Bir pazar akşamı Nezihe ile Fahir Suadiyede biribirlerine raşlamışlardı. Her ikisi de yalnızdı. Birlikte dans edip birlikte İstanbula dönmüşlerdi. « Nezihe yirmi yaşlarında, esmer gü- * geli bir kızdı. © — Böyle yerlerde ilk defa olarak | bulunuyorum, Babam'avdkat amma, mahalle imamı kadar Müteassıp... “Hem işi taşrada... Ben üniversiteyi “bitirmek için İstanliuja geldim. Ak- Tabamdan birinde misafirim, # Muhatabı da kim olduğunu anlat- «5sın diye, Nezihe kendinden böyle “bahsediyordu. Fakat Fahir, maişetini temin için her şeyi yapmağa hazır, “metsliksiz bir genç “Tğdiğğunu nasıl söytiyecekli? Kızdan dört beş yaş- Büyüktü. Uzun (boylu, geniş omuzluydu; , sporcular “gibi muntazam bir endami vardı, Ol- “dukça iyi bir ailenin çocuğuydu, Genç yaşında öksüz kalmış; çapkınlık yü- zünden tahsiline bir türlü devam ede- memiş; ebeveyninden kalan İki kırınılıyı da havalara Şavutmuştu. Oldukça zekiydi, her şeye de isti- «dadı vardı amma, bir mesleğe gire- memiş, bir baltaya sap olamamıştı. Ne şekilde olursa ölsün O Gününü ge- girmenin yoluna bakığardu. Kendi kendine şöyle düşündü: © — Karşıma çıkan bu kız mükem- “mel bir kısmeti... Her halde zengin- dir, Mutlak onunla evlenmeliyim, "Hakiki vaziyetimi öğreninciye kadar temrivaki yaparım. Bir tüccarın yanında muhasib ol- duğunu uydurdu ve ileride kendi na- mma çalışacağını anlattı. ” Nezihe bu izahattan memnun kaldı. O günden sonra, iki kere daha gö- Tüştüler, Delikanlı için rolüne devam etmek oldukça müşküldü. Kızla böy- le dolaşışlar pahalıya mal oluyordu. Yaplığı ufak tefek hırsızlıklar, bu zengin evlâdını ağırlamak için kâfi gelmiyordu. Ona izdivaç teklif et- mişti. Nezihenin tereddüd etiğini ui, Oldukça kiymetli bir şeyi hediye etmeği muvafık buldu, Bunu becere- bilmek için de kendisini sıkıntıdan kurtaracak olan cüretkârane bir vur- gun vurmağa karar verdi. Bunları düşünürken yeni hapisten çıkmış olan bir arkadaşının kendisi- ne tavsiye ettiği bir hırsızlık plânı aklına geldi. 2 Nişantaşında bir konak varmış. Förkalâde döşeli dayalı imiş. Pek zen- gin insarlarınmış, Sahiplerinin öm- Tü ekseriya seyahatle geçer ve evi biç hizmetçi beklermiş.. : Arkadaşı oanlatırken şunlarıda Eni “— Kapıları muayene ettim, Kilit- er bozuk. Çabucak Açılabilir. Mut- tarafından girersen daha kolay olur. Çünkü arkada, bahçededir, So- kaktan geçenlerin dikkatini celbet- mez. » Ertesi gün Neziheyle birleştiğinde cebinin bomboş oluşu, bir yere gitme- O akşam, ne olursa olsun konağı soyacaktı, Gece geç vakit, cebinde bir takım maymuncüklarla, el fenerile, çuha- Jarla, Nişantaşına gitti Evi derhal buldu. Sokak tenhaydt. emen parmaklıktan atlayıp bahçe- iye girdi. Mutfak kapısını Kolaylıkla açlı. Demek, aldığı dersler boşa çıkmamıştı. © Evin iç tarafma doğru, tahminle yürümeğe başladığı sırada, dar kori- dorun birdenbire aydınlandığını deh- Şetie tarketti. Delikanlı sevgilisinin — şaşkınlığın- dan istifade ederek hemen âitlerini sakladı. — Burada işin ne, Fahir? Erkek hemen zihnini topladı. Hiç boş bulunmadan: — Sen görmemeğe tahammül edemi- yordum. Takib ederek yerini öğren- miştim. Sürpriz yapaisi: iikedim, Kır ma bana... pe onu paylamağı düşünmü- çi m mide dilli yordu bile... Zira kendi de müşkül va- ziyetteydi ve İzahat vermek mecburi- yetinde idi. — Affet beni, Fahir... Sana yalan söylemiştim. Ben avukat kızı filân de- ğilim... Talebe de değilim... Sadece, bu evin hizmetçisiyim... Artık beni istemiyeceksin sanırım... Delikanlı, kendini tutamıyarak: — Benim mevkiim seninkinden be- ter... Hiç olmazsa sen kapılanmış- sın... Bense serseri serseri ekmeğimi Mn çabalıyorum. - diye keke- Nezihenin cevap vermesine vakit kalmadı. O akşam dönmüş olan ev sahipleri palırtıyı işilerek aşağı indi- ler. Yabancı bir erkeği içeride