26 11938 — AKŞAMDAN AKŞAMA | “Çok,, yerine “iyi,, Okuması, yazması olmıyan, gayet basit bir kadındır. Bayramlarda çi- kagelir. Bu sefer de zuhur etti: — Ne var, ne yok? - dedim. Harici siyasette Türk politikasının gaferlerinden açmasın mı? «Allah Allah... Bu tarz lâkırdılar da böyle kenar mahallelerdeki insan- lara kadar nasıl sirayet ediyor!» de- dirlecek şeyler anlattıktan sonra, dahili ahvale geçti: — Bütün okulların hocalarını yük- sek mektep mezunu yapacaklarmış! - demesin mi? — İşte bunu uydurdun. — Vallahi bilmem... Halk öyle is- tiyor... Öyle diyorlar... — Mektepler o kadar çok ki, me- zunlar yetişmez!.. diye kısa kesmek istedim. — Yetiştiği kadar! - diyerek, ku: laktan dolma malümatile münaka- şaya girişti «Başka işlerden evvel, yüksek mek- tep mezunlarını hocalıkta kullansın lar!» Zira her meslekten evvel yük- sek tahsil hocalara lâzım...» gibi şa şırtıcı mütalealar yürüttü. Saydı; döktü, Sustuk, dinledik. Mecliste çok kişi vardı. Eğer karşı- hk vermekte devam edersem bu ça- rıklı erkâmharbe mağlüp olacağım- dan korktum: Tuttuğu tez kuvvet.| liydi! Böyle kıyıdan köşeden fışkırıveren ve herkese: «evet, doğrul» dedirten arzu ve temennilere cidden kulak as- mak gerektir, Dedikleri şöyle hülâsa edilebilirdi: Az olsun, uz visun... Hakikaten de her parç da bir tomurcuklanma beliren şu memleket- te, birdenbire hepimiz ayni şeyi his- setmiyor mıyız: — «Kemiyete fazla ehemmiyet verdik; şimdi de artık keyfiyeti düşünmek sırasıdır!» kana- atine varmıyor mıyız? Gazetelerden başlıyalim. Bir zaru- ret neticesi, çok sahifeli çıkarıyoruz. Bundan sonraki inkişafımız, 8 yap- rağm 18 e artması suretinde olma- malı; olamaz da... Bütün istidadlar, bütün emekler, kaliteyi o yükselime- ğe sarfolunacaktır, olunmalıdır. Kera bir kitap furyasıdır gidiyor... Ama yalnış tecrümeymiş, ama üstünkörü tedkikmiş.. Bas gitsin. Elbette, «az - wa» düsturu böyle ma- nevi şeylerde müreccahtır. Hoş maddilerde de ya: Lâpayla mide şişirmektense biftekle karın do- yurup tığ gibi olmak daha elverişli değil mi? Abur cubur, eczalı boyalı şekerler mi İstersiniz, nefis bir kaç fondan mı? Bunları düşünecek, iyiyi çoğa tercih edecek mertebeye yüksel- dik. Eskiden, hasis bir adamın ekmeğe yalınkat tereyağı sürmesi kabilinden, yollarımızı inceciiik asfaltlardık. Ge- çen gün Ayaspaşadan Dolmabahçe- ye inen yeni yolun yapılışı görme ğe gittim: Bir karıştan fazla temel atılmış; emsaline rastlamadığımız kalınlıkta bir beton temel. Parkeler, bunun üzerine çakılıyor... Demek, yol inşasında telâkki büsbütün de- Zişmiş; «keyfiyet ihtiyacı» şiddetle duyulmuş! Bina hususunda: «Aman, maşal lah! Çat çat, pat pat iki ayda harer- âlem iki mahalle beliriyerdi'» diye hayran olamıyoruz. Bilâkis, bu usu- Tü östihfaf ediyoruz. Beğenme şekli- miz şimdi şudur: «Bir Bina çıktı am- ma, pir bina çıka!» Hele heykel yapmak, âbide dik- mek, ileriki nesillere kalacak diğer eserleri meydana getirmek cihetinde | ŞEHİR HABERLERİ Karakulak suyu Evkaf idaresi yeni sahiplerle karşılaştı Evkaf idaresi, Taşdelen suyundan sonra Beykozdaki Karakulak suyunu da esaslı surette ıslah etmeğe karar vermiştir. Karakulak suyu kismen İstanbulda sarfedilmekle beraber da- macanalarla