HER AKŞAM BİR HİKÂYE İki elinde iki bavul, Galata rıhtı- mının önünde otomobilden iniyordu. Arakasından seslendim: — Rahmi, Rahmi... Döndü, beni gördü: — O, merhaba... dedi, ben de se- yahate çıkıyorum, Şöyle Trabzona kadar gidip tekrar İstanbula dönece- ğim. — 'Trabzonda bir işin mi var? — Yoo... Sinirlerim son derece bo- zoldu. Hastalandım da biraz kendimi dinlendirmek için bu seyahati yapı- yorum, Rahminin bu hali tuhafıma git- mişti, Çünkü Rahmi hiç sinir nedir, bilmiyen bir adamdı. Gayet sakin, sessiz bir çocuktu. Fakat şimdi neka- dar değişmişti. Eşyasını hamala ve- rirken hiç yoktan kavga çıkarıyor, bağırıyor, çağırıyordu. Nihayet daya- namadım: — Birader, dedim, senin hakikaten sinirlerin bozulmuş... Ne oldu böyle sana? Aci acı güldü: — Bir tablo yüzünden sinirlerim bozuldü âzizim... Bir tebio yüzün- den... Hele vapura girelim, eşyamı kamaraya yerleştireyim. Zaten vapu- rün kalkmasına da daha bir buçuk saat var. Sana uzun üzün anlatırım. Vapura girdik. Arkadaşım eşyala- Yını kamaraya yerleştirdi. Bu sırada hiç kabahatı olmıyan kamarotla da bir kavga çıkardı. Nihayet işi bitin- ce güverteye çıktık. Bir yandan rıh- tımdaki yolcularını geçirmeğe ogel- miş olan halkı seyrederken, arkada- şım hikayesine başladı; — Azizim... Bundan dört beşay ewel Necmiye adında bir sevgilim vardı, Oya gibi ince bir kız... Yüzünü bir ressam maharetile boyuyordu. Za- ten resmi de pek severdi. Hele yeni tarz resmin meftunu idi. Bir gün Necmiye bana heyecanla: — Aman, dedi, tanıdığım bir gen- cin eşyası müzayede İle satılacakmış. * Bu genç gayet iyi resim yapar, Satı- 'acak eşyanın arasında da bir iki teb- | o varmış, Gidelim de bunları satın Necmiyeye o kadar vurgundum ki; Hayır» diyemedim. — Peki şekerim... Gidelim, bloları beğenirsen satın alırız. eğer Dedim. Kalktık, gittik. Satılacak oları görünce ben şaşırıp kaldır Müzayedeye çıkarılan iki tabloya tam, baktım. İmkânı yok birşey yamadım. Tablonun biri şöyle idi: çizgi, dört yuvarlak... Tepede bir £. Bu gözün kenarından aşağıya iç damla yaş sızıyor... Bir kulak... Kın yanında dört nota... Bir ke- na yirmiye yakın istiiham İşs- Te, Bir köşede de bir sürü nida işti... Bir de kalb resmi... 2 bu tablonun karşısında şaşkın $aâ dururken Necmiye beni dürt- tü,bloyu işaret ederek: “Aman, dedi, şu hariksya bak... Şu yük sanat eserine bak... Btım, «Canımı bunun neresi sa- DAİ *ri7, desem Necmiye beni ga- yet ha, resimden anlamıyan bir &damddedecek,.. Çünkü Necmiye bana ç kere: — Merkeğin herşeyden evvel ga- yet in bir insan olması lâzımdır. Hele randen son derece anlamalıdır. demişti Bunu için onun büyük bir sanat eseri, fkalâde nefis bir resim bul- duğu buabloya, ben nasıl «bu gayet kötü biry... Ben hiç birşey anlama- dım! di bilrdim? . Necmimin gözüne girebilmek için: — Eyetevet dedim, Güzel... Necmiy bana: — Ama, ne diyorsun Rahmi... Şu güzeli bak... Sanatkâr «bir konser geis ni ne güzel tasvir et- miş değil 11? Derin birnefes aldım. Demek bu karşımdakitablo «bir konser gecesi> ni tasvir edyordu ha... Hemen: — Evet...dedim, tam «bir konser gecesiz... — Aman şinları alalım Rahmi... — Alalım gkerim, — Birini ben kendi odama asarım, ölekini de sen.. Öteki tablo bu «kon- ser gecesis ndin de