POLİTİKA Fransada bir parlamento garabeti Fransada Daladiw Kabinesi çetin bir münakaşadan sonra mebusan Meclisinde itimad reyi aldı. Hükümetin kazandığı ekseriyet pek büyük değildir: 315 rey. Buna karşı 241 muhalif, 53 müstenkif. Bunun ehemmiyeti yok. İtimad, gene iti- mad sayılır. Daladier iş başında kalıyor. Fakat kimin itimadı ile? Malümdür ki Daladier hükümeti, daha evvelki hükümetler gibi, 936 senesi iniihabındua ekseriyeti kazanan sol cenah fırkalarına dayanarak iş başıma geldi: Radikal sosyalistler, sosyalistler, komünistler. İntihabalı bir- likte yapan bu üç sol cenah partisi birleştiler, Fransada «Halk cephesi» adı hep bır Halk cephesi politikasına dayanıyordu: İçerde içtimai ıslâhat, bil hassa işçilerin haftada yalnız 40 saat çalışmaları ve saire... Dışarda, Sovyet dostluğu, Çekoslovakya itilâfı, faşist devletlerle düşmanlık, Daladier, içerde sert hareket etti, Harb sanayini acele işletmek için 40 saat meselesini tatbik etmedi. Bütçeyi düzeltmek için de birçok ağır vergi- ler koydu. Hariçte, Çekoslovakyayı feda etti, Sovyet ittifakı suya düştü, imzalandı. Almanya ile dosluk anlaşması Bu vaziyet karşısında, evvelâ komünist grupu, sonra met ekseriyetinden ayrıldılar, Son itimad reyinde 155 sosyalist, 73 komünist, bazı radikaller hükü- met aleyhinde rey verdiler, Bilâkis, şimdiye kadar hükümete düşman olan merkez ve sağ cenah fırkaları da hükümet lehine rey verdiler. Sola itimad ederek iş başına gelen Daladier sağa dayanarak mevkiinde kaldı. Akla ka- ra.. Daha doğrusu kırmızı ile siyah arasındaki fark ve ziddiyet... Parlâmen- to oyunlarının bu garabeti vardır. Fükat bu itimad reyinin çok mühim mânası olduğunu unutmamalı. Fransanın bem dahili politikası, hem de harici siyaseti esaslı surette değişti ) Tehlikeli Danzig'den ( bildirildiğine göre Gdinya'lı bir balıkçı oradaki sularda avlanırken fevkalâde tehlikeli bir ba- hık (!) tutmuştur. İsmi Krleger olan bu balıkçı Hela açıklarında attığı ağını çekmek üzere iken ağın ipleri İyice gerilir. Ağa takılan ağır bir ci- Sim Krieger'in kollarına karşı müu- kayemet güsterir. Balıkçi ağını par- çalamamak için zorlamaz, sandalını Ağla beraber sahile çekmeğe karar ve- rir. Sahilde diğer balıkçı arkadaşla” rının yardımiyle ağ karaya çekilir, verilen grupu teşkil ettiler. Fransanın, iki senedir, dahili ve harici siyaseti sosyalistler hükü- | i İ bir ENEZ Burada balıkçı Kreiger koskoca bir torpil avlamış olduğunu hayretle gö- rür, Bunun üzerine ağ yavaş yavaş tekrar suya bırakılır ve ayni zaman- da bahriyeye haber verilir. Deniz kuvvetleri tarafından gönderilen bir mayn gemisi 1500 kilo ağırlığındaki bu torpili çıkarmağa muvaffak olur. Umumi harbden kalma olan bu torpilin hangi devlet bahriyesine aid olduğu, yirmi senedenberi üzerinde ra anlaşılacaktır. Kâğıd yiyenler Her sene, her memlekette adam başına ne mikdar kâğıd harcandığı- ni biliyor musunuz? Yeni çıkan bir statisik Güney Amerikayı bâşa koyuyor, 1937 sene- sinde Şimali Amerikada adam başı- na 63 buçuk kilo gram kâğıd sarfe- dilmiş (Listenin sonundada 2 kilo 800 gramlta Romanya geliyor. Amerikadan sonra ikinci gelen Danimarkadır: 38 buçuk kilo, İngil- tere 37.5, Belçika 32,3, Kanada 32,1, Fransa 20, İtalya 10,3, Polonya Sİ, Rusya 3,5. Bu statistikte bizim kâğıd sarfiya- İımız gösterilmemiştir. Fakat son Zamanlardaki gazete, mecmua, kitab neşriyatına bakılırsa, listenin 50- nunda gene Romanyanın kalacağı muhakkaklır, Japon edebiyatı Japon edebiyat âleminde mühim bir münakaşa var. Bu münakâşa bi- zim edebi münakaşalarımızdan biri- ne pek benziyor. Filvaki Japonlar bizim gibi: — Edebiyat var