Amerikadaki eski dostlarımız arasında Türkiye hasreti Amiral Bristolle eşi büyük seviç içindedirler. Çünkü bu yaz Istanbula geliyorlar ; (Baş tarafı 1 inci sahifede) Vaktinin darlığına bakmıyarak Tür- kiyeye aid hatıralarını tazelemek ve hasretini ifade etmek için Vaşing- tonda, Nevyorkta defalarla zaman ayırdı. Benim Amerikada temasları- mi kolaylaştırmak için de dört ta- rafa mektup yağdırdı ve bir çok im- kânlar temin etti. Bunlara karşı ben- den bir şey istedi: Çerkestavuğu ile imambayıldıdan mürekkeb bir Türk yemeği... Bunu da Nevyorkta temin etmek güç bir şey değil... Bullitt'in "Türkiyede geçirdiği ha- yatı bilenler var, bilmiyenler var. Biraz anlatayım: Sulh müzakerceleri- nin İk zamanlarında Amerika Cüm- bürreisi Vilson, mister Bulltt'i orta- luğu iyice teğkik vazifesile Rusyaya göndermişti. Bulütt kör kadı gibi bir rapor yazdı Bu rapor nasılsa gaze- telere düştü. O zamanın kafasına ve görüşüne hiç uygun değildi. Kıya- metler koptu. Bünun üzerine Bulütt siyasetten çekilerek İstanbula geldi. Mili mücadelenin muvaffakıyetli günleriydi. heyecanını yakından duymaktan sevk aldı. Anadoluhisarında, Köprü- Tülerin evini tuttu. İçinde hem Türk, hem de Amerikalı kahramanlar bu- Yunan bir roman yazmağa başladı. Yazık ki bu romanını sonuna geti- | remedi. Böyle olmakla beraber mister 'Bullitt, Anadoluhisarında otururken, bir Türk çocuğunun hayatında canlı bir roman yâratlı ve bunu sonuna getirdi. Bakınız nasıl Anadoluhisa- rında sokaklarda oynıyan bir çocu- ğun asil tavrı Bullitt'in dikkatini celbeder. Sorar: Edirnede şehid dü- şen bir Türk zabitinin oğlu olduğu- nu, annesi tarafından mektebe gön- derilemediğini öğrenir. Bu çocuğu alır, O zamanlar bayan Nâakiyenin idare ettiği mektebe yollar. Tatil za- mani Pârise, Amerikaya davet eder, İngilizce öğretmeğe uğraşır. Niha- yet bu çocuk, Bullitt'in yardımile Amerikada tayyarecilik tahsil eder. Sonra dürüst duygulu hâmisi, asker- Miğini yapmak ve memleketine hiz- met etmek üzere kendisini Türkiye- ye yollar. İstanbulda bulunduğu Sıralarda Bullittle hemen her gün görüşürdük. Bana bir gün dedi ki: — Bilir misin? Ben dünyada bir iane listesi açmak niyetindeyim: Türkleri dünya yüzünde yaşatmak için iane... Görüyorum ki Türkler AKŞAM'ın tefrikası | lacaktır. İ üstündedir. Şimdi sorarım: Paraya Bullitt, bu mücadelenin | dünyada parayı istihkar eden, kendi. | lerini pazardan üstün tutan yegâne insanlardır. Bir lokantaya - gidiniz: Her masada kavga gürültü var. «Pa- rayı ben vereceğim. Hayır, ben vere- ceğim.» Mücadele edenlerden çoğu- nuri kesesi deliktir. Herkesin pars- sını öderse ayın bir kısmı açıkta ka- | Fakat bunu hatıra bile getirmez. Misafir ağırlamak zevki ve cömerd- Uk duygusu, her türlü hesablardan | tapan bir dünyanın ortasında bu ka- fada adâmlar nasıl yaşayabilirler? Fakat bir