En büyük emeli zengin bir kocaya varmaktı. Öyle bir erkek düşünüyor- du ki ona otomobiller, apartımanlar, şık mobileler alsın, Canı istediği za- man onu uzak seyahatlere, tanıma- dığı memleketlere götürsün, Yüzen bir şehri andıran vapurların lüküs barlarında dans etsin. İstiyordu ki varacağı erkek onu hediyelere boğ- Sun, kendisine hesapsız mücevherler hediye etsin, Fakat «Evdeki pazar çarşıya uy- maz» derler, Gençlikte beslediğimiz hülyalarm çoğu da hakiki hayata uymaz. On sekiz yaşmda iken haya- mizde neler kurarız da bunların hiç biri hayatımızda olmaz. İşte Sabahat için de aynı şey oldu, Onun en büyük emeli zengin bir kacaya varmak iken Parasız bir gence Feride Aşık oldü. Ferid düşündüğü erkeğin tamami- le aksiydi. Bir şirkette küçük bir me- mMurdu. Fakat yakışıklı, mağrur ço- Cuktu, Parasıtlığını genç kıza hisset- tirmek istemiyordu. Bütün bir yaz se » Onları uzaktan görenler içlerinden: €Ne gü- gel çift!, diyorlardı, Veridin yakışık- ığına mukabil Sabahatin de iri si- yah gözleri, ince kırmızı dudakları, siyah Saçları vardı. bir «İçim su» diye tarif ettikleri bir insandı. Sabahat, Ferid ile sevişirken hiç ümid edilmedik bir hâdise oldu. basının ahbaplarından Şemsi bir gün genç kızın evine gelmişti, Şemsi son derece zengin bir adamdi. Orta yaşlı idi. Dört beş senedenberi Sabahati görmemişti. Bu sefer genç kızla karşılaşınca Şemsi âdeta şaşaladı. Sabahat ne ka- dar güzelleşmişti. Hattâ bir aralık bunu Sabahate söylemekten de çe- kinmedi: — Hayret ettim doğrusu, dedi, âde- ta güzelliğin karşısında başım döndü Sabahat... Sonra da gülerek ilâve etti: — Sen galiba beni inadçı bekârlır ğımdan vazgeçireceksin... Şemsinin bu sözleri şaka değildi. Babahate de, genç kızın babasına da yalnızlığından, evlenmek istediğinden bahsetmeğe başlamıştı. Nihayet bir gün Şemsi ağzındaki baklayı çıkardı, Sabahate Aşıktı, onunla evlenmek is- yordu. İşte Sabahatin karşısına seneler- denberi düşündüğü koca çıkmıştı. Şemsi ona otomobiller, apartıman- lar, mücevherler alabilirdi. Eğer ca— nı isterse Şemsi onu yüzen bir şehri andıran lüks vapurlarla uzak eya hatlere, tanımadığı memleketlere gö- türebilirdi. Bu zengin adamla evlene. Cek olursa Beyoğlunda, büyük bir kürkçünün mağazasının camekânın- da gördüğü o.nefis kürkü alabilirdi, Eğer Ferid rasgelmeden evvel Şem- si önüne çıksaydı tereddüdsüz evle- nirdi, Halbuki şimdi büyük bir tereddüd içindeydi. Feridi seviyordu. Lâkin o parasızdı. Bütün genç kızlık zama nında hayalinde yaşattığı zengin ko- ca şimdi karşısına geçmiş ona elini | uzatıyordu. Sabahat de bu adamı sevmiyordu. Ferid için senelerce için- de beslediği büyük emelden vaz mı geçecekti? Bu karma karışık hislerini arkada- şı Sabihaya anlattı, Sabiha onun akıl hocasıydi. Sabahat! dinledikten son- ra Sabiha: — Sen çıldırdın mı? dedi, her şey bile seyran görünür, Fakat bir müd- det aşk geçince o zaman fakir haya- tın senin için tahammül edilmez bir RADYOLINİ azap haline girer. Feridin 40 lira maaş aldığını söylüyorsun, Düşün bir kere... Ancak tek bir odada otu- rabileceksiniz. Belki de elektriğiniz olmıyacak... Bir petrol lâmbasının karşısında kocanın sökük ceketini diktiğini gözünün önüne getir... Sabiha bunları anlatırken Sabahat korkunç bir rüya görüyormuş gibi oluyordu. Onun