SARAY ve BABIÂLİNİN İç YÜZÜ Yazan; SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tetrika No. 259 Rus sefarethanesinin İstanbulda papas, vâiz, esnaf, memur bir sürü aylıkcısı vardı Bu zamana kadar devlet hariciye İşlerinde ekseriya hiristiyan unsur- lara müracaat etmek ve sefaret ma- kamlarını hiristiyanlara tevdi eyle mek mecburiyetinde kalmıştır. Garibdir ki Reşid paşa mubarrera- tında Atina sefiri Kostaki Müsürüs bey için (mösyö Kostaki) ve Viyana sefiri (mösyö Müsürüs) tabirleri gö- rülür! (1) Resmi memuriyellerde kullanılan bu hıristiyan beylerinderi başka ha- rieiyeye aid mühim işlerin tedvirin- de Babıâlice bazan gene bu hıristi- yanlardan mülemen Sayılan İki, üç zata müracaat zaruri görülürdü. Meselâ İngiltere devletile politika işlerinde Sisam kapı kâhyası İstefa- naki ve Rusya ile münasebetlerde 10gofet Nikolaki Aristarki beyler kul- Janılırdı. Ecnebi elçiler padişalın huzuruna çıklıklarında bunlardan, birisi ter- cümanlık hizmetinde“ bulunurdu. 'H. 1250 tarihinde “Ldhdra elçisi Namık paşa bu iki zat ile ga- zeteci Black bey aleyhinde bazi ma- ruzalia bulunması üzerine o sırada âmedçi bulunan Reşid bey - Koca Reşid paşa - kalemile.şadaret ma- kamından yazilan arz tezkeresinde göyle denilmişti; Malümdur ki bunlardan»İstefanaki ve Nikolâkldir - biri İngiltereliye, di- geri Rusyalıya dair politikada müs- tahdemdirler, Ancak bu istihdam mu- ayyen maddelerde ve dereceli mahsu- sadadır. Yoksa bütün dahili ve harici işlerde kullanılmıyorlar. Kullandıkları işlerde de sadakat ve istikametleri mücerrep ve meşhuttur. Takvimi ve- kayi hizmetinde bulunan Black'ın da sadakatkârlığı malümdur. Bunlar haks) kında işitilen şeyler vâhidir. Böyle sözlere kulak.tutulduğu hal de her yerde sıdık ve hizbi meş. Kük ilkalar eksik olmaz; (burada gö- zümüz önünde kullanılan adamların tezkiyesini Londra ve Pariste araştırıp bulduk) suretinde sözlerin tefevvtihü ve şuyuu da zihinleri teşvişten başka şeye yaramaz. Her vakit, ve her işte bize düşen dikkat ve bâsirettir. (2) Aristarki beye Eflâk Voyvodosu, Sitir bey tarafindan da tahsisat bağlandığı söylenirdi. Rusyanın eski âdetine tevfikan her tarafta casuslar tedarikine büyük ehemmiyet veren İstafibul elçisi prens | Lobanoff Rusya hizmetine celbelmek istediklerine yeni bir yem icad. eyle- | miti: Rusyanın Saint Andrö nişanlarını | Osmanlı memurlarının mevkilerine ve mizaçlarına göre tadil ettirmek. l Lobanoff bu nişanlardan her biri. | ni yüz bin franga kadâr masraf ih. tiyarile ayrıca yaptırıyordu. Saray ve Babıâli erkânı bu kiymetli taltiften tabii pek memnun kalıyorlardı. Rusyanın İstanbulda papazlardan, Vâizlerden, esnaftan, memurdan mü- rekkep bir sürü aylıkcısı da vardı. Bun- lar Babıâlide, sarayda haysiyet ve nü- fuz bırakmamak için ellerinden, dille. rinden ne gelirse yapmakta kusur et- mezlerdil Rusyanın bunlardan, bunların id. lâllerinden, mefsedlerinden o ettiği istifade