- Mümtaz sigarasını yakdıktan sonra Bifkâyesine başladı; w Bizim Ahmedle beraber seyahat ediyorduk. Pariste trene bindik. İs- tanbula döneceğiz. Ahmedi bilirsiniz, rahatına son derece düşkün bir adam- dır. Bunun için trene girer girmez: | — Aman, dedi, rahat, tenha kompartıman bulup yerleşelim... Ahmedin aradığı gibi bir yer bul. duk. Kompartımana yerleştik. Arka- daşım: — Bizim kompartımana münase- betsiz bir yolcu gelmese rahat rahat seyahat etsek... diyordu. Ona biraz takılmak istedim: — Eğer şöyle genç, güzel bir kadın yolcu binecek olsa o zaman rahatını filân düşünmezsin ya... Ahmed güldü: — O zaman iş değişir... dedi, fakat her halde bizim kompartımana bir er- kek yolcu geleceğine, bir kadın gel- mesini tercih ederim... Sonra da hayat hakkında bir felsefe yumurtladı: — Kadınsız hayat plâksız bir gramo- fona: yahud susuz bir hamama ben- zer azizim... Düşün bir kere plâksız bir gramofon, içinde suyu olmıyan bir hamam ine kadar mânasızdır. Ben, bizim kâdınsız kompartımanı- mıza baktım: — Deseneki bizim gramofonun plâ- ğı, hamamımızın da suyu yok... Ahmed güldü, kompartımanı işaret ederek: — Evet, dedi, bu hamama su lâzım... Gramofona da plâk... Bir müddet sonra kompartımanın kapısında orta yaşlı, çirkince bir ka- dın belirdi. Bize şöyle başile üstün kö- rü bir selâm verdikten sonra bir köşe- ye oturdu. Ben Ahmede türkçe: — Müjde, dedim, gramofona plâk, hamama su geldi. Ahmed yüzünü buruşturdu: — Aman birader... Bu pek berbad ; bir pâk... Pek acı bir su... Kuyu suyu mudur nedir?... Allah bazı insanları özenir, bezenir güzel yaratır. Bazı kim. #eler için de mümkün olduğu kadar girkin olması için özenir, bezenir. İş- te bu kadını da öyle yaratmış, ne çir- kinlik birader... Kadın bu esnada çantasından pake- tini çıkarmış, dudakları arasına yer. | leştirdiği sigarasını yakıyordu. Ah- med: — Hasbam sigara da içiyor... de- di. Ben güldüm: — Güzel olmamakla ka içmemesi lâzım gelm şundaki buruna bak birade — Burun değil patlıcan! — Rica ederim patlıcana hakaret etme... Bir patlıcan bu burundan çok daha güzeldir... Ya şu gözlere bak... — Göz değil iki kopça birader... İki kopça., — Ya kulaklara ne buyrulur?... — Bir çift kepçe. Neresini söyliyeyim bilmem ki... Şu sâçlara baksana... — Sanki kafasına birkaç tutam at kılı yapıştırmışlar... Bu esnada kadın bir taraftan siga- rasın içiyor, bir taraftan da elindeki aynaya bakarak yüzünü tedkik ediyor-| du. Ahmed gülmesini zaptedemedi. — Aman aman... Sanki pek güzel- miş gibi bir de aynada hayran hayran | kendisini tedkik ediyor... Yahu dünya- da kendisini bilmiyenne insanlar var... Aman vücudü de pek biçimsiz canım... Şu bacaklara bak bir kere... — Evet... İki soba borusu mübarek... Ahmed durup durup: — Ne çirkin şey, ne çirkin şey!... di- yordu. Bundan sonra çirkinlik hak- kında fikirler yürütmeğe başladık. Ahmed: — Efendim, diyordu, bir kadının çir- kin olmasını anlarım. Dünyada nice çirkinler vardır ki, giydikleri şeyi ken- dilerine pek yaraştırırlar. Giyişleri, tu- valetleri, ve saire ile bu çirkinliklerini örterler. Âdeta göze güzel görünürler. Fakat bu o cins çirkinlerden değil ki... Giyinişi de berbad birader... Bak ken- disi ne kadar esmer olduğu halde pem- be elbiseler giymi Hani bizde eski bir tabir vardır. Arap dilini çıkar- miş gibi. derler... İşte tam kendisi... Ne zevksiz şey birader... nişi