4 gi 3ayramda müslümanların Ermeni. (| Bi katledeceklerine dair çıkan diğer dik şayia üzerine müslüman ve huris- mürekkep kollar tertip mahalleler -arasında dolaştı- iş, en âdi vakaların.bile zuhuruna “eydan verilmemişti, Halbuki o sıra- Adanada asker . kuvveti pek azdı. 1 hal hükümetçe- biraz tedbir ile © “azda gayret ve faaliyet sarfedilin- “inzibat ve asayişin'muhafaza edi- wileceğini göstermek itibarile dikka- şayandı. Gün geçtikçe islâmlarda karşı şüphe, hiddet, infial yattaları yapıştırılıyordu. İs- ahalinin taassubuna, dini ve mil. hislerine tecavüzler (görülüyordu. bâzı islâm evlerinin kapı- haç işaretleri çizilmiş bulunu- İNK kanamalarda üslü erkei “İMA kasabalarda müslüman erkek ci © kadınlara taarruzlar vaki oluyordu. Piskopos Muüsig artık kilisede vaiz- Ermenileri her ihtimale karşı bulünmağa davet ediyordu. Bir papas Taniyelyan kilisede günlük barut tütsüsü yapmıştı. Aşağı takımdan “bağı Ermeniler mizi boynunuza takip sürüyeceğiz! Yahud: — Şimdi hürriyettir. İslâmlar hı- İ ristiyanlardan kız aldıkları gibi hıris- £ tiyanlar da müslüman kızı alacaklar. dır. Gibi sözler sarfederek müslümanla- Tın kin ve gayzlarını şiddetlendiriyor- lardı, İki tarafta da efkâr ve hissiyat her gün biraz daha ziyade kabarıyordu. Piskepos Muşig bunun fena neticeler “ makta olan meşrutiyet komedyasının > İacıaya inkılâb etmekte gecikmiyece. İ ie imanmağa erkdiyr) demiş Fakat buna rağmen İslâm ve hıris. yalar arada ealelehhümleri in © le etmek ve bir anlaşma yapmak yo- İunda hiç bir teşebbüste bulunmu- yordu. Muşig bu «facianın» zuhurunu Ermeni «büyük emelinin. tahakku- kuna mukaddeme mi addediyordu? * bu zuhuru muhtemel facianın önüne geçmeğe ciddi suretle tevessül eylemiş olsalardı muvaffak olacakları şüphe- sizdi. Ufak bir, iki tecrübe bunu gös- İ termiş değil miydi? © Fakat Adanada o günlerde hâkim olan hal hüsnüniyet vâziyeti ve neti. | ceyi lâyıkile kavrayış, gâyret ve teşeb- Übüs değildi! Biribirine zıd cereyanla- Tâ gittikçe şiddet vermek bir marifet Cimiş gibi davranılıyordu. Vali Cevad İ beyin Ermeni piskopasu Muşig aley- * hindeki işarları bir dertce tesir hasıl etmişti. Muşig efendi vazifesi hari- “çinde takrirler vermekte olduğundan hakkında vâki olan şikâyet. dolayı Adanadan tebatid etme. aldı, Merhasalık cismani meclisi- Adanada Ermeniler için bir ziraat tebi tesis edilmek üzere lâzım ge- paranın toplanmasına dair evvel. ce ittihaz etmiş olduğu bir karar bu töbaide bahane tutüldü. Muşig efendi Adana vakasından yirmi beş gün evvel çe mart 1909 tarihinde Adanadan Mısıra gitti. Ancak bu infikâkin k iyileşmesine hiç bir surette me- arı ve tesiri olmadı. iki unsur arasına ekilen ni- İİ aramak tohumları artık feca- ii semerelerini vermeğe başlıyacak e: kuvvet kazanmıştı! w 0 BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı a Tefrika Nü 214 İS bıta vakasına siyasi renk enler - Çıkarılan şayıalar Ermeniye taarruzu, onu yaralamasi, hattâ öldürmesi âdi zabıta vukuatın- dan sayıldığı halde şimdi bu yolda ha- reketler sırf iki unsur arasında yerle. şen husumetten mütevellid