Hamdi Fuadla senelerdenberi tanı- | İae semtte otururuz. İhtiyar dilencilerden nefret eder. Üs- telik son derecede eli sıkı bir adam- O günü Hamdi Fuadla biribirmize Yapurda rasgeldik, Ötedenberiden ko- nuştuk. Vapur bizim köye gelince be- raber indik. Oturduğumuz mahalleye doğru yanyana ilerliyorduk. Bir ara- lık gözüme, yürüdüğümüz sokağın ba- şında bir dilenci kadın ilişti. Hamdi Puada takılmak işin: — Bak, dedim, senin pek sevdiğin insanlardan biri sokağın başında du- ruyor. Hamdi: — Allah aşkına... dedi. Dilencinin önüne geldiğimiz zaman ihtiyar dostum adımlarını sıklaştırdı. Bu suretle dilencinin kendisini rahat- siz etmesine meydan vermek isteme- diği belli idi. Lâkin dilenci kadın pek yılışık bir şeydi. Bizi görür görmez, fareye hücum eden bir kedi gibi yerin- den fırladı. Yanımıza yaklaştı. Kirli avucunu: — Allah muradınızı versin... diye- rek evvelâ Hamdiye doğru uzattı. İşte bu esnada fevkalâde bir sahne kaldım. Hamdi Fuad dilen- ciyi terslemeğe hazırlanırken birdenbi- Te kadınla gözgöze geldi. İhtiyar dos- tum sapsarı kesilmişti. Biran öyle Kku- Jakaldı. Yüzünde sonsuz bir hayretin iadesi vardı. İlk şaşkınlığı geçtikten sonra o di. lenciden nefret eden, o son derecede eli sıkı bir adam olan Hamdi Fuad harekete geldi, Elini ceblerine daldır- dı. Avucunun içindeki bütün paraları dilenci kadının eline boşalttı. Bu sefer hayret etmek sırası bana gelmişti. Hamdi Fuad bir dilenciye bu kadar para versin!... Buna şaşmamak kabil miydi?. Paraları dilencinin avucuna boşaltırken gözüme ilişmişti. Bozuk- Tuklar arasında birkaç tane de gümüş Mira vardı. © Şimdi bu kâdar para karşısında ih- tiyar dilenci kadın da şaşırmıştı. Oda gözlerini açmış Hamdi Fuada dikkatli dikkatli bakıyordu. Onu tanımağa Ça- lıştığı yüzünden belli idi, Bana gelince, bütün dikkatimi top- lamış, onları tedkik ediyordum. İhtiyar dilenci kadının korkunç bir yüzü var- dı, Fakat bu korkunç çehredeki gözler garip bir sürette ışıl ışıl parıldıyordu. Hamdi Fuad yavaşça bana: — Yürüyelim!... diye fısıldadı. İlerlemeğe başladık. Hayretime do- kunan noktalardan biri de dilenci ka- âının o kadar parayı aldıktan sonra Hamdi Fuada teşekkür bile etmemesi 141, Dilenelden epey uzaklaştıktan son- ra ben dayanamadarm. Hamdi Fuada: — Doğrusu pek hayret ettim. Sen dilencilerden nefret ettiğin halde o ka- dına o kâdar parayı nasıl verdin?... dedim. Hamdi Fuad hâlâ hayret içindeydi: — Sus, sus birader... dedi, bu fev- kalâde birşey!... — Lâkin verdiğin para pek çok de- gil miydi? Hamdi Fuad acı acı güldü: — Ne çoğu birader?.. Ne çoğu?.. O ne paralar yemiştir, he paralari. Merakla sordum: — Yoksa onu tanıyor musun? — Nasıl tanımam?,. Nasıl tanımam? Onun 43 sene evvelki halini bilirim... — Amma yaptın ha... Gönüller kurdu Acaba büyük harp zamnında İstan- bula gelen Miloviç onun kadar para yemiş midir? Onun sigarasını elli liralık bir banknot ile yakanlar, yata- Zını gene ellilik banknotlarla döşiyen- ler varmış. «Gönüller kurdu Kadriye» için sar- fedilen paraların yanında bunların lâ. fı bile olmaz. Sonra onun şimdiki haline bakıp da şaşmamanın imkânı yoktur. O güzel kadından şimdi eser bile kalmamış, Kendisini ne kadar güçlükle tanıdım... One dalyan gibi bir vücuttü. O ne kı- vılcımlar saçan, ateşli gözlerdi. O ne kıpkırmızı