Profesör NA Mustafa Şekip diyor ki ki... Bir şehir meclisimiz var. Bir sıhhiye meclisimiz var.. Niçin bir fikir meclisimiz, bir edebi- yat, sanat ilim akademimiz olmasın? Tramvay caddesinde eski zaman Şatolarını andıran taştan yapılmış © © bahçe içinde büyük bir bina... pıya geçtin. Lâkin açık olan bu kapıda da zil falan yok- tu. Kendimi hissettirmek için kapı yı yumrukladım, gezindim, öksür- düm, nafile... Açık kapının önünde yarım saat kadar bekeldim, Belki ev- den biri çıkar da beni görür diyor- dum. Bu da olmadı, Nihayet her şeyi gözüme alarak içeriye girdim. Mer- divenler, kapılar... Etrafta aynalar. Acâba kapılardan hangisini açsam?... Nihayet önüme küçük bir kız çocuğu çıktı. Şaşkın şaşkın bana bakarken hemen sordum: — Kapının gili çalmıyor. Yarım saat bekledikten sonra içeri girdim. Bay Mustafa Şekip evde mi? — En yukarı katta Odedi. İki mer. diven daha tırmandıktan sonra pro- fesör Mustafa Şekip 'Tunçun bulun- duğu dariye geldim. Kıymetli ruhi yatçı masasının başına oturmuş, dal- gın, hanl baml bir şeyler yaziyor, büyük bir şevkle çalışıyordu. Masasi- na yakın bir koltuk gösterdi, — Bir belediye meclisimiz var, bir tım. Profesör Mustafa Şekip Tunç: — Bir belediye meclisimiş var, bir sıhhiye meclisimiz var. Şehir işleri- miz bir meclisle idare edildiği halde fikir ve sanat işlerimiz için neden bir meclisimiz, bir akademimiz olmasın? Amma buna mukabil şu iddia ileri sürülebilir: «Bizde beynelmilel ede- biya totoriteleri, beynelmilel âlim. beynelmilel fikir adamı olmalı ki bir akademi kurailm...> Bu iddia doğru değildir. Belediye meclisimizin Âzası- nı, beynelmilel belediyeciler mi teş- kil ediyor. Bugün ileri olmasak bile modem bir ilim hayatınıze girmiş- tir. Memlekette modern bir edebiyat başlamıştır. Ankarada hukuk Ve ta- rih fakültelerimiz, İstanbulda üni- versite gibi mödern bir ilim müesse- semiz, teknik mekteplerimiz var, Edebiyatın her janrında piyes, ro- man, hikâye, şiir, fıkra yazıyoruz, İlimde, fende, edebiyatta, sanatla #stikâmetimiz — tarhamile— Avrupaya çevrilmiştir. Şarklılığımız tarihe ka- rışmıştır. Modem müesseselerimiz, İlimde, sanatta, fende bütün 'mödem fonksiyonlara sahibiz. Bu'cepheden hiç bir eksiğimiz yok. O halde bü- tün bunları tamamlıyan ve Avrupal ihtiyaçlardan doğan bir akademiye neden sahip olmıyalım? Bir akademi teşkili için hiç bir sebep bile olmasa Msanımız yok mu? Dilin en yüksek bir nazar altında inkişafını tesbit etmek istemiyor muyuz? Edebiyatı- muzda en hararetli münakaşlar ya- Pilmiyor mu? Modern mânasile yük- sek kültürün az çok, her çeşidinden bizde münevverler yok mu? O halde bunları niçin yüksek bir teşkilâta bağlamıyalım? Lâkin akademi teşkili için belki göyle bir tereddüd akla gelebilir: «Bunun rası geldi mi?», «Gelmedi Mİ?..3... En müşkülpesend bir nazar için belki her şeyin sırası en sonra gelir. Jâkin normal bir adam için sıra gel- miştir. Akademi faaliyeti için bazıları şöy- İe bir kusur bulabilirler: «Akademi çok ağır çalışır. Senelerce randıman vermez.» Lâkin unutmamalıdır ki Bim bugün başlıyan ve yarın biten gey değildir. Hayat devam ettikçe İlim de devam eder, Bunun için bir akademinin mesaisi