taraftan da böyle bir dün- yanın ortasında. parayı istihkâr ede- cek kafada adımlar bulunması da insanlık için bir zevktir. Ben düşü- nüyorum ki paraya kiymet vermeğe ran olamıyan insanların kendi ke- selerine göre bu dünyada yaşayabil- melerine imkân yok. İşte insanlık, dünyada bu çeşid insanlar da bulu- nabilmeğini temin için 'Türkiyeye ge- niş ölçüde para akıtmağa razı olma- lıdır. Bu defa Bullütfle görüşünce bu lâtifesini hatırlattım; — Ne diyeceğini biliyorum, dedi, Türkler bu bakımdan da değişti. Ban- | kadoki tasarruf hesabları günden güne yükseliyor. Artık insanlığın iane açmasına lüzum yok, belki... Fakat ne derseniz deyiniz, ben emi- nim ki cömerdlik hissi Türk seciye- sinde o kadar kök salmıştır ki yeni hayat içinde de devam etmenin şek- lini bulacaktır. Meselâ içtimai yar- dım duygusunu kuvvetlendirecektir. Türklere lane diye lâtife ettiğim sıralarda içimde ciddi bir isyan vâr- di; «Amerikalılar niçin Rumlar, Er- meniler.için iane topluyorlar da harbden sonra Türkler arasında sâ- rılacak yaraların derinliğini neden göremiyorlar?» diye düşünüyordum. Amerikaya dönüşte bu fikri ortaya atmağa çalıştım. Fakat bütün ku- lakları sağır buldum. Böyle hisleri on'beş sene içinde bu kadar sevgi ve saygıya çevirmek, hiç bir millete na- sib olmamış şekilde bir muvaffakı- yettir. Amerikada sayılı dostlarımızdan biride eski sefaret müsteşarı mister Shaw'dur. Dünyada (kâmil insan) idealine bu kadar yaklaşmış mahlük cidden azdır. Shawun kıymetli hazinesi Mister Shaw'u hariciyedeki daire- Tefrika No. 4 AŞKIN KURBANI — Büyük macera romanı — Bu Sözleri işitmiş olacak ki, taşlığa açılan “bir kapıda genç bir kadın gö- ründü. Çocuğu hefretle süzerek sert bir sesle: — Vay... Siz misiniz?... Bu saatlere kadar neredeydiniz efendim?.. Gene nereden geliyorsunuz? — Bahçede geziyordum, hanımefen- — Ne hale girmişsiniz... — Çiğ yağmış ta ayakkabılarım ulandı... Bir şey deği... — Benden izin almadan bâhçeye çıkmanızı menetmiştim. — Başım ağrıyor da hava almak — Gelip müsaade rica etseydiniz, — Ne hacet... —! »— Biliyorum ki vermezdiniz... — Bu ne biçim konuşma?... Ver. memek lâzımgelirse elbet Overmez- lm... Mademki söz dinlemeğdiniz, cez& olarak, bugün bütün gün oda- nızdan dışarı çıkmak yok.. — Siz benim annem değilsiniz ha- Nakleden: (Vâ-Nü) - Bimefendi, sözünüzü dinlemeğe mec- bur değilim. Ancak babam emreder- se odamda otururum. — Ne isyankâr kız olduğunuzu za- ten bilirdim, fakat bu derecesini de 'ummazdım... Maamafih emin olun ki burnunuzu kıracağım! Babanız İstanbula indi. Öğle yemeğine nere- deyse gelir... Sizin bana Karşı yaptı- ğınız terbiyesizlikleri kendisine anla- tirım. — Babam sizi dinliyecek ve beni cezalandıracaktır. Fakat hiç değilse böylelikle size boyun eğmemiş olü- rum. : — Edepsiz kiz! Genç kadın öfkeyle elini kaldırdı. Fakat çocuk