mu, yok mu? Sualini sormuyorlar. Onlar diyor- lar ki: — Japon edebiyatı vardır. Bu ede- biyat beynelmilel olmağa değer bir edebiyattır. Ancak Japon şaheserleri yabancı dillere çevrilmiyor, edebiya- tımızı yabancılara okutamıyoruz. Japonya kültür birliği direktörü müsabaka açtı. Yabancıların okuyup zevk duyacağı bir eser yazanı 1000 yen mükâfat verilecek... Japon. eserleri ne kadar güzel ol | sa, zevkine Japonlardan başka kim- se varamıyor. Mahkemede patlıyan çürük domatesle' Londra İstinaf mahkemesinde geçen | gün garip bir hâdise cereyar etmiş- tir. İngiliz Adliye tarihinde bir misli- ne tesadüf edilmiyen bu hâdise şitn- dan ibarettir; Mahkeme dzasından lord Goddard ile lord Clouson tatil za- manı geldiği için yerlerinden Kalk- mak üzere bulunuyorlardı. Bu aralık halk arasından bir adam lord hâkim- lere doğru: «Ya benim hakkımı tanır. #ınız, yahut size şimdi mükemme! bir ders vereceğim!» diye bağırdı. Adiiye muhafızları hemen bu adama doğru Çeşmede üç kişi mantardan hirlendi İzmir (Akşam) — Çeşme kazası- tun Alaçalı nahiyesinde Osman (Ağa) Çeşmesi mevkiinde bir tarlâdan top- ladıkları mantarları pişiren ve yiyen Cemal oğlu Seviş, kardeşi Hasan ve emel oğlu Behzad zehirlenmiş lerdir, Yurttaş; Ulusal istihsalin artması yerli malı kullanmakla gerçekleşir. | Küdar Koşarak onu yakalayıp dışarıya çıkar- mak istediler. Pakat adam, bütün kuvvetile Kendisini müdafau elli ve bu esnada birdenbire hâkimlerin üze- | rine çürük domatesler atmağa buşla- | dı. Uzun bir mücadeleden sonra mu- hafızlar, miltecavizi dışarıya çıkar- mağa muvaffak oldular. Onun, hâ- fırlatmasına sebep biraz evvel mah- kemenin kendisine aid bir istinaf da- vasını reddetmesi imiş, çıkarken cemaallen birinin ayakka- bısını çalıp kaçmak istemiş, fakat nokta polis memuru tarafından ya- kalanmıştır. Bu sofu hırsız Beyoğlu sulh ceza mahkemesine verilmiştir. Üç kurşun hırsızı yakalandı Üsküdar zabıtası, o civarda bazı camilerin üzerlerindeki kurşunlara dadanan Salâhaddin, Necdet ve Ve dad ka üç hursız yakalamış, Üs- teslim Tokyoda bütün Japonya halkını heyecana düşüren bir cinayet keşfedildi Dünyanın her tarafında olduğu gi- bi Japonyada da gazinolarda, şurada burada gezen hafif meşrep bir kadın sınıfı vardır. Bunlara geyşa denir. Geyşalar tanıştıkları delikanlılarla bilhassa çayhanelerde, hususi odalar da başbaşa kalırlar, birlikte çay içer- ler, Son zamanlarda Tokyoda geyşa lardan birinin alâkadar olduğu bir ci- nayet meydâna çıkarılmıştır. Bu cina- yetin faili, uzun araştırmadan sonra yakalanmış ve muhakeme edilmiştir. Halk, Çinde devam eden kanlı muhâ- rebelere rağmen bu meseleye büyük bir alâka göstermiştir. Hâdise şudur: Tokyonun maruf polis komiseri Te- rada ile maiyeti bir akşam Masaki çayhanesine çağrıldılar. Çayhanenin odalarından birinde ipekten bir iple boğulmuş bir adam ölü olarak yalı- yordu. Polis memurları ölünün vücu- duna ve yatak yastıklarının üzerine kanla yazılmış olan «Kibiu ve «Osa- da» isimlerini pek güçlükle okumağa muvaffak oldular. Herhalde birinci isim bir erkeğe ve ikinci isim de bir kadına aitti, Fakat zabıta yalnız bu iki ismi öğrenmekle çok bir iş göre- | miyeceğini bitiyordu. Çünkü Tokyoda mevcut olan bu gibi çayhaneleri ziya- ret edenlerin hiçbir zaman bakiki isimlerini çayhane defterine kavdet- medikleri malümdu. Bununia bera- ber, maktul adamın deftere asıl ismi olan «Kihi» yi yazdığı biraz sonra Sâ- bit oldu. Bundan sonra zabıta çayhane müs- dahdemlerini isticvaba başladı. Çay- hanenin sahibi maktulün çayhaneyi on, on beş defa ziyaret etmiş olduğu-" nu ve her defasında yanında dikkati celbedecek