pi İ SARAY ve BABLÂLİNİN İç yüzü Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tetrika No. 266 Türkün : büyük azim ve p İşi müsahiplerinden Birine açtı, Mü.! sahip: — Efendimiz! Merhâmet ve inayet buyurun! Ahmedin dileğini yerine ge- b » birşartilel Evvelâ Ahmed yüksek bir © — yere çıkmadan Rminbyi huzur hü. 3 mayunlarında öpsün! Bu hemen, hemen mühâli istemek- ti! Teklif Abiümecidin hoşuna gitti. Bus > kabul edip etmediğini cüceye sor- ; | ; : ii” Seki cüce tereddüdsüz Kabul etti, Hünkâr haremde bir eğlence tertip etti, Bütün ikballerile diğer cüceleri de bü eğlencede hazir bulundurdu. : Birşeyden haberi olmıyan Emine de © (hizmet cariyeleri arasindaidi. Bu © — genç cariyeler cücelerle Nünkâr hu- i zurunda şakalaşiyor, oynuyor, biribir. © Jerini kovalıyorlardı. : Ahmed Emineyi gözetliyordu. Bir fırsat buldu. Var kuvvetile Eminenin bacağını çimdikledi. Bu âni hücum z #le umduğu muvaffakıyete nail oldu: > Emine cüceyi şamarlamak için eğil. di. Tam bu anda Ahmed ziplayıp kızın boynuna sarıldı. Şapur, şupur öpme» ge başladı! ş bali bir buselikti! Aşık fırsatı © — ganimet biliyordu! O“ Padişah ile beraber Herkes gülüyor. © du; el çirpiyorlardı. Neye uğradığını bilemiyen Emine şaşalamıştı, Utanıp kızararak bu gâ- i rip boyun askısını yere bıraktı; doğ- ruldu. f Hünkâr becerikli © ediyordu! ; Abdülmecid efendi Ahmed ile Emi 'nenin nikâhlanmasını irade ve yeni © — Gelin, güveye Maçkada döşenmiş bir ev ihsan etti, Hünkâr cücesinin saf aşkını müköü- fata lâyık görmüştü. Ancak bu mü- kâfat canlı ve güzel bir mahlüktu. Bu mahlükun da yatağında kurduğu ha- yaileri, kalbinde beslediği emelleri yok mıydı? Hünkâr bunu sormağa bile lü- zum görmemişti! İki kardeşin farkı : Abdülâzizin Avrupa seyahatinde ya- © nında götürdüğü şehzadeler impara- toriçe Öjeniye takdim edilince Öjeni © bunlarla terciman vasıtasile konuş. — omaktan sıkıldığını söyler.” ; Murad etendi ierliyerek: > . cücesini takdir k si — Ben fransızca bilirim ve sizinle © bulisanda o köhdimi bâh- e tiyar addederim. der. r İmparatoriçe DADA alarak veli. © “ahdın koluna geçer, onunla Türkiye i ve şark âdetleri hakkında © uzun bir 4 mühavereye başlar. İk © Veliahdının bu muvaffakiyetini kıs- © kanan ve buna içerliyen». Abdülâziz i fransızca dersi aldığını bildiği -Abdül- hamid efendiye dönerek onun da ken- k disini göstermesini ister: R — Sen de konuşan 8... Konuşsan 2. k «Fakat Abdülhamid fransızcayı cid- “di surette tahsile hiç yanaşmamışk. “Öğrendiği kadarını da iyi “ifade ede- » omediği için bu dilde -hele böyle resmi mevkilerde. konuşmağıı girişmekten hazer edendi, Bu sebeple Abdülazizin © teşviki boşa gitmişti. ; © © Abdülhamid böyle meclislerde par- © © lamağı büyük kardeşine bırakarak ka- i fe konserlerde, hususi'odalarda hafif ç - meşrep kadınlarla vakit geçirmeği © Otereih ederdi. Bundan o kadar hoşlan- Mmuştı ki Londrada bir dansöz ile orta- © (dan kaybolmasından hasıl olanı heye- canı yatıştırmak için polisin müdaha- desi lâzım gelmişti. 