Ankaraya da sevkedil- mektedir. Fakat menbadan suyun damacana'ara doldurulması pi tidal şekildedir. Bunun için Taşdelen su menbaımda olduğu gibi Karakulak menbaında da otomatik tesisat vücu- de getirilmesi ve suyun el dokunmak- Sizın kaplara doldurulması düşünül mektedir. Arcak son zamanlarda Karakulak suyunun mülkiyeti etrafında evkafla menbam bulunduğu Dereseki köyü halkı arasında bir dava çıkmıştır. Köylü, suyun kendilerine ald oldu- gunu iddia ettiği halde, evkaf men- baımın kendi mülkiyeti altında bu- Tunduğunu ileri sürmektedir, Şayed, evkaf davayı kazan menbada y pacağı ıslahat projesini derhal taf- bik edecektir. Bir çocuk otobüs altında kaldı Şoför Serkisin idaresindeki otobüs dün Pangaltı caddesinden geçerken Cideli Muharrem adında on beş yaş- larında bir çocuğa çarpmışlır. Te. kerlekler arasında kalan Muharrem muhtelif yerlerinden ağır surette ya- ralanmıştır. Zabıta Muharremi Et- fal hastanesine kaldırmış, otobüs $0- förü Serkis yakalanarak tahkikata girişilmiştir. Rakı içerken Alacak meselesinden kavga çıktı, arkadaşını yaraladı Beyazıtta Çadırcılar civarında Halil ve Mehmed adlarında iki arkadaş bayramın ikinci akşamı rakı alıp s0f- ra kurmuşlar ve karşı karşıya içmeğe başlamışlardır. İki ahbab bir kaç şişe rakı içip sarhoş olduktan sonra aralarında evvelce geçen bir alacak meselesinin münakâşasına başlamış. Jar ve nihayet iş kavgaya dönmüştür. Halil masa başında bıçağını çeke rek Mehmedi karnından tehlikeli su- rette yaralayıp kaçmıştır. Yaralı Mehmed baygın bir halde hastaneye kaldırılmış, biraz sonra da Halil ya- kalanmıştır, m, ne kadar titiz davranmamız gerek... isme diyeceksiniz. ki, bütün bunlar için, evvelâ. umumi — seviyenin kak kınması Yizım... Düşünce bu nokta- ya dayandımı, gene o bahsettiğim kadının iddlasile karşılaşıyoruz; — En iyi okumuşlarımızı, başka iş- lerden evvel hocalıkta kullansak... Yüzüne karşı, kadına «doğru dü- şünüyorsun!» demedim. Zira, şüphe- six söyledikleri kendi düşüncesi de ğildi. Etrafında konuşulanları gra. mofon plâğı gibi naklediyordu; am- ma konuşulan budur. Muhakkak ki, umumi meylimiz «çok» u değil, «iyi» yi aramağa müteveccihtir. Bu da isa. betli bir temayül z Aldığımız mektuplar Postanın dikkat ve intizamı memnuniyeti mucibdir Bayram günüydü. Avrupadan, adresime bir mektup gelmiş, bu- nu ilişik bir pusula ile bana gön- derdiler, Şöyle deniyor: «Buyün ayın 22 sidir. Halbuki pulun üzerinde 9 tarihi var. Mek- tup Avrupadan teahhurla yek miştir, Gecikmesinde müsebbib biz deği Şayed bir. şikâyetiniz olacaksa bildiriniz, Avrupadaki merciine haber verelim.» Mektubu açtım. İçindeki tarih 19 olduğuna mazaran, Avrupa postanesinin damyay ayarlarken yanlıs yaptığın anladım. Hayret ve lakdirimi mucib olan, posta- mızın bu derece dikkatli, itinalş olmasıdır. Bilhassa bayram. gün- lerinin fazla hareketi esnasında... İyi işleyen bu müessesemize kar- şı memnuniyelimizin gazetenizde izhtr edilmesini dilerim. (İmza mahfuzdur) Şişhane yokuşundan Azapkapıyakadar Yol üzerinde bulunan bina sahiplerine istimlâk kararı bildirildi Şişhane yokuşundan itibaren Azap- kapıya kadar açılacak yol üstünde bulunan binalarla arsaların istimlâ- ki için tapu ve gayri