kadar güzel otuz yaşların- da bir geyşa bulunduğunu. söyledi. Çayhaneyi ziyaret eden kadın misa- firler isimlerini misafir defterine Kay» detmediklerinden zabıtanın elinde iz olarak kanla yazılı Osada isminden başka bir şey kalmıyordu. İnegöl Halkevi Bu sene de üç kurs açıldı İnegöl (Akşam) — İnegöl Halk- evinde üç dersane açılmıştır. Bunlar- dan birisi geçen yıl açılan resim kur- sudur. Geçen sene üç ay çalışılan bu kurstariki yüz muhtelif tablo yapıla- rak İnegöl ve Bursa Halkevlerinde teş- hir edilmişti. Bu yıl açılan rselm kur sunda daha iyi neticeler almacağı ümit edilmektedir. Bu kursa öğret- menlerden ve halktan birçok devam eden vardır. Resim dersini İnegöl or- ta. okul resim öğretmeni ve 'Türkiye- mizin kıymetli ressamlarından Esad Subaşı vermektedir, Diğer dersler Almanca ve Fransız- cadır. Almanca dersini İnegöl beledi- ye veterineri emekli albay Refet Ra- şid Saycan, fransızca dersini de İne- göl ortaokul Fransizca öğretmeni Nİ- zameddin Onat vermeklödir. gecesi İnegöl (Akşam) — İnegöl Halkevi köylü gecelerinin birincisini perşembe gecesi yapmıştır. Perşembe günü İne- gölün pazarı olduğundan birçok köy- Jüler şehre gelmektedir. Halkevi salomunu dolduran köylü. lere Halkevi tarafından bir çay veril. miştir. Çaydan sonra inhisarlar direk- törü bay Nizameddin Kaniçelbi tara- fından inhisarlar ve memlekete etti. ği faydalar, kaçakcılık ve memlekete ettiği zararlar mevzuu üzerinde bir konuşma ile belediye veterineri bay” Refet Raşid Saycan mezbahacılık, ve veterinercilik, atcılık ve insanlarla hayvanların müşterek hastalıkları üzerinde birer konuşma yapılmıştır. Salonu dolduranlar tarafından din» lenen bu konuşmalar çınarlar altına Ye hükümet önüne konan hoparlörle de birçok kimseler tarafından dinlen- miştir. Hafif meşrep kadınlar arasında bazan tanıştık- ları erkeklerden birini büyük bir aşkla sevenle- rin çıktığı görülmüştür. Bunlar sevdaları uğrun- da her türlü fedakârlığa katlanıyorlar. Japonya- daki cinayette de bir hafif meşrep kadının sevgisi başlıca âmildir. Çayhane hizmetçilerinden bir ka- dın, isticvabı esnasında erkekle be- raber gelen güzel kadırın daima siyah ipek üzerine küçük beyaz haçlar ser- pili bir kimono giymekte olduğunu söyledi. Gazetelerle yapılan neşriyat- ta halkın dikkati bu kimonoya celbe- dildi. Zabıta günlerce beklediği halde hiç bir şahid meydana çıkmadı. Sonra Tokyo civarındaki küçük bir kasaba- dan bir haber geldi. Orada bulunan bir eskici, güzel bir kadının zabıta ta- rafından tarif edilen şekilde bir kimo- noyu kendisine satmış olduğunu bil- dirmişti. Eskici bu kadının ismini ve udresini kaydetmişti. Bu isim Osada idi. Komiser Ando bu kadını tevkif el. mek için emir aldı. Ando kadının ga- yet basit bir hayat sürmekte olduğu küçük otele gitti, Kadın, ziyarelçinin hangi maksatla geldiğini ihtimal ki derhal anladığı halde hayretini hiç belli etmedi. Misafirini kendisile bera- ber bir fincan çay içmeğe davet etti, Polis komiseri Osadanın çay hazırla- yışını dikkatle takip ediyordu. Kadın tam çay fincanını ağzına gölüreceği ne şiddetle vurarak çay fincanını ye- re fırlattırdı, Geyşa buna pek ziyade hiddetlene- GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ rek: «Deli mi oldunuz? Bu ne demek?» diye komisere bağırdı. Komiser: «Ken- dinizi ve beni zehirlemenize mani ol. mak için böyle yapmağa mecbur ol- dum. Masaki çayhanesinde öldürdü- ğünüz adamı yetişir!» cevabını verdi. Osada: «Çayın içine zehir katmadım kilu diye bağırınca komiser muzafie- rane bir tavır takınârak: «Zararı yok, o adami katlettiğinizi bu-sözünüzle itiraf etmiş oluyorsunuz.» dedi. Komiserin