kuvvetli bir ordudan bekliye- bileceği hizmetler kadar mühim idi! Terviç etmek isteyince... Meşhur baltacı Maholâki bezirgân Beyoğlunda kendisine keyfince bir ev yaplırmak ister. Beyoğlu caddesinde Fransız kilisesi civarında Yakup ağa kızı Saide hanımın tasarrufunda bu- Tunan bir arsa için sahibesile anlaşır. Fakat kendisi Osmanli tabiiyetinde ol. madığı için ferağ muamelesine hükü- metten müsaade“almak lâzim geliyor. du. Muamelenin yapılması için verdiği arzuhalda kendisinin oturacak evi ol- madığından, her ne kadar «zahiren» ecnebi tabiiyetinde ise de kâlben Os. manlı devletinin sadık bir bendesi bu. lunduğundan bahseder, Sadrazam Re- Şid. paşa ile Serasker, Tophane müş. (1) Bir Türk diplomatının evrakı siya- diyesi, (XL tarihi, dördüncü cild, ri, Hariciye Nazırı Serasker kapısın- da toplanıp bu işi aralarında müzake- re ederler. Baltacı bezirgânın devlet. | işlerindeki ikdam ve sadakati hakkın- da padişahın bir inayette bulunmasına lâyık görülür; zaten kendisi başka ec- nebilere kıyas olunamıyacağı gibi İs- tediği arsa da islâm mahallesine uzak olup uhtesine intikalinde mahzur bu- Tunmadığı için istidasının İs'afı mü- nasip olacağı kararlaşır. Tophune mü. şiri Fethi paşa mahâlline mühendis. ler, memurlar gönderir; bu keşif neti- cesinde arsanın frenk evleri arasında olduğu islâma elverişli bulunmadığı tahakkuk eder! Bunun zerine ferağa müsaade olun- ması padişaha arzolunur. Yalniz bu- raya kadar muameleye diyecek yok! Baltacı Manolâki bezirgânın arzusu- nu terriç etmek isteyen bu vükelâ en- cümeni kararından: (Verilecek tasarruf senedinde be- zirgânın yalnız ismi yazılarak hangi tebaadan olduğunu göstermek icap etmiyeceğini ve başka ecnebilerin de bu gibi istidalara kalkışmalarına mey- dan vermemek için Manolâkiye kendi. sini müstecir göstermesi tenbih edile- ceğini) de beyan etmiştir ki işin garâ- beti de bundadır. Büyük vükelâdan dört zat bir işi ter- viç ettirmek için çareler araştırıyor- lar ve bu çareler resmi muamelede hakikati kelmetmekte ve iş sahibi- bir yalancılık tavsiye eylemekte bu- orlar Dizbağı! İngiltere Abdülmecide Dizbağı ni- şanını vermişti. Bu nişanın tevdii me- rasiminde söylenilmesi mutad olan nu- tuk İngiliz elçisi tarafından irad edil. di ise de bu sözle Abdülmecide ters cüme edilmesine lüzum görülmemişti. Lord Stratford Disbağını Abdül mecidin dizine bağlar gibi bir vaziyet Almış iken Abdülmecid buna meydan vermiyerek kendisi bağlamıştı. Bu Diz bağı nişanı Reşid paşanın tekrar sa- darete getirilmesine sebep olmuştü. Rivayete göre: Tord Stratford nişanı tevdiden ev- vel mabeyinci Emin beye şu yarı teh- didde bulunmuştu: — Zatı şahane ya Reşid paşayı sadarete getirecektir; yahut Dizbağı nişanının tetümmalından olan serpu- şu başına, mantoyu sırtına geçirmek mecburiyetinde kalacaktır. Eğer bu serpuş ile manloyu takmak ve giy- mekten imtina ederse bu muamele İngiltere için hiç affedilemiyecek bir