5 Bu gâybubetinden dolayı Abdülüziz © yeğenini hayli azarlamıştı. Fakat Ab- “dülhamid kendisini affettirmenin yo. “Odunu çabuk bulurdu: © Murad efendi aleyhine birkaç söz “sarfetmek! Siz dışarıdan, biz içeriden! Nasreddin hoca ile karısının ey ida- “resine hikâyesi malüm! Bunun bir de devlet İdaresine dökunur bir ben- zeri vardır: İstanbulda büyük devletlerin mü. — messilleri bir salonda dereden, tepe- “den konuşuyorlardı. Mecliste Fuad pa- pp Şa da hazır bulunuyordu. © Devletlerin, milletlerin sosyal ve gı tirin! Emineyi Ahmede Yerin. Ancak | | #met kabiliyetini izah ve sena ediyor- İ du. Fuad paşa dinliyordu. hayat kudretini isbat eden hirmmet sahibi ekonömik, askeri ve siyasi küvvelleri. ne intikal etti. Elçilerden her biri tem- sil ettiği memleketin tahripkâr teşeb- büslere ve harici hücumlara karşı da- hili küyvetlerini, metanetle mukave- Nihayet dokunaklı, nükteli cevapla- rile maruf Türk diplomalından d& hangi devleti en kudretli addettiği soruldu. Fuad paşa şu cevabı verdi: — Dünyada en kudretli, en dayanıik- | lı devlet, devleti aliyedir. Osmanlı dev- leti yerine diğer herhangi bir devleti alınız ve onu bizim haricen maruz ol- duğumuz hırs ve tama'lara, dahilen mevcud yağmacılığa marüz bırakınz. Ancak o zaman devletimizin hakiki kıymetini, kudretini takdir edebilir. siniz. Yarım asırdanberi bütün dün- ya bizi yere sermek istiyor; bütün bü- yük devletler hariçten bu maksadla tertipler kuruyorlar; biz kendimiz de dehilden gücümüz yettiği kadar yık- mağa uğraşıyoruz! O ise bu kadar 7a- mandan beridir alabildiğine devam eden bu maddi, manevi tahribata mu» kavemet edebiliyor; haliâ mukave- metle kalmıyor. Zaman, zaman, hay» rete şayan bir hayatiyetin eserlerini de gösteriyor! Ben eminim ki bu devlet vakil, v&- kit zayiata duçar olsa bile daha uzun müddet « büyük bir azım ve himmet sahibinin zuhuruna kadar. mukave- mette devam edebilecektir! Fuad paşanın bu sözleri üzerinden yarım asır daha geçti. Osmanli devleti bu müddel yarfın- da gittikçe daha harap ve bitap oldu; hududları daraldı. Nihayet cihan har- bi bu devletin bütün mukavemet un- surlarını kırdı, ezdi, Sevr muahedesi memleketi ancak ecnebiler elinde bir müstemleke ha- linde yaşıyacak, yabancıların men- İfatine işliyecek vaziyete düşürecekti; Osmanlı tacı her frenk şapkası önün. de eğilecekti; Türke istihkar altında bir esir hayâtı geçirtilecekti! Fuad paşanın böyle tehlikeler kar- şısında «Büyük bir azım ve himmet sahibinin» çıkabileceğine ihtimal ver- diği, bunu ümid ettiği sözlerinden an- laşılıyor. Fakat acaba bu Osmanlı dip- lomatı ve sadrazamı bu «Büyük azım ve himmet sahibinin» yeni bir çelebi sultan Mehmed olacağını mı yani sal. tanat hanedanı arasından zuhur ede- ceğini mi düşünmüşlü? Sözlerinde bu nokta müphem kalıyor. Muhakkak olan şu ki saltanat hâ- nedanı-arasında böyle birisi çıkmadık- tan başka tali işgal eden Osmanlı tacidarı da milletine ihanet etti, Tür- kün hayat kudretini Puad paşanın hiç ihtimal veremiyeceği bir şekilde isbat eylemeği millet içinden zuhur eden bir «Büyük azım ve himmet sa- hibis askeri ve siyasi dehasile deruhte etti ve başardı. Parçalanan Osmanlı devletinin ve eski ananelerile beraber yıkılan Os mmanlı tahtının enkazı üzerinde Türk vatarında bundan on beş sene evvel toplu, canlı, sağlam, bütün dünyada hatırı sayılır yeni bir Türk devleti ku- ruldu. Hayvanlara