bu ihtarı üzerine de Osa- da hiç bozulmadı. Kadının odasında yapılan araştırma neticesinde Kihiye hitaben yazılıp gönderilmiyen bir mektup ele geçirildi. Kadın bu mek- tubunda Kihiye aşkını tekrar teyid etlikten sonra diyordu ki: «Yakında benim olacaksın. Çünkü sen, benim de biraz sonra seni takip edeceğim yere gidiyorsun.» Osada mahkeme huzurunda cina- yetini hiç inkâr etmedi, her şeyi oldu. gu gibi anlattı. Kibi ile pek çok se viştiklerini, fakat geyşa olduğu için onun kendisini zevceliğe kabul ede- mediğini söyledi. Onun için, biç ol. mazsa ölümden sonra birleşmek mak» sadile hem onu, heri de kendisini öl dürmeğe karar verdiğini itiraf etti. Osadaya işlediği cinayete nisbetle hafif bir ceza verildi, mevkufiyet müddeti hesaba katılmak üzere 6 se. neye mahküm edildi. Mahkemede ha» sıl olan kanaate göre Osada mesleği geyşalığın tipik bir kurbanıdır, işle. diği korkunç cinayeti lâyıkile anlaya- künetle telâkki etti. Mahkemeden çı- karken hayatına nihayet vermekten ve sevgilisine kavuşmaktan hiçbir kuvvetin kendisini menedemiyeceğini şimdiye kadar pürüzlü işlerini temiz- lemekle uğraştığı için bu arzusunu geri bıraktığım söyledi. Şimdi bütün Japonya bu Gayşanın acıklı akibetile yakından alâkadar olmaktadır. Yejor kimdir? e Nikola Yejof'un Sovyet dahiliye komiserliğinden kendi arzusile istifa ettiği, «Suyolu nakliyat halk komiser. liği» gibi nisbeten hafif bir vazifeyi hâlâ muhafaza eylediği yazılıyordu. Yejof, bütün Sovyetlerin zaptu rap- kadar eden tarihi davaları meydana çıkaran zattır, Stalin'in sağ kolu sa- yılırdı. Kendisi 1895 doğumludur. Aslen ameledir, 1917 de bolşevik fırkasına girmiş, Kızılorduda hizmet etmiş, 1922 de mesuliyetli vazifelere geçmiş, 1927'den itibaren yüksek siyasi ha yalla kendini göstermiştir. Lima şehri merika kıtasındaki devletler Li- ma şehrinde toplanmaktadır. Lima, Peru devletinin merkezidir. Bir üniversitesi vardir. Mevkii çok güzeldir, ağaçlı caddeleri, geniş mey» zelesinde yıkılmıştı, yeniden inşasının ikmali ancak son zamanlarda müm- kün olabilmiştir. Lima'da pamuk, ip- Mik ve pamuklu mensucat sanayii de çok terakki etmiştir. Bundan başka tü- tün, çikolata, kibrit, kâğıd ve sabun danları, parkları ve heykelleri ile şöh-. | fabrikaları vardır. 1595 senesinde, sa- ret kazanmıştır. Şehrin en muazzam | hile pek yakın olarak Pizarro taralın. binası kilişesidir. Bu kilise şehrin bü» yük bir kısmını tahrip eden 1776 zei- dan kurulan Lima şehrinin bugünkü nufusu 176464 kişidir. Tehlikeli kasırgalar kıtasının meşhur şehir. | büyük kasırgalar çıktığını, bunların zamanlarını, vustralya lerinden biri olan Sidney'de kasır« ga çıkıp tramvayları, trenleri yoldan çıkarmış. Demirli bulunan düzineler- le yatları karaya atmış. Rüzgür şayet saniyede 18.ilâ 30 metre süratle eserse, ağaçlar ve gemis ler için tehlike teşkil eder, Şayet rüzgâr kasırga halinde yani dairevi şekilde esiyor da, gemi daire- nin merkezine yakın bir noktada bu- Tünuyorsa tehlike daha büyüktür; çünkü kasırgaların orta yerlerinde semaya doğru fırlatıcı bir kuvvet mev- cutlur. 1840 senelerinde muhtelif âlimler, birçok gemilerin deflerlerini tetkik etmek suretile dünyanm nerelerinde field isimli âlimin çizdiği 24 harita il me pek çok şeyler öğretmiştir. En bü. yük kasırgalar Okyanuslarda olur ve İngiltere, şimali ve orta Amerika, Hind ve Madagaskar sahillerini tah» Tip eder. Telgrafta da kaydedildiği gibi, A- vustralyada kasırganın bu kadar şid detlisi görülmüş değildi. Kasırga tehlikelerini haber vermek üzere, geçen üsrin sonlarındanberi Okyanuslarda bir meteorolojik telgraf , servisi mevcuttur,