atik bir hareketle kaçtı ve müstehzi bir kahkaha salıverdi. Katın büsbütün sinirlendi. — Götürün bu terbiyesizi, götürün şu kepazeyl!... Gözüm görmesin... Çağırın matmazeli... Alsm, kapat. | sın... Uzun boylu, sıska, kır saçlı, elbiseli bir kadın göründü. Büyü sinde gördüm. Zat işleri denilen bir dairenin umumi direktörüdür. Bu dairenin eski başları, kendi kendileri için parlak vazifeler hazırlarlar, fır. İ Jayıp giderlermiş, Bunun üzerine bir usul konmuş: Zat işlerine umumi müdür olanlar, bu mevkiden hariç- teki bir memuriyete doğrudan doğ- ruya geçemiyecekleri gibi, ayrıldık- tan sonra da üç sene hiç terfi ede iyecekler... Böyle bir. vazifeden herkes kaçmış. Hırs tanımıyan yegâ- ne adam diye Shaw'u aramışlar, bul. muşlar, bu vazifeye hapsetmişler. Şimdi zevk diye iki alâkasi var; Türkiyeye aid haberlerle meşgul ol- mak ve bir de hapishane ıslahatına aid meseleler... Mister Shaw, bu iki sevgisini bir birinden uzak görmüyor. Çünkü Tür- kiyenin hapishane ıslahatı sahasın- da yepyeni yollar keşfettiğine, im- ralı tecrübesinin bütün dünya için güzel bir ışık olduğuna kanidir. Mister Slaw'un odasında €n ş€ refli yere asılmış bir resim var: İs met İnönünü yüavrularile bir arada gösteren bir resim... Amerikalı dos- tumuz bunu dünyada sahib olduğu en büyük kıymet sayıyor. Asil ve ne- cib Türk seciyesinin yüksek mümes- sili, umumi menfaat endişesinin ve hakiki devlet mefhumunun idealist bir müdafii sıfatlle İsmet İnönüne eskidenberi “derin bir saygı duyuyor- muş. Türkiyeden ayrılırken (imzalı bir resim istemiş: Fakat bü resmin İsmet İnönünün evlâdlarile bir ara- | da göstermesini ayrıca dilemiş, çün- kü bu büyük Türke karşı ideal ajle babası sıfatile de ayrıca saygı duyu- yormuş. İsmet İnönü bu arzuyu du- yunca derhal y hariciyedeki. dairesine astığı resim- de İsmet İnönünden başka yavrula- nmn da ayrıca imzaları var... Bu resmi bana göslerirken, halinde ha- zinelerini ortaya koyan bir insan ifti- harı ve sevinci vardı. Türkiye hakkındaki hasretlere aid bahsi açlım, fakat yalnız üç dostu- muzdan bahsetmekle yazı hudüdu- na vardım. Buradaki eski Türkiyeli- lerin yurda bağlılığı hakkında da yazacak çok şeyler var. Sonra bilgi adamları arasında bize aid görüş ler, gazete âlemindeki telâkkiler de bahse değer. Bu bahislere devamı ge- lecek yazılarıma birakiyorum. Ahmed Emin Yalman bir sükünla çocuğa yaklaşarak, Fran- sızca: — Perihan! Yavrum! Sanki vakadan bihâbermiş gibi: — Ders saatiniz geldi... Haydi oda- nıza gidelim... — Peki matmazelciğim! Biraz heyecanlıydı. Fakat kendisi- ne karşı bu haşin muameleyi yapan üvey annesine karşı lâkayd görün- mek istiyen bir eda ile yürüdü. Bu sahne, Perihanla babası Kadri Memduh paşanın aldığı ikinci hare- mi Naile hanım arasında açılan müthiş nefret uçurumunu gösteri- yordu ve yavrucağın biraz evvel ka- bir