2 Am yaşında... k faşta insan, epey mühim şah- N rı gm ise, kendisinin pek mühim Il Asan olduğuna kani... iten, babası, işlerini yola koymak sekiz aylık bir seyahate gider- i ciddiyetle ona: — Evlâdım... Sen şimdi âdeta f genç kız oldun. - dememiş miy- i? Bu sözleri dinlerken, yavrucak, başını kaldırmış, gururla yanakları- Pı şişirmişti. — Sana anneni emanet ediyorum. Çünkü anneciğin daha küçüktür. gençtir, onu sen muhafaza edecek- sin! — Peki! — Söz veriyor musun? # Babanın yüzünü birdenbire hüzün kapladı. Bilirsiniz ya, büyük insan- İar, bazan esrarengiz tavırlar takı- Murlar... İşte onun gibi... Sevim, tombul ve beyaz kollarını babasının boynuna büyük bir mu- habbetle sardı ve sesinde kati bir em- Miyet olarak: — Rahat git, bâbacığım!... Me- Pak etine... Söz veriyorum... Ben an- Meme iyi bakarım... - dedi. Filkakika da, öyle oldu. Erkek git- Ükten sonra, yavrucak, harfbeharf Vadini yerine getirdi. Annesinin yalnız başına bir adım bile atmak haddi değil... Hemen o, Bölge gibi ayaklarının dibinde be- Kocasından ayrıldığı ilk haftalar, kadın sevgili yavrusunu mütemadi- yen yanında gördükçe teselli bulu- yor, memnun Kâliyordu, Fakat şim di - Ki aradan #lti ay geçmişti - bu kendisini koyuyermiyen mevcudiyet- ten sıkılmağa başlıyor gibiydi. Hatlâ hiraz asabiyetle kızına: — Haydi git, bahçede oyna... Ne- dir, mütemadiyen peşimde dolaşıyor- | 8un?... Of, artık!... . dedi. Sevim, annesinin gözlerinde parlı- yan öfke şimşeği karşısında, 88s çı- karmadan başını iğdi. Bu vakadan hemen sonra da, bay Faik geldi. İşte, haberiniz olsun: Bu adamdan, Sevim nefret ediyor! O, babasının arkadaşı... €ve geliyor... Sevim, mânasını anlamadığı hal- de, bu ziyaretlerden hiç te memnun kalmıyor... Hele babasına mahsus koltuğa herifin oturduğunu gördü- ğü zaman sinirleri öyle geriliyor ki... Küçücük yumruklarını öfkeyle sikiyor... Bu son günlerde de Faik, bin bir ile pek sık gelmeğe başladı. Annesinin, onu gördüğü zaman, Pek memnun bir hali var, Hele bu- gün, güzel yüzü sevinde parlıyor. lediği oyuncağa kavuşmuş çocuk- Jar gibi memnun! Sevim, kucağnda bir bebek, dal- gın, düşünüyor. Babasının hazin sesle söylediği Sözler aklına geliyor: «— Sana anneni emanet ediyorum. Sık sık ETİBANK Çünkü anneciğin daha küçüktür, gençtir. Onu sen muhafaza deccek- sin!» Salonun bir köşesinde, annesile bay Faik, yavaş yavaş konuşuyor. O kadar yavaş konuşuyorlar ki, Sevim, bülün dikkatine rağmen mu- havereyi takip edemiyor. Yalnız, arasıra, cümle parçaları kulağına çarpıyor: — Deli misiniz?... Doğru değil... — Beyhude yere beni bedbaht et- meyin... Nereden duyacak? Sevimin kalbi, hızla çarpıyor. Muhabbetli ruhu, fena bir şeyler cereyan ettiğini hissediyor... Korkuyor... Bir kere: Bu bay Faik neden bu- rada?... Ne arıyor? Hem bu koltuk babasının... Oraya oturmağa ne hak- kı var?... Üstelik, annesi ona güle rek bakıyor... Neden onu kovmu- yor?... — Sevim!... — Efendim? — Sana söyledim: Çık bahçeye... Niçin söz dinlemiyorsun? Aman yarabbi... Ne sert ses... Annesi hiç bir zaman ona böyle hitap etmemişti! Yavrucuğun Kalbi, öfke