safi iradlarına dair kayıdların çıkarıldığını yazmış- tık. Belediye, bunların sahiplerine mallarının isimlik edileceğine dair on beş günlük tebligalta bulunmuş- tur On beş gün içinde mal sahipleri ya takdir edilen istimlâk bedelini ka- bul edecekler, yahud da itirazlarını bildireceklerdir. Bu arada Fenerler idaresi binasi- nın da yıktırılması lâzım geldiğinden bu binaya yirmi bir bin liralık bir kıymet konmuştur. Bunun için Bele- diyece hükümete müracaat edilecek bu para tesviye edilmek suretile bina yıktırılacaktır. Azapkapı meydanının açılması için istimlâk edilecek bina- ların bir kısım istimlâk bedeli -Bele- diye bülçesinde mevcüd olan- umu- mi istimlâk tahsisatından ödeneceği halâe, istimlâkin ikmali için ayrıca tahsisata ihtiyaç vardır. Temin edile. cek tahsisat (le Azapkapısından baş- ka Unkapanı istimlâki de tamamla- nacaktır, 3 ayda bir tekrar edilen Daimi fotograf müsabakamıza nit tafsilât 13 üncü sahifede okuyunuz. kii Imar plânı İstimlâk ve inşa bedelleri de hesap edilecek İstanbulun imarı maksadile ilk el- de yapılacak işler için evvelce tesbit edilen on yedi milyon Tiralık tahsisa- tm on dokuz küsür milyona çıkarıldı- ğını dün yazmıştık. Şehircilik mütehassısı B. Prost ev- velce umumi vilâyet meclisi tarafın» dan tasdik edilen İstanbul ve Beyoğ- luna aid muhtelif mikyastaki tafsi- Yât plânlarımı hazırlarken açılacak cadde ve meydanların istimlâk ve in- şaat bedellerini de ayrı ayrı hesaplı- yarak tesbit edecektir. İstanbul ve Beyoğlunun müstakbel imar plânla- rının Nafia Vekâleti tarafından tas diki için bu tafsilât plânlarına ihli- yaç vardır; İlk imar hareketlerine taallik eden bu on dokuz milyon li- ralık tahsisatın hükümetçe İstanbu- la verilm şi de bu plânların tasdi- kini müleakib halledilecektir. Şişli-Ayasağa çifliği yolu Şişli ile Ayasağa çifliği arasmda binicilere, yayalara ve otomobillere mahsüs olmak üzere yapılacak olan üç kısımlı yolun şartnamesi, beledi- ye fen heyeti tarafından tanzim edil. miştir. Bunun inşa masrafı da temin edildiğinden yâknda münakasâya konacak ve ihalesi yapıldıktan sonra hemen inşaata başlanacaktır. Güzer- gâhta bulunan O Mecidiyeköyündeki bazı binalar ve arsalar da yolun ge- nisbetinde istimlâk edilerek Kadın yüzünden Bir genç rakibini ağır surette yaraladı Gulatada Müzaffer adında bir genç geçenlerde bir kadınla münasebet pey- da etmiş, aradan bir kaç gün geçince aym kadınla Artin adında bir deli- kanlının da tanıştığını öğrenmiştir. Muzaffer bir kaç defa Artine mü- racant ederek kadınla alâkasını kes- mesini söylemişse de dinletememiş- tir. Bundan hiddetlenen Muzaffer dün Galatada Artine tesadüf etmiş ve aralarında gene kadın meselesi tazelenerek kavga çıkmıştır. Kavgada Muzaffer bıçakia Artini tehlikeli su- rette yaralamıştır. Vakayı haber ulan polisler yetişe- rek Artini hastaneye kaldırmışlar, Muzaffer yakalanarak tahkikata gi- rişilmiştir. Şehirler arası telefon şebeke- si takviye ediliyor Şehirler arası telefon şebekesinin takviyesi için çalışmalara devam edil mektedir. Ankara - İstanbul, Ankara - Kayseri ve İzmir - Bursa telefon hatları yeniden üç kuran portör ile takviye edilecektir. Bundan başka Kayseri . Adana, Eskişehir - Bursa