — Sehervakti, 2 — Üzüm, Acar,3 — Rasim, Elek, $ — Aile, 5 — Seniibenli, — Ex, Dal, 7 —Peyke, Kel, & — Ere, Berrak, ve milhakatı için AKŞAM gaze tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nu. marada Hamdi Bekir Gürsoylar Tağazasığır, * v dırıyorlardı. Nihayet Ferdinin dediği çıktı. Me. ri kendisine reklâm olsun diye orta- dan kaybolmuş, vapurun en alt katın. da Çinlilerin seyahat ettiği yere sak- Janmıştı. Fakat Avrupaya gelince bü- tün gâzeteleri “Meriden bahsediyor bulduk. TUR TARİHİ Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ AKINA ROMAN Tefrika No, 49 Haydutlar iki muhafızı kılıçla yere yazmalar. Pren- sesin başına bir kocuk atarak kucaklayıp kaçırdılar Ve hemen ilâve etti: — Nankör bir köpek... Hilekâr bir hırsız... Saadelimi, karımı çalmak istiyen alçak bir hırsız. Güzel prenses o dakikaya kadar bir şey bilmiyordu. Petronun adını duyunca titredi. -— Bunu kim uydurmuş:.. Bu, bir iftiradır. Hem de alçakça, namus- — Bana bir kelime ile cevab ver, Mari! Onu seviyor musun? — Onu sevmek değil, tanımıyorum bile, — Fakat o, seni delice seviyormuş. — Olabilir. Onun beni sevmesile beni suçlu olabilir myiim? — Beni ne ile temin edebilirsin, Mari? Kafamın içindeki şüpheyi na- $ıl çıkarabilirsin? — Çok kolay. Bir erkeği seven ka- dın, onunla meşgul olur. Onu gör- mek, onunla konuşmak için fırsat arar, Halbuki ben, saraydan dışarıya ancak yılda iki kere çıkarım, Büyük paskalyada ve yıl başında. İstersen bundan sonra kiliseye de gitmem. Fakat, bütün bunlardan evvel, iyi bilmelisin ki, ben vatanımı icab eder- se, sana bile tercih ederim. Beni ya- şatan ve büyüten bu toprağa herkes- ten, hattâ senden de daha çok bâğ- ayım, Mari bunları söyleyince, Vlâdimir yavaş yavaş yelkenleri suya indir- mişti. — Seni benden ayırmak istiyenler var, Mari, Halbuki biz, birbirimizi çok severiz, Bugüne kadar. ne sen beni kırdın, nede ben seni! Sonra birden yumruklarını Tak bağırdı: . — Bu adamdan intikam almalı yım, Mari! Bu namussuz köpeğin ba- şanı ezmeliyim. — Ne istersen yap, Vlâdimir! Mu- zaller olman için, sana yardım ede- ceğim! Beni dâljma yanında göre ceksin! “ ri Kulaksız Petronun kurduğu tuzak! Petro bir sabah adamlarını ça- ğırdı: — Bugün Vlâdimirin kanısı anne- sini ziyarete gitmiş. Onu, saraya dö- nerken çevirip kaçıracaksınız! Ara bacıyı ve iki muhafızını öldürmeğe gayret ediniz. Bunlardan birini sağ bırakırsanız, sizi tanırlar ve prense haber verirler, O zaman bütün plân- Jarımız altüst olur. Haydud kılıklı adamlar hep bir- den cevab verdiler: — Merak etmeyin! Bu akşam si- zi sevgilinize kavuşturacağız ve bu İşi yaparken hiç biriz bırakmıya- cağız. Prenses Marinin annesi birdenbire hastalanmıştı. İhtiyar kadın şehrin bir başka ucunda oturuyordu. Viğdimirin ka- risı iki atlı muhafizla arabasına bi- nİp annesini ziyarete gidiyordu. Petro bu işi tam vaktinde haber almıştı. Petronun adamları dağlarda ya- şamağa, adam çevirmeğe, ayılarla bo- Buşmağa alışmış cesur kimselerdi. Prensesin geçeceği tenha bir yolda pusu kurup beklediler. Petro, sevgilisini saklamak için, oturduğu evin zemin katında gizli kapaklı bir'oda hazırlamıştı, Prens