Bar sahibi müşterilerinin kulağına eğildi. Gözlerile karşıdaki. masada oturan çok boyalı genç bir kadını işer ret etti: — Yeni artistlerimizden leman hanım... Biraz evvel tabii «Süpürge- ci>, «Eskiler alayım: numaralarını seyretmişsinizdir. —O mu bu? —oO ya efendim. o ya... Kıymetli Aartistlerimizdendir. Ne iyi olduda şu ecnebi artistlere yol verdik. İşte böyle kıymetli yerli artistlerimiz ye- tişiyor... Vallahi efendim Leman he- nımı Avrupadan istiyen istiyene amma o gitmiyor... «Ben İstanbul dan ayrılmam: diyor. Darülbedayiin bale heyetinden de kaç kere iste- diler Müşteriler İstanbula para yemek için gelen zenginlerdi. Biri yüzünde. ki bölün çizgileri derinleştirerek güldü: — Bir yol getir... Görelim hele... Leman biraz sonra taşralı zengin- Terin masasında otürüyordu. Sülün gibi bir kızdı. Küçücük dudaklarını kıpkırmızı boyamış, ağzının etrafı- na bol pudra sürmüştü. Fazla bo- yanmasına rağmen hiç te çirkin gö- rünmüyordu. Lâkin etrafı sürmeli gözlerinin içinde derin bir hüzün vardı, Masaya oturmasile beraber ar- kasipa dikilen garsona melül melül baktı. Sonra gözleri müşterilere di- kildi. Acaba kendisine ne ısmarlıya- bileceklerdi... Müşterilerden biri Le- mandan pek hoşlanmıştı, bir neza- ket gösterdi: — Ne istiyorsan getirt!... Böyle bir müsaade başka bir bar kadınına verilmiş olsaydı muhakkak masanın üstüne şampanya şişesi da- yanırdı, Lâkin Leman hiç ümid edil- medik bir âlicenablık gösterdi. Garsona: — Bana bir vermut!.. dedi. Gar- son Lemanın - kendi tabirile - bu enmiliğine şaştı kaldı. Genç kadın gelen vermutu bir yu- .dumda yuvarladı. Lemanın azılı bir sarhoş gibi kadehi bir yudumda bo- şaltması taşralı müşterinin hoşuna gitti. Aşka geldi: — Çek bir tane daha... Leman arkası arkasına dört ver- mut yuvarladı. Oturduğu masadaki erkekler birbirlerini dürtüklüyorlar; Konuşsana yahu!. diye bir- birlerinin dilini açmağa çalışıyorlar « di. Nihayet içlerinde en serbes ola- nı, yani Lemana vermut. ısmarlıyan başı sifir numara mâkine ile traşlı zat söze başladı. Lemanın ismini bil diği halde lâf olsun, söz açılsın diye başladı: -— Ranım kızım senin ismin ne ba- kayım? — Leman efendim — Maşallah.. maşallah... 41 kere maşallah... Sen kimin kızısın baku- > — Faik beyin kızıyım, — Oh oh.. maşallah... Nerelisiniz bakayım? — İzmirliyim efendim. — Maşallah., maşallah... İzmirin neresindensiniz?... Böyle mânasız sualler soran zat bir kadınla konuşabilecek kadar ser- beslik gösterdiğinden “dolayı âdeta gurur duyuyor, arkadaşlarının yü- züne: — Nasıl da konuşuyorum!.. mağrurane bakıyordu. Vermut kadehleri birbirini kova- Jarcasına gitti geldi. Taşralı hovar- dalar sık sık esniyorlar, arasıra ye- deklerinin cebindeki yumruk kadar büyük şimendifer saatlerini çikara- diye İstanbul İş Bankası Malül Cemal Bu defa da iki büyük ikramiyeyi vermekle yine birinci olmuştur. 3631 numaralı bilet sahibi Izmirde bayan Vide Bahara 45,000 lira kazandırmıştır. 21762 numaralı bilet sahibi Cinangirde BR. Kâzım 165,000 lira kazanmıştır. Yılbaşı biletlerini uğurlu gişemden almış olanlar daima talihlidirler. Taşra siparişleri süratle gönderilir. a) IKIi TABANCA rak bakıyorlar, sonra gene esniyor- lardı. Bir aralık. — Artık kalksak... Dediler... Ote- le gitsek... Kalktılar. 