en çök korktuğu şey hayatta sefalet çekmekti. Kararını vermişti. Kalbine hâkim olacaktı. Bu büyük çılgınlığa kendi- sini kaptırmıyacaktı, Şemsi ile evle- necekti, Ertesi gün Ferid ile buluş- tukları zaman heyecan içinde idi. Ona her şeyi söyliyecekti. Büyük te- i reddüdlerden sonra İçini döktü. Her şeyl bütün açıklığile Feride anlattı, Sözlerinin sonunda: | — Ne yapalım... dedi, ikimiz de pa- rasızız... Hayatımızı birleştirirsek bi- zim için felâket olur... Ferid Sabahatin bu sözleri karşı- sında sapsarı kesilmi; — Çok para canlısı bir kızmışsın Sabahat!.. dedi. İki yabancı gibi biri- birlerinin ellerini sıktılar, ayrıldılar, Sabahat evine dönerken, birisi dokun- sa ağlıyacak gibiydi. Bu uzun mace- ranın bu kadar kolay nihayete ere- | ceğini hiç aklına getirmemişti Şimdi zengin koca, otomobiller, apartımanlar; kürkler, mücevherler, uzak memleketlere yapılacak seya- hatler, her sey her şey ona cazib gel- miyordu. Yelnız birini düşünüyordu: oFeri- di... Ondan ayrılırken ne kötü bir hati- Ta bırakmıştı. Omuzları düşük, ağır ağır ilerlerken bir ses kulağının di- binde mırıldanıyor gibiydi: — Sen ne para canlısı bir kızmış- sın!... Bu sesi duymamak için kulaklarını kapatacağı geliyordu. Fakat aynı cümleyi tekrar eden gevrek ses sanki onu arkasından takib ediyor gibiydi. Bir hafta böyle ıztırab halinde geçti. Kendi kendini yiyordu. Nis hayet Feridden uzakla yaşamanın ıtırabna dayanamıyacağını anladı. Gidecek Feridle barışacaktı. Sevdiği parasız adamla evlenecek, ona para canlısı bir kız olmadığını isbat ede- cekti, Evden çıktı. Tramvaya bindi. Ga- latasarayda indi. İçimde büyük bir sevinç vardı, Artık teteddüdden kur- tulmuştu. Büsbütün, ebediyen Feri- de dönecekti. Genç adam Tarlabaşın- da küçük bir apartımanda oturuyor. du. Sabahat Tarlabaşı caddesine sapar ken arkadaşı Sabiha ile karşılaştı. Sabiha onu görünes ilk sözü: — Gazeteyi okudun mu? dedi. Sabahat: — Okumadım!.. Cevabını verdi. — Senin Periğin Amerikaya 40 se- ne evvel giden bir dayısı varmış, Orâ- da ölmüş. Feride büyük bir miras bi- Takmış... Ferid çok zengin oldu. Sabahat sapsarı kesilmişti, Yalnız bir: — Yaşaaa!.. diyebildi. Artık Feride dönmesine imkân yok- tu. Genç adam zaten onu para can- 1ı bir kız biliyordu. O ayrılma sah- nesinden sonra şimdi tekrar Feride giderse büyük bir mirasa konan de- Yikanlı: — Bak benim zengin olduğumu duydu da geldi. Hakikaten ne para canlısı kızmış!.. diyecek, onun hisle. rinin samimiyetine inanmıyacaktı. Bu miras Sabahat için bir felâket ha- ne geçmişti. Arkadaşının koluna girdi, Geriye, evine döndü., araların- da fakirlik değil, zenginlik büyük bir uçurum açmıştı Hikmet Feridun Es ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız Cİ 4 2 e AN Türkiye Madyedifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1039 m. o 183 Kes TAR 15195 Kes, RAN 9465 Kes. ANKARA RADYOSU TÜRKİYE SAATİLE Cuma 28/12/38 1230 'Türk müziği (Türkçe şarkılar), 13 Sant âyarı ve haberler, 19,0, 14 Müzik (Riyaseti Cum. bandosu - Şef: İhsan Künçer), 1 - Cezair marşı (Ogüst Bos), 2 - Vals LEstudiantinn CB. Wuldtenfe), 3 -Şair ve köylü - Uvertür 4 - Eve » Potpuri - (F. Lehar) #6 » Dans des Bohemlens - (B, Godarö), 6 - Türkisches - Entermezo - (W. Halim), 1830 Müzik (Cazband), 18,45 