POLİTİKA Fransa nereye gidiyor? Bu suali soranlar çok. Maddeten ve manen zengin, hem milli serveti, hem ilim ve irfanı bol, ziraati kadar sunayii de mükemmel, koca bir Afrika ve Asyn imparatorluğuna malik Fransa, yıllardaniberi sürekli karguaşalıklar içinde kıvranıyor. Üç aydan fazin yerinde duruhilen hükümet yok. Firkalar, birbirine düşman devletler gibi çarpısmakta. Hükümet, bütçeyi denk getirmek ve sanayii yürütmek için bazı esaslı tedbirler aldı, hemen hemen her çeşit vergiyi çoğalttı. Bunun üzerine işci sendikaları ve iş birliği hükümet aleyhine protestolara başladı, amele, bazı fabrikaları işgal etti, yer yer grevler oldu... Çekoslovakya meselesinde sülhü koruduğu, İngilizlerle dostluğu sıkılaştırdığı ve Almanya ile anlaştığı için yerini kuvvetleştinen Başvekil Daladier, bu hareketlere karşı sert dayvranı- yor, her ne pahasına olursa olsun memleketi anarşiden kurtaracağını söy- lüyor. Sol cenah fırkaları, işci sınıfının ağır vergiler altında ezikliğini, ev- veloe atılan içtimai ıslahat adımlarının geri alındığını iddin ediyorlar, Sağ cenah ise, bazı komünist tahrikâtçıların, tam bu sırada, sulhe engel olmak, Fransayı karıştırmak suretile Avrupayı harbe sürüklemek istediklerini söy- Tüyorlar. Her iki tarafın iddiasında mübalâga ve propaganda var. Hakikat şudur ki Fransa, bir kaç senedenberi ihtilâl içindedir. Şimdiki ihtlâller, inllâb şeklinde, ağır ve tedrici olduğu içn, Fransadaki devamlı anarşi manzarasi ârızi sanılıyor. Halbuki, Pransa, demokrasi buhranının doğum sancıları ge- girdiği yerdir. Eskimiş, yıpranmış, İlitiyarlamış Demokrasi, Fransada yeni şöklirü aramaktadır. Bu şeklin ne olabileceğini şimdiden kestirmek mümkün “değildir. Fakat Ter halde, 'bu anarşilerden yeni bir demokrasi rejimi doğa- AKŞAM Silâh keşfeden âlet Amerika hükümetlerinden Ohio” nun hem valisi, em de hükimi olan | zit, Amerikanın meşirur haydudları- | mın Silâh taşımalarının önüne geçe. | ck mülüm bir âlet işletti. Hayâuü çetelerine mensub maz nunların muhakemesi sırasında mah. kemeye gelen dinleyicilerin “çoğu haydudlardır. Bu adamların yanla- rında muhakkak silâh vardır ve ar- | kadaşları ağır bir cezaya çarpılırsa bu haydudlar hükime silâhla hücum eder, Bunu bilen Ohio hâkimi mahkeme | salonuna girenlerin üstlerini arat- makta idi Buna rağmen haydudlar gene silâhlarını gözden kaçırmanın yolumu buldular. Maruf fizik bilgini olan hâkim son zamanlarda bir âlet icad ett. Bu âlet bir insana tevcih edilince, ma- deni bir noktaya geldi miydi kırmızı Sokakta kalan banker Yaomdranın meşhur bankerlerinden Alired Hoar ; lerde öldü, cenaz©- si büyük kaldırıldı. Bu zat “üç yüz senelik bir durum olan Hoar ve ortakları bankasının hissedarla- rındandı, Bu banka kurulduğu zaman şöyle bir usul kondu: Her ortak, nöbetle, bankanın bulunduğu caddedeki tah- ta kanapede geceliyecek ve.sabahle- yin erkenden bankanın kapısını ken- di elile açacak... Alfred Hoar, son gü: | nüne kadar bu usule riayet eden or- taktır, Bankanın âdeiini bilen zabıta me- | murları, bankerin (bütün geceyi 40- kakta, talita kanapenin üstünde ge- çirmesine izin veriyorlardı. Bankanın firma alâmeti altın yal- / dışlı bir viski şişesidir. Hiç bir mâna ifade etmiyen ve banka müessesesine yaraşmıyan 'bu üümet elân muhufa. xa “eâllmekteğir. Bu banka 'uzun Zza- man İngiliz krallarına ve hattâ bir zaman İngilterede Cümhuriyet ilân eden Kromvele para ikraz etmiştir, İ biraşık meşrediyor. Hâkim bu âlet lerden kimlerde silâh olduğunu anlı- yor ve derhal işaret edip jandarma- lara yakalatayor, Hükhmüin silâh âleti Ohio haydudlarının gözünü korkuttuğu için milikeme salonuna