hakaret olacaktır. Nişan taliki esnasında teşrifatçı Kâmil bey serpuş ile mantoyu orta» dan kaldırmıştı. Bu halde Abdülme- cid. Reşid paşa ile Dizbağı serpuşu ve | mantosu arasında tahyir edilince Re- şid paşayı tercih eylemişti! Dizbağı nişanı alanların merasim esnasında bu nişanın kılıcını takma- ları ve kendi kılıçlarını İngilterede muhafaza edilmek üzere nişanın hu- susi encümeni nezdine göndermele- ri mutad idi, Lord Stratford da pa- dişahtan kılıcını istemişti. Abdülmecid o gün taktığı kılıcın peygamberin kılıcı olduğunu ve ha- life sıfatile bunu İngiltereye gönder- mesi kabil olamyıacağını bildirdi. Bu sebeble padişahın kendi kılıçla- rından biri nişanı getiren sir Henry Younga tevdi olundu. Abdülmecid, Henry Youngu Meci- di nişanı ile (âltir, maiyetinde iki kişiye de birer enfiye kutusu ihsan etti. Reşid paşanın sadarete geçmesi Fransayı memnun çtmemişti. Âli paşanın azli haberini alınca Fransa Başvekili Valevski (Osmanlı elçisi Reşld paşa oğlu Mehmed Ce. mil beyi epeyce haşlamıştı. Fakat Fransa hükümeti hazımlı davranma» ğa karar vermişti, Bir hafta sonra Cemil bey üçüncü Napolyonla mülâkatında imparatorun iltifatına mazhar olmuş, Valevski de efendisine tebean Osmanlı elçisi- ne pek tatlı yüz göstermişti. (Arkası yar) A Kİ Türkiye Madyodifüzyen Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. — 183 Kes. 19/74 m. 15195 Kes. 3170 m. 0488 Kes ANKARA RADYOSU Perşembe 29/12/918 TÜRKİYE SAATİLE Müzik (muhtelif memleketleri ılar - Pi), 13 $, ajans hi berleri, Meteor Ank (10: - 14: Türk müziği (şarkılar ve türküler « Pİ), 1830: Müzik (Şübertin eserlerinden), 1849: Ko- huşma dzirant saati), 19,05: Saat, ajans, Meteoroloji ve ziraat borsası haberleri, 1920: Türk müziği (Fasıl heyeti - Hicaz- kâr faslı), Konuşma, 2080: Mü- sik (solak lihtelif parçalar) Cümbur Başkan. Bandosundan: Flüt: (Ahmed Andiçen), Klarinet:. (Rauf Ökten), Fa- afa Besar), 21,20: Baat, Esham, - Kambiyo - Nukud borsast flat- 3 müziği - (Peşrev ve şar- ) 1 - Nihavend peşrevi (Tanburi Os- man), 2 - Nihavend ağır semai - Seni hükmü ezel «İsmail Hakkı bey), 8 - Ni- havend şarkı - Ne yanan kalbime baktı (Rakım), 4 - Söyle nedir balsi atan (Ha- cı Arif bey), 5 - Suzinik şarkı - Müpte- lâyı derd olan diller (Dr. Şükrü Osman), 6 - Rast şarkı - Senin aşkınla çâk oldum (Abdullah efendi), 7 — Mahür şarkı - Gülşeni ezhar (Abdullah efendi), Oku- yan - (Mustafa Çağlar), Okuyan - Safiye Tokay, 8 - Mahur saz semaisi, 9 - Giriş taksimi «Kemni Niyazi), 10 - Hicâz şar- kı - Bilmiyorum bana ne oldu - (Şevki), 1i - Karcığar şarkı - Tiri çeşmanınlâ sayd ettin dili ayareyi - (Udi Ahmed), 12 - Karcığar şarkı - Bilmem ki sefa meş& bu ömrün neresinde (Hancı), 13 - Hü- zam şarkı — Açmam Açmam - (Mehmed Nasip), 14 - Hüzam şarkı - Küşade ta- Ilim - (Şevki), 15 - Hüzum saz semalsi - (Kanuni Mehmed bey), Çalanlar: Vee , Fahire Fersan, Refik Fersan, Ke- i Seyhun, 2230: Müzik (kü- 