Brat üya- rı ve haberler, 19 'Türk müziği (Şarkılar ve semsiler), 20 Müzik (Riyaseli Cum. Flarıno. Orkest. Şef: Praetorlus), 1 - Na- ehtlager von grenada (Konradin Kreuo- zer), 2 - Çello Consertosu Sibemol majör (Lulsi Boccherini) solist (David Zirkin), 3 - Senfoni - Do majör (Kurt Atterberg) 21 Saat Ayarı ve para, kambiyo, ve top- rek mahsulleri borsası, 21 Türk müziği (Halk havaları), 2145 Konuşma, (Spor faaliyetleri!, 22 Müzik (Küçük orkestra), 1 - Undine - Uvertür - (Lortzing), 2 - Ri- goletto (Verdi), Kintessenzen (Morena), 4 - Die Kosenden - (Jozef Lanner), 5 - Das elgaretten madel (Siede), 6 - I - Venetis- hisehes Göndellled (Bartholdi), T - Bin Karnevals - Traum » (Manfred) 2310 Müzik (Mandolinata), 2345, 24 Bon haberler ve yarınki proğram, Avrupa istasyonları: Saat 20 de Münih 2030 salon muzikası — Stuttg. 2030 karışık muzika — Budap. 2035 ope- radan nakil — Helsingfors 2035 keman — Hilvers. 120,10 hafif muzika — Koyno 2030 konser — Londra 20,35 salon muzi- kası — M. Ceneri 20 hafif muzika — Oslo 2030 Amerikan muzikası — Rad. Paris 2040 viyolonsel — Ecottich. Reg. 2050 akordeon — Sofya 19,15 danberi opera — Nis, Strasbg, Paris P, 'T. 'T., Grenoble 2030 fanfar — Varşovu 20,15 karışık muzik. Saat 21 de Berlin 21,10 karışık musika — Breslav hafif muzika — Königsberg 2110 senfon. konser — Lelpzip 71,10 karışık muzika — Athlore 21.50 orkestra — Bari 2115 Yu- nanca neşriyat — Belgrad 2130 senfan, konser — Budap. II 2130 orkestra — Droitviç 21,15 cazband — Hilvers, I 2155 halk muzikası — Kopenhag 21,0 orkes- tra — Kovno 2145 konser — Londra 2130 &olistler konseri — Lüksemburg 2150 ha- ff muzika — ME Ceneri 21,15 orkestra — Oslo 21,25 viyolonsel — Rad. Paris 21 ka- rişik muzika — Bofya 21 operaya devam, Saat ?2de Deuisehi, 8. 22 » 24 senfon. konser (Ro- madan nakil) Stutg. 22,10 halk muzika- 8 — Belgrad 2230 balk muzikası — Bük- 120 Kw. 20 Kw. 20 Kw. roş 22,15 orkestra — Milino 22 - 24 sen- | fon. konser — Paris . Eyfel, Lille, Limo- ges 2230 - 2430 salon msuzikası — Paris P. T. T., Grenoble, Marsilya 2230 - 2430 orkestra — Rennes 2230 - 14,30 hafif mu- sika — Sofya 22 gece konseri — Varşova 22,15 orkestra. Saat 13 de Lalpriğden naklen Berlin, Breslav, Frankfurt, Hamburg, Stuttg. 2330 hafıf muzika — Viyana 2330 - 3 gece muzika- sı — Athlene 23 piyano — Belgrad 2315 piyano — Bükreş 29,15 Rumen muzikası — Droltviç 23,25 orkestra — Kopenhag 3320 piyano — Kovno 23 hafif muzika — Milâ- no 23 konsere devam — Oslo 33,15 hafif muzika — Roma 23,45 - i dans — Stok- holm 23,15 İngiliz ve Amerikan havala- ri — Strasburg ve Nis 2330 orkestra, Saat 24 den itibaren Alman istasyonları evvelki programla- rına | e kadar devam — Budap. 24,10 as- keri muzika — Droitviç 2440 salon muzi- kasi — Hilvers, T 24,20 Macar müzika, 2425 &nns — Lüksemburg 24,20 salon mu- zikası Rad. Totlowse 24,15 hafif muzi- ka — Frankfurt ve Stutig.1 -3 gece muzikası — Drojiviç 1,15 dans — Lükssm- burg 1 - 3 gece muzikasn — Rad. Paris konseri — Leipsig ve Königsber 1 - 4 gece 1 - 230 gece konseri, Posta Jttihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Zilkaide 1 — Kasım 46 8. İmsak Güneş Öğle Ikindi Yata Akşin EB. 1252 238 720 939 1200 139 Va, 530 7221213 1433 1645 IBM KÜÇÜK