silâhlı gir | meğe tövbe ettiler, Ancak geçenlerde garib bir vaka | oldu. Hayânüluktan mazmun biri muha- keme edilecek. Hâkim yerine oturdu, Ületi He etrafı taradı. Âlet şişman bir bayana teveccüh eğince bir de- gil, bir kaç kırmızı aşik neşretti. Şişman bayan yakaladılar, üstü. nü aradılar. Beş on tane kaşık, ça- tal, bıçak buldular. Meğer kadın lokanta hırsızı imiş. Lokantaları dolaşıyor, eline geçirdiği yemek takımlarını aşırıyormuş!... Hafızası kuvvetli adam da Buko köyünde Herman isminde bir adam vardır. Bu adam gerek kö- yünde, gerekse civar köylerde hafi- zasının kuyvetile şöhret kazanmıştı. Herman 'bütür. köy halkının doğum günlerini hafızasında tutar ve do. #um günlerinde herkesi tebrik eder. İ Yalnız Buko köyünde deği, elvar köylerin sakinlerinin de doğum gün- lerini bilen bu adamın okuması yaz- ması da yoktur; bunün için herkesin doğum gününü deftere kaydetmez; yalnız hafızasının kuvvetine güyene- rek herkesin doğum tarihini ezber ler. Bu bilgisi yalnız Buko ve civar köylere inhisar etmez. Herman on beş yaşındanberi Buko'ya ve civarı. na gelmiş ve gitmşi olan memurla, rın, askerlerin, papasların, polislerin doğum günlerini de hiç unutmamış. tır. Tesadüfen Buko'ya bir yabancı geldiği zaman Herman köyün bip Taucizesi olarak gösterilir... Pis boğazların akıbeti İtalyanm Broşya şehvi civarmda yeçen yün bir kaza oldu. Bir'iren, yüklü bir kamyona “çarpavak parça ladı, Yarak yojör hastaneye kaldı. rildi. Kamyonun taşıdığı eşya kaza Şekerleme ve çikola- r n bu eşyayı piya koi a bakin ceplerini dok , bol bol yedi; hatâ yiyeme- diklerini dc dosllarma dağılkı, Bu- nun üzerine bütün Breşya ahalisi müthiş bir ishalg tutuldu, Büyük ki» si Her sal halk ka | Zain. <İMG İl Mi arap all l çük herkes Kolereya tutulduğunu | zannederek doktorlar, eczaneler mi. racaatleri başaramıyacak hale geldi, İ Nihayet mesele anlaşıldı ve anlaşıl- | &iton sonrada şekerleme yiyenler İ sancıdan karınlarını futaflarken ye- miyenler te kahkahadan katıldı, Me- İ ğerse çikelatd ve şekerleme ölye ye nilen şeyler müshil ilâcı imiş ve Jab- rikasından bir toptancıya gönderi. sek izere kamyonlu. een: İeiliri, sayesinde mahkeme sâlonuna giren- | Almanyanın Dessau şehri civarın» | Bütün ilim mü- esseseleri ve âlim- ler bu Matta rağ- yom keşfinin 40 ıncı yıldönümünü tesid ediyorlar. Bu- lunduğu tarihten itibaren tıp âle- minde yeni bir devre çan radyom bilhassa kanser tedavisinde en 'mücs- sir vasıta olduğu için halk Kütleleri nazarında bir mucize gibi dürmakta- dır, Radyom bir nevi ilâhdır, İngiliz muharriri Charles Dickensin tarifile «kabı içinde yatan bir çivi gibi kemi- ren, yakan, öldüren .müthiş bir şey- tandır. Tıp âleminde pek müstamel maddeleri bilmemek bir kusur sayıl madığı halde radyom. isminden ha- berdar olmıyan adama medeni dene 'mez. Bugün pek ihtişamla tesid edilen yildönümü 40 sene evvel cereyan eden ve o zaman nazarı ölkkate bile alın- 'mamış ufacık bir hadiseye aiddir. 1898 senesi sonunda kimsenin tani , madığı ve genç kızlık ismini üç sene evvel evlendiği adamın ismile bera- ber olarak Marie Sklodowska Curie diye söyliyen .bir kadıncağız Fransız ilimler akademisine yaptığı bir teb- liğle radyo aklivite meşreden meç- hul bir madeni meydana çıkarmak üzere olduğunu bildiriyordu. Akade- | mivevvelâ buna inanmadı, âlimler arasmda gülüşenler oldu, «Onu bize gösterin bakalım: dediler. Madam Curle «Henüz gösteremem, fakat onun mevcud olduğunu katiyetle bi- liyorum.» cevabını verdi, Madam ve Mösyö Curlenin hayat- ları baştan başa feragatle dolu, genç- * çalışma nümu- nesidir, Aslen Polonyalı olan Madam Curle Varşovadaki bir enstitüde