2) 1 - VArlesslenne No, I Pas- toral (Bizeti, 2 - Vien du Siadt melner Traume (R. Sieez Ynski), 3 - İdillo - entermezo - (Solazzi), 4 - Du, Du... Der Zigetmerprimas (E. Kalman), $ - Gopak (Motssor; 6 - Aubade du Bergel (Aletter), 2830: Müzik (operetler - Pİ), 2345 - ram, 120 Kw, 20 Kw. 20 Kw. TAG TAP, Avrupa istasyonları: Saat 20de Berlin 19 danberi hafif muzika — Breslay 2930 plâk — Danzig 20 hafif mu- mbg. 20 hafif muzika — Lelp- | Bordo, Montpellier, Nis muzikası — Droltviç 20440 Şu- - Kövno 7039 konser — Londra 20 hafıf muzika — Rad. Toulouse 2030 karışık musika — Varşova 20 karı- şık muzike. Saat 21 de Berlin 21/10 muzika — Breslar 21,10 opera bavaları — Deutechi. 8. 21,10 bü- yük orkestra — Frank$t., Ştuttg. 21.10 ka- rışık muzika — Könlgsbe, 2110 senfon. konser - Lelpzig 21,10 karışık muzika — Münih 21,10 operet havaları — Viyana 21/10 hafif muzika — Athlone 21,08 or- kestra — Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Belgrad 2130 senfon. konser — Bükreş 21 dans muzikası — Helsingfors 2108 or- keslen — Kopenhag 21,55 - 2230 senfon. konser — Kovna 2150 konser — Lille 21 piyano — Londra 21,30 konser — Lük- semburg 21,45 öperet havaları — Midland 2130 salon muzikası — M. Ceneri 2139 karışık muzika — Rad. Paris 21 karışık muzika — Prag 21 opera havaları — Sottens 2130 orkesim — Rad. Toulouse 21 flim ve operet havaları, Saat de Hambs. 22,40 plik — Saabr. 22 hafif muzlka — Diğer Alman istasyonları ey- velki programlarına devam — Budap. 7230 çingene çalgısı — Bükreş 22,15 plâk konseri Limoges 2230 - 2430 karışık muzika — Lüksembg. 22.15 hafif muzi- ka — Milâno 22 » 24 senfon. konser — M. Ceneri 2230 hafif muzika — Oslo 22 kon- ser — Rad. Paris 22,90 - 2430 konser — Paris Eyfel, Bordo, Lyon, Montpellier 2220 - 2430 Hahn'ın «Nausicaa»> opera ği — Roma 27 Lualdi'nin «Kralın operası — Scottish Reg. 1225 or- Saat 2ide Hambg. 23/25 - 1 orkestra — Königsg. 2340 - 1 hafif muzika ve dans — Saarbr. 2320 - 1 salon muzikası — Ştutig, ve di- ger Alman istasyonları 2330 - 1 halk mu- zikası ve hafif muzika — Brüksel 23 or- kestra — Budap., 23 çingene çalgısı, 23,45 orkestra — Bükreş 23,15 konser — Droltviç 23,26 dans — Florans 2380 -i dans — Helsingfors 23,10 konser — Ko- penhag 23.20 orkestra — Lille 2330 ha- fif muzika — Lüksembg. 234) sönfon. konser Nis 2330 - 2430 salon muzika- sı — Roma 23 operaya devam — Soltens 23 hafif muzika ve dans — Stokholm 23,15 konser — Varşova 23 salon muzikası, Saat 74 den sonra Almanya istasyonları 1 e kadat evvel- ki programlarına devam — Droitviç 24,20 örkesira — Kopenhag 24,1) dans — Lon- dra 425 dans — Paris P.T.T. 44$ dans — Rad. Toulouse 2440 opefet ha- vaları — Varşova 24,00 Leh muzikası — Şitutig. dan naklen Breslar, Frankft. ve Graz 1 - 4 Boleldiev'nün «Beyaz Kadın. Opera komiği — Lüksomg,. 