arasındaki hatlara da birer kuran portör ilâve edilecektir. Nafin Vekâ- leti şehirler arası telefon şebekesinin takviyesi için 370,000 liralık tahsisat ayırmıştır. EDEBİYAT ı ANLATMAK, — Bir hali, bir hadi. seyi anlatmasını bilen pek azdır. İn- sanların çoğu, çarşıdan ne aldıkları sorulunca, evden nasıl çıktıklarını da söylemeğe lüzum gören kadınlar gibi, Sözü uzattıkça uzatırlar. Bunü istiye- rek, sanat, hüner göstermek için ya- parlar. Nihayet hikâyeleri içinden çı- kılmaz bir hale gelir; teferruat esası boğuncıya kadar, büsbütün kaybedin. ciye kadar örter, Onları dinliyenlerin daima sıkıldı- ğını zannetmek bir hata olur, Belki siz bunalırsınız; fakat birçok insanlar, onların anlatma tarzını gayet tabii ve güzel bulurlar. Çünkü kendileri de öyle anlatırlar. Anlatmasını bilen az- dır; fakat anlamasını bilen daha çok değildir. Bugün memleketimizde çıkan ro manların çoğu, anlatmasını bilmiyen kimseler tarafından yazılıyor. Üç yüz, dört yüz sayıfa olmalarına bakmayın: küçücük şeyler. Fakat esas küçücük; onün yanına bir yığın teferruat dol- durulmuş. Bunlar insanı boğuyor: «Muharrir bunları niçin yazmış? ne- reye varmak istiyor?» diye düşünüyo- ruz. Hiç... Sadece kâğıd doldurmak is temiş. «Roman» diye kırk, elli sayı. falık bir şey çıkaramazdı ya!.. Fakat kariğler bundan memnun; 6 romanla- rın iyi yazılmış, güzel olduğuna kaniğ.” Çünkü onlar da esası aramıyor, tefer- ruatı esas sanıyorlar, Onların çoğu: sMuharrir nereye varmak istiyor?» di- ye düşünmüyor. Asıl kariğ ise o suali soran adamdır. Vaktile mekteblerde muallim bir kitabet vazifesi verirken tenbih eder- di: «Önce kendinize bir plân çiziniz...» Şimdiki romanlar bu nasihati dinle- miyen kimseler tarafından yazılıp yi- ne öyle kimseler tarafından okunu- yor... Bir romanda yalnız esas bulunsun da teferruata hiç yer verilmesin demi» yorum. Buna imkân yoktur. Münek- kidler, okudukları romandan bahse- derken, onun mevzuğunu, esasını da kısaca anlatırlar. Fakat romancının anlatması bundan ibaret olamaz; çün- kü romancı şahısları «yaşatmağa» ya- ni onları bir hava içinde göstermeğe mecburdur. Yalnız hatlarla iktifa ede- mez, gölgeyi vurmağa da mecburdur. Hem hayatta hiç bir hâdise, hiç bir vaka - başka her şeyden müstakil olarak - yapayalnız bulunamaz; etra- fından büsbütün ayırdığınız zaman bir kıymeti, bir manası kalmaz. Yu- nan ve Fransız klâssiklerinin ihtiras. ları, karakterleri tecrid ederek anlat- maları artık saşılmış - döpassö», bir da ha dönülmesine imkân olmıyan bir tarzdır. Fakat yine de esasın gözden kaybedilmemesi, gölgenin hatları da- ha ziyade çıkarmak için vurulduğu- nun bilinmesi lâzımdır. Sanat eseri daima bir «İzahotır, bir «intihabpdır. İzah ve intihabdan vaz geçmek, sanatin kendi kendini inkâr etmesi demektir. Sanatkâr hiç bir za- man bütün şeniyeti tasvire kalkamaz; onun bir kısmını izah edebilmek, kas riğe sezdirebilmek için diğer kısımla- rını feda edecektir. Türkçe «anlatmak» kelimesinin hen «izah « expliguer», hem de «naklet. mek « raconter» manasına gelmesi çok hoşuma gidiyor: bir vakayı, bir hali bize izah edemiyen, onu bize sezdire- miyen, onu aydınlatamıyan kimse, onu nakledemiyor demektir. (Devamı 4 üncü sahifede)