tah- #flini bitirdiği sıralarda sarsılmaz bir aşkla ölünceye kadar beraber yaşadı- ğı kocası Mösyö Curieye rastlamıştı. Pierre Cure bir fizik kimya enstitü- sünde fizik hocası idi, Ne şöhrete, ne paraya düşkünlüğü olmıyan bu müte- vazi hoca o zamanlar billüri cisimle- Tin evsafı mevzuuna kendini yermiş çalışıyordu. Bu iki nadir zekânm birleşmesi be- şeriyete en büyük hediyeyi vermiştir. Madam Curioye hususi hayatında müstesna bir kadın gözile bakmak yanlış olur, Daima hürmet telkin eden temiz bir ev kadmı idi. Hari- kulâde ilmi meşguliyeti içinde mü- kemmel bir zevce olmasını bilmiştir. Kocasını derin bir aşkla severdi. He- men daima mağdi sıkmtılar içinde yaşadıkları mütevazı evlerinde bil- hassa, ay sonlarında dehşetli bir mü- xayakaya düşerlerdi, Bu sikmti gün- *Terinde Madam Curie hesaplarım, nollarını bir tarsfa bırakarak en ucüz bakkaldan alış veriş etmek için uzak semtleri dolaşmaktan çekinmez, kız- ları Eve ve İrene'e kendi elile elbiseler diker, onların tahsil ve terbiyelerile bizzat meşgul olurdu. Halk nazarında umumiyetle keşif- ler talih ve tesadüfün mesud bir neti- cesi addedilir. Sanılır ki meçhulün perdesi tesadüfen bir arayıcının gözü önünde birdenbire yırtılır, ve 0 2 mana kadar bilinmiyen hakikat ışıl ışıl parlamağa başlar. Hattâ keşif sergüzeşicu bir maden arayıcısının taş taprak içinde bir elmas parçasına rastlaması şeklinde kabul edilmek- te ve bu hadisede zekânın oynadığı rol dalma ikinci derecede kalır gibi görünmektedir. Halbuki Curie'lerin çalışmaları bu umumi zannın tama- men yanlış olduğunu isbat eder, Onlar gayelerine erişmek için za hiri görünüşlere ve aldatıcı neticele- re karşı zekfi ve iradelerile müthiş bir mücadele açmışlar, karşılarına dikilen hiç bir engel onları biz-an hayal su- kutuna “uğratamamıştır, Kendi cinsi-içinde yüksek karak- terle yaratıcı kudretin yegüne nümu- Mösyö ve madam Curie gayelerini tahaklcuk için karşılarına çikan bütün engellere zekâ ve iradele- rile müthiş bir mücadele açmışlardı. Binbir mahrumiyet içimde çalıştılar ve muvaffak oldular çekip koparmış bir kadındır. Radyo- mun mevcudiyetini © kadar kuvvetle hissetmişli ki daha keşfini tamamla- madan, oönudide etmeden kocasına «adını ne koyacağız» diye soruyordu. Madam Curie evvelâ memleketinin ismine izafetle ona Polonlum admı vermek istiyordu. Fakat Cuvieler araştırmaları esnasında bir yerine iki maden buldular, birincisi Polonium ismini sldı, ikincisi Radyom. 1898 den 1902 ye kadar, radyomun meydana çikmak Üzere olduğu bu dört uzun sene içinde karı koca için Onu imal etmek mümkün olamadı. Bu dört sene zarfında ikiside yan yana, katiyen 'biribirlerinden ayrl- maksızın, kuvvetlerini ayni gaye için birleştirerek, dimüğlarını bir 'dimağ haline getirmek suretile çalıştılar. Bir taraftan hayatlarını idame ötmek zarureti onları zorlamakta idi, Hiç bir zaman yeise düşmediler. Bugün onların hatıralarını taziz eden İlim müesseseleri karı kocanın yeni bir varlığı vücude getirmek ümidile sarfettikleri gayreti bir vehim ağdde- derek en ufak yardımı esirgiyorlardı. Pierre Curle'nin hocalik ettiği ens- titünün bahçesinde tahta bir baraka» dn oturuyorlar. Burada etlerinin ekserisini kendileri imal ettikleri s8- Ecnebi ve ekalliyet mektepleri Musiki ve beden terbiyesi dersleri hakkında tetkikat ! yapılıyor Ecnebi ve ekalliyet mekieplerinde- ki musiki ve beden terbiyesi dersleri bu mekteplerin mensup bulundukları cemani muallimleri tarafından idare sdllmektedir. Maarif Vekâleti, bu iki dersin de 'Türk munilimleri tarafın. dan gösterilmesinde fayda olup olma- dığını tefkike karar vermiş vebu maksatla iki