Da bakındı. Bu şair sözü onu pek hay. Nevral ji, Çok eski arkadaşımdı. Çocukluğu- muz, talebelik zamanımız beraber geç» mişti. Birbirimize her şeyimizi söyler, .düşündüklerimizi karşılıklı münakaşa ederdik. i Şemsinin daha gençlik zamanında | birçok hülyaları vardı. | Meselâ mutlaka şair olmak İstiyor. du. Bu mesele hakkında söz açıldığı za»| man daima: — Ah... Ah... derdi, kendimi yalnız şiire verdiğim, yalnız şiirle yaşadığım günleri görebilecek miyim?.. Ben onun bu sözlerine hafifçe güler- dim. Bunun üzerine Şemsi bana deh- şetli kızardı. — Göreceksin... Göreceksin... derdi, meşhur bir şair olduğum zaman şimdi benimle alay ettiğin için kendi ken- dinden utanacaksın... Ben de: — İnşallah... der, bu bahsi kapatır. dım. — Şemsi daha ilk gençlik zamanında bile başının içinde yaşıyan bir kadın hayali vardı. Vakıâ o zamana kadar hiç kimseyi sevmemişti. Fakat daimâ hayalinde yaşattığı meçhul sevgilisine dair şiirler yazardı. Sanki yeryüzünde esmerler, kumrallar yokmuş gibio «kadını denilince aklına sarışın, gayet gayıf, uzun boylu bir insan gelirdi. Mektepten henüz çıktığımız zamanlar aramızda bazen evlenmeğe dair konuş- tuğumuz olurdu. «Her yiğitin gönlünde bir aslan ya- tar» derler ya. Hepimizin beğendiği bir kadın tipi vardı. Şemsiye sorardık: — Senin için ideal kadın nasıl bir mablüktur?... Derhal cevap verirdi: — Sarışın, uzun boylu, mavi gözlü, gayet zayıf bir kadın... Şemsinin hayat hakkında da bazı fikirleri vardı. O dalma şehir hayatın- dan şikâyet eder dururdu. — Mektepten çıkar çıkmaz şehir ha- ricinde, şöyle şairane bir dağ başında oturacağım. Şehre belki senede üç dört kere ya inerim, ya inmem... Yal. nız dağ başında oturup şiir yazacağım, derdi. Mektepten çıktıktan sonra Şemsi ile uzun müddet birbirimizi kaybettik, Seneler geçti. Arasıra onu düşünür. düm. Acaba ilk gençlik zamanında bes. e hülyalarını yerine getirmiş miy- Ben dışarıda uzun zaman dolaştık- tan sonra İstanbula geldim. Evimden işime giderken bir hanın kapısında gö- yüme daima bir levha ilişirdi: .Müteah- hid Şemsi Çançan»... Bu ismi hergün görürdüm. Fakat bazi aklıma bizim Şemsi gelmez. O mutlaka şimdi şair olmuştu. Ge. De bir gün ayni hanın önünden geçi. yordum. Birdenbire bizim Şemsi ile karşılaş- tam. Fakat ne kadar değişmişti. Şiş- manlamış, göbek salıvermiş, ensesi kat- Mmerleşmişti. Onu mektepte olduğu gibi çağırdım: — Şairi... Merhaba... Çünkü ona daima «şair» derdik, Fe- kat bu sefer Şemsiye «Şairi» diye ça. Bırdığım halde o işitmemişti bile... Tekrar bağırdım: — Şair!... Yahu duymuyor musun? Şemsi döndü. Şaşkın şaşkın etrafı. yete düşürmüşe benziyordu. Beni gö- — Vay 1. di 5 in kardeşim!.. diye elime sarıl, — Yahu... dedim, arkandan 6 kadar e halde bir türü işitmedin... e smieyieğ işittim amma... bağırdın da bana başkası. Da mı diye tereddüd ettim. — Mektepte sana şair demez miydik? 