1 - 170 dans — Rad. Toulouse 1 orkestra ve kabare. Akba müesseseleri Ankarada ber dilden kitap, gazete, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA de bulabilirsiniz. Her dllde kitap, mecmua siparişi ka- bul edilir. İstanbul gazeteleri için ân Son haberler ve yarınki prog- TURAKINA TARİHİ sm OYazan: İSKENDER F. SERTELLİ ROMAN Tefrika No, 12 Sarı beyin oğlu, çoban kulübesinden dişarı fırladı: — Korkmayın yolcular! Ben yabancı değilim.. dedi Genç zabit attan indi ve Akayı ku- caklayıp kulübenin kapısına gö- türdü. — Çoban nerede..? — O kulübesini size terk etti. Ken- dizi ağıla gitti. — Şu çobana bir iyilik yapmalıyız. — Ben ona yüz baliş gönderdim, geri çevirdi. -— Neden kabul etmemiş. 4*Ben iyiliği para ile yapmamIş demiş; — Çok temiz yürekli bir adam... Babamın eline geçse, onu çifliğe alırdı. — Bizimle beraber gelmez mi? — Bir kere teklif edelim... Kulaksız asker lâfa karıştı: — O, efendisine sadık bir çoban- dır. Sürüleri yüzüstü bırakıp bir ye- re gidemez. — Kimin çobanı 0? — Oüöçiğin'in.. Subo başını kaldırdı: — Ne dedin... Odçiğin'in mi? — Evet, Oktay han sağlığında ona buralarda OOdçiğinin sürülerinin otlamasına müsaade etmişti, — Tuhaf şey! Oktay hanın amca $ının buralarda sürüleri otluyor da kimsenin haberi yoktur. — Haberi olsaydı, bu sürüleri da- ğıtırdı. Bü sirada kulübenin arkasındaki yoldan bir çok atlı sesleri işitildi. Subo atlarını bir hendeğe sak- ladı. Kulaksız da sindi. Subo sevgilisile kulüböye girdi Akay &ât seslerini duyunca korktu: — Atlılar bizi aramağa çıktılar. şimdi ne yapacağız? — Korkma Akay! Onlar arka yol dan gidiyorlar. Buraya uğramazlar, Subo atlıların sesini duydukça si- nirleniyordu. — Ya buraya gelirlerse..? Akey birdenbire ayağa kalktı: — Bizim kaçtığımızı hiç kimss görmedi. Bu iş ancak yarın sabah meydana çıkabilirdi. Bunlar başka yolcu olsa gerek. Subo da bu kadar çabuk takib edi- leceğini ummuyordu... Askerini ça- gırdı: — Yolun üstüne çık, geçenlerin kim olduğunu ve nereye gittiğini öğ- renmeğe çalış... Dedi. Kulaksız hendekten arka yola çıktı. Yoldan giden atlılar sekiz kişi ka- dar vardı. Kulaksız karanlıkta sinerek yol- cuların önünü kestirdi. ve konuş- malara kulak verdi. Kalın sesli bir adam at üstünde hızlı hızlı konuşarak gidiyordu: «— Çutsayla anlaştık... Bundan sonra Moğol âtlıları ilimize baskın yaparsa, hepsini yakalayıp Karaku- ruma yollıyacağız.» Bir diğeri cevap veriyordu: «— Yakalıyamadıklarımız, köyle- rimizi yağma edip gidecekler mi?> «— Başka ne yapabiliriz? Moğol- lar bizden çok kuvvetlidir, Turakinâ- nın yanında Çutsay gibi bir vezir varken, biz dalma ezilmeğe ve Mo- ğollara haraç vermeğe mecburuz.» «— Sarı reis bakalım bu anlaşma- mızdan memnun kalacak mı? «— Kabul etmezse, Moğollârla dö- güşmesi lâzım» «— Sarı relsin oğlu yanmda bu- Tunsaydı, Moğollara hiç bir zaman boyun eğmezdi.» «— Subonun bu sefer yüzünü gö- remedik... Acaba nerede idi?» «— Zindana atılmış dediler amma, ben inanmadım.» «— Ne dedin.. zindana mi atıl mış? Haydi