daha güzel... Müzayedeye biz de girdik, İki tab- Joya flat sürdük. Zaten bu acayıp Te- simlerin bizden başka da talibi yok- tu. Tabloları salın aldık, Necmiye sevinç içinde idi, Tablonun birini o aldı, Birini de ben kendi odâma astım, Bana kalsa bu acayıp resmi odama asmazdım amma, Necmiye arasıra evime geli- yordu. Eğer bu tabloyu odama asma- sam, benim kaba bir adam olduğuma hükmedecekti. Tabloları satın aldık- tan sonra bir hafta geçmişti. Bir gün evime, resimden anlar geçinen bir âr- kadaşım geldi, Odamdaki tabloyu görünce: — Güzel... dedi, «veremli bir genç kızın oztırapları çok güzel tasvir edilmiş... Gülümsedim: — Yahu, bu tablo «veremli bir genç kızın iztırapları » nı değil, «bir konser gecesis ni gösteriyor... Arkadaşım bir kahkaha attı: — Amma da resimden anlıyormuş- sun ha...dedi, Dikkatetsene... Bu tablo tam manasile bir veremli kızın ıztıraplarını gösteriyor... Tablonun şu köşesine dikkat etsene... Yaşlı bir göz... Karşısında bir kalb... İşte tam bir veremli kızın ıztırapla O günü arkadaşımla epeyce çe- kiştik, Aradan dört beş gün geçti. Bu sefer evime Pariste tanıştığın ye- ni ressamlardan biri geldi. "Tabloyu görünce: — Ooo... dedi, çok güzel... Bu tab- lo bir «gelin - kynana kavgasını ne fevkalâde bir surette gösteri Şaşırdım. Ben de hiç hislerimi sak- Jayamıyan bir adamım: — Aman, dedim, he münasebet? Bu tablo bir «kaynana - gelin kav- gasız nı göstermiyor... Bu ya bir konser gecesini, yahut da bir veremli kızın iztıraplarını tasvir ediyor... Pariste tanıştığım ressam: — Aman... dedi, şaka mı ediyor- sunuz? Tablo meydanda... Bu bir gelin - Kaynana kavgasının resmidir. Görmüyor musunuz? Kenarda yaşlı bir göz var... Gelin ağlıyor... Şu ta- raftaki kalb resmine bakınız... Zavallı kaynananın da kalbi kırılmış!... O günü Pariste tanışlığım ressam- la adamakıllı münakaşa ettik. Hattâ biraz da birbirimize kızdık... Hele ben iyice sinirlendim. Aradan yine bir müddet geçti, Bir gün evime ye- ğenim Sami geldi. Bu çocuk dehşetli resimden anladığına kanidir. Odaya girip tabloyu görür görmez: — A... Pena resim değil... dedi, Sev- i gilisi at yarışma giren bir genç kızın heyecanını gösteriyor değil mi?... Şu tarafdaki kalbi görüyor musunuz? Ressam heyocanını ne güzel göster- Yeğenimin bu sözü üzerine tepem attı: / Yahu... dedim, sevgilisi at ya- rışına girmiş bir genç kızın heyecanı- nı da nereden çikardın?... Hem bu tablo bir konser gecesini tasvir edi- yor... — Hayır... Sevgilisi at yarışına gir- miş bir genç Kızın heyecanını göste- riyor... Yeğenim de son derece İnadcı ço- cuktur. O inad etti, Ben inad ettim. Münakaşa İki saat sürdü. O gece fena halde sinirlendim. Bundan sonra bir dostum geldi, Bi- Zim tabloyu bir transatlantikte aşk gecesine, başka bir arkadaşım geldi: — Baksana... dedi, bu tablo kapı deliğinden seyreden bir hizmetçiyi tasvir ediyor... Şu köşedeki gözü gör- müyor musun? Biri geldi: «Bu tablo bir kış gece- sinde Beyoğlu» dedi, öteki: «Bir yaz akşamında Çamlıca tepesi; Bütün bu karmakarışık resim yü- zünden münakaşalara girdik. Sinir lendim, Nihayet bu hale geldim. Si- nirlerim bozuldu. Doktor: «Biraz ge- ziniz> dedi. İşte bunun için seyahate çıkıyorum. Hikmet Feridun Es deyip | A ADİ Türkiye