3 'Teşrinlevvel 1938 Fareler kıymetleniyor!... AKŞAM Japonyada fare derisinden el çantası, eldiven, ceket yapılmağa başlanmış ! Bir fare beş, bir sıçan 10 santime satıldığından fare yetiştirmek içi Sa Beş santimlik bir fare ar fareleri dünyanın en ı biliyorduk. Bu küçük mahlükların her sene insanlara İki mil. yar liradan fazla zarar yaptıklarından, başta veba olmak üzere, birçok hasta- Tıkları yaydıklarından bahsedilirdi. EK ser iktisatçılar ve doktorlar fareyi in- sanlar için en büyük belâ sayarlardı. Hiç bir işe yaramıyan bu mahlüklar aleyhinde o kadar çok şey işitmiştik ki fare kelimesini ziyankârla ayni manâ- da kullanmağa alışmıştık. Son keşiflere bakılırsa bütün bu hü- kümler yanlış... Hiç bir işe yaramaz, i en muzır hayvan telâkki edilen fare | çok faydalı, âdeta bir servet memba fmiş. Farelere fena gözle bakmamalı, bunların mahvolmasına değil, çoğal- masına çalışmalı imişi.. Bu mühim keşifde bulunan, totaliter devletlerden Japonlardır. Totaliter dev- letler, hariçten iptidai madde getirmi- yerek kendi memleketlerinde bulduk» larile iktifa etmek, eski bir tabirle ken» di yağlarile kavrulmak esasını takip ediyorlar. Almanya bu suretle kömür. den tereyağı, balık etinden pamuk, 0- dundan elbiselik kumaş yapmağa mü- Yatfak oldu. İtalyanlar onlardan suni ipek yapmakta çok ileri gittiler. Şim- di Japonlar da farelerden istifade et- menin yolunu buldular. Avrupa güzetelerinin verdikleri ma- Jümata göre Japonyada deri pek azmış, Bilhassa ince işlerde kullarılacak de- ri hiç yokmuş. Japonlar bu derileri te- darik etmek için harice para verme. menin yolunu ararken fareden istifade etmeği düşünmüşler. Japon fen erbabi uzun tedkikler yapmışlar ve nihayet fare derisinin debagat edilerek ince de ri işlerinde kullanılabileceğini meyda. na çıkarmışlar. Bu keşiften sonra derhal harekete geçilmiş. Şimdi Japonyada fare deri- sinden el çantası, eldiven,deri ce ket, kumaşlarm kenarlarına geçirilen deri yapılıyormuş. Artık bu gibi eşya için hariçten deri getirimeğe ihtiyaç Farelerin işe yaradıklarının anlaşıl- ması üzerine bunlar derhal kıymet bul. muşlar ve bir fare borsası teşekkül et- miş, şimdi Japonyada bir fare beş se- ne, büyük bir sıcan on sene satılıyor- muş. Sen, Japon parasıolan yenin yüzde biri yani santimdir. Şu halde bir fare beş, bir siçan on santim ediyor demektir. Fare derisinden istifade edilmesi ta- anımüm edince fareye ihtiyaç artacak- tır. Bunun için şimdi Japonyada fare yetiştirilmesine başlanmıştır, Bir za- manlar fareler pirinç çuvallarını del. n çiflikler kurulmuş! dikleri için öldürülüyorlardı. Şimdi fa- releri beslemek için çuval çuval pirinç sarfedilmektedir. Diğer taraftan Amerikada birçok kimseler arasında bir fare dostluğu başlamıştır. Bunların başında meşhur Mikey Mause filimlerini yapan Holli- vutun meşhur sanatkârı Walt Disney vardır, Hattâ Wald Disney bir «Fare 58- venler klübü kurmak niyetindedir. Farelerin hayatını uzun uzun tedkik eden Walt Disney bu hayvanlara şim- diye kadar insanların iftira ettiklerini ileri sürmektedir. Meşhur filim sanat- kârına nazaran şimdiye kadar halk fa- reyi son derece aç gözlü, obur bir hay- van olarak tanırlardı. Halbuki fare hiç de o derece aç gözlü, obur bir hayvan değildir. Walt Disney diyor ki! — Fare de bir mdie taşıyor. Oda ye- meğe mecburdur. Bunun için gıdasını insanların dolaplarından tedarik edi- yor. Yoksa fare karnı doyduktan son» ra önüne en güzel peyniri, en nefis sü lamı koysanız Başını çevirip de bak- maz bile... Walt Disney fareleri en çok tedkik etmiş bir adamdır. Kendisi evinde ve stüdyosunda yüzlerce fare besler. Ame rikada fare denilince akla Walt Disney gelir. Bu sanatkârın söylediğine göre fare dünyanın en sevimli hayvanlarından biridir. Sincap gibi insana pek çabuk alışır. Hakikaten Amerikân kadınları arasında beyaz fare besliyenler de pek çoktur. Farenin, insanların iktisadi hayatı üzerinde de bir rol oynadıktan sonra daha ziyade rağbet ve iltifat göreceği anlaşılıyor. Acaba fare derisinden mi? : Midyat Akın idman Yurdu Midyat (Hususi) — Kaymakam B, Akif Ralimi Kocanımmoğlunun 937 mayısında kurduğu Akın İdman Yurdu, bölgeye gittikçe daha faydalı olmak- tadır. Yurd kazada büyük bir spor aşkı uyandırmış ve değerli flçebayın yakın | alâkalarile her türlü ihtiyaçlarını gidermiş ve tekemmül eylemiştir. | Yukarıdaki resim, yaptığı temaslardan bir çoğunu kazanan Midyat Akın İdman Yurdu futbolcularını B. Akif Rahmi Komâcanoğlu ve idare heyeti âza- Jarile”bir arada gösteriyor. İ bu müessesenin tesisine birinci Bandırmada Şehir klübü Yeni klübün idare heyeti azası seçildi Bandırma (Akşam) — Bandırmada bir şehir klübü tesis edilmiştir. Bu klü- bün kurulması Bandırma münevver halkının büyük bir ihtiyacını tatmin edecektir. Klübün nizamnamesi tan zim ve tasvip edilmiştir. Yapılan inti- hap neticesinde klüp idaro heyetine Belediye relsi B, Kâşif Acar, Ticaret bankası müdürü B, Suad Taran, Ziraat bankası müdürü B. Doğan Aka, avu- kat B. Burhan Yener, Şeker fabrika. ları mümessili B. Bahri Uray, ekseri. yetle seçilmişlerdir. İdman yurdu binasını, bilârdo ma- sasını, sandalye, masa, koltuk, yazıha- ne gibi bütün demirbaş eşyasını şehir klübüne tahsis etmek suretile Bandır- mada içtimai bir varlık yaratacak olan âmil olmuştur. Yakında İdmanyurdu Halkevi bina» sına taşınacak ve Şehir klübüne tah» sis edilen İdmanyurdu binasında da icap eden tadilâtın icrasına başlana- caktır . Sahile 7 Akdeniz kıyılarında... Fransanın cenubunda İngiltereden bir parça Kan şehri ve plâjı - Şortla gezen 60 yaşında kadınlar -15 liraya bir akşam yemeği! dik A Kan'da Kruvazet ve plâj Nis, eylül Fransanın cenubunda, Akdeniz ki- yılarında İngiltereden bir parça var- dır: Kan (Cannes) şehri... Kan res men Fransanın hâkimiyeti altında- dır; fakat hakikatte şehre hâkim olan İngilizlerdir. Sokaklarda fran- sızdan çok İngilize raslarsınız. Ku- Jaklarımız Fransızcadan çok İngilizce duyar... Burada yenilen yemekler İn- giliz yemekleri, içilen içkiler İngiliz içkileridir. Kan o kadar İngilizdir ki, fransızca yabancı bir Jisanmış gi- bi, şurada burada: «Fransızca öğren- mek istiyenler için dershünelu tabelâ- sına raslarsınız. Kan bundan 25 sene evvel küçük bir şehirdi. Kışın buraya rağbet edenler pek aydı. Harpten sonra İn- gilizler Kan'ın Fransanın cenubun- da, Akdeniz sahilindeki şehirler ara- smda havası en mutedil yer oldu- ğunu keşfettiler ve Kan'a akın et- meğe başladılar. İngiliz zenginleri burada köşkler yaptırdılar. oİngiliz- derle düşüp kalkan Fransızlar da on- Jarı takip ettiler. Az zaman zarfında Nis bir tarafa bırakıldı, Kan moda oldu. Bugün bütün tanınmış Fransız artistlerinin, büyük Fransız zengin- lerinin Kan'da birer köşkü vardır. Kan'a fazla rağbet edilmesinin bir sebebi de güzel bir plâjı olmasıdır. Nis'te plâj kâmilen çakıl olduğu hal- de Kan'da ince kumdur. Hâvalar dalma mutedil gittiğinden burada sonbaharda, hattâ kış mevsiminde bile denize girmek kabildir. — Nis'te belediye gazinosunun arka- sında büyük bir otobüs istasyonu vardır. Bu İstasyonda, şimendifer garlarında olduğu gibi, rıhtımlar mevcultur, Her rıhlımdan bir İstika- mete otobüs kalkar. Olobüsler sa- bahtan gece yarısına kadar beş da- kikadâ bir, gece yarısından sabaha kadar çeyrekte bir hareket ederler. Bu muntazam seferler sayesinde Ri- yicra'daki bütün şehirler birbirine bağlanmıştır. Şehirlerden uzakta, dağ başında oturanlar bile istedikle- ri yere Kolayca gidip gelmek imânı- nı bulmaktadırlar, Geçen gün buradan Kalkan oto- büslerden birine binerek Kan'a git- tim. Otobüs Nis'ten çıktıktan sonra sahile yakın geniş bir asfalt yolda ilerlemeğe başladı. Yolun iki tara- tında, İstanbülun Göztepe, Erenköy semtlerinde olduğu gibi, büyük bah- çeli köşkler sıralanmış. Yer yer otel- ler, lokantalar, otomobiller için ben- sin almağa mahsus yerler vücude getirilmiş. İnsan âdeta bir şehirden çıktığını ve başka bir şehre gitmek- te olduğunu anlamıyor. Otobüs yolda bir çok ibtiyarl te- vakkuf yerlerinde durdu; Antib (An- tibes) ve Juan Lepen (Juan Tes Pins) e uğradı. Nihyaet Nis'ten ha- reketinden bir saat bir çeyrek sonra Kan'a vasi oldu. Nis'in Promonad Dezniglesine mu- kabil - Kan'ın Kruvazet (Croisette) denilen geniş bir rıhtımı vardır. Bü- - yük oteller, büyük mağazalar bura- dadır. Kruvazet'in önü, ince kumlu güzel bir plâjdır. Otobüsten indikten sonra burada ilerlemeğe başladım. Plâj müthiş kalabalık... İnsanlar karınca gibi kaynaşıyorlar. Kimi denizde yüzü yor, kimi güneş banyosu yapıyor, Ki mi top oynuyor. Motörlerin arkası- na bağlanana iplere tutunarak açık- larda, su skileri le su üstünde ka- yanlar da pek çok... Plâjda tesisat namına hiç bir şey yok. Ne soyunma kabinesi, ne duş yeri... Yalnız yer yer şemsiyeler kon- muş, gazinolar vücude getirilmiş... İptida buna şaştım; fakat biraz dik- kat edince bu gibi tesisata lüzum ol- madığını anladım. Çünkü plâj şeh- rin göbeğinde; otellerin, evlerin önün- de. Bornusunu alan banyo kiyafeti- le evinden çıkıyor ve karşısındaki plâja gidiyor. Denizden çıktıktan sonra da gene bornusunu giyerek ote ne veya evine dönüyor... Kruvazete ilerlerken dükkünla- rın camekânlarına baktım ve hayret- ler içinde kaldım, Nis ile burası arâ- sında en az yüzde elli fiat farkı var. Asıl garibi, merkezi Pariste olân ve hem Nis'te, hem Kan'da şubeleri bu- lunan mağazalarda ayni eşya Kan da Nis'e nisbetle daha pahalı... Bu- rada haşmetlü sterlin hazretlerinin hâkim olduğu derhal anlaşılıyor. Kan'da en çok dikkatimi çeken meyva satan dükkânlar oldu. Bun- lar bizim bildiğimiz manavlara hiç benzemiyor. Son derece şik ve süs lü... Camekânlerında çeşit çeşit mey- valar dolu... Kutular içinde pamuk- lara örtülmüş her biri Tekirdağı kars puzu kadar şeftaliler, armutlar, el- malar, hevenk hevenk muzlar, sıra sıra incirler, yakut yığınını andıran irambuazlar, portakallar, ananaslar, pamplümüsler, kavunlar, karpuzlar ve saire... Bunlar o kadar mahirane bir surette yerleştirilmiş ki insan meyvaların güzelliğinden ziyade renklerin imtizacına hayran kalıyor. Buradaki manavlarda dünyanın dört bir tarafında, dört mevsimde ye- tişen bütün meyvalar mevcut. Yaz ve kış meyvası diye bir taksim yok, Kesenize güvenmek şartile her zö& man, her meyvayı bulabilirsiniz... a Nis'e dönmek üzere otobüse gider- ken duvarlara yeni. yapıştırılmış © ilânlar gözüme ilişti, Bir kaç akşam sonra Parisin meşhur kürkçülerin- den biri Kan'ın büyük lokantaların- dan birinde kışlık modellerini teşhir edecekmiş. Yemek fati: Şarap dahil olmadı- ğı halde 250 frank, yani 875 kuruş. Buna şarap, maden suyu, bahsiş ve saireyi de ilâve ederseniz bir yeme- ğin on beş liraya mal olacağı anla şılır. Fransada oteller, lokantalar ucuz- dur. Fakat bizim aklımızın kabul etmiyeceği kadar pahahları da var dır. 15 değil 150 raya bir yemek yiyebilirsiniz!... — E. 7,