dudaklardı. O ne çıldırtıcı bakıştı. İlk gençliğim zamanında Gönüller kurdu Kadriyeyi birinci defa olarak bir Hidrilles günü Kâğıdhanede görmüş- tüm. Uzun, süslü bir arabanın içine bir takım ipekli yastıklar attırmış, bunla. rm üzerine nazlı, iri, parlak tüylü bir kedi edasile uzanmıştı. Gözlerimi bu harikulâde kadından bir türlü alamıyordum. Arabasının et- rafında fır dönüyordum. Fakat ben parasız, zavallı bir genç- tim. Gönüller kurdu Kadriye gibi aşk peşinde uzun seneler koşmuş, tecrü- beli, para düşkünü bir kadın beni se- vemez, ancak benimle alay edebilirdi. Nitekim de öyle oldu. Ona ikinci ras- Jayışımda bütün cür'etimi, bütün ce- saretimi toplamış, evvelce hazırladığım bir mektubu fırlatıp arabasına atmış- tam. Mektubun cevabını heyecanlar içinde günlerce bekledim. Fakat na- file... Ben onun peşini bir türlü bırak- mıyordum. Halbuki o beni nerede gör- se başını çeviriyordu. Nihayet bir gün daima arabasında onun yanında otu- ran ihtiyar hizmetçi kadın benim ya numa yaklaştı: — Bana baksana oğlum... dedi, ni- çin sen bizim peşimizi bırakmıyorsun.... .Bak bizim küçük hanım: «Peşimden koşacağı yerde çalışsın da kendisine yeni bir pabuç alsın, ben öyle züğürt. lere metelik verir miyim» diyor. Anla» dın mı? Hem nafile koşma... Küçük hanim şimdi zengin bir adamla... İki. de bir karşımıza çıkıp bizi sinirlendir. m0... Bu bende büyük bir izzeti nefis ya- Tası oldu. Artık ondan sonra «Gönül- ler kurduunun peşinden koşmadım. Fakat onu senelerce unutamadım. İlk gençliğimin en hararetli arzularile be- raber senelerce başımın içinde yaşadı, kaldı. Bazen gözümü kapadığım 2â- man en arzu edilen, en güzel kadın olarak onu düşünürdüm. İşte o zaman parasız olduğum için kendi kendime küfrettim. Hesabını bi. ir bir adam olmama rağmen biraz pâ- ralı olsaydım varımı yoğumu Gönül- ler kurduna seve seve çıtır çıtır yedi- rirdim, Bana uPeşimden koşacağına kendi. ne yeni bir kundura al... Züğürt diye hakaret eden bu kadının karşısına dehşetli bir para ile çıkmağı ne kadar istiyordum. Faket benim için ona para vermek ancak senelerce sonra nasıb oldu. | Şimdi biraz evvel avuç dolusu para» yı o dilenci kadına niçin verdiğimi anladın mı? Hey gidi Gönüller kurdu hey... Hikmet Feridun Es Bundan sonra Hamdi Fuad bana |. meraklı bir hikâye anlatmağn. başla- dı: — Biraz evvel gördüğüm ihtiyar, korkunç yüzlü dilenciye kırk üç sene evvel meşhur «Gönüller kurdu Kad- riyes derlerdi, Hayretimi saklıyamadım: — Aman ne diyorsun? O kadın mi «Gönüller kurdu Kadriye»7.. — O kadın ya... Kırk üç sene evvel göhreti her tarafa yayılmıştı. Macera» | mannanınasstmn1sn1n 1110111110011 10s1n011011n lar içinde yaşıyan bir kadındı. Birçok miras yediler, zenginler onun peşinde koşarlardı. «Gönüller kurdu Kadriye», ne bit- mez, tükenmez gibi görünen servetle- ri eritmedi. Onun sefahati uğrunda ne hanlar, ne hamamlar, ne dükkânlar, ne çiflikler satılmadı. Dehşetli müsrif bir kadındı. Eline geçen parayı su gi- bi harcardı. Onün şık kupasile, iki dirhem bir çe kirdek arabacısile mesire yerlerine ge- işini görenler kendisini bir prenses filân sanarlardı. ğ KÜÇÜK İLÂN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin. de iş ve işçi bulmak için istifade ediniz! i Hamburg 20 Şubert şarkıları — Viyana ve Deutechi. 8. 