şefkat! Sultan Aziz yerde bir ekmek kırın- tısı görse alır, ağzına doğru götürür, öper gibi olduktan sonra: a yesin!) diye bir yere kor- du! Kuşları bu kadar düşünen bu padi- ALEL Türkiye Radyodifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 189 m. 183 Kes 199 Ew. T.A.G. 1674 m. isin Kes 20 Kw. T.A.P. 3izom M8SKes 20 Kw. ANKARA RADYOSU Perşembe 12/1/839 TÜRKİYE SAATİLE 1230: Müzik (Bir virtezün piâklari, 13: Saat, ajans haberleri ve meteor An- kara,' 18,10; Türk müziği CP; 1340 - 14: Müzik: (uveriürler - PU, 1830; Mü- ik (dans pilkları), 18,55: Konuşma (zi- raat saati), 19,15 st, ajans haberleri, meteoroloji ve ziraat borsası (flat), 1925: Türk müziği: İncesar faslı: Tüseyni, 20: Temsil (Bir komedi: Büyük Söz Söyleme- Yazan: FP. de'Crolsseti, tercüme ref Kadri, Hasan Gür. Hamdi Tokay, Bâsri Üfler, 21: Konuşmâ, 2115: Saat, esham, tahvil, kambiyo - nukud borsası (fat, 2130: Türk müziği: Yeni şarkı- parçalar: - Okuyanlar: r Sadi Hoşses, Çalanlar: Cevdet Çağlar, Refik Ferzan, Pahire Per- san, Eşref Kadri, 22: Müzik (küçük or- kestra): 1 - Viyana sülti -1- Küçük geçit resmi, -2- Operada balet müziği, -3- Gra- bew'de gezinti, -4- Praterde atlıkarınen, 2 - Ren kıyılarında ben evitadeyim — me- lodi (C, Frai), Op. 275, 3 - Lejiyoner as- ker - vals - (P, 4 - Berin ve Grunow) Op. şireler operetinden - Ma. Ar. Final, 6 - Kelebek avı » balet müziği (Keler Bela), 13: Müzik (opera parçaları - Pİ), 2320: Müzik (cazband - Pİ), 2345 - 24: Son ajans haberleri ve yarınki program. Avrupa istasyonları: Saat 2de Berim 19 danberi hafif muzika Breslav 2) karışık muzika — Bari 2040 konser — Berom. 2040 orkestra — Bordo 2030 salon muzikası — Budap. 20,20 çin- gene çalgısı — Budap. Ji 29 çingene çal- gis Helsingfors 20:20 örkeştra — Lon- dra 20,40 orkesir. — Nis 2030 şarkılar — Bratislava 20,35 Gounod'nun «Faust, ope- Tası — Varşova 20 karışık muzika. Saat ide Berlin 2140 dans — Breslav 21,10 bü- yük orkestra Deutsebl, 8. 21,10 salon murikası, 2130 - 23 büyük orkestra Frankft., Hambg. Kolonya, Königebg, Leipzig, Ştuttg. 2130 - 23 Deutachl, S5.den nakli — Münih 21,10 operet parçaları — Bari 2115 Yunanca neşriyat — Belgrad 21,40 senfon. konser — Bükreş 21,15 sen- fon. konser — Droltviç 21,30 - 2230 ope- ret — Kopenhag 21,10 - 23 senfon. kon- ser Lüksembe. 2130 hafif muzika — Milâno 21,15 hafif muzika — Oslo 2145 konser — Rad. Paris 21 karışık muzlka — Stokholm 21,30 Vazner'in «Meistensinger» operası — Rad. Toulouse 21,40 konser, Saat 28de Berom. 2245 balale; orkestrası Borda 2230 - 2430 könser — Helsingfors 22,10 hafif muzlka — Hilyers. I 22 senfon. konser — Limoges 2230 - 2430 karışık müzika — Milâno 22 Carabella'nın «Mum- direke opera - — Rad. Paris 22 - 145 Charpentier'nin «Loulses operası — Ro- ma 22 - 24 senfon, konser — Rad. Tou- )ouse 22 karışık muzika. Saat İl de Hannover 2330 orkestra Könizsbe. ve Kolonya 2335 - 1 dans — Lelpsig 2320 viyolonsel — Viyana 2345 - 1 dans — Ştuttgarttan naklen diğer Alman Hstas- vam — Rad. Paris 23 operaya devam Stoklioim 23,15 hafif muzika — Rad, Toulouse 2330 operet konseri — Varşova 23 dans Saat M4 den sonra Almân istasyonları 1 e kadar evvelki programlarına devam — Budap. 