diye tas- vir ediliyordu; bu gibi vakaların ço- ğunda hükümetin mütecasirleri yaka» layıp adaletin pençesine teslimde gös- terdiği muvaffakıyetsizlik husumet hislerini teşdid ve hükümetsizlik ka- naatini teyid ediyordu. Bunlar arasında bir vaka islâmlar- da hiddet ve feveranı son dereceye çıs kardı: Adana vakasından on beş gün evvel Adananın Tosbağı mahallesi ahalisinden Karabet Yapuciyanın oğ- lu on sekiz yaşlarında Ohannes elinde bir arzuhal ile vali Cevad beye müra caat eder; arzuhalini takdimden son- ra şifahen de: — İsfendiyar isminde bir delikanlı İle arkadaşları daima beni takib ile evimizin etrafında dolaşıyorlar. Mak- sad bana ve karıma tasalluttur. Bu- nun önü alınmazsa günün birinde ya onlar beni, ya ben onlardan birini öl- dürmek ihtimali vardır. Bunların ta- arruzlarını men'e bir çare bulunuz! der. İsfendiyar ile arkadaşları bu Ohan- nes Yapucıyanı arzuhalin takdimin. den bir gün evvel sokakta yakalıyarak dövmüş ve ölümle de tehdid etmişler. di. Vali mütecasirler hakkında bir şey yapmaz. Ohannesin şikâyetinden ha- ber alan İsfendiyar İle arkadaşları 1909 nisanının dokuzuncu günü ak. $âm ezanı vaktinde Ohannesi evinin yakınında bulunan bir hendekte bek- ler, Ohannes evine giderken üstüne atı- lırlar. Söğüp sayarak kama ile başın- dan yaralarlar, Ohannes te belindeki tabancayı çekerek İsfendiyarı ağır arkadaşı Cemi hafif surette yaraladık- tan sonra kaçar, saklanır. İsfendiyar iki gün sonra aldığı yaradan mütees- siren vefat eder. Bu vakada hakikatte iki unsur arasındaki hoşnudsuzluğun, hüsumetin zerre kadar tesiri yoktu. Sırf şahsi bir husumet ve bir müna. zaa idi bu. Fakat fırsat arıyan muharrikler bu- na hemen bir «islâm - hıristiyan dava- Si» rengini verdiler. Cahillerin zaten zehirlenmiş" - zihinleri * bu hâdiseden büyük bir elem duydu; hissiyatı alev- lendi. İsfendiyarın cenaze alayında binlerce kişi hazır bulundu. Defni €s- nasında irad edilen müheyyic nutuk- larla katilden bütün Adana Ermeni- leri mesul tutuldu! Tehdidler savrul- du. Alayda bulunup bu asabiyeti tah- rik edici sözleri söyliyenlerin maksad. larını kavrıyamıyan islâm ahalide hid- det ve galeyan son haddine vardı. Bu tezahürat karşısında Ermenilerde de heyecan ve korku göründü. Hükümet, katili tutamamıştı. Maktulün akraba- si cemiyetle vali Cevad beye müracaat ederek:: — Kalili siz bulamıyacaksanız, bi- ze bırakınız. Bulalım; icabına baka- um! Gibi tehdidlere başladılar, Bu taz- yik üzerine Cevad bey katilin bulu- nup hükümete teslimini merhasa ve- kilinden istedi. Merhasa vekili de hakkile; — Merhasahane ne canilere mel- cedir; ne de polis komiserliğidir. Fira- rına meydan verilen katilin elde edilmesi hükümete terettüb eden bir vazifedir. Cevabını verdi. Fakat gerek vali, gerek islâm ahaji nazarında Ermeniler katili saklayıp hükümete teslim etmemekle mütte- hem kaldılar (1) Katilin teslimi için tazyik edilen bazı Ermenilerin: — Bütün kaçan katiller tutulmuş mu ki biz bu Ermeni katili teslime mecbur olalım! Yolunda mantıksız cevaplar verme. leri ve bu cevapların şüyuu da islâm- ların