Radyediffüzyen Postaları ANKARA RADYOSU DALGA UZUNLUĞU 1889 m. o 163 Kes, T.A.P, 1974 m. 15198 Kes, T.A.G 3izom. 966 Kes. TÜRKİYE SAATİLE Cumartesi: 5711/918 1330: Konuşma (Yarın paxar he yapa- tım), 18,45: Müzik (güzel sesler - PD, 14: Saat ayarı ve haberler, 1410: Müzik bir kaç şa 14,40 - 1530: Cazband (Pİ), 1830 Müzik (dans santi), 19: Tiyatro ko- nuşmeları (Perde arkasında) yazan (Kk- rem Reşid), söyliyen (Avni Dilligil, 1930: Müzik (incesaz faslı, 20: Saat ayarı ve haberler, 21,10: Müzik (Folklor), 21: Arapça söylev, 21,10: Müzik (küçük or- kestra) Çigan dansı (L, Cartinatlı, En- termezo (Siruzz İch bab, einen Boh- Tups - Viyana melodisi (W. Gibish), Ha- sin melodi (G. Brüssei, Die saga von 'Tyrm - seleksiyon (Hartmann), La gi- ecende operasından dana dell or (Ponchlelli), Trantella Napolilana (B. Derksen), 22: Haftalık posta kutusu, 1205: Müzik (eski dans bavuları), 2230: Konuşma, 22,45: Müzik (yeni dans , 2345 - 24: Son haberler ve yarınki Avrapa programları Saat 20 de Berlin Kolonya 20 halk şarkıları — Leipzig 20 20,50 şarkı ve dans — Viyana 20,05 - 20, hafif musiki Athlone 20 - 20,45 Trlo — Bordeaux ve Paris P, 'T, T, 20 - 20,15 viyo- lonsel konseri ser şarki — Trio Konseri, Bohtme) operası karışık kanser. Saat 2 de Berlin 21,10 operet musikisi — Breslav 21,10 bando muzikası — Danzlg 21,10 şen akşam — Frankfurt 21,15 (Abentever der Liebe) isimli operet Hamburg 2110 (Lysistrata) isimli operet — Kolonya 71,10 kaşık konser — Lelpeig ve Ştuttgart 21,10 büyük şen akşam — Münih 21 dans musikisi — Bari 2115 Yunanca neşri- yat — Btikreş 21,15 dans ve şarkı — Lon- dra (Reg) 21,35 - 2220 (Lisat) konseri — Bofya (La Bohöme) operasına devam — Bottens 21,30 - 23 Beethoven'in Lercümei hali ve eserleri — Varşova 2140 a kadar karışık musikiye devam. Saat de Berlin: Operet .musikisine devam Breslav: Bando muzik! a devam — Dan- sig: Şen akşama devamı — Deutsehilands 22 örkesten tarafından münlebab paror- lar — Hamburg! Operete devam — Ko- lonya: Karışık konsere devam — Leipzig ve Ştuttgart! Şen akşama devam — Bel- grad: Çingene musikisine devam — Bük- rey 22,20 dans musikisi ve 2245 bir gazi- nodan naklen konser — Droitwich 22 şen saat — Bordeaux 2250 130 (Gounod) bun (Mirellle operası — Lille ve Limoges 2230 - 2430 (Las Bouryeolses â la mod) istmil komedi — Lyon ve Paris (Eiffel) 2230 - 2310 GMarndel) in (Judas Macca- baus) operasindan parçalar — Mentpel- Mer, Renres ve Paris P, T.'T. 2230 - 2310 gen konser Sofya: La Behöme ope: na devâm — Nis ve Strasburg 2230 - 23,13 orkestra (tarafından lar — Toulouse P. 2230 - 2430 (La Belle Aubols) isimli kömedi — Varşova 22 -7395 (La İrislesse öternelle) isimli operet. Saat 23 Deutsehlands 2330 - 45 küçük gece konseri (viyolonsel ve piyano) — Breslâv 2330 - 2) dans — Küönigsberg 23.40 - ? dans — Berlin, Lalpaig ve Viyana 25.30 hafıf musiki" — Danzip, Frankfurt, Ham- burg ve Ştutigart 2320 - 1 Münihden naklen dans musikisi — Belgrad 25,15 - 74 ve Ştuttgart 20 dans musikisi — | Varşova 20,15 - 2140 | nüntehab. parça- | i atlılar sürülerimizi çevirip orkestra konseri —Bordesux: Gounod'nun | operasını devam — Budapeşte 28/5 ar- kestra tarafından müntehab pa: — Bükreş: Gazinodan naklen kor