2030 konser — Athlone 20,15 orkestra — Belgrad 20 konser — Bükreş 20,15 orkestra Wiorans 20,20 man- delin konseri — Grenoble, Bordo 2030 kanser — Kovno 2040 konser — M. Ceneri 2040 hafif muzika — North - Reglonal 20 konser — Oslo 2025 akordeon — Pa- ris P, T, 'T. 2005 akordeon — Seoitish - Reg. 20,40 hafif muzlka — Rad. Toulouse 20,15 şarkılar ve orkestra — Varşova 20,20 valsler. Saat Zi de Berlin 2130 büyük orkestra konseri — Breslav 21,10 askeri muzika — Deutsoh).8. 21,10 konser — Pranft, 21,15 orkestra ve piyano — Hamburg 2110 eğlence ve dans — Kolonyu 21,10 hafif muzika — Königâberg 21,10 hafif muzika — Saarbr. 2110 bafif muzika — Stuttg. 21,10 or- kestra — Viyana 72140 büyük konseri «. Bari 21,19 Yunanca neşriyat — Berom. 21,10 orkestra — Droitviç 2110 hafif muzika — Plorans 2130 - 2330 Prina Rosa opereti — Kopenhag 21 - 23 orkestra — Kovno 2150 konser — Liubifana 21 tamburiça orkestrası — Lüksemburg 2140 hafif muzika — Milâno 21,15 piya” no — Oslo 2128 orkestra — Paris P.T.'T. 2130 keman — Sottens 21 piyano, 21,35 - 2345 orkestra — Stokholm 21 senfonik konser — Strasburg 2130 orkestra — Rad. Toulouse 21,05 hafif muzika, Saat 27de Berlin 22 büyük konsere devam — Breslav 22 valslere ve marşlara devam — Dewtsehi, 8. 22 Romadan nakil — Frankft. 22 orkestra ve piyanoya devam — Ham- burç 22 eğlence ve dansa devam — Münih 29 konser — Ştuttgart 22.15 konser — Vi. yana 22 konsere devam — Belgrad 22 halk konseri — Bükreş 22,15 piyano konseri — Droitviç 22,15 - 24,20 konser — Helsingfors 29.10 dans — Londrr 2215 hafif müxi- ka — Milâno 2230 hafif muzika — Mar- silya 2230 - 2430 konser — Rad. Paris 22,15 keman ve piyano — Roma 23 Mascagni konseri — Sirasbg. 2230 - 2430 orkestra — Rad. Toulouse 22,25 harif mu- zika — Varşova 22 Şöpen'in noktürnleri, Saat 21 de Breslav ve Berlin 2330 - 1 dans muzi- kası — Münih 23,40 - 1 gece muzikasi — Saarbr. 2880 Şuman'ın $ üncü senfoni- sl — Viyana ve ondan naklen diğer Al ptan istasyonları 2330 Viyana muzikası — Belgrad 23,15 hafif muzika — Bükreş 93,15 Rumen muzikasi — Brüksel 2340 Şubert konseri — Florans 2330 - 1 dans — Kovno 23 dans — Milâno 2340 dansa — Midland 23,15 hafif muzika — Oslo 23,15 dans — Roma 28 hafif muzika —Seotisk dans — Roma 23 hafif muzika — Seottish 2325 cayband — Stokholm 23,15 dans — Rad. Toulouse 23,10 karışık muzika — Varşova 23 Brahma konseri. Saat Yi den itibaren Alman istasyonları evvelki programla- rına devam — Droltviç 2420 hafıf muzi- ka — Kopenhag 24 - 130 dans — Londra 24,23 - 1/30 dans — Lüksemburg 2405 sa- lon muzikası — Birasbg. 2445 konser — Ştutip. ve Frankft, 1 - 3 gece korgseri — Viyana, Bresliv ve Kulonya 1 - 4 gece muzikası — Droltviç 1 dans — Lüksem- burg 1 dans. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Maçka, Taksim: İstiklâl cad- desinde Kemal Rebul, Kurtuluşta A.