24.10 çin- gene çalgisı — Florans 24 dans — Hil- vers. 1 24,50 dans — Kopenhag 24 - 139 dans — Londra 2425 - 130 dans — Rad. Paris 24 operaya devam — Roma 24 dans — Varşova 24,05 orkestra — Şiutig. ve PFrankft 1 - 3 gece imüsikan — Saarbr., Hambg. ve Münih 1 - 4 gece müzikası, EEE TREE Ea bulmazdı! Hayranıdil ile Öjeni Sultan Azizin kadınlarından şehza- de Abdülmecid efendinin annesi Hay- rarıdil kadın efendi güzellikte yekta idi, Evvelce Tarandil diye yadedilir- ken Abdülâziz kadının güzelliğine hayranlığını göstermek için ismini de- giştirmişti. Hattâ onun için; Hoş yaratmış bâri ezel; âh pek meraklı olduğu horoz döğüş- Hayranıdil gayet güzel! lerinde mağlüplar için: — Öldürün Emrini vermeği şefkatına muhalif 'Neküratlı bir şarkı da tanzim etmiş. ti (Arkası var) RADYOLIN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız TARİHİ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ TURAKINA ROMAN Tefrika No. 25 Petro soğukkanlılıkla : “O halde Vasilofun ipini müsaade edin de ben çekeyiml,, dedi Diye ortaya bir fikir attı. Bu, çok kuvvetli bir ihtimaldi, Keyük, zabit- lerinin kendisine karşı gösterdikleri sadakat ve bağlılıktan memnun ol. muştu. — Vasilofun kollarmı bağlayın ve İmil boylarına götürün! Kendisine ve uşağına bir ağaç seçsin . Diyerek sofradan kalktı. Vasilofu yakaladılar, kollarını bâğ- ladılar. Ve ziyafet çadırından dışarı çıkardılar, Vasllof dışarı çıkınca korkunç bir sahne ile karşılaşmıştı. Rusyadan getirdiği muhafızlar karla örtülü bir meydanda yere di- zilmişlerdi.. her birinin göğsüne bir kaç ok birden saplanmıştı. Beyaz karların üstüne dökülen kırmızı kan lekeleri, cesedleri birbi- rine bağlayan kızıl bir şerid hâlinde uzanıp gidiyordu. Vasilof muhafızlarının idam edii- diğini görünce ümidini kesti. Bu sr rada Rus prensinin uşağının da kol- larını bağlayıp Vasilolun yanına gö- tirdiler, «Ben Prensin uşağı değil, prenses Olganın kocasıyım!» Prens Vasilofun âkibeti korkunçtu. Keyük onları gerçekten asacak mıydı? Yoksa bacaklarına zincir vu- rup tutsaklar arasına mı attıra- caktı? Bu belli değildi. Zabitlerden bir çoğu: — Onları da Kazakların yanında asılmış görmeliyiz. Diyordu. Vasilofun fena maksad- larla geldiği anlaşılmıştı. Keyük mücrimleri kolay kolay affetmezdi. Zaten Rusyada da ada- lette gösterdiği şiddetle tutunabil- Vasilof öleceğine inanmıştı Fa kat, itidealini kaybetmiyordu. İmil boylarında sarsılmadan yürüdü.. dal larda sallanan ve buz gibi donup kalan iri boylu kazaklara hayretle bakı- yordu. Moğol zabiti homurdanmağa baş- ladı: — Bizi soğukta dolaşlırma.. Şu karşı sıradaki ağaç dallarının hepsi de insan kanına susamış gibi size bakıyor. Onlardan birini seçiniz 'de dönelim, Vasilof sordu: — Dönünce nereye gideceğiz? — General Kamon, uşağını sor. guya çekecek... — Ondan sonra?... — Asılacaksınız! Vasilof dişlerini gıcırdatarak, göz- lerini karşı sıradaki ağaçlara çevir- di ve yavaşça söylendi: — Şu kalın gövdeli ağacı beğen- dim, Onun dalları bizim gibi on kişi çekebilir. Ve hemen geri döndüler. , Misafir çadırı önüne gelinceye ka- dar konuşmadılar, * General Kamon, uşağına sordu: — Sen nerelisin? — Moskovalıyım. — Kaç yaşındasın? — Kırk