vam — Hilversum 1 2815 program — Londra (Reg) pi Bach'ın eserleri Roma 23,40 - 130 dans — Sottens 23 plâkla dans musiki- si — Nis ve Straburg 2820 - ZA3U orkes. | ten konseri — Toulouse:, Kamediye de- vam — Varşovu: Operete devam. Saat M den itibaren Deütsehlands 74 - 150 operet koriseri — Diğer Alman istasyonları saat 23 eki programlarını devam — Budapeşte 24,10 çingene orkestrası — Bükreş 24 plâk neş- riyatı — Droltwleh 2430 - 130 dans — | Kopenhag 2430 - 130 orkestra — Lük- | semburg I - 3 dans — Berlin, Frankfurt ve Ştuttgari 1 - 4 gece konseri — Ham- burg ve Breslav dans musikisi, KÜÇÜK İLÂN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır, Alım satım, kira işlerin- de iş ve işçi bulmak için istifade ediniz! k RADYOLIN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız DİŞİ KORSAN | Tarihi Deniz Romanı Yaran: İskender F. Sertelli Tefrika No, 168 Selim Karvan; çobana: “Korkma! - dedi - Ben i onun kafasını koparmada dönmiyeceğimi;; - — Ben ve benim gibi buralardaki bütün köylüler: «İmparator, Vasilyosu âvlamak istiyor!ls diyoruz. Çünkü biz, imparatorun, Vasilyosa - sara- yında - bir seyislik bile vermiyeceği- ni çok iyi biliriz. — Sarantos ormanı yakın mı bu- raya? — Bizim ayağımızla iki saatlik bir yol, — Vasilyos şimdi iki yüz atl ile orada oluruyor, öylemi? — Evet. — Yalan söylemiyorsun değil mi? Çoban safiyane bir tavırla başını salladı: — İsterseniz size yol da gösterebi- lirim, Başımızdan bu belâyi deftde- | cek kuvvete haraç vermeğe hazırız. — Ne zarar gördünüz Vasilyostan? — Ne zarar m: gördük?! Her gün yağma ediyorlar. Usandık artık onların zül- münden, Selim Karvan, çobeandan malümatı almıştı, — Yarın yine buradan geçecek mi- sin? — Ben her gün geçiyorum bura- dan. Bir dileğiniz varsa söyleyin! — Yarın seni yine burada bu sa atte bekliyeceğim. Senden istediğim birşey var: Bana onun bulunduğu or- manın yolunu göstereceksin! Pekâlâ, Yarın yine buradan ge çerim, Sürümün peşinden gelirsiniz. Çoban Arap korsanını gülerek s&- Yâmladı ve sürüsünü güdmeğe baş- Jadı. Karovalı, reisin yüzüne bakarak: Gördünüz ya, dedi, bunları ben söyleseydim, sözlerime inanmıyacak- tınız. İşte, şimdi herşeyi öğrendiniz, Kendisine iyilik yaptığınız Vasilyos, meğer Bizans tahtına veris olmak için, herşeyi göze almış. Ordu düzüp sahile inecek ve Arap korsanlarını sürecekmiş, Eğer böyle bir divanenin peşine takıp yolu çıkacak kimsöler varsa onlar da Vasilyos kadar beyin- siz insanlardır. ... Bizans tahtına göz diken serseri istediği Selim Karyan gemisine döner dön- | mez, Hacere şu haberi gönderdi: «İmparator Mihailin yeğeni prens Vasilyos, Anadolu kıyısında sahile iki saat uzukta bir ormanda Karargâh kurmuş. İmparatorun teşvikile ordu düzüp sahile inmek ve Arap mücahit- lerini doğramak istiyormuş. Ben bir Tesadüf eseri olarak, Vasilyosun ka- yargâhını keşfettim. Yarın bir çoban bize yol gösterecek. Bu adamı ve ma- iyelindeki atlıları esir almak istiyo- rum. Eğer istersen, yarın benimle beraber gel, Yahut bana dört yüz mü- cahit gönder. Vasilyosu esir almak, Bizans imparatorunu yakalamaktan | daha kolaydır. Çöle dönerken elimiz- | de böyle bir rehine bulunması olmaz sânirim.» Hacer, bu mektubu alınca Gemel le düşünmeğe başladı. Hacer bu tek- Yife derhal: «Peki, yarın geleceğim» diye cevab verecekti. Fakat, Gemelin sözleri Hacerin düşüncelerini altust etti, Gemel: — Selim Karvan bunu bahane ede- rek seni tuzağa düşürecek! Demişti. Bunu Selimden beklemek pek de yersiz ve mânasız değildi. Gemel uza- fı görür ve her ihtimali göz önünde tutar bir adamdı. Bunu söyleyince, Hacerin fikri bulandı. .