ile çirkinliğini örteceği yerde kendisini büsbütün acaip bir şekle sokuyor. — Sonra biliyor musun, çirkinler iki türlüdür. Bazıları çirkindir, fakat iğ- renç değildir. Bir kısmı da iğrenç de- recede çirkindir... Bu sirada karşımızdaki kadın gene gözlerini aynaya dikmiş, kendisini u- run uzun tedkik ediyordu. Ahmed; — Eh vallahi çıldıracağım... dedi, yahu bu ne aynaya bakış... Dünyanın en güzel kadınları bile bu derecp hay- ranlıkla kendisini aynada seyretmez. Halbuki bu hasbam iğrenç derecede çirkin... İşte bu esnada hiç ümid etmediğiniz. birşey oldu. Kompartımanımızdaki ka- dın tekrar aynaya uzun uzun bakdık- tan sonra bize döndü. Kayserili bir Rum vatandaş şivesile ve çok mütees- sir bir tavırla türkçe: — Eeee insaf ediniz efendim... Hay- di çirkin olduğumu anladın Fakat dediğiniz gibi o kadar iğrenç derecede de çirkin miyim?.. Vakıâ burnum bü- yükçedir amma artık patlıcan gibi mi ya... İnsaf canım, insaf vallahi... Ahmedle ne hale geli tabi tahmin edebilirsiniz. Bir köşeye bü- züldük. Sagllerce tek bir kelime ko- nuşmadan öylece kaldık. İşte o zamandanberi hiç bir yerde bir çam devirmemek için son derece dikkat ederiz. Hikmet Feridun Es Posta ittihadına dahil ecnebi memleketler: Senetiği 3800, alti aylığı 1400, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul |! lazımdır. göndermek Şevral 11 — Kasım 26 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsl| 138)! BE 241 Va 522 225 123 947 1200 1.08 1204 1428 1640 18,19 İdarehane: Babil elvarı Acımusluk sokak No. 13 Bu akşam Nöbetçi eczaneler Pangaltıda Nargileeiyan, sim: Eimoneiy caddesinde Del Kinyoli, Galata: Hüseyin Hümü, Ka- sunpaşa: Müeyyed. Hasköy: Sadık Akduman, Eminönü: Mehmed Kâzim, Fatih: Şehzadebaşında Asaf, Kara- gümrük: Ahuted Suad, Bakırköy: Bi- Il, Sariyer: Asaf, Aksaray: Etem Pertev, Beşiktaş: Halid, Fener: Ba- latin Hüsamedi 'umkapı: Belkis, Küçükpazar: Hikmet Cemil, Samatya: Kocumustafupaşada Rıdvan, Alem- dar: Ankara caddesinde Ârif Neşet, Şehremini: Topkapıda Nâzım, Kadı- köy: Pazaryolunda Ri? , Mo- dada Alâaddin, Üsküda: mediye Heybeliada: Halk, Büyükada: Şinasi Şeşli ” gece açık eczaneler: Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- taköy, Arnavutköy, Bebek, Beykos, Paşabahçe ve Anadoluhisarındaki ec ganeler her gece açıktır. Dr. FETHİ LABORATUVARI Cerrahpaşa bastanesi bakteriyoloğu Kan, idrar, balgam, mevüdi gal fa tahlilleri ve (İDRAR VASITA. SİLE GEBELİĞİN İLK GÜNLERİN. DE KATİ TEŞHİSİ) yapılır. Beyoğlu : Taksime giderken Meşelik sokağı Ferah apartımanı Tel, 40534 2 — Köle - Hüzün. 3 — İki dağ arası - Tavır, 4— gelirse boş olur - vilâ- beyaz olur. binde biri. 8 — Ceriha - Nota. 7 — 'Tanm et - Yalaza - İskambil birlisi 8 — Kavgalı münakaşa - Nota. 9 — Mısırda bir şehir. 10 — Ad - İbadet. Yukardan aşağı : 1 — Eş - Beyan edalı. 2 — Sinirlilik, 3 — Bir nevi ayakkabı derisi - Bayağı. 4 — Münezzeh - Uzak, 5 — Yapılan geyler, 6 — İşçi - Tersi körpe olur. 7 — Ademi kabul - Dinç. 3 — Mükemmel - Uzak nidası, 9 — Sanuna eN» gelirse göhret olur - Olgunluklar. 10 — Tersi kırmızılı olur - Bir peygam- ber ismi, Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa 1 — Kanlıkavak, 2 — İfa, Reçina, 3 — Litak, Dam, 4 — Oyuk, Tesli, 5 — Me- ramet, İl, 6 — Ktamin, Az, 7 — En, Oh, 8 — Reftar, Leş, 9 — Eda, Risale, 10 - İstek, Tek. Yukarıdan aşağı : 1 — Kilometre, 2 — Afiyet, Edi, $ — Natura, Fas, 4 — Akamet, 5 — Irk, Mina- re, 6 — Ke, Ten, Rik, 7 — Aç, Bt, 8 — Vida, Ahlat, 9 — Analiz, Ele, 10 — Kâmli, Eşek. Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, gazete, mecmua ve kırlasiyeyi meuz olarak AKBA müesseselerinde bulabilirsiniz. Her dilde kitap, mecmua siparişi ka- bul edilir. İstanbul gazeteleri için ilân kabul, abone kaydedilir. Undervodd yarı ve hesab makinelerinin Ankara acenisi, Parker dolma kalemlerinin ridir. Telefon: 3377. «Evet kardeşim, doktorun fl tavsiyesi üzerine her 3 defa dişlerimi RADYOLİN diş macunile fırçalamağa baş ladıktan sonra diş etlerindek iltihablarla ağzımdaki fen koku tamamen gecti, Zararlı salyalar da durduğu için mi- Ül dem düzeldi, iştiham açddı Dişlerim eski parlaklığını tekrar kazandı. Siz de her yemektenli sonra RADYOLİN NEVROZIN Baş, Diş, Nezle, Grip Komatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. MAAS ŞAŞASN İcabında günde 3 kaşe alınabilir. MAAŞAM MEAŞAN DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelii Tefrika No, 190 Petroyu o gece Cibaliden yakalayarak saraya götürdüler Sekizinci Mihail, eski gözdesini ihtiyatla dinliyordu — Haydı, sen de git de yat! Demişti. Elvira imparatorun yatak odasın- dan çıkar çıkmaz Perikliş içeri girdi. — Haşmetmeğp! dedi. Uyumadan haber vereyim; Andigoni sizi görmek üzere bugün saraya gelmiştir. Sekizinci Mihail, birden başını virerek: — Ne diyorsun, dedi, Andigoni bu- gün buraya mı geldi? Evet. Hattâ şimdi de burada. Efendimizi bekliyor. — Neden söylemedin bunu akşam- danberi? — Elviradan çekindim, haşmelme- âp! Malüm ya kadınlar bi kıskanırlar. Bilhassa böyle olunca... Mihail uzandığı yerden kalktı: — Çabuk, getir onu buraya... çe sevinçle Andigoni, imparatorun odasına gi- rer girmez yere diz çöktü: — Hayatınız tehlikededir. kendi- nizi koruyunuz. Diye ağlamağa başladı. Bu sırada imparator, Elviranın sö- zünü hatırladı: «Sizi güzel bir kadın öldürecek!» Bü kelimeler imparatorun zihnin- de canlanırken, Periklis: — Hançeri çıkar koynundan! Diye seslendi. Sekizinci Mihail şüphe ve tereddüd içinde bocalıyor, ne de olsa Elviranın kafasına soktu- ğu şüphelerden kendini sıyıramı- yordu, Periklis kısaca meseleyi anlattık- tan sonra, Andigoni koynundan han- çeri çıkardı. İmparator tereddüdie bu küçük bıçağı tedkike başladı. Hânçerin sapında Arabca kelime- ler yazılıydı. Zaten hançerin ucunun kıvrık olması da bunun Arablara ald olduğunu gösteriyordu. İmparâtor fazla telâş göstermedi. Andigoni'nin saçlarını okşıyarak yanına oturttu. — Nereden buldun bunu? — Bir korsan düşürdü.. — Olabilir. Korsanlar Arablarla çok düşüp kalkarlar. Vaktile ele ge- İ girmiştir. — Öyle değil, haşmetmeab! Ben bu adamdan şüpheleniyorum. Perikliş ilâve eti — Arabların hafiyesi olması muh- temeldir, haşmetmeab! Cibaliye as- ker gönderdim. Neredeyse bulup ge- tirirler. — Arabların şehre kuş uçurmala- rına bile imkân yoktur. Cibaliye ge- İince, orasi zaten korsan yatağıdır. Şehir kapıları kapanınca bütün de- nizciler oradaki meyhanelerde vakit geçirmeğe başladılar. Cibali eskiden- beri denizcilerin karargâhıdır. Bun- ların bazıları vaktile Arahlarla çar- pışmaşlar, olanrın hançer, kalkan, kemer .gibi bazı en değerli eşyalarını ele geçirmişlerdir. Andigoni: — Bu adam sarayınıza girmek is- tiyordu, haşmetmeab! Kendisini bir kere