iki. — Adın ne? — Petro. — Evlimisin? — Evet. İki de çocuğum var, — Her şeyi doğru söylersen ölüm- den kurtulacaksın! — Yemin edeyim mi?! — Hayır. İnsanın sözü, yeminden mukaddestir. Bana hakikati söyle: Sen kimsin? Petro tereddüd etmeden cevab verdi: — Bir Rus generâliyim.. — İnanıyorum. Çünkü bunu gel- diğin gür tahmin etmiştim. — Vasilofun fikirlerine iştirak edi- yor musun? — Düne kadra iştirak ediyordum. Çünkü beni sldatmıştı. Fakat şimdi, onu bana teslim ederseniz, ipini ken- Rus prensinin di elimle çekerim, - Neden bu kadar çâbuk düşman oldun ona? — Çünkü kendine aid olmuyan bir kadını Keyük hana cariye olarak takdim etmek istedi. — Bundan sana ne?.. — Bana mı ne?... Petro önüne baktı... Tudu; — Prenses Olga benim karımdır. Hızlı hızlı 80 — Ne dedin?... Sen Olganın koca- sımısın? — Evet... Ben, bir uşak değilim, Mavi Moğollar üzerine yürümeğe ha» zırlanan beyaz Rus ordusu komuta» nıyım. Moğol generali birdenbire şaşırdı. -— O halde buraya neden geldi. niz? dedi, Petro ciddi bir tavırla başını sal ladı; — Şi - Ting'i yurdumuzdan uzak- laştırmak için. Eğer Keyük han bus nu. yapsaydı ve onun yerine bir başka general tayin etseydi... — Ne olurdu o zaman?... — Gelecek komutanların hiç birisi onun kadar Rusları yıldıramazdı. Şi - Ting Rusyada kaldıkça, beyaz Rusları yerinden kımıldatmak kabil olmaz. Petro biraz durdu... Göğsünü şişi- rerek nefes aldı: — Şimdi bize ne ceza vereceksi- niz? — İkiniz de asılacaksınız! Petro soğ ğını bozmadı: — O halde Vâsilofun ipini müsaâ- de edin de ben çekeyim... — Ondan mutlaka öç almak niye- tindesin demek? — Evet. Beni ve alemin başını ya- kan odur. Namuslu karımı da o baş- tan çıkardı. Olga - evlendiğim Zza- man - çok sal bir kızdı. Yıllar geç- tikçe Olga yalancı, entrikacı, Küs- tah ve mütecaviz bir kadın oldu. Onu bu hale koyan Vâsiloftur. — Şu halde en büyük entrikacı ve en büyük mücrim odur. — Şüphe yok... Karımı bu sefer de zorla elimden âldı, Şi - Ting'in sart yına gönderdi. — Ne maksâdla?... — İlkönce bir zabite kaçtı. Güya onu seviyor diye. Fakat, sonra s&- rayda fırsat bulup Şi - Ting'i vur- maktı maksadı... z — Olganın şimdiye kadar elini kana boyamadığını ne ile temin ede- bilirsin? -— Biz dönünceye kadar bekliye- cek. Eğer Şi - Ting'i azlettirmeğe muvaffak olamazsak, o zaman Olga iş bâşına geçecek, ihtiyar genereli öbür dünyaya gönderecekti. Moğol komutanı, Petronun sözle- rini dikkatle dinliyordu. Petro hiç ştiphe yok ki hakikati söytüyordu. Petroyü çadırda *bıraktılar, Hadik seyi Keyüke bildirdiler; Moğol komutanı: — Petro yaman adam, dedi, Va silofun tuzağına düştüğünü anlayın- câ ona düşman oldu. Böyle merd öldürmiyelim. Keyük: — Vasilofu yalnız olarak Karaku- ruma göndermek istiyorum. Pötro bu kış yanımızda kalsın. Petroya kendi elile bir mektub yazdırıp pren- ses Olgâya gönderelim. Her şeyden önce Şi - Ting'in hayatını kurtar- malıyız. Bu sırada Vasilof, seçtiği ağacın dibinde bekliyordu. Biraz sonra asilacağına inanmıştı. Petroyu çadıra götürdüklerini gö- rünce, onu çadır içinde boğdular san- muşti. Vasilolun dizleri tutmuyordu. Önünde durduğu ağacın dibine çök- tü. Ümidsiz. bir bakışla etrafına ba- kınmağa, basladı. (Arkası var)