ğ | Galopulo, Beyoğlu: Galatasary, Pos- ta sokağında Garih, Galata; Topçu- ar caddesinde Hidayet, Kasımpaşa: Mücyyed, Hasköy: Sadık Akduman, Fatih: İsmali Hakkı, Karagümrük: Ahmed Suad, Bakırköy: Merkez, Sa- ryer;: Osman, Aksaray: Etem Pertev, Beşiktaş: Vidin, Fener: Vitali, Kum- kapı: Belkis, Küçükpazar: Hasan Hulüsi, Samatya: Kocamustafapaşa- da Rıdvan, Alemdar: Çemberlitaşta Sırrı Rasim, Şehremini: Topkapıda Nâzım, Kadıköy: Pararyolunda Rıfat Muhtar, Modada Alâaddin, Üsküdar: boyunda Ömer Kenan, Eminönü: Beşir Kemal, Heybeliada: Halk, Bü- yükada: Şinasi Riza, Her gece açık oezaneler: Yeniköy, mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. * GRiPi Baş, Diş, Nezle, Grip Komatizma Nevralji, kırıklık ve bütünağrılarınızı derhal keser. WAS BESA Icabında günde 3 kaşe alınabilir. BUAYAN RAMA Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli 'Tefrika No. 194 Kollarımda kuvvet kalmamıştı... Kendimi suyun akıntısına bırakıp gidecektim. — O akşam çok neşesizdim. Petro- nun benim hakkımda kölü fikirler beslediğini tahmin edemezdim. Za- ten yeni başlıyan dosiluğumuzdan biç bir gün her hangi bir sebeble bir şüpheye düşmemiştim. Bunun sebe- bini hâlâ da bilmiyorum. Buraya bunu anlamak için geldim. Ona bu- rada raslasaydım, her şeyden önce bunun sebebini soracaklım. Mavro merakından çatlıyordu. — Sinyor, dedi, o korkunç cehen- nemden şimdiye kadar hiç kimse dö- nüp gelmedi, Siz nasıl kurtudlunuz? — Suyun içine düşünce ayıldım. Etraftaki demir mazgallara sarıldım. Suyun akıntısından kendimi kur- tardım. Burada mahzenin çok derin olduğunu ve geniş bir oluktan yer altına giden suyun şiddetli akışın biliyordum. Kendimi bu cereyana kaptırsaydım, kurtulamazdım. Biraz sonra avazım çıktığı kadar bağırma- ğa başladım. Mavro mırıldandı: — İmparator, prens Vâsilyosun kâhyasını da bu (Cehennem ağa) na attırmış diyorlar. Oraya düşen şey- tan bile kurtulamaz, Sen çok ta- Miki * bir insanmışsın, sinyor? Çok kaldın mı mahzende? — İk! gün, iki gece mütemadiyen bağırdım... Sesimi kimseler duymu- yordu. Nihâyet üçüncü gece, benim düştüğüm pencerenin önüne oturan iki müşteriden biri sesimi duymuş. Bereket versin ki, bu adam korkak biri değildi o (Cehennemden sesler geliyor!) diyerek kaçıp gidebilirdi. Böyle yapmamış. başını pencereden uzatıp sesimi dinlemiş. Ben: «— İmdad.. beni kurtarın bura- dan!» diye bağırıyordum. O gece de kurtulmasaydım, artık ümidimi kes- miştimi.. kollarımda kuvvet kâlma- muştı. Kendimi suyun akıntısına bi- rakıp gidecektim. Birdenbire ümidverici bir ses duy- dum: — Kimsin sen? Cin misin, şeytan mısın? Cevab verdim; — Ne cinom, ne şeytanım. Ben, Venedik şövalyesi Aryüs... İki gün- denberi buarda inliyorum. Allah aş- İ kına beni kurtarın büradan!... Çok geçmedi. pencereden bir fe- ner ve bir ip uzandı. İpe sarıldım. Beni elbirliğiyle yukarı çektiler. Ömründe korku bilmiyen Mavro yaninin ürperdiği hissediliyordu. Ar- yüs bu meraklı macerayı soğukkan- lıkla anlatıyor ve etrafındakiler bü- yük bir heyecan ve sabırsızlık için. de dinliyorlardı. Aryüs birdenbire yumruklarını si- karak bağırdı: — Onu bendei saklamayın arka- daşlar! O belki size Aryüsün ölü- münden bahsetmiştir. Benim kurtu- Jacağımı aklından bile geçirmemiş- tir. Petro, himaye edilecek bir adam değildir. Bana yaptığı kahbeliği ya. nın size de yapabilir. Onun şimdi nerede bulunduğunu biliyorsanız, benden saklamayınız! Bütün müşteriler ayağa kalktılar: — Bilmiyoruz, sinyor Bildiğimiz bir şey var. Onu geçen akşam gözü- müzün önünde yakalayıp saraya gö- türdüler. — Saraya niçin götürdüklerini an- Yuyamadınız mı? — Hayır. — İmparator, onun beni öldürdü- günü duyacak olursa, kendisini her halde affeder. Çünkü, sekizinci Mİ- hall de benim ölümümden memnun olacaklardan