namütenahidir. MAM bdp kapısı var. Fakat acaba profesör © Mustafa Şekip Tunç bu binanın han- #” gi tarafında oturuyordu? Bahçeye i 8 girdim, Kapılardan birine yaklaştım. Üzerindeki tabelâyı okudum. Burada | bir morg doktoru oturuyor. Öbür ka- : ardına kadar ** Profesör Mustafa Şekip Tunç Bitmez. Belki de bir tek kelime hak- kında bir hüküm yermek için bir akademi elli sene çalışır. Lâkin bu kelime etrafında elli sene çalışmak bir kapris meselesi değildir. Bu İş, o kelime hakkında eili sene çalışmağı icab ettirmiştir. Meyzuun ehemmi- yeti dolayısile mesainin inkişafı da ağır olur, Bu itibarla akademilerin ağır elli olduğundan bahisle yapılan istihzalar da doğru olamaz. Gayet fayda, güzel yemişli bir ağacı geç meyva veriyor diye hiç dik- memek mi lâzımdır? Eğer her İnsan böyle düşünmüş olsaydı bugün yer- yüzünde eskiden dikilmiş tek bir ağacın gölgesine sığınamazdık. — Böyle bir akademinin vazifeleri ne olabilir? — Pek çok... İlim, sanat meselele- rinde doğrudan doğruya bir merci vazifesini görür. İlmi, edebi müsaba- bakalar açar. Bir mevzu ortaya ko- yar. Faraza filân mevzu Üzerinde en güzel eseri kim yazarsa ona mükâ— fatlar verir. İlim ve sanat meselele- rinde tereddüdler olursa en büyük otorite işte akademidir. İlim ve sanat mevzularında en büyük hakemlik vazifesi onun olacaktır. Bugünlerde ilim ve edebiyat istı- Tablar” ile uğraşıyoruz."“Bü vadide akademiden mükemmel bir merci mi olur? Bugün Üniversiteye tedkiki ve kıy- meti ilmiyesinin tayini için 'kitaplar gönderiliyor. Halbuki üniversite da- ba ziyade öğretici yerdir. Mekleptir. Bunların tedkiki daha ziyade âka- demiye aiddir, Çünkü akademi yak niz ve sadece saf ilimle uğraşan bir yerdir. Gramer, lügat, ansiklopedi mesaisi için akademiden daha mü- kemmel bir teşekkül tasavvur edile- bilir mi? Bütün bunlardan başka resmen teşekkül ettikten sonra aka- demi beynelmilel ilim ve sanat Alemi- le gayet iyi bir temas temin mim olur. , Buna de çok büyük iniymcımız vardır. Çünkü beynelmilel sahada hiç değilse biraz bistmle meşgul” ol. maları çok güzel bir şeydir. Sonra akademileri olan memleket- lere şöyle bir gözatacak Olursanız oralarda edebiyat, ilim ve fen üzeri- ne yapılmşı bir çok vakıflar olduğu- nu görüsünüz. Biz ilim ve sanatı di- ger insanlardan az mı seven bir mil. letiz. Bir akademi teşekkül ettikten sonra bizde de bu kabilden vakıflar yapılacağı muhakkaktır. Farzediniz. Bekâr, zengin bir adam, Bütün hayatınca edebiyata merak sarımış. Yahut başka bir şeye merak etmiş. Öldüğü zaman arkasındaki > bırakacağı parayı niçin, bir edbelyat, yahut bir ilim ve sanat mükâfatı ola- rak akademiye vakfetmesin? Zengin, kimsesiz faraza edebiyat meraklısı bir adam için bu büyük bir zevktir. Öldüklen sonra kendi servetile en güzel bir edebiyat eseri- ni yazdırmak, kendi işmile bunu ya zana mükâfat bırakmak manevi zevk- lerin en güzellerinden birldir. Amma niçin şimdiye kadar böyle vakıflar görülmemiş?... Çünkü bunun için bir teşkilât lâzımdır. Vakfı bırakan kendi ölümünden sonrâ parasının nasıl kullanılacağına emin olmalıdır, Bu teşkilât ta akademinin tâ kendi- sidir, — Bizde kurulacak akademinin Fransız akademisi gibi