İLÂN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin. de iş ve İşçi bulmak için istifade ediniz! TURAKINA TARİHİ Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ ROMAN Tefrika No, 7 —İ İmparatoriçe aleyhindeki dedikoduların saraydan harice çıkmış olması ihtimali daha kuvvetli idi Moğol tahtına oturduğu günden- beri, halk arasında dönen dedikodu- lar kulağına erişmiyor değildi. O, çok soğukkanlı, müdebbir ve uzağı görür bir kadındı. Başkaları gibi, çarçabuk hiddetlenerek, bu dediko- duları yapanları yakmlatıp kamçılat- mamıştı. Bunu yapabilirdi ve kimse ona bunun hesabını soramazdı. Cengiz hanedanının şeref ve na musuna el ve dil uzatanlar derhal cellâda teslim edilir ve en ağır ceza- lara çarptırılırdı, Turakina. kendi aleyhinde her gün bin türlü yalan ve uydurma haberler duyduğu halde, hiç kimsenin canını yakmamıştı. Fakat, bir sabah, gözlerini açtığı zaman, odasının kapısında bir mü- nakaşa duydu. İki hassa zabiti, kapı- nın önünde yüksek sesle kavga edi- yordu: «— Artık tahammülüm kalmadı. duyduklarımı imparatoriçeye anlata- tacağım.» «— İmparatoriçeyi boşuna rahst- &iz etmiş olacaksın! Çünkü o böyle dedikodulara inanmaz.» «— Bunu ben uydurmuyorum ki.. #leyhinde çirkin iftiralarla kendisini ve Cengizin soyunu kirletmeğe çalı- şan adamı kolundan tutup huzuruna çıkarırım.» «— İmparatoriçenin aleyhinde atıp tutan adam, onun huzuruna çıkın. ca, ayni sözleri yüzüne karşı söyler mi sanıyorsun.» «— Evet. Söyliyecek. (Benim im- paratoriçeden korkum yok, Yüzüne de söylerim!) diyor.» 'Turakina bu hararetli konuşmayı duyunca, dayanamadı, kapıdaki nö- betçiye emir verdi. İmparatoriçeyi görmek isteyen hassa zabitini Turâ- kinanın yanına getirdiler, Subo içeriye girinci, Turakina, çok itimad ettiği bu zabite sordu: — Benim aleyhimde atip tutan adam kimdir, Hassa zabiti başını önüne eğdi: — Bir inci taciridir... — Moğol mu, yabancı mı? — Yabancı, — Dışarda söylediklerini duydum. Haydi, şu adamı yakalatıp getir bu- raya. Bakalım benim yüzüme neler söyeliyecek?! Subo $ çle - başka birşey söy- lemeden - çıktı. Çarşıya koştu, Ya- nmdaki muhafızlara inci tacirini göstererek? — Şu herifi yakalayın! odedi. İmparatoriçe görüşmek istiyor ken- disiyle... İnci tacirini yakaladılar. İmparatoriçe seni çağırıyor. Diyerek, saraya götürdüler. Tura- kina o gün, bu adamın neler söyliye- ceğini merakla bekliyordu. Subo, taciri kolundan tutarak, Im- paratoriçenin yanma çıkardı. — İşte, imparatoriçem.. getirdim bu haini, İnci taciri çok kurnaz bir adamdı. O güne kadar kellesini belki on kere cellâdın baltasından kurtarmıştı. 'Turakina heyecanını ve hiddetini belli etmedi: — Sana ne fenalığım dokundu da benim aleyhimde bulunuyorsun? dedi. İnci taciri gülümsedi: — Cengiz hanın tahtında oturan siz değil, sizin cariyeniz de olsa, hiç kimse onun aleyhinde birşey söyleye- mez, imparatoriçem! Siz ki. yedi dev- Jete meydan okuyarak, bütün Avru- payı fethetmek istiyen, yurdunu se- ver bir hükümdarsınız! Ben ilinde gördüğüm iyiliği, bolluğu ve hürriyeti hiç bir ülkede görmedim. Bu mukaddes topraklar üstünde ya- şayan bir yabancının nasıl olurda size karşı dili uzanır? Bunu bir çocuk bile yapamaz... Subo birdenbire şaşırdı. Yüzü kıp- kırmızı oldu: — Sokakta söylediklerini neden tekrarlamıyorsun a