imflalini ve hiddetini arttıracak yeni bir sebep oldu. (Arkası var) (1) Val Cevat bey vakadan sonra Da- Nezaretine verdiği raporda katili ? ; ik 3 İ kadar bitece: ğini söyliyen kok mühendisi B. Kâ- zumdan izahat istedim."Genç mühen» dis dedi ki? — Sümer Bankın İngiliz Brassert firmasına yaptırdığı ilk demir ve çe- lik fabrikamız Türkiyenin ve Balkan- ların en büyük fabrikası olacaktır. İki yüksek fırını ile kok depoları ve kok fırınları üç aya kadar tamamla. nacaktır. O zaman istihselâta başlı- yacağız. Çelik fabrikası ile Haddane de önümüzdeki temmuzda nihayete erecektir. Çinko kaplı büyük bir binanın önünden geçerken B. Kâzım: — Elektrik santralı... Dedi, Santral hakkında elektrik mühen- disi B. Bekirden izahat aldık: — İstanbul elektrik santralından sonra Türkiyenin en büyük elektrik santralı olacaktır. İnşaatı bitmek üze- redir. Bütün civar köylere ve Safran- boluya buradan elektrik verilecektir. Elektrik santralının tam karşısın. da başka büyük bir bina var. Demir istihsal ederken ham maddeden ve kok kömürünün tasfiyesinden çıka- cak mayi ve gazlerden benzin çıkar. mak işi de bu binada yapılacakmış. B. Kâzıma fabrikada kaç kişi çalış- tığını sordum: — 4000 amelemiz var,dedi. Bu amelelerin 2000 i gündüz, diğer 2000 1 de münavebe ile gece yarısına kadar ve gece yarısından sonra çalışıyorlar. Bu 4000 amele bankanın hususi ola- rak yaptırdığı amele paviyonlarında yatarlar ve pek az bir para ile de yi- yeceklerini Kantinlerden temin eder- ler. 4000 Türk amelesi... Şaka değil bu. 4000 Türk genci bu muazzam fabrika sayesinde iş bulup geçiniyor. Ne ka- dar sevinsek yeridir. Fabrika âdeta civar köyler için bir saadet memba haline gelmiş. Parasız ve işsiz kalan köylü dağarcığını omuzlayıp Kara. bük yolunu tutuyor. İhtiyacına göre iki ay, üç ay kadar çalıştıktan sonra arttırdığı para ile mesud Ye memnun köyüne. dönüyor, Geleh köylülerin hemen hepsine iş veriliyor. Fabtika- nın İşçi kadrosu geniş olduğundan hiç bir.müracaat geri çevrilmiyor. Mühendis B. Kâzımdan ayrılıp ote- le dönerken kendi kendime bir hesap yaptım: Burâda çalışan amelelerin yevmi- tiğine göre 4000 âmelenin günde al- dıkları para en aşağı 3000 lira tutu- yor. Bu, ayda 90,000 lira eder. Demek ki Sümer Bank her ay bir servet tutan bu yekünla Türk köylüsüne, Türk iş- şisine büyük bir yardım ediyor. Nuri Akyel Kandıra ketenleri satışa çıkarılıyor Kandıra (Akşam) — Kandıra ke tenleri yavaş yavaş satışa çıkarılma- ga başlanmakta ve geçen yıla niş- betle keten fiatlerinde mühim bir tereffü göze çarpmaktadır. Çünkü hâm madde olarak elde edi. len (keten liflerinin) alıcıları sene- den seneye artıyor. Bu durum mem- Jeket köylüsünü çok memnun bırak- maktadır. Evvelce tamamen (odun- culukla) geçinen ve ona önem veren kaza halkı simdi İstisnasız olarak (ketene) sarılmıştır. Ketencilikte en ziyade köylü ka- dınların rolü görülür, Keteni işliyen ve keteni yarı mamul ve satışa elve- rişli bir hale getiren kadınlardır. paşada Ridvan, Alemdar: Cağaloğ- lunda Abdülkadir, Şehremini: Topka- pıda Nâzım, Kadıköy: Söğütlüşeşme- de Hulüsi