âzasının ek biseleri, kılıçları ve salresile ve bü- tün anenesile olması lâzım mıdır? — Akademi yapmak Alimi, sanat- kârı resmen tanımak, onu deforme bir halden forme olmuş hale getir- mek demektir. Fransız akademisin- deki yeşil elbisenin, kılıçların mânası da budur. Sanatkârın, fikir adamı- nın, âlimin böyle resmen tanılması çok güzel bir şeydir. Bu fikir adamı- nı, ilim adamını, sanat adamını tatyip ve teşvik demektir. Diğer taraftan akademinin teşek- külünden sonra hâlkin da ilim, sanat ve fikir sahasına karşı alâkasının artacağına da hiç şüphe etmeyiniz. Çünkü görüyorsunuz, bir akademi- ye yeni bir Aza seçildiği zaman halk bunu nasıl büyük bir alâka ile kar- şılıyor. Akademi âzasının nutukları, sözleri halk urusında ne büyük bir rağbet görüyor... — Akademi kurulunca tabil bir edebiyat mükâ'atı da konulabilir... — Gayet tabii... Bilhassa şimdi meselâ adaptenin telifi öldürdüğün- den bahsediliyor. Telif eserler mü- kâfatla himaye edilirse adapteye kâfi bir darbe indirilmiş olur. Bu suretle de telif kuvvetlenir... Hikmet Feridun Es Sarışın bir garip şekilde dolandırıldı ingiliz tabliyetinde zannettiği delikanlı Yunanlı çıktı, Şimdi bundan ayrılmağa çalışıyor Atinada Çekoslovakyalı bir artis- tin akdettiği muvazaalı izdiyaç, Yu- nan gazetelerine tükenmez bir mevzu teşkil Ye Vaka şudur; İrma Suşniksova namında sarışın bir çek güzeli, Mısır barlarında bir kaç ay çalıştıktan sonra, ecnebi Ar- tistler için Misir zabıtasının ae si tiği müddeti doldurduğu memleketi terketmeğe davet söle kendisi de İskenderiyedn vapura bi» nerek Atinaya gelmiş ve Parizyana barında angaje edilmiştir. İrmanın Mısıra avdet edebilmek için aradan bir sene geçmesi Jâzım- dır. Çünkü Misir zabıtasının nizama» tına göre Mısırda barlarda ve eğlen ce yerlerinde çalışan ecnebi artistler - İngiliz tabiiyetindekiler müstesna « alta ay çalıştıktan sonra Misırdan ay“ rılmağa mecburdurlar, Ayrılış tarih- lerindenberi bir sene müddet geçme. dikçe, Misıra dönemezler ve barlar. da çalışamazlar, 32 yaşında sarışın bir kızolan İrma, Mısırlıların sari sarı liralarına ve bilhassa cepleri pek şişkin olan zengin birfellâha gönül bağladığı cihetle, bir senelik müddeti doldur. mazdan evvel Mısıra dönmek İste- mektedir. Bu emeline mall olabilmek için İngiliz tabliyetini kazanması, bu- Dün için İngiliz tebaasından birer. kekle evlenmesi lâzımdır, İrma, Atinada çalıştığı, yerde, bu arzusundan arkadaşlarına behsetmiş, İngiliz tabiiyetine geçmek ve bu sa- yede Mısıra biran evvel dönebilmek için İngiliz tabiiyetinde olmak şar- tile, çirkin, ihtiyar her hangi bir er- kekle evlenmeğe hazır bulunduğunu bunun için de paraca hiç bir feda- kârlıktan da çekinmiyeceğini söyle- miştir. Güzel İrmanın bu sözleri Atinada Pariziana barına devam eden bazı âçıkgözlerin kulağma gitmiş, kadın- dan para sızdırmak için güzel bir fır. sat teşkli etmiştir, Bu açıkgözler, der- hal İrma ile temasa gelmişler, ken- disine muvazaalı bir izdivaç yapmak için İngiliz tahliyetinde bir genç te- darik edeceklerin! söylemişlerdir. İr- ma, bu müjde üzerine sevincinden divaneye dönmüş, bu hayırhah mu- İran veliahdının izdivacı Veliahd ve mikişeii yalanda