40 vi atma mektepte idi. Şimdi hayata GRIPI Baş, Diş, Nezle, Grip Komatizma kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser, MASA Icabında günde 3 kaşe alınabilir, BASE SAZAN, — Ay sen şair olmadın mı?... Hani en büyük emellerinden biri şâir olmak- tL. — Bu evdeki pazar çarşıya uymadı- ğı gibi mektepteki hülya da hayata uy- muyor birader... Mektepten çıkdıktarı sonra bir müddet kendimizi Şifre vere. lim dedik. Baktım, olacak gibi değil... Bana bol para lâzımdı. Nihayet işi mü- teghhidliğe döktüm. Şimdi kazancım yerinde... Hayatımdan memnunum... — Peki öteki hülyaların ne oldu?.. Şehir haricinde oturmak... Sarışın za- yaf, uzun boylu bir kadınla evlenmek... Şemsi güldü: — Bak o hülyalarımdan vaz geçme- dim. Henüz evlenmedim. Fakat evle- nirsem mutlaka hayatımda yaşattığım gibi bir kadın bulup evleneceğim. Yal- nız şehir haricinde oturuyorum. Gü- zel bir köşküm var. O cihetten haya. | tımdan pek memnunub. İstediğim gi- bi bir kadınla da evlenirsem hülyala. Tımın bir kısmı yerine gelecek...» Aradan bir müddet geçti. Gene Şem- siyi kaybetmiştim. Bir söne sonra ona rasladım. Yanin- da gayet şişman, esmer, kapküra saçlı, kısa boylu bir kadın vardı. Bana tak. dim etti: — Karım... Şaşırmıştım. Çünkü karısı, arkadaşı. mın gençliğindenberi hayalinde yaşı- . yan sarışın, uzun boylu son derece za- yıf kadına asla benzemiyordu. Hep berâber yürümeğt başladık. Ka- raköye gelince Şemsinin karısı: — Ben berbere gidiyorum... diyerek elimizi sıktı, ayrıldı. Bir otomobile bin- di. O uzaklaşınca Şemsi; — Karımın esmer, şişman, kısa boys Tu olmasına hayret ettin değil mi? Be- nim hayalimdeki kadına tâban tabana ad bir tip... — Peki öyle ise niçin böyle bir kâ- dın seçtin? Şemsi gülümsedi; — Sevdim birader... Sevdim... Karı- ma âşık oldum... Gençlikte sarışın, uzun boylu, zayıf bir kadın ya- şamasına rağmen kısa boylu, şişman, esmer bir kadınla evlendim... Mamafih eski hülyalarımdan birini yerine getirdim. Hâlâ şehir haricinde oturuyorum. Bir semt ismi söyledi. İstanbulun en kalabalık en gürültülü, şehrin tam or. | tasında bir yerdi... — Hani çocukluktan beri dağ başın- da olürmak, şehirden uzakta yaşamak istiyordun?... — Ne yapayım birader... Karım böy- Je istiyor... Maamafih şehir de fena des gil... diye cevap verdi... O zaman anladım ki, hakikaten ev. | dekl pazar çarşıya, gençlikteki hülya- Jar hayata uymuyor... | Hikmet Feridun Es | l Ramazan ? — Razuhizır 174 8. İmsak Güneş Öğle Ikindi Akşam Yatsı E. 1130 107 648 939 1200 131 Va. 446 6221158 1452 1713 1844 İ | » (Bugen Onegin) MDA, , o BR Teşrinievrel 938 Çarşamba İstanbul — Akşam neşriyatı: Dans musikisi, 19: Keman konseri Âli Sezin, piyanoda Rana #even, 1930: Ka- rışık plâk neşriyatı, 1055: Borsa haber- leri, 20: Nezihe Uyar ve arkadışları ta- rafından 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 20.40: Ajans haberleri, 2047: Ömer Rua Doğrul tarafından arabca söylev, 21: Baai ayarı: Orkestra: 1 - Dans musikisi, 2 - Çigan musikisi, 2130: Safiye ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 22,10: Hava raporu, 22134 Darüttalimi musiki heyeti: Fahri Kopuz | ve arkadaşları tarafından, 22,50: Son ha- berler ve ertesi günün programı, 28: Saat Ayarı, İstiklâl marşı, Son. 1830: Ankara — (Öğle neşriyatı tecrübe ma- hiyetinde olarak yeni stüdyoda yapıla- caktır.) Öğle neşriyatı: 1230: Alaturka plâk neşriyatı, 13: Haberler, 13,15: Karışık Plâk neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı: 1830: Dans