Viâdimir, şüphe yok Ki, prenses or- tadan kaybolunca likönce Petronun evini araştıracaktı. Kulaksız Petro: — Bu gizli odayı şeytanlar bile bu- Jamaz. Diyor ve o gece sevgilisine kavuş- mak hulyasile sevincinden ne ya- pacağını bilmiyordu. O geceyi Mari İle beraber geçirmek ve eğlenmek için votkanın en nefisini, yemişlerin en- vamı hazırlamıştı. Petro, prenses Mariyi bü gizli odaya kapatacsk ve şehir Moğollar tarafından muhasara sika» Hikmet Feridun Es | edilse bile, o, burada sevgilisle baş. | başa kalarak eğlenecekli. Haydudlar, yolun kenarındaki taş- larm arkasında” sinmişlerdi. Akşam- üstü, uzaktan bir araba sesi duys dular; Yavaş yavaş konuşuyorlar: — Geliyor galibe?... — Başka bir yolcu olsa gerek... — Nereden anladın? — Atlı muhafızlar görünmüyor. — Ben gördüm... Arabanın arka- sından geliyorlar... Bir kaç ses birden yükseldi: — Ta kendisi. prenses Vlâdimir. — Hazırmsunız? — Hazırız... Kılıçlar kınlarından sıyrıldı. Pusuya yattılar, Prenses Mari başını ve yüzünü e arabanın İçinde oturuyor- hu. — İlkönce atlıları devireceğiz, de- gil mi? — Evet, evet.. Petro böyle söyledi. Araba kayalıkların önünden ge- çerken, birdenbire sekiz haydud bir- den ortaya atılarak yolu kestiler. Ve bir hamlede at üstündeki muhafız- Jar: kılıçla yere yuvarladılar, Mari korkudan titriyordu. Arabadan atladı: — İmdad. imdad... Diye haykırdı, Fazla bir şey söyli- yemedi. Marinin başına bir gocuk atarak kucakladilar.. bir ata bindirdiler, kaçırdılar. Geride kalan haydudlar atlılar. dan sonr &rabacıyı da öldüre- rek - kimseye görünmeden - ortadan kayboldular, Haydudlar bu işi okadar kolay ve çabuk becerdiler ki, vaka mahallin. de en ufak bir iz bile bırakmadılar, İki saray muhafızı İle arabacının cesedi yol üstünde yatıyordu. Prenses Mari, başi sarıldığı zaman korkudan bâyılmıştı. Eve gelinceye kadar sesi çıkmadı. Dimitriyef şehrinde çoktanberi kız ve kadın kaçırma hadiselerine şahid olan yoktu. Etraftaki köylerde kız kaçırma hadistlerine $ik sık raslan- sa da, şehir içinde bunu yapinak ko- lay bir iş değildi. Bilhassa prens Vlâdimirin hâkim bulunduğu bir şe. hirde, Prenses Mari, Petronun evine ge- lir gelmez gizli odaya kapatılmıştı. Petro, sevgilisinin ayılmasını bekl Yiyordu. Evdeki uşaklara talimat verilmiş- ti. Vlâdimirin muhafızları gelecek olursa, hiç kimse karşı gelmiyecek: — Petxo dıaşrı çıktı. isterseniz evi araymız! Diyeceklerdi, * ve Prenses Mari gözlerini açınca... Viâdimirin karısı aksırarak gözle- Tini açtı. Kulaksız Petru içki sofrasınm ba- şında oturuyordu. Mari şaşkın şaşkın etrafına bakın- dı ve karşısında müstehzi bakışlari- le kendisine gülümsiyen petroyu gördü. N — Ben neredeyim? , Petro yavaşça başını salladı: — Petronun. evinde. Mari, kendisine kurulan tuzağı an- lamıştı.. bivden ayağa kalkarka ba- — Arabamızı çeviren senin adami- ların mıydı? — Evet, — Fakat, bu, haydudca bir hare. kettir, — Sevgi insanı bazan melekler kadar munis, bazan da Don Kazakla. rından daha insafsız bir adam yapar, Ne yapayım? Sizi beş yıldanberi se viyorum. Mari e sola koştu: — Bu odarın kapısı m 7 ' mm erede — Kocamın yanına gideceğim. 7 (Arkası var) İbne Barin”