müfettiş memur etmiş. tir. Müfettişler, söne sonuna kadar bütün ecnebi ve ekalliyet mekteplerin- deki musiki ve beğen terbiyesi ders- lerini yakından tedkik ederek, aldık- ları neticeyi bir raporla Vekâlete bil- Gireceklerdir, Yalova hattına işliyecek motörler Denizbankın Yalova hattına tahsis etmek üzere 50 şer kişilik üç motör yaplıracağını yazmıştık, Bu motörle- | Tin beheri 500 kişiliktir. Yanlışlıkla 50 kişilik diye yazılmıştır. Denizban- kın arsusu üzerine düzaltiyorua, | Radyom kâşiflerinin hayat- ları nefis feragatile dolu bir âbide olarak kalacaktır 500 frank mesaj- lerine igidiyor,s0- balarım Yakacak odun, tencereleri- mİ kaynatacak kö- mür için para bu- ettirmek Tamıyorlardı. Bütün bu maddi sıkıntılara rağ- men onlar tasavvur edilebilecek'en "uygun, biribirlerine karşı muhabbet ve itlmadiz dolu bir aile hayatı sü- rüyor, yalnız ideallerini hakiketleş- tirmek uğruna nefislerini vakletmiş buluruyorlardı, Madam Curie ha- yatlarının en tatlı devifleri bu anlar olduğunu hatıratında söyler. Bu gayret, bu çalışma kimin için, ne içindi? Onlarda hiç bir menfaat kaygusu yoktu. Radyomu bir gelir kaynağı yapmağı katiyen düşünme diler. Yalnız kendileri için, bilgiye (karşı olan susuzluklarını teskin et- m6k ve'beşeriyete bir hizmet yapabii- mek için çalışıyorlardı. Ktraflarında yaptıkları tecrübelerin vereceği neti- ceyi bekliyon bir tek insan yoktu. “Onların mesailerine yakff olatılar da bu çalışmaya şübhe ile bakıyorlardı. Menfaat endişesinden o kadar uzak- tılar ki TEdyomu imale muvaffak ol- âuktan sonra kendilerine müracaat eden firmalara mmesallerinin bütün sırlarını bir pul istemeden tevdi et- tiler. Dört sene böylece nefis Teragatinin son haddi içinde çalıştılar. Nihayet bu tükenmez mesai karşısında rad- yom mağlüb oldu. 1902 de bir kaç miligram rağyom Klörür elde etme- ge muvalfak olmuşlardı. Bu kısa haber bir anda beş kıtayı dolaştı. En şüpheli insanlar deha ve sabrın kazandığı bu emsalsiz zafer karşısında eğildiler. Bütün nazarlar bu dahi karı koca üzerine çevrilmişti, Pierre Curie'ye Lejyon donör nişanı verildi. Pakat o bu nişan yerine bir 1boratusr istedi. 1903 de Nobel fizik mükâfatını kuzandılar. Pierre Curle'ye Sorbonda bir kürsü verildi. Madam Curle'ye muhtelif ilmi rü böler tevcih edildi. 1906 da Mösyö Cüris bir kamyon altında kalarak öldü. Madam Curie kocasından kalan kürsüyü ilmi var- hiğiyle doldurdu. Bugün kanser âfetine uğramış bin- lerce, yüz binlerce İnsan muhakkak ölümden kurtuluyorlarsa hayatlarını emsalsiz bir nefis feragati içinde ça* aşan bu wütevazı karı kocaya med- yundurlar, Amerika ile emi münasebetimiz Son günlerde Amerikaya fazla mal ihraç edildi Son zamanlarda Amerikaya muh. telif maddelerin ihracı artmaktadır. Başla yapağı geliyor. Amerikadan tif. Yk üzerine ğe telepler vaki olmuş, dün nümunetik 10 balya günderilmiş- tir, Takastan istifade olunarak yapı- lan bu ihracatın artacağı tahmin eğilmekiedir. Diğer taraftan Ankarada Türk - Amerikan ticari münasebatı üzerin- de konuşmalara devam edilmektedir. Piyasada duyulduğuna göre, müzake- reler çok iyi bir safhaya girmiştir ve neticelenmek üzeredir. Amerikanın birçok "Türk emtaası için gümrük rös- mini kaldıracağı ve bazı maddelerin ithalinde de geniş tenzilât yapacağı şayi olmuş, bu şayla büyük bir mem» nuniyet uyandırmıştır. Amerika birkaç maddeden esasen gümrük resmi almamaktadır. Bunun daha birçok maddelere teşmili ve bazı- ları için büyük tenzilât yapılması Amerikaya ihracatımızı daha çok ari- tıracağı gibi, yapılacak mukabil iha lât ta iki memleket arasındaki ticari münasebatın esaslı surette inkişafını temin edecektir.