budala. İmparatoriçe böyle cesur biri yiğiti hapseder mi hiç? Atlılar yavaş yavaş gidiyorlardı, Kulaksız koşarak kulübeye dön- dü: — Yolcuları dinledim. korkula- cak bir şey yok, dedi, geçen gün Uy. çalların arasına gur beyinden gelen bir elçi, vezirle görüşmüş.. şimdi adamlarile birli te memleketine dönüyor. Subo geniş bir nefes şündü. — Bunlar ne saman geldiler Ka- rTakuruma? Kulaksız cevab verdi: — Bir hafta kadar oluyor... — Ben mahpusken gelmişler. De- mek babamın elçisi şimdi Uygur ili- ne dönüyor... — Evet. Haydi rahat rahat yat nız. Sabaha çok var, Atlılar uzaklar şıyorlar, Subo birden kulübenin kapısını açtı ve kulaksızın kolundan çekti; — Onlar bizim yurdumuzun adam- larıdır. Bu firsatı kaçırmıyalım.. ve onlarla birlikte gidelim. Akay sevinçle bağırdı: — Aman, kulaksız seslensin öy- leyse. Subo, kulaksızla beraber tekrar yola doğru koştular ve yolculara söslendiler. Uygur ilinin “yolcuları, duru- nuz! Burada, kafilenize katılmak is- tiyen kardeşleriniz var... Bu sesi duyan Uygur elçisi; — Moğolların tuzağına düştük. oklarınızı hazırlayınız! Diye bağırdı. Yolcular atlarını çekip yolun ke- narında siper aldılar, 'Subo tekrar bağırdı: -- Korkmayın yolcular! zin beyinizin oğluyum. Karanlıkta yürüyen bir gölgenin Uygurlara yaklaştığını gördüler. Uygur beyinin elçisi bağırdı: — Yaklaşma! Canını yakarız... Subo: — Ben yabancı değilim... Sarı be- yin oğluyum.. Turakina beni hap- setmişti. Zindandan kaçtım. Bir atım da var. Size yük olmam... Be- ni yurduma kadar götürünüz. Diye haykırdı. Bu sesi tanıyan Uygurlardan biri: — Subonun tâ kendisi... Korkmar yın arkadaşlar! Diyerek attan indi... Yol üstünde duran gölgeye yaklaştı — Subo, sen misin? — Benim, yoldaş! Tanrı yolunu- zu üçık etsin... Eğer Uygur İline gi diyorsanız, beni burada bırakmayın! Sarı beyin elçisi, Sübonun sesini alınca, atını ileriye sürdü ve: — Subo.. Diye bağırdı yaklaştı — Sizi, Gök Tanrı yolumun üstü ne çıkardı. Beni saklayın. babamın yanina gideceğim. Diye yalvarmağa başladı. Uygur elçisi, Suboyu tanımıştı. — Gel oğul! dedi, atımı sana v& reyim... Ben yaya yürümeğe razi yım. Sarı beyin oğlu kabilemize 14 zımdır. Seni bize Gök Tanrı gön derdi, Subo, askerine seslendi; — Kulaksız..! Haydi koş.. atlarımı" zi ve Akayı al getir buraya, Biraz sonra Akay ve kulaksız af larına binerek yolun üstüne çık” tılar. Subo, Uygur elçisine kısaca a lattı: — Turakinanın cariyelerinden bi- ri beni zindandan kaçırdı. Sadık a kerimle beraber şurada bir çoban kulübesine sığınmıştık. Onlar d& benimle gelecekler, Dedi ve Akayın bindiği ata zıp Jadı. Kafileye karıştılar. Karanlıkları yararak yola düzü düler. Subo, Akayın. kulağına fısıldadı! — Talihin varmış.. kendi soyun dan bir kafileye karıştık. Artık hiç bir tehlike yok. — Sen de talihli imişsini Bunlar nn yerine karşımıza bir düşmad kafilesi veya bir haydud çetesi çık” bilirdi. aldı. dü- Ben, sis Subo alın yanına (Aarkası var)