Mısıra mic Pariste çıkan İntransigeant gö ğ zetesine Kahireden bildiriliyor: Mısır kralı . . Faruk'un hemşiresi prenses Fevriye “le 16 ? martta düğünleri yapılacak OoOolan İran veliahdi, ma iyetlerinde Oİran $ meclis reisi ve Ad- iye veziri bulun- duğu halde Kahi- 5 reye (gelecektir, İran veliahdi ve ? maiyeti, -bir ay müddetle - Mısır $ kralmın misafiri olacaklardır. Gelin için ha. zırlanan İaymetii & tuvaletler arasın- da bir çok nadide mücevherler yar. dır. Bu mücevher. lerin kıymeti 10 milyön frank tah- min edilmektedir. Bu mücevherler £ arasında $on Pa- ris sergisinde satın. alınmış olan ve kıymeti 2,700,000 frank tahmin edilen dört sra bir el- yoas gerdanlık İle, 4,500,000 frank kiymetinde tahmin edilen bir elmaş Mısır kraliçesi (ortağa) ve kralın büyük hemşiresi (sağda) Kahire operasına giderlerken taç ve nadide incilerle mayi vi tan yapılmış 1.800,000 frank kiyme- tinde bir çift küpe vard TN izdivac ? çek artisti İrma Suşniksova tavassıtlara hem bol bol iltifat etmiş, hem de kesesinin ağzını açmıştır. Bu açıkgöz mutavassıtlar, sarışın artist ile bedava bir çok eğlentiler yaptiktan sonra kendisini müstakbel kocasiyle tanıştırmışlardır. Bu, 23 ye şında Petro Çilya namında bir del kanlıdır. Petro iyi bir âileye mensub imiş, fakat beş parasız ve çehre zü- gürdü imiş. Petronun Pavlos namın- da, İngiliz tabliyetinde bir kardeşi de varmış, Petro mutavassıtların tav- siyesi mucibince artiste kardeşinin Hür fus kâğıdını göstermiş, artist muüva zaalı kocasının gösterilen kâğıdlara göre İngiliz tabiiyetinde olduğunu sanarak evlenme masraflarına kârş lık olmak üzere beş bin drahmi ver- miştir. : Petro purayı alınca, evlenme ilmi haberini aldıktan ve merasimi kanu- niye tamamlandıktan sonra İrme ile kiliseye giderek nikâhları kıyılmış, sonra da bu İzdivaca tavassut etmiş ve kumbaros vazifesini görmüş olan açıkgözler ile beraber Pariziana ba rına gidilerek sabaha kadar srtistin hesabına eğlenilmiştir. Şafak söker ken, güveyi, gelinin pansiyonuna gi derek ilk geceyi beraber geçirmek is temiş, fakat artist, kendisinden hoş- lanmadığı ve bu izdiyacı, İngiliz tabi. iyetini kazanarak Misira gidebilmek için akdetmiş olduğu cihetle, kendi sini odasıria. bile almamış, pansiyo- © mün kapısından geri çevirmiştir. p Zavallı güveyi, inkisara uğramış bir halde geri dönmüş, ertesi günü tekrar ârtiste baş vurarak hakkını kullanmak istemiş, fakat yine kovuk muştur. İş bu safhada iken, artist, muvaza- ali kocasının zernettiği gibi İngiliz tabliyetinde olmadığını anlamış ve Mısıra &vdet edebilmek hülyasının # da katli bunca zahmet ve mas- raflara rğmen suya düştüğünü anlı yarak Petro gieyhine dı tabilyetindeki nüfus kâğıdını göster” diğini » Ayni sama davası açmıştır. Atina hukuk mahkö ç mesi bu davayı rÜyete hazırlanmak. tadır. Yunan kanlınları, boşanma için çok siki kayıdlar koydukları için &r- tstin süratle boşanacağı zannedi. memektedir, Sarışın İrma, Mısıra b an evvel dönebilmek için bu izdiyacı akdederken böyle bir çıkmaza gire- | ceğini hesaplamamıştı. Yunan gaze teleri, bir komediye güzel mevzu teş kil edecek olun bu züvazanlı Yaç tafsilâtile sütunlar dolusu yö 2 yazıyorlar,