ve isyanla dolu... Kapıya doğru yürüdü. Gururu kan ağlıyor! Vay, demek annesi onu kovuyor!... Pekâlâ... Öyleyse gidecek... Ağaçlar altında, kolları sallanarak yürüyor. İçinden kinler coşuyor. Salonun açık penceresinden Faik beyin kalktığını ve annesine yaklaş. tığını görüyor... İşte tıpkı babasının annesini öpmek istediği gbil... AŞK ve MACEF “AŞK Ve MACEL, '/ınınısana eman&ı€ liyorum!, a sU V Sm a ——— —— — —— ELİ Aİ a, Sevim, kırılan izzeti nefsini unu- | tarak, fırtına gibi, salondan içeri girdi; ve annesine: — Ruhum!... - diye bağırdı. Kadın, sapsarı kesildi, İrkildi. Çocuk: «Ruhum; demişti... 4#Ruhum!...> Kocasının daima kendisine söyle- diği sözl... Minimini hançereden çıkan bu fer- yat, annenin gözleri önünde bir er- kek hayalini tecessüm ettirdi. Şim- dilik uzaklarda olan hayat ar Sevim, kalbinden gelen bu feryat- la, annesini kurtarabilecek çarelerin en müessirini bulmuştu. Babasının soba başında muhabbet- le söylediği ve tesadüfen kendi ku- lağına da ilişen bu cümleyi, o, hiç unutmamıştı! Kadın, kollarını yavrusuna âçtı. Bay Faik, fena halde bozularak, bu anne - kız muhabbeti manzarasını seyrediyordu. Doğrusu bugünkü ziyaretinden | hiç te böyle bir netice beklememişti! Genç kadın, biraz rengi uçuk, fa- kat memnun bir eda ile: "niz, beyefendi! - dedi, - Bir müddet | te galiba biribirimizi göremiyeceğiz... | Zira biz ağabeyime misafir gidiyo- | rüz... Kocam avdet ettikten sonra | görüşürüz. Erkek, dudaklarını ısırarak, öfkey- Ie çıktı. Yaz akşamının sakin güzel- | liği, anneyle kızı sardı. — Yarın, yavrucuğum, dayına gi- deriz... Orada kalırız... İkl ay sonra baban gelir... Onu karşılar, hep bir- den eve döneriz... Haydi gel, şimdi babana mektup yazalım. Beyaz kâğıdın üstünde annenin eli, hafifçe titriyerek kurtulmuş safi- yetinin bahtiyarlığile şu satırları ka- raladı: «Kocacığım, Günleri sayarak seni bekliyoruz. | Sevimle ben bep senden bahsediyo- ruz, Güleceksin amma, bu küçük yavru, âdeta beni muhafaza eden bir melek... Sanki senin yerini tut- muş gibi... İnşallah yakında yanımı- za geldiğin zaman... İh...» Nakleden: (Vâ - Nü) memleketler: Genetiği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi Beş kuruşluk pul göndermek lizımdır. Saban 7 — Ruzuhuzır 150 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 1026 1202 610 928 1200 130 Va. 419 5451204 1521 1751 1921 Sea şia kz die bale işi E. Çaneğa Ahamayaya mn seyahate e ken ve selâm resmini yapan askerin önünden geçerken si | ter. Büyük bir hevesle sinemaya k” i tasavvu ,BULMACAMIZ Yaldlira —Başlarafı seğe rol, bir küçük hizmetçi rolüğ Halbuki gp dızların Hayati, 05 yakindan görmt ge“ bir hizmetçi rolü” yük bir sukutu hi e uğrarEBararlık Sinemada meselâ bir iki kısa şaeleri Dede görünen kontes, zengin kadi; rolleri filân vardır, Figüranlar hiğü değilse, bir an olsun, kendilerini dekor içinde görmek için bu rolleri sol derece severler, Fakat asıl büyük hayal sukutu, İn sanı iğrendiren şey nedir bilir mt niz? Aylarca koşar, böyle bir rol alırsın Zahmet çeker, oynarsınız. Filim b »kkat at şarsınız. Artık