kahbe? Diye bağırmaktan kendini ala Turakina sükünetle dinliyordu. Bu işte bir intrika dönüyordu amma, intrikayı çeviren hangisiydi acaba? Turakina, hâssa zabitine; — Sen sus... Dedi ve tacire döndü; — Haydi, bana hakiketi söyle. sa- na bir torba baliş vereceğim. Kimse- den korkmal İnci teiri, genç Moğol zabitinin gö- züne bakarâk mırıldandı: — Bu ceylânlar dışarda birer kara yılan olür ve boynunm dolanırlar. imparatoriçem. Beni boğarlar da si- zin haberiniz bile olmaz. Ben çok kor- karım bu sevimli mahlüklardan. 'Turakina, söylenecek sözleri Subo- nun işitmesini da istiyordu, onu ya- nından çıkarmıyordu. İmparatoriçe, inci tacirine teminat verince ve bir torba balişi önüne atınca bülbül gibi söylemeğe başladı. — Subo bana, bir gün, sizin Argu- nu sevdiğinizden bahsetti ve onu ya- kında ne bahasına olursa olsun, İrandan Karakuruma getireceğinizi söyledi, imparatoriçem! Ben de «Böy- le birşey olamaz, imparatoriçenin bo- yunca çocukları var. Oktay hanın ölümünü bu kadar çabuk unuttu Mu?> dedim ve söylediği sözlere inan- madım, Sizin âleyhinizde atıp tutan ben değilim. O dur, imperatoriçem! Turakina hassa zabitinin yüzüne baktı: — Bu adam neler sölüyro Subo? Subonun yüzü hiddetinden mosmof olmuştu. — Bu herif yalancı, hilekâr, şey- tan bir adamdır > diye bağırdı - ken- dini kurtarmak için beni sizin yanı- mızda lekelemek ve küçük düşürmek istiyor, Müsaade ediniz de bu yalan cı köpeğe haddini bildireyim! Turakina, hassa sabitinden şüphe Jendi.. Böyel bir lâfin saraydan harice çikmiş olması ihtimali daha kuvvetli ve daha makul olabilirdi. İnci taciri yakasını kurtarmak için, elineki para torbasını bir kenara ite- rek, yere yattı: — İsterseniz başımı vurdurunuz, imparatoriçem! Sizin aleyhinizde bir söz söylemeğe benim dilim varmaz! Biz sizin sayenizde Moğol iline sığı- nip gene sizin sayenizde beş on para kazanarak çoluk çocuk geçindiren ve dalma sıhhatinize, muvaffakıyetinize dua eden zavallı kimseleriz, Siz her fenalığı bizden ziyade, yanınızdaki- lerden bekleyiniz! Bütün halk - Mo- golu, yabancısı - herkes sizi sever. Sizin aleyhinizde konuşanlar, gene size mensup olan ve sizin ekmeğinizi yiyen sadık bendeleriniz ve uşakları nizdir! İnci taciri çok şeytan bir adam ol makla beraber, çok da iyi konuşuyor- Gu, Vezir Çulsay bile bu kadar düz- gün söz söylemesini bilmezdi. 'Turakinanın aradığı ve anlamak istediği hakikat, ikisinin arasında kaybolmuştu. Fakat, inci tacirinin sözleri daha makul görünüyordu. Bu dedikoduların menbaı saraydan başka bir yer olamazdı, En ufak bir hâdise, saraydan harice bambaşka bir şekilde aksettiriliyor ve halk ara- sına yayıldığı zaman, bu ufak dedi- kodular birer hakikatmiş gibi herke- sin ağzında büyüyordu. Turakina, inci tacirini serbes bi- raktı; — Sana kimse dokunursa, hemen bana haber gönder! , Demeyi de ihmal temedi. Subo hâlâ saf bir çocuk duygusile yalvarıyordu: — Bu şeytan herifi serbes bırak- mayın, imparatoriçem! Bu adam si- sin adınızı lekeliyecek.. halkı sizin aleyhinize tahrik edenlerden biri de odur. İnci taciri kapıdan çikarken şu sözleri söyledi: — Halkı sizin aleyhinize tahrik edenlerden biri ben isem, ötekiler ne- Tede, imparatoriçem? Birer kere de onları sorguya çekseniz, onları da tanısanız fena olmaz! (Arkası var)