biridir. Rum denizcileri Aryüse çok acımış- lardı. Bunlann arasında şövâlyenin başından böyle bir Kaza geçtiğine inanmıyanair da vardı. Bir balıkçı, yanındaki arkadaşına yavaş yavaş anltıyordu: — Aryüs ayakta rüya görüyor gâ- ba! Ben üç gece önce Yedikulede idim. Hiç kimsenin ağzından böyle vir hadise duymadım. Eğer Aryüs gibi tanınmış bir adam (Cehennem ağa )na düşmüş ve tekrar kurtul. muş olsaydı, herkes bundan bahseder- di. Aryüsün (Cehennem ağzı) ndan dönüşü, hazreti İsanın gökten ini- inden daha heyecanlı bir hadisedir. Bu sırada meyhaneye yeni gelen Cibalili bir kâyıkçı, arkadaşlarına s€- lâm verdi. Bir köşeye oturdu. — Bir şeyden haberiniz yok ga- liba? dedi. Dün Romanos Portastan sapanla Arablara atılan kesik başın kim olduğurtu biliyor musunuz? Mavro Yani sert bir tavırla elini salladı; — Gevezeliği bırak şimdi. Sinyor Aryüs (Cehennem âğzı) ndan yeni döndü. Onu dinliyoruz... Balıkçı kendi kendine söylendi: — Baldırı çıplak fellâh... Bize gün- lerce kendini Petro diye nasılda sattı. Hepimiz ahmakmışız... Önüne gelen şarabı içmeğe baş ladı, Balıkçının bu sözleri birdenbire bütün müşterileri harekete getirdi... Hep birden başlarını çevirerek: — Ne diyorsun, dediler, Petronun başını mı kesmişler? Balıkçının kesik cümlelerle verdiği bu haber, bir yıldırım vurmuş gibi, bütün müşlerileri sersemletmişti. Balıkçı: — Evet, 'dedi, Petro (Dişi kor san) ın hafiyesi imiş. Surları aşarak şehre girmiş... Mavro homurdanmağa başladı: — Bu gece ne gözlerime, ne de kü- Jaklarıma inanmak (İstemiyorum. Aryüsün (Cehennem ağzı) ndan dö- nüşü.. Petronun Arab oluşu... Eh, yeter artık. Daha fazla konuşursak, beynimiz duracak... Müşterilerden biri haykırdı: — Bir arabın bu kadar güzel Rum- ca bilmesine imkân var mıdır? Bu işte bir yanlışlık olacak. Petro belki Bizansta Arablar hesabına çalışıyor» du. Buna aklım erer, Fakat, Petro nun Arab olduğunda ısrar edersen, ben de kendimden şüphe etmeğe başlıyacağım. Aryüs elindeki kadehini masanm üstüne bıraktı (OAyağa kalktı: — Ben inanıyorum, dedi, ve Pet- ronun Bizansa niçin geldiğini şimdi anladım. (Dişi korsan) beni idama mahküm etmişti. Petro, iyi Rumca bildiği için, benden intikam almak üzere şehre girmeğe muvaffak ol muş. Aklınca bu intikamıda aldı. Fakat, nasılsa yakayı ele vermiş. Ba Jıkçının duyduğu doğrudur. Aryüs, Petroyu ele vereni anlamak merakına düştü ve meyhaneden $0- kağa fırladı. Aryüs dirildikten sonra.. Aryüs ertesi sabah saray kapısına doğru gitti. Siyaset taşının üstünde yazılmış olan Şu satırları okudu: «Yurdumuza nasılsa girme- ge muvaffak olan bir Arab casusu « yakalanmıştır. - Petro adiyle bir haftadanberi .şehir içinde dolaşan bu adam, Bİ Zzensa gelir gelmez, bize çok yararlıkları dokunan Venedik sövalyesi sinyor Aryüsü öldür. düklen sonra, imparatoru ve" generallerimizi de öldürmeğe teşebbüs etmşiti. Petroyu bir. tesadüfle ele geçirerek, başını: Arablara gönderdik. Cesedini de emsaline ibret olmak üzere. bahçede teşhir ediyoruz.» Aryüs, kendi ölümünden bahseden bu ilânı okuyunca, meyhanede duy- duğu haberin hakikat olduğunu an- ladı. Demek Ki saray muhitinde de Ar- yüsü öldü sanıyorlardı. Bu sırada bahçeden bir ses yük- seldi: (Arkası var) Yeni tarihi tefrikamız TURAKINA Yazan; İskender F, Sertel Pek yakında neşre başlıyacağız.