görün- ce hayrette kaldılar. Nezihe, suale vakit bırakmadan, derhal: — Nişanlım, efendim... kanlıyı prezante etti, Ve hemen ilâve etti: — Beyefendi! Her şeyi bectrecek olan bir uşak arıyordunuz... Fahir şimdi boştadır. Zannederim ki kendisinden memnun kalırsınız. Ev sahipleri Neziheyi çok severler- di. Onu kaçırmak işlerine gelmezdi. Hem evlenirse kocasile beraber, büs- bütün -eve bağlanırdı. Nişanlısı da hoşlarına gitmiş olacak ki derhal bu teklifi kabul ettiler. — Şolörlük te öğreneceksin... — Otomobil kullanmasını bili- rim... — Oh, Alâ, öyleyse... Derhal pazarlıkta uyuştular. Fakat Fahirin içi rahat değildi. Birdenbire gelen bu saadetten bütün manasile istifade edemiyordu. Zira kilidini boz- duğu mutfak kapısını düşünüyordu. Her an birinden birinin gözü tokma- ğa ilişebilirdi, O zaman encamı he ola- caktı? Bir aralık efendiler, hizmetçi kızla beraber dışarı çıktılar, Delikanlı, bu- hü fırsat telâkki ederek, derhal kır- dığı kilide koştu. Tamir için öyle meş- guldü ki, ev sahibesi hanımın tekrar içeri girdiğini farketmedi. Şu sözler üzerine başını kaldırdı: — Ayol, Nezihe, bak... Nişanlın doğrusu çok iyi bir çocuk... Kapıları- mızın sakat olduğunu farkederek der- hal tamire başladı... Sende iyisin, oda iyi... Könduk... Nakleden: Hatice Süreyya » diye deli- sam, Kadıköy: Pamazyokunda Rifat Muhtar, Modada Alâeddin, Üsküdar: Ahmediye, Heybeliada: Halk, Büyük- ada; Şinası Rim. Her gece açık eczaneler: Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- Yer değiştirecek kiracılara tavsiye! Akşam'ın KÜÇÜK İLÂNLA- 1 — Çerginin âmiri, 2— - İnsanın ilk gıdası, Büyüklük 3 — Ağızdan ağian dolaşan havadis - Dedenin yarısı. tutmağa yarar. 7 — Şikâr - Faki zamanda bacı sarığı, 8 — İtibar - Lisan 9 — Nefi edatı - Hayvan saçı. 10 — Üç telli keman - Masset, Yukarıdan aşağı : 1 — İster isetemez 2 — Buşna «G, gelirse sehayat olur - Çalsın. 3 — Tababette kullanılan bir kök » Kasavet, 4 — İşaretle anlatma — Su. $ — Kafatasının işindeki madde - İsviçrenin merkezi. 6 — Bunaklık - Donuk renk. 7 — Ayağın alt kısmı - Yemekten emir, 8 — Sahib - Bir kadın ismi 9 — Edibler - Beraber. 19 — Normal - Dünya. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa : 1 — Elarabası, 3 — Rezene, 3 — Kravat, Dam, 4 — Bzri, Ebedi, 5 — Tebşireden, 8 — Ena, Yine, 7 — Ayna, Al, 8 — Ökçe, Abâdi, 9 — Af, Yanak, 1p — Fenik, Nevi Yukarıdan aşağı: 1 — Brkete, Örf, 3 — Lerzenak, 3 — Azarbaycan, 4 — Reviş, Nefi, 5 — Ana, İla, 6 — Beter, 7 — Beyaban, 8 — Sadedi- Wâne, 9 — Aden, Dav, 10 — Emine, İki, İZMİR m-— ve mülhâkatı için AKŞAM gaze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. * Nezle hastalıkların kara habercisidir GRİPİN Gripin nezleyi ve gripi geçirir, ha- rareti düşürür. Baş ve diş ağrılarına, romatizma sancılarına, sinir ve adalelerdeki 15- tıraplara karşı en kuvvetli deva Gripindir, - Havaların çok karışık ve tehlikeli olduğu günlerde sıhhatinizi korumak için şüphesiz Gripin kullanmalısınız. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. İsmine dikkat, Taklidierinden sakı- nınız ve Gripin yerine başka bir mar- ka verirlerse şiddetle reddediniz. RADYOLIN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız| siniz gelinceye kadar buralarda ya, Misi m > Tarihi Hacer, bu ihtimali çok kuvvetli bul- mMmakla beraber, kafasının içindeki şüpheleri bir türlü çıkarıp atamıyor- du. Ya donanma kalkıp gittiyse?... Bu ihtimal karşısında Hacerin mâ- neviyatı kırılıyordu. Hacer sahilde dolaşırken, yüksek bir duvarın önünde durdu. Eski bir binanın bu yıkık duvarında yine €s- ki devirlerden kalma bir takım yazı- zılar vardı. Hacer rumca bilen korsanlardan birini çıkardı. Duvardaki taşlara ka- zılarak yazılmış olan eski yazıları okutmağa başladı. Bu duvarın üstünde