plâk neş- riyatı, 19,15: Türk musikisi ve halk şar- kılsrı (Makbule Çağlar), 20: Saat ayarı ve arapça söyler, 20,10: Haberler, 20,15: Halk türküleri (Muzaffer İlkar ve Radife Neydik), 21,15: Stüdyo salon orkestrası: İ - Moszkoweki: Spanisehe Tanze, 2 - Schubert: Moment musikal, $ - Jahar: Libellentanz, 22: Haberler ve hava rapo- ru, 22,15: Son. Avrupa Saat 20 de Berlin (20 -2045) hafif musiki Bres- Jav 2030 halk şarkıları ve saire — Danzig 20,10 (Bizet) nin eserleri vesaire munta- hab parçalar — Kolonya 20,15 Mandolin konseri — Königsberg (20 - 2050) plâk neşriyatı — Viyana (20 - 2030) şarkılar ve halk musikisi — Budapeşte 1 20 a5- keri muzika Bükreş (2015 - 2050) Karmen korası — Roma 2030 karışık mu- siki — Sofya 20 karışık musiki ve 2030 (Tsehalkowskii nin (Bugen Onegin) ope- rası — Stokholri 20,50 bando mutikam — Varşova (20 - 2140) karışık musiki. Saat 21 de Berlin 21,10 (Mozart, Hendel ve Sehu- bert) in eserleri — Danzig: Programa de- vam — Deutsehlands. 21,10 (Rossini) nin (Barbler de Seville) operası Hamburg ve Königeberk 21,10 dans musikisi — Ko- lonya 21.10 plâk neşriyatı — Laipsig 21,10 şen musiki — Stuttgart 21,10 dans musi- kisi — Bari 2110 Yunanca neşriyat — Belgard 21 şen mat — Mudapeşte 2115 Askeri muzika — Bükreş 21,05 operet kon- seri — Florans 2130 (Lehar) ın (Eva) öpereti — Nis (21 - 2130) karışık musi- ki — Sofya: (Bugen Onegin) operasına devam — Stokholm 2130 (Verdil nin (Othello) operası — Rennes 2130 karı- şık musiki — Varşava 2140 c kadar kon- gere devam, Saat 22 de Berlin: Programa devam — Deutselands. operaya devam — Münih 22 oda musiki- #i; (Beethoven) nin eserleri — Stutigart dans musikisine devam plâk neşriyatı — Bükreş 2220 operet kon- seri ve 2245 konser — Droiteich (22,15 - 7410) kemancı (Szigeti) nin orkestra re- İakatinde konseri ve orkestra konseri — Florans: (Eva) operetine devam — Sofya operasna devam — Sottens (22,40 - 2330) (Paganini) nin ke- man konsertosu ve orkontru — Varşova 22 piyano ile Cbopin'nin eserleri — Bordemux, Lyon ve Paris (Efe) (2230 - MAM) (8chakospenre) in (Othello) tiyatrosu — Jale ve Limoges (22,15 - 145) (Verdilnin (Rigoletto) operası — Marsilya ve Paris P. T.'T. (2230 - 2430) konser — Rennes (2230 - 2430) orkestra ve klarinet, Ke- man, piyano #oloları ve şarkılar — Stok- holm: Othello operasma devam. Saat 3 de Berlin ve Breslav (23/30 - 1) eski ve ye- ni dans musikisi — Deutschlande, (2330 - 23,45) küçük gece konseri: (Eski müslki eserleri — Kolonya 2330 eski musiki Alet- lerile klâsik musiki — konsere devam Florans: (Eva) opere- tine devam ve sonra dans yasa Kopenhag 23,20 (Saint Saens an konsertosu ve orkestra kanseri — Milâno 73 orkesira tarafından müntahab parça- Yar — Sofya (2330 - 24) hulk musikisi — Stokholm (23,15 - 24) dans — Nis ve Btratzburg 73 (Rahmaninoff) un piyano konsertasu ve (2030 - 2430) şarkı ve or- kestra — Bordeaux, Lyon ve Paris (Eiffel) Marsliya ve Paris P. T. T. konsere de- yam — Rennes solist konserine devam — Varşova 13 plâkla Haydn ve Rovel'in eser- leri, Sant 24 den itibaren Alman istasyonları saat 23 deki prog- ramlarına devam — Buğapşete 24,10 caz- band — Droltwich (24,40 - 1,15) 'Trlo mu- sikisi — Londra (Reg) (2420 -130) dans — Frankfurt ve Stuttgart (1-3) gece ; (Viyolons, keman ve piyano İle olar ve konsertolar) ve orkestra — Könlgsberg ve Laipsig (1 - 4) gece musi- kisi, ve mülhakatı için AKŞAM güze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. * Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli 'Tefrika No, 156 penil Anivas'ı erzak çuvalları arasından diri olarak çıkardılar, Trakyalı zabit Mihailoftan öc almak istiyordu Hacer, Gemel'e sordu: — Eepsini kesliler mi? N İhtiyar korsan, gözleri yerde, kısı! bir sesle cevab verdi: — Evet, Sitti! — Ya Anivas... O ne oldu? — Cesedlerin arasında aradım... Kesik kelleler birbirine karışmıştı, bulamadım. ğ Hacer ümidli bir bakışla korsanı süzdü: — Onun kurtulmasını istiyordum. Bunu sana da söylemiştim. Neden ona yardım etmedin? — Kendisine erzak torbalarımızın arkasına saklanmasını tembih et- miştim. saklanmış olmasın? — Mücahidler uykuya dalmadan oraya gidemem, Sittil — Korkuyor musun? — Hayır. Fakat, mücahidler ben- den de şüpheleniyorlar. Düşman za- bitlerinden birini sakladığımı göre- cek veya duyacak olurlarsa, benim de hayatım tehlikeye düşer, Hacer düşünmeğe başladı: — Anivas kendini kurtarmağa mu- vaffak olmuşsa, onu muhafaza et- mek ve donanmaya göndermek için bir çare arayalım. - — Onu neden kurtarmak istediği- nizi biliyorum, Sitti! Surların zayıf noktalarını Anivastan öğrenmek fik- rindesiniz! Fakat, bunu korsanlara anlatmak çok güç olacak... Ve mü- cahidler sizden şüphelenecekler. Hacer hayretini gizliyemedi... gırdı: — Benden kim şüphe edebilir? Ben, düşmana karşı giden kuvvetle- rin daima önünde yürüdüm. Canımı hiç bir zaman esirgemedim. Korku nedir bilmem. Nedemek istediğini anlıyamıyorum, Gemel? Mücahidler de gösterdiğiniz şecaat ve cesareti inkâr etmiyorlar. Fakat, Trakyalı zabitlerden öyle birini mu- hafaza ettiniz ki... Bunu görecek olurlarsa: «Hacer bu adama gönül | vermiş!» demekte tereddüd etmiye- cekler, — Benim böyle bir şey düşünme. diğimi ve bir hıristiyan erkeğine gö- nül vermiyeceğimi sen bilmiyor mu- sun? — Benim bilmem yetmez, Sitti! Mücahidler, hakkınızda bu hükmü vermekte tereddüd etmiyeceklerdir. Çünkü, Anivas, Trakyalı zabitlerin en güzeli, en yakışıklısı ve en genci- dir. Bunu gören mücahidlerin aklına ilk gelen şey bu olabilir, Hattâ... Gemel bu sözleri söylerken önüne bakıyordu. Hacer, ihtiyar korsanın sözünü kesti: — Yoksa sen de benden şüpheleni- yor musun? Gemel hakikati söylemekten çe- kinmedi: — Onu korumakta bu kadar 1s rar göstermeseydiniz, şüpheye düş- miyecektim. Fakat, gözlerinizden ve sözlerinizden anlıyorum, ki, siz Ani- yası seviyorsunuz, Sitti! Hacerin gözleri birden dönd: — Ben, kabileme gelen ve hafta. larca misafir kalan Moğol kumanda- nı Tangut'u bile sevmedim, Gemel! Ben, yurdumun ve ırkimın ezeli düş- manı olan bir kimseyi sevebilecek bir — Pek âlâ. Mademki sen de onlar gibi düşünüyorsun... O halde kılıcı- nı çek ve erzak çuvallarının arkası- na koş, onu öldür. Ben, hiç bir za- man böyle ağır bir itham altında kalmak istemem. Haydi, ne duruyor- sun, Gemel! -Anivasın başını istiyo- rum senden... Gemel yerinden