başında niçin ağladığı anlaşılr yordu. Kadri Memduh paşa, üç sene dul kaldıktan sonra bu Suriyeli kadınla evlenmeğe karar verdiği zaman. Pe- rihan saatlerce dişlerini sıkarak be- basını fena nazarleria süzmüştü. Derken büyük bir asabi buhran ge- çirmiş, ye-lere düşmüş, günlerce nö- betler içinde yanmıştı. Kızınn bu hâline üzülmekle be- raber, paşa kerarından vazgeçmedi. Bir ây sonra nikâh kıyıldı. O günden itibaren, babasının ha- beri olmadan, Fetihanın hayatı iş- kenceye döndü. Biricik derd ortağı Ofeli idi. Mürebbiye, tale- çalışmak yolile oytlanmağa rine getirmiş. Shaw'un | | İ | İzmir Halkevi yıllık toplantısını yaptı Vali, Halkevinin çalışmasından takdirle bahsetti. Yeni seçim yapıldı Halkevl Izmire dair zengin ve sesli bir filim yaptıracaktır İzmir Halkevi binası ve bahçesi İzmir. (Akşam) -— İzmir Halkevi yıllık umumi toplantısi Halkevi sa. Jonunda yapılmıştır. (750) üyenin iş- tirak ettiği bu toplantıyı Vali ve Par- ti başkanı B. Fazlı Güleç reislik etmiş, umumi toplantıyı açtıktan sonra aya- ga kalkarak Halkevelerinin büyük kurucu yüce Atamızın acısını anmış ve hazır bulunanları iki dakika hür- met vazifesine davet etmiştir. Ulu ve ebedi Önderin yüksek hatı rasına yapılan bu saygı duruşundan sonra valimiz tekrar söze başlıyarak Halkevlerinin kuruluşlarındaki maksa- da uygun geçen İk! senelik çalışmayı sitayişle anmış ve bu iki yıl içinde ya- varlı ve faydalı işler başaran Halkevi başkani Bn. Şehime Yunusu ve arka- daşlarını tebrik etmiş, İzmir valisi 8)- fatile kendilerine teşekkürü borç bil I, bu vazifeyi yaparken bütüm Halkevli arkadaşların his: tına ter- cümanlık ettiğine emin bulunduğunu söylyerek alkışlarımıştır. Sıra ile Halkevi başkanı Bn. Şehime Yunus, doktor B. Osman Yunus ve Halkevinin muhtelif kollarının baş- kanları söz alarak vilâyet, parti baş- kanlığı ve halktan gördükleri yüksek yardımdan teşekkürle bahsetmiştir. 'Halkevini nmuhtelif kollarındaki komitelere şu zeyatı seçmişlerdir: Sosyal yardım komitesine: Başkan- Yığa Dr. Osman Yunus, azalıklara Dr. Sami Kulakçı, Hüsnü Tonak, Sermed Kimyacı, Nail Esin, halk dersaneleri ve kurslar komitesi reisliğine Gaffar Güneri, azalıklarına Reşid Gürol, Ke- nan Onat, Kevser Acarlar, Aliye Çintay, spor komitesi reisliğine Tah. sin Gürzel, azalıklarına Kemal Cenap, U teşvik ediyordu. Perihan, yaşıtlarına nazaran tahsilce çok daha yüksekti, Bilhassa resme ve edebiyatla son derece istidadı vardı, Civarda rüsla- dığı güzel olur, saatlerce uğraşarak bunları çi zer, boyardı. Bir gün sahilde balıkçıların, paçs- | Yarı * sıvalı; göğüsleri, bağırları açık, ağları çektiğini seyrederken bunun pek güzel bir tablo olacağını düşün- müş, derhal boyamağa başlamıştı. Resim bitince eserini odasına astı. Areda sırada yaptığı gibi ortalığı yoklamak maksadile içeri girdiği vakit, pek canlı