—— O halde yardım edelim, dedi, eğer teşebbüsünde iyi bir maksad gü- düyorsa, bir hasmımızı olsun ele ge- çirmiş olur. Gemel ilâve etti: — Zaten Vasilyosu yakalamak, sizden ziyade ona düşer bir vazifedir. Çünkü onun serbes kalmasına en çok o S€- beb olmuş, Ertesi sabah derhal gemilerden ay- rlan dört yüze yakın mücahit kü- çük yelkenlilere bindirilerek Selimin emrine verildi ve sahile çıkarıldı. jena ME. Selim Karvan da kendi gemisindö ki muhariplerden elii kişi Seç, O sabah Araplar Anadolu sahilir, çıkar çıkmaz, , Karovalının mak ğ nesi önünde toplandılar, Bir gün söz veren çoban ge Br gelmez, Araplar sürünün p takılıp Sarantos ormanına doğru yo la çıkacaklardı. Selim, pia si yosun, başına: Jadığı iki yüz ile burada kurduğunda. emin bulunuyordu. Selim zaten « hasmının maiyetin de iki bin kiği de olsa - hepsini kıllı tan geçirebileceğine İnanmıştı. Ol bu imanı veren, Hacerin hançers i idiş” «Şahtur» hançerinin yy imei olduğu anlaşılmıştı Selim, bu hançeri Hair çaldır. 7 dığı ve beline taklığı gündenberi böy le bir dövüşe girişmeyi kafusına yer- © leşlirmişti. el — İşte, bir fırsat, Tılısımlı hançer belimde iken, Vasilyosun adamları- » nı kılığfan geçirebilirim. Bu sufi kör gözlü prensi de yakalımcağını, diyordu. 7 Bir gün önce, prens Vasilyosun Sarantos ormanında bulunduğunu! söyliyen çoban sözünde durmuştu, N Sürüsünün peşine takılmış geliyordu. Meyhaneci sürüyü gösterdi. Selim Karvan bir ata binmisti Korsanlar. sıralandılar, çobanın etrafını sardı- lar. Çobanın, Vasilyosun sdamlarından canı Ya: şta. — Beni yarı yolda bırakırsanız, niş peşime düşmeyin! Prensin adam- -İ ları beni de, sürümü de mahveder- ler, 4 Dedi. Selim: 3 — Korkma! - diyerek çobanın ön zunu okşadı - ben onun bâşini parmadan dünmiyeceğim. iğ Çoban sürüsünü gütmeğe, lar da sürünün peşinden başladılar, Korsanlardan biri, bu arada biraz geri kalarak meyhaneci ile konuşlu: — Sen Vasilyosun o ormanda bü lunduğundan emin misin, Karoralı? — Eminim, aslanım! Fekat, onu. ele geçireceğinizden emin değilim, Neden? Onun bizden kuvvetli | olduğunu mu Sanıyorsun? — Hayır. O, rundeki baldıriçi çok olsalar bile, liyebilirsiniz! — O halde neden böyle endiş vi rTünüyorsun?. T Karovalı yavaşça körsanıs"İ na fısıldadı: '"— — Ben, prens Vasilyosun kızınd korkuyorum. Çünkü, o, Bizansın €n güzel kızıdır. Ayni zamanda çok ti akıllıdır. — Bundan ne çıkar? Biz onu da yakalarız. j z onları yine te; halde, bir gece yarısı önünde yüzerek buraya — Evet. Cesaretine ben de ben de nöbetçi idim. Gözümün ön! de nasıl denize atlayıp Jâ şaşıyorum, Fakat, bir genç ) orduya karşı koyacak değil ya. Büyü bir atmaca sürüsünün içine düşen, calarin pençesinden nasıl kartla” bilir? Karovalı faziz birşey söylemek vi olsun, aslanım! mk içeri girdi. 8 ip Meyhaneci iie konuşa nik bir adamdı. Yoldağ. $ İğ | di kendine: m ve vi