şunlar yazı- ydı: ı «İmparator bir gün beni, yaramaz bir çocuğu döverken gördü. Bu, kız kardeşimin oğluydu. Henüz yedi ya- şında bile yoktu. Büyük Kostantin yanıma sokuldu.. Ağlıyan çocuğun gözlerine dikkalle baktı ve bana sor- du: — Suçu nedir, bu yavrunun? - Hakikati gizliyemedim: — Kılıcı kınından çıkarmış bileyor- du. Ona bir daha yaşile mütenasib Olmuyan işlere karışmamasını söyle dim. Dinlemedi. Ayni suçu biraz son- ra yine tekrarladı. Onu bunun için dövüyorum! - dedim. İmparator © gün yeğenimi alp saraya götürdü. Onu, on sekiz yl sonra, imparato- Tun maiyetinde bir gün atla giderken gördüm. O, bir kahraman olmuştu. $ıl bildi? Buna hâlâ şaşıyorum...» «Bu binanın kırk adım garbinde ve sahil boyunda küçük bir toprak” yi- ğını vardı. Bir gün imparatoriçe bu sahilde dolaşırken yoruldu. O küçük toprak yığınının üzerine oturdu. Deni- ze bakıyordu. Muhafızlar arkasında ayakta duruyorlardı. İmparatoriçe- nin ayağına birdenbire bir kemik parçası takıldı. Ürktü ve oturduğu yerden kalklı: (Burası bir mezar ol sa gerek!) diyerek. muhafızlara top- rağın kâazılmasını emretti. 'Toprağı kazdılar. Gerçek, burası bir mezardı. Bir Arap kahramanını gömmüşlerdi buraya. İmparatoriçenin mabeyinci- si, mezardan çıkan bir hançeri eline aldı: (Vaklile Araplar Bizansı muha» sara eltikleri zaman, surların e etra- fında çarpışan Arap kahramanların- dan bir çoğu yaralanıp ölmüştü. Arap. lar, ölülerini ekseriya sahil boyuna gömerlerdi. Bunlar arasında meşhur kahramanlar öldüğü zaman, mezara cesedlerile birlikte (o hançerlerini de gömmek âdetti.» diyerek Arap muha- saraları hakkında izahat verdi. Ve imparatoriçe, bu hançeri ve toprak İçinden çikan Kuru bir insan kafası- nı mühafızlara verdi: (Bunları sara- ya götürünüz. Eski düşmanlarımızı daima hatırlamak Ve unutmamak için, bunları sık sık gözdeh geçirme- liyiz!) dedi> Hacer bu iki kitabeden birincisini dinlediği zaman: — Büyük Kostantin, ” uzağı gören bir hükümdarmış. Dedi. Fakat, ikinci kitabe, Dişi korsanın kanını oynatmıştı. — Bizanslılar, eskidenberi Arapla- rın düşmanı imişler, dedi, ilk muha- sara üzerinden bir kaç asırlık bir za- man halde, bu kin yürekle- rinden O halde biz de, bizi sevmiyen düsmanımızı unulma- yaslıyız. Kitabeleri okuyan korsan üçüncü parçanın önünde durdu: — Bunu da okuyayım mı, Sitti? Hacer başını salladı: — Yeter artık, Diye bağırdı. Fakat, korsan bu parçayı gözden geçirirken heyecana düşmüştü. Gemel korsanın tavrından, Arap- ları alâkadar eden birşeyler okudu. ğunu sezdi. — Bırakın okusun, Sitti! Gemile- kıt geçirmeğe mecburuz, , X DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yuzan: İskender F. Sertelli Aristoya sorulan üç sual... Hacer hayretle sordu: “ Bunları söyliyen bir hükümdar midir?,, Tefrika No: 158 Dedi. Hacer bir taşın üstüne otur- elinde değildir. Biraz önce okunan bir başka kitabede Bizans imparato- riçesinin, mezardan çıkardığı ceda- dıma aid bir hançeri ve onun kuru kafasını ne maksadla saraya götür- düğünü siz de gördünüz ve anladi- nız. Bir insanın mazıyı unutabilmesi için, melekler kadar saf ve temiz ya- şamış olması lâzımdır. Halbuki, yer yüzünde, geçmiş günlerin kin ve 17- tırabını veyahut zevk ve neşesini ha- sönmiyen insanların geçmişteki acı ve tatlı günleri ve o günlerin içinde sikışıp kalan hâdiseleri unutmasına imkân var mıdır? Hacerin gözleri birden yaşla doldu: — Bizans surları önünde şehit olan Saidi, Necib Hayyatı; Kesik başını heybemizde taşıdığımız Melik bini Nasiri ve nihayet hepimizin gözü önünde inliyerek can veren Cebbar gibi bir kahramanı unutmak kabil midir? Bunları unutan bir mücahit, aramızda birdakika bile teneffüs * etmeğe lâyık mıdır? Eğer siz obenim bu kara günleri - biran için bile ol- sa - unutluğumu sezdiğiniz gün, be-