olan bu yarı çıplak erkek resimleri Naile hanımın dik- katini çelbetti; çok namuslu geçin- diği için derhal köpürdü: — Bunlar n6? Bu ne rezalet Ve âni bir hiddetin tesirile lâvhayı parçaladı. Sonra kocasını çağırarak kızının utanmazlığını gösterdi. O sırada mü- rebbiyesile gezmeğe çıkmış olan Pe- rihan eve dönünce, pek sevdiği ese- rinin parçalandığını görerek bebek gibi ağlamağa başladı. Sonra, hid- det içinde, babasile üvey annesinin oturdukları O Kadının haykırmak üzereyken, paşa, ciddi- yeti manzaralaria alâkadar | M. Özbek, H. Hakkı Cura, temsil kohau relsliğine Ayşe Akıncı, azalıklarına Hayri, Salâhaddin Çataloğlu, Hasan Çelikol, Mustafa Sungur, dil, tarih, edebiyat komitesi relsliğine Ali Riza Özkıt, azalıklarına Kâzım Gürpinar, Murtaza Gürkaynak, Nureddin Ardıç, kitabsaray ve yayın komitesi reisliği. ne Hulümed Tanju, azalıklarına Ham» di Nüzhet Çançar, Kemal Üçok, Emin Arkan, Kemal Bilbaşar, müze veser. gi komitesi relsliğine Mazhar Yalay, azglıklarına Kâzım Demi, Muzaffer Uras, Surd Güvenir, Nedime Kutlu. türk, Ar komitesi relsliğine Bahri Se. fer, azalıklarına Faik Onural, Cemal Talu, Celâl Candaş, Celâl Uzel, Sadik Sonlaş, İlhami Dalman, köycüler ko- mitesi reisliğine Resmiye Baysan, azalıklarına Rahmi Balaban, Sıtla Şükrü Pamirtan, Hüseyin Aykut, Res şid Akbey, Refet Boysan.. Halkevi yönkurul üyeliklerine zevat intihap edilmişlerdir; Osman Yunus, Reşid Gürol, Tahsin Gürzel, Ayşe Akıncı, Ali Rıza Aykut, Hulüsi Tanju, Mazhar Uras, Füik Onural ve Rahmi Balaban. Bir filim hazırlanacak İzmir Halkevi, Ege mıntakasındaki asari atika hârabeleri ile müzelerine, İzmir Kültürpark ve fuarını, İzmirin güzelliklerini, plâj ve eğlence yerlerini gösteren zengin -bir filim çektirecek. tir, Filim sesli olacaktır. Halkevi, Kızılay kurumu ile müş- tereken yoksul 1100 çocuğu giydir. mişlir. Yoksul yavrulara gösterilen bü büyük şefkat hareketi, muhitte büyük memnuniyet Ye sevinç uyan. dırmıştır. şu — Kızım... O iğrenç tabloyu ben yırttım. - dedi. — Siz mi, babacığım Ne hakla?... — Evimde olup biten her şeye ka- rışmak hakkımdır, kızım! Böyle ah- | Jâksız ve açık şeyleri resmetmek de- gil, bunlara bakmak bile yasaktır. Yoksa bir daha resim yapmana mâni olurum. — Bütün üzüntülerim arasnda resim yapmak yegâne eğlencemi teş- kli ediyordu. Ona da mi mâni ols caksınız? — Sus! Karşı gelme! Kızcağız odasına kâpandı. Gün- lerce ortaya çıkmadı, Nevmidlik için- de bunaldı, kaldı. Maamafih, bu perişan ve üzüntü- lü ruhta büyük bir şefkaf hissi uyanmağa başlamıştı. Bu zaafından da istifade ederek onu üzmeğe ça- ışmasınlar diye duygusunu gizli- yordu. Babası evlendiğinden bir sene son- ra, Naile hanımın bir kizi dünyaya gelmişti. İlk zamanlar Perihan onu fena baldo kıskandıysa da seneler geçtikçe kalbinde bu küçük kar kuvvetli bi « Niçin?... (Arkası var)