'Tereddüd ediyorlardı. Lemane dik dik bakıyorlar, bir şey söyliyecekler, fakat söyliyemiyorlar- dı. Nihayet içlerinde o serbes olanı: — Hanım kızım... Bizimle beraber gelmez misin? Leman sarhoş güzlerini yalvaran bir sesle: — Beni mazur görün efendim... Müşterilerle beraber çıkmam mem- nudur. — Biz efendiden izin alırız. — Mazur görün efendim (o Hasta- yım... Hem yapılacak işim var. Yılışık bir müşteri olsaydı şimdi kıyametleri koparırdı. Fakat taşra- hlar iyi kalbli ve gürültü çıkarmak istemiyen adamlardı: — Keyfin bilir... Seni otomaofille gezdirirdik!.. dediler. Hesabı göre- rek çıkıp gittiler. Leman müşterilere yalan söyle mişti, Bu gece işi vardı. Mühim bir işi vardı. Bu gece bir cinayet yapa- cak, bir adam öldürecekti. Kendisini bırakıp dansör Kadrinin metresile kaçan âşığı Mehmedi öldürecekti. Mehmed... Onu ne kadar seviyor- du. Mehmed bir zamanlar onun Mehmedi idi. 'Tam dört sene beraber yaşamışlardı. Birdenbire aklına müt- hiş biR fikir geldi. Başını kaldırdı. Saate baktı. On ikiyi çeyrek geçiyor. Mehmed tam bu zaman yatardı. Demek şim- di Kadrinin metresi Sacide ile ya- tak odalanna girmişlerdi. Bu hatırına gelir gelmez Leman deli gibi oldu. Kadehini masaya vu- rarak bağırdı; — Garson... Bana bir vermut!... Garson tereddüd ediyordu: — Kimin hesabına Leman ba- — Şimdi bana küfür ettireçeksin... Benim hesabıma... Daha kasadan paramı almadım... Söyle patrona sen... «Leman içmek istiyormuş!; de... Epiy gürültülerden sonra vermut geldi. Leman gene bir hamlede yu- varladıktan sonra tekrar gözleri saa- te Hiştiz Yarıma beş var!... Ve içinden dü- şündü. Şimdi Sacideyi yatağın ya- nındaki kanapeye oturtmuştur. Ken- di elile kadının iskarpinlerini, çorap- larını çıkarıyor. Tıpkı bana yaplığı gibi... Lemanın aklına fenalıklar gele- cekti. Çantasını açlı. İçinden küçük bir paket çıkardı. Beyaz bir toz; He- roln ...Önündeki büyük palmiyenin arkasına siper alarak beyaz tozu bur- nuna çekti. Tam bu sırada saat yarımı çaldı. Leman düşündü. Şimdi Mehmed pi- jamalarını giymiştir. Yatağın örtü- sünü açıyor! Bundan sonra genç ka- dının düşünceleri birbiri ardı sira ilerledi; Şimdi yatağa girdiler, Şimdi elektriği söndürdüler. kaldırdı, Lemanın eli çantasma gitti, Taban-) cası oradaydı. Öldürecekti, muhakkak Mehmedi öldürecekti, Şimdi kalkıp gidecekti. Kendisine cesaret gelsin diye: — Garson... Bir vermut daha... Patrona söyle... De ki... Lemanın göz- leri karşıdaki masada oturan Kadriye takıldı, O da sarhoştu. Hattâ Kadri Lemandan çok sarhoştu. Delikanlı 2a- man zaman saate bakıyor, tıpkı Le- man gibi düşüncelere dalıyordu. Ka- çan metresi Sacideyi çok iyi tanırdı. karşısında Onunla üç buçuk senelik müşterek bir hayatları vardı. Bir kere daha saate baktı, Kadri masanın kenarını sıktı; — Garson.. Bir viskil... diye ses- lendi. Garson: — Kadri bey... dedi, siz burada dansörsünüz; viski getiremem... Kadri kızdı: — Getir diyorum sana,.. Paramla değil mi?... Çabuk ol haydi... Viski gelince gene saate baktı. Genç adam arka cebini yokladı. Ta- bancası yerinde duruyordu. Kendi kendine; — Onu öldüreceğim... Muhakkak bu gece öldüreceğim... diyordu. Bir aralık etrafına bakındı, Barda Lemandan başka kimse kalmamıştı. Garson: — Haydi bakalım Leman hanım... Haydi Kadri bey... Sabah oldu, Kapa- tıyoruz!... diye bağırınca, beraber kalktılar, Onlar her akşam böyleydi, Geceden sevgililerini öldürmeğe karar veriyor- lar, bu hızla sabaha kadar içiyorlar ve sabah olunca âlaca karanlıkta pan- siyonun yolunu tutuyorlardı. Kapının önünde biribirlerile buluş- tular. Kadri: — Seni pansiyonuna bırakayım Leman!... — Peki, Kadri.. Yola çıktılar... Teman: — Şimdi uyuyorlar... dedi. Kadri tashih etti: — Daha uyumamışlardır... Sacide uyumadan evvel sigara içer... —Mehmed de öyle... Bu akşam yapamadım... İnşallah yarn... i — Ben de... Lemanın pansiyonuna gelmişlerdi, Genç kadın anahtarını ararken çan- tası elinden kaydı. Yere düşen taban- ca az daha patlıyacaktı... Kadri: -—— Oooo... dedi... Sen de benim gi- bi tabanca taşıyorsun ha... Biribirlerinin ellerini sıktılar, aynl- dılar. Bir haftadanberi hayat ayni şe- kilde devam ediyordu. İkisi de her ge- ce bara gelince «Bu gece artık kati!... muhakkak öldüreceğim: (diyorlar, ayni masada sabaha kadar sızıyorlar, Sekizinci gece Leman: — Kadri be, dedi, eğer Sacideyi ök dilrürseri, ha an... — Sen de Mehmedi öldürürsen?... — Belki de asılacaksın... — Sen de... — Gel şu işlen vazgeçelim. — Haydi, Hem ben dikkat ettim, Sen Meh- meğden çok daha güzelsin... Sacide Mehmede parası için kaçtı, — Ben de dikkat ettim. Sen Saci- deden çok güzelsin Leman... — Kıtır atma... — Vallâhi kıtır değil. — Demek, şimdi onları öldürmiye- — Ne münasebet?... Bu sırada garson yanlarına geldi: — Patron diyor ki «dansetsinler... Cazband boşuna çalıyor, dans yeri boş durmasın». Beraber kalktılar, Neşelerine diye- cek yoktu. Onlar dansa kalkınca, dans yerinde öteki çiftler de belirdi. Kadri Lemanın kulağına eğildi: — Çok hoşuma gidiyorsun... — Traş!... — Değil vallâhi... — Sen de benim... Ertesi gün tabancalarını satıp ken- dileri için kıpkırmızı ipekli bir yorgan ısmarladılar. Bir Yıldız Tarihi — Evet. Çünkü, saray muhafızla- rı, imparatora çok bağlıdırlar. Eğer günün birinde saraya hücum ede- cek olursak, bizi kılıçtan geçirebi- lirler. — Bir Trakyalının, kılıçtan kork- tuğunu ilk defa görüyorum. Senin damarlarında muhakkak yabancı kanı var! —Hayır. Ben Balkanlarda doğ- dum.. Balkanlarda büyüdüm. Kü- çüklüğümdenberi Okılığ, kalkanla oynarım. Fakat, hiç bir zaman, ken- dimden kuvvetli olan insana saldır- madım. — Her halde benim kadar cesur değilsin! Ben de bunun aksini yap- tım. Kendimden zayıf olana hiç bir zaman kılıç çekmedim... Dalma ken- dimden kuvvetli olanlarla döğüştüm. — Mihailofun bu döğüşte muvaf- fak olacağından emin misin? — Ben, kendi kuvvetime güven- dikçe, onu oturduğu tahtından çok çabuk devireceğimden eminim. Eğer sen de benim gibi, kendine güvensey- din, bu sözleri söylemezdin! Yoksa general Mihailofu Bizans tahtına lâ- yık görmüyor musun? Bu konuşmadan da anlaşılıyordu ki, Mihailofun güvendiği askerler arasında da kararsızlık ve itimadsız- hk vavdı. Bu itimadsızlığı gösteren- ler, Mihailofun peşinden yürümek İs- İiyen askerlerin de cesaretini kırıyor- lardı. Mihailofun maiyetindeki askerler arasında, Arabların kestiği zabitlerin akrabası da vardı. Bu adamlâr; — Mihailof o yiğitleri neden şehir içine sokmadı da Arabların elinde bıraktı? Diyorlar ve Trakyalı generale kin bağlıyorlardı. Bunlardan birisi de: — Orada kalıp ölenler arasında benim öz kardeşim vardı. Dişi kor- san o zavallıları birer birer öldürmüş. Ben de Mihailoftan bunun İntikamı- nı alacağım. Diye ant içmişti. Trakyalı asker bir gün siperden kaçarak Bizans İmparatorunun sa- rayına gitti. O gün Rumların dini bir bayramı vardı. Herkes kiliselere koşuyordu. O sırada saray kapısından muhte- şem ve debdebeli bir slâyın çıktığını gören Trakyalı asker bu kalabalığa karıştı. İmparator Ayasofya kilisesi- ne gidiyordu. Mihailofun askeri kapıda dur du... İmpdtator geçerken önüne atıldı: — Beni affediniz, dedi, size bir haber vermeğe geldim. Ben Mihailo- fun askerlerindenim Romanos - sur- larında arkadaşlarımla beraber düş- mana göğüs germişim. Generalimiz bizi sizin aleyhinize tahrik ediyor. Sizi tahlınızdan devirerek ve yerini- ze geçecek! Alây birdenbire durdu. Sekizinci Mihail, ummadığı bir haberle karşı- lâşınca beyninden vurulmuşa dör dü. Askerin samimiyeti yüzünden belliydi. Temiz yürekli bir adama benziyordu. İmparator, Periklise işa- ret ederek: — Bu adamı saraya