kımıldantıyordu. Hacer, yayından fırlıyan bir ok gibi, yerinden kalktı: — Yarn sabah donanmaya döne- ceğiz. Anladım Kİ, benim, benden başka geadık dostun yokmuş... Artık bu korkunç cehennemin içinde bek- lemek mânasız olacak, Hemen döne- lim Kazkulesine.... Anivas ölümden kurtulunca. Gemel, Trakyalı zabiti ölümden kurtarmıştı. Hacer ısrarla: — Onu da öldürünüz! N Dediği halde, Gemel söylediklerin. den utandı ve Anivası öldürmedi. İhtiyar korsan bu hadiseden son- ra Hacerin kafasının içindekileri ay- nada görür gibi görmüş ve onun nef- sine hâkim bir kadın olduğunu an- Jamıştı. Gemel, erzak çuvallarının arasın- da saklanan Trakyalı zabiti bulunca, Hacerin çadırina getirdi. — Bu delikanlı mademki işimize yarıyacak, onu gemilere götürelim. Dedi ve mücahidlere de vaziyeti anlattı: — Bu adam Bizansın, surlar hari- cindeki definölerini biliyor. Onları meydana çıkarması için kendisini öldürmedim, On& el uzatmıyacaksı- nız! Korsanlar define sözünü duyunca hep birden: — Pek âlâ, dediler,: oda nazar boncuğu gibi aramızda kalsın, Gemelin sözleri mânasız değildi... Anivas ona: — Beni himaye edersen, sana kar- $ı yakadaki imparatorun defineleri- nl gösteririm. Hepiniz zengin olur. sunuz! demişti. Gemel bunu duyunca sevindi. Bü- tün bu kanlı savaşlarda o güne ka- dar cebine bir altın bile girmemişti, — Öteki röisler kemerlerini dol- durdular... Yurdlarına zengin ola- Tak dönecekler, Diyor ve şimdiye kadar neden o da ötekiler gibi kemerini altınla dok durmadığına hayret ediyordu. Anivas çok sevimli, kanı sıcak ve temiz yürekli bir gençti. Hacerin önünde daima diz çökerek konuşur ve bütün relslere büyük saygı göste. rirdi. Hacer bir sabah Anivasâ sordu: — Mihalofun sizi böyle müthiş bir tuzağa düşürmesinden müteessir de- ğil misin? — Müteessir olmamak ve kiddet- lenmemek kabil mi? Fakat, bahçı- vanlıktan yelişmiş bir kumandan- dan bundan başka ne beklenir? — Böyle, sizi felâkete düşüren bir adamdan öç almak istemez misin? — Elimde bir kuvvet olsaydı, onun vücudünü lokma Jokma doğrar, eti- ni köpeklerin ağzına atardım. Fakat, tekbaşıma ne yapabilirdim? — Mihalofun veya imparatorun akrabasından karşı yakada hiç kim- se yok mu? — Şimdilik hâtırlıyamıyorum. Fa- kat oraya gider ve yerlilerle temas edersem, sanırım ki işinize yarayd- cak birçok kimselerle karşılaşaca- ğım. — Biz bugün öğleden sonra Kız. kulesine dönmek istiyoruz. — Romanos kapısını serbes mi bi- rakacaksınız? — Muhasarayı büsbütün kaldıra- cak değiliz. Bu örmenda üç yüz mücahid bırakacağım. Diğerlerini alıp gemilerine götüreceğim. — Muhasarayı kaldırmanızı tav- siye etmem. Bu kadar kan döktünüz, zahmet çektiniz buralarda, Bizan- sım teneffüs ettiği bir tek kapı vardı, onu da siz kapattınız, Bırakınız bu- rası bir müddet daha kapalı kalsın. Şehir içindeki erzak çok çabuk bite- cektir. Açlık başlayınca, Bizanslılar ayağınıza düşecekler. Bana inanınız. Sizi ancak bu kapı zafere ulaştıra- biliri — İmparatorun sarayındaki ambar. Jarda bir yıllık erzak varmış diyor- Jar, doğru mu? — İnanmayın bu yalan'ara! On beş gün önce sekizinci Mihail, Trak- ya pi ne gönde bir mektub da mübim ih nden bahse diyordu: Asker ve erzak. (Arkası ver)