görüşnesiz, ondan siz de benim kadar şüpheleneceksiniz! dedi. Aradan çok geçmedi. Saray bah- çesinde hassa şüvarilerinin ayak se$- leri işitildi. Periklis: — Geldiler, Diye (omurıldanarak Oopencereden baktı. — Evet, onlar... Ve imparatorun emrile derhal bah- çeye koştu. Kapının önünde kolları bağlı, iri boylu bir adam gördü. Periklis dişlerini gıcırdatarak sor- du: — Adın ne? — Haydi, cevab ver! Neden susu- yorsun? Cibaliye giden hassa zak — Asaletmeab, dedi, bu adam âru- dığınız Petronun tâ kendisidir. «Mav- Yo Yanins nin meyhanesinde içer. ken yakaladık. Meyhaneci Mavro; «Petroyu nereye göl orsunuz? O, kimseye zararı dokunmuya! nizcidir.» dedi. Petroyu Cibalide her- kes tanıyordu. Sekizinci Mihall, hançer meselesi- ne fazla ehemmiyet vermemekle be- raber, Periklise! — Petro. gelinee zindana atınız. Yarın sorguyz çekeriz. Demiş ve eski gözdesile kalarak, gece Yarisindan sofrası kurdurup eğlenmeğe mıştı Andigoninin sesi çok güzeldi, An- digoni, efendisine - sarayda iken - bir kaç kere çaninı feda edercesine yararlıklar göstermiş, kendini çok sevdirmişti. Mihal, yle fedakâr ve anlayışlı bir Kadını maiyet zabitle- rinden birine nasıl verdiğine kendi de şaşnyordu. Sekizinci Mihâil o gece sabaha ka- dar odasına başka bir kimseyi ka- bul etmedi. Gözdesile konuşuyordu; Kocanı aldatmışsın, doğru mu Andigoni? — Bu bir ifliradir, inanmayın! Ko- cam beni yere vurmak için vesile arr yordu. — Senin gibi güzel bir kadını ye- re vurmakla ne kazanacak? — Kocam ağırbesı kadınlardan hoşlanmıyor. Kendisine gösterdiğim sadakat ve muhabbete kıymet ver. miyor. O, meyhane rakkaselerine tifat cdiyor. Beni sokağa atlı. Ve çocuğumu aldı, Yavrucuğumun yü- zünü göstermiyor bana. — Pek âlâ. Ya bu deniz haydudı- nu nereden tanıdın? Andigoni hakikati söylemeğe meç- bur oldu: — Çocuğumu kocamın evinden ka- Çırıp bana getirecekti. Evlâdıma kü- vuşmak için bu ve buna benzer adüm- lara ihtiyacım vardı. Fakat, bu ara- da Petronun vatan haini bir adam olduğunu sezdim. Ve bu Arab han- çerini görünce anlayışımda yanılma- dığıma hükmederek doğrura saraya koştum. Bu adam her fenalığı yap- mağa muktedir görünüyor, haşmet- meab! Onun gözlerinden her şeyi okuyabilirsiniz! | Sekizinci Mihail, bütün bunları, An- digoninin tekrar gözüne girmek için uydürduğuna zahib olarak: — Maydi içelim. Gündüz iş, gece rahat zamanıdır, Diyordu. Periklis o gece uyku uyuyama- mıştı. Bir aralık imparatorun odası önünden geçerken, nöbetçilere sordu: — Efendimiz uyuyor mu? Nöbetçilerden biri yaaşça dandı: — Odadan akseden sesleri duy yor musunuz? Saray nazırı kulak verdi. Ve hazin bir kadın sesi duydu. Andigoni şarkı söylüyordu: «Ben bir dağlı kızıydım.. Bir gece, coşkun bir fırtına beni kucakladı.. ormandan öld. yenm- yeşil ovaların ortasında kurulmuş bir gifliğe attı. Orada bir kır çiçeği gi- bi, saf ve lekesiz büyümüştüm. Ilık bir mayıs sabahı, hain bir el beni kopardı. yurdumdan, arkadaşlarım- dan, ailemden ayırdı. Soğuk bir va- zonun içine koydu. İşte ben, yurdumdan ayrıldığım gündenberi sararıp solmaktayım. Bu vazo - bugün değilse yarın . benim mezarım olacak.» Periklis bıyıklarını rüdü: — Anüigoni... Ne yaman kadınsın sen! Saraya gelir gelmez, imparatoru avucunun içine aldın! Kendi kendine söylenerek uzak- Taştı başbaşa sonra içki başla- miri bükerek yü- (Arkası var) YAKINDA TURAKINA Tarihi roman