Osman, Üsküdar: Çarşıbo- yunda Ömer Kenan, Heybeliada; To- mas, Büyükada: Halk. Her gece açık tezaneler: Yeniköy, Emirgün, Rumelihisin, Or- taköy, Arnavutköy, Bebek, Beykoz, Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli .......... T9İTİKA No. 132 Korsanlar O gün Kızkulesi önlerinde toplandılar v yeniden and içtiler: Bizansı zabtetmeden dönmiyeceği: Hacer, Kızkulesi arkasında demir- lemişti, Necip Hayyat derhal bir kayığa bin- di.. yanına reislerden bir kaçını ala- rak Hacerin gemisine gitti. Hacer, uzaktan kayığın geldiğini görünce, Sait geliyor sanmıştı. Necip Hayyat, Dişi korsanın gemisine çıkta: — Tam vaktinde yetiştin, Hacer! dedi. Biz de dönüyorduk. Zaten bi- rinci defasında Bizanstan ayrılmiış- tık. Fakat, yolda reisler birdenbire kararlarını değiştirdiler. «Bizanslı- lar arkamızdan gülecek!» dediler... (Ölüm Boğazı) yolunu yarılamışken, tekrar Bizans önlerine döndük, Ya- nımda otuz beş gemiden başka kuv- vet kalmadı, Ölekiler korktular... Be- nim emrime girmek istemediler. ve beni yalnız birakmak için çıkıp gtti- ler. dedi. Hacer, Necibe sordu! — Sâit nerede? O arkadaşlarının dağılmasına neden meydan verdi? Reisler başlarını önlerine eğdiler. Necip Hayyat hakikati söylemeğe mecbur oldu: — Halice yaptığımız bir hücum- da Salt yaralanmıştı. Yarası iyi ol madı, öldü. » Hacer birdenbire - beynine bir yıl- dırım çarpmış gibi - titredi. — Salt öldü mü dedin?! — Evet, sitti! Onu Bizans önünde kendini çabuk topladı. — Nereye gömdünüz onun? — Şu karşıki sahile... Hacer, Saidin öldüğünü anlayınca! — Donanmaya kim baş oldu? Diye sordu. Necip Hayyat: — Arkadaşlarım beni seçtiler, de- di, fakat ben bu işi yapamıyacağım, Elimde bir kuvvet kalmadı. Reisler bana isyan ettiler. Bir kısmı başını alıp gitti. Bir kısmı da - şebri yağ- ma etmek ve zengin olmak hulyasi- le - yanımda kaldı. “Bir kaç gün ön- ce muhasaradan vazgeçerek yola çıkmıştık. Fakat, yolda tekrar bir toplantı yaparak, yanımızda Rum esirlerini dinledik.. onlar bize cesa- ret verdiler. Karşı yakadaki gizli er- zak ambarlarını göstereceklerini söy- lediler, Tekrar döndük. — Erzağınız var mı? — Var. Hem de fazlasile... — Esirler size yardım ettiler de- mek? — Evet. Anadolu kiyısındaki bü- tün gizli erzak ambarlarını göster- diler. Bir kısmını sahiplerine bırak- tık. bir kısmını biz aldık, gemilere dağıttık. Mücahitlerimizin mideleri toktur. — Ya cepleri..? — İşte şimdi ceplerini doldurmak için muhasaranın devamına karar verdiler, Bir müddet daha burada kalacağız. Senin gelişin, bize kuv- vet verdi.. mukavemet ve eesaretimi- zi arttırdı. Hacer bu kısa konuşmadan sonra, maiyetinde getirdiği mücahitleri ge- milere taksim ederek: — Babama söz verdim, dedi, Bi- zansı zapletmeden dönmiyeceğim. Sizden de söz istiyorum, Necip. Eğer beni burada yalnız bırakıp giderse- niz, göklerin bütün lâneti üzerinize yağsın. Allahın gazabı hepinizi mah- vetsin — Bana beddua etme, Sittil Ben daima sizinle beraberim. Fakat, be- nim mevkiime göz diken ve bu yüz. den ikide birde korsanları âyaklan- dıran bir kaç arkadaş var. Onları