götürsünler, Ayinden sonra kendisile konuşaca- ğım. Dedi. Trakyalı askeri saraya gö- türdüler. Sekizinci Mihail de kiliseden içeri girdi. Girdi amma, kafasına giren kurd da âyin esnasında beynini kemirme. ğe başlamıştı. Demek ki, en çok güvendiği adam da kendisini Bizans tahtından devirmek istiyordu! Sekizinci Mihail, Trakyalı genera- lim her dilediğini yapmağa mukte- dir, zekil bir kumandan olduğunu biliyordu. Kilisede fazla duramüdı. Âyin bitmeden, rahatsızlığını ba- DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli Trakyalı asker İmperatorun önüne atıldı: “Generalimiz bizi, sizin aleyhinize tahrik ediyor, Haşmetmaab!,, dedi 'Tefrika No. 199 hane ederek maiyeti ile birlikte sa- raya döndü. Bu arada Periklis te imparatorun Mihailof hakkındaki şüphelerini art taran sözler söylemişti, Periklis: X — Bu adamdan korkulur, haş- metmeab! Çünkü, kendisi Trakyada da Trakya prensinin yerine geçmek için ortalığı bir hayli karıştırmıştır. İmparator çok hiddetliydi: — Bunu bana evvelce neden söy- lemedin? deği. Perikliş müşkül vaziyete düştü: — Yeni duydum, başmetmeab! Bugün söyliyecektim. Allah benden önce bu askeri gönderdi. Benim sö- züme belki de inanmıyacaktınız! — Hâlâ 'inanmak İstemiyorum, Periklis! Geçen gün o bana: «Kani- mı, sizin uğrunuzda dökmekten çe- kinmemi!> demişti. Bu kadar ağır başlı ve kahraman yapılı bir gene ralin ancak ağzından çıkan sözlere inanılır. Ondan ötesinin dedikodu olması da muhtemeldir. Trakyalı askere sordu: — Sen Mibailoftan bir fenalık gör- dün mü? — Hayır haşmetmeab! Şahsan hiç bir fenalık görmedim. Bana iyilikle- ride vardır. Fakat, kardeşim Arab- lar eline düşen bir zabitti, Onu Arab- ların kucağina atan odur. (Dişi kor- san) bütün Trakyah zabitleri kılıç. tan geçirmiş. Bunu duyunca, ben de, sizi tahtınızdan devirmeğe çalı- şan Mihailofun son teşebbüsünden malümat vermeğe geldim. — Ondan bu suretle öç almak is- tiyorsun demek? İmparator, Periklisin yüzüne ba- karak gülümsedi. Ve Mihâilof hakkındaki şüpheleri birden zayıfladı. Fakat, Trakyalı asker konuşması- nı iyi bilen bir adamdı. — Haşmetmeab! dedi, size bir ha- kikatten bahsediyorum. Cephelerde- ki Trakyalı askerlerin hepsi de ona söz verdiler... Bugünlerde sarayınıza bir baskın yaparak sizi öldürecekler. Ve Mihailof Bizans tahtına otura- cak. Bana inanınız! Eğer sözlerimde yalan varsa, beni saray kapısnda aşlırırsınız! Periklis söze karıştı: — Bana müsâade ediniz, dedi, bu- gün siperleri dolaşayım... Trakyalı askerlerle temas edip fikirlerini öğ: reneyim, Akşama döndükten sonra, bu husustaki kararınızı verirsiniz. İmparator, ortalığı velveleye ver- memek için, Periklisin kıyafetini de- giştirerek gitmesini tensib etti. As. kere yol verdiler. * İmparator o gün akşama kadar sarayından dışarı çıkmamıştı. Periklis, Romanos Portas ciyarın- da dolaşıyordu. O gün bayram oldu- ğundan, oğullarını ve kocalarını gör» mek, kendilerine hediyeler vermek üzere surlara gelen bir çok kimseler vardı. Periklis te bu ziyaretçiler ara- sına karıştı. Trakyalı askerler kıyafetlerinden belliydi... Omuzlarında sarı püskül. ler sarkıyordu. Periklis bunlar aras | sında birini arıyormuş gibi davrana- rak, içlerinden birine sordu: — Sen imparatoru sever misin? — Hangi imparatoru... Yenisini mi, eskisini mi? Periklis şaşaladı: — Ben, bir imparator tökiryozumuil 1 Yenisi de eskisi de sekizinci Mihaildir, Asker güldü: — Zavalı! Bir şeyden haberin yok demek senin de! Bundan sonra Bizans tahtına oturacak. Trakyalı Mihailof Yeni tarihi tefrikamız | TURAKINA Yazan: İskender P, Sertelii Pek yakında neşre başlıyacağız. | (Arkası var) 3