yatıştırmak gerek. — Sen onları bana bırak! Ben hep- #'ni yola getiririm. — Çalışmağa hazıtım, istersen - bü Targaşalıklara niheyt vermek için - seni baş yapalım. Zaten sen de bi- zimle beraber, erkek reisler gibi se- fere çıkan; dalgalarla fırtınalarla bo- ğuşan bir kahramansın! Biz, hiç bi- rimiz, sana kadın gözile bakmayız. Eğer bize baş olursan, hepimiz senin etrafında toplanır ve elele vererek — Hele bir kere arkadaşlarla bir toplantı yapalım da. İcap ederse, hep bir arada konuşuruz bu işi... Necip Hayyat gittikten sonra, Ha- cer, Necibin maiyetindeki reislerden bazılarını gemiye çağırttı. onlarla da ayrı ayn görüştü, fikirlerini öğ- yendi, ları ve Şehrin kapılarını Araplara açacakları kanaatinin bütün reisler- de hâkim olduğunu gördü, Hacer, bütün relsleri gemisine da- vet etti, Arap korsanları, Hacerin gelişin. den çok sevinmişlerdi. Her taraftan: «— Yaşasın Sitti Hacer > Sesleri yükseliyordu. Haceri Araplar arasında sevmiyen bir fert yok gibiydi. Necibe boyun eğmiyen bazı Korsanlar, Hacerin di- zini öpmeğe koşuyorlardı. Hacer bir kaç Saat içinde temas etiği reisleri dinledikten sonra, vazi- yeti az çok kavramışlı. Bizansın toplantıya iş- tirak etmişlerdi. İlkönce hep bir — Hoş geldin. bize uğurlar ge tirdin, Sitti Hacer! Diye bağrıştılar. Hacer, babasmın selâmını ve öğüt lerini söyledi: — Bu, mukaddes bir cihattır, de di, hepimiz bu yolda ölünceye kadar çarpışıp çalışmağa ant içerek yola çiklik. Geri dönersek, düşmanı ken- dimize güldürmüş oluruz. Ve kabi- lelerimizin şrefini, namusunu ayak- lar altına düşürürüz. Biz, akıncı, dö- güşçü bir milletin evlâtlarıyız. Bize ancak döğüşmek ve - düşmana ye- nİlmeden - her savaştan muzaffer olarak dönmek yaraşır. Babam, zâ- viyesinde, ihtiyarlarla beraber, gece gündüz muvaffakıyetimize dua etmek. tedir. Bizansı zâptelmden dönmiye- ceğimize tekrar ant içelim. Bizans hazineleri bizi bekliyor. Onları düş- man elinde birakıp dönersek. bu fır- satı bir daha ele geçiremeyiz. Reislerden biri: — Hacer çok doğru söylüyor - di- ye bağırdı - tekrar hep birlikte ant içelim; «Kanımızı Bizans önlerinde dökeceğiz... Fakat şehri zaptteme- den dönmiyeceğiz.» Haydi arkadaş- lar, siz de tekrarlayın bu sözleri! Hacer başını çevirdi ve ayrı ayn gözlerini bütün reislerin yüzünde gezdirdi: — Haydi, sizi bekliyorum, . yiğit- ler.. kahramanlar! Hacerin, gök gürültüsüne benziyen sert ve gür sesi geminin güvertesin- de perde perde yükseliyordu. Korsanlar heyecan içinde titreş- tiler.. Ve hep bir ağızdan ayni sözleri tek- rarladılar. Hep birden ellerini göğüslerine ve sonra kılıçlarının kabzesine görüre- rek yemin ettiler: — Allah şahidimiz olsun... Bizansı zaptetmeden dönmiyeceğiz. Hacer bu neticeden çok memnüun- du. . Bir aralık Necip Hayyatın, biraz önce kendisine mahrem olarak bah- settiği «başlık» meselesini de açacas ğını umdu. Fakat, Necip oralarda olmadı. Hacer bundan şüphelendi, Selim Karvan adlı bir başka rel- sin de istemiyerek yemin etiğini, gö- zünün ucile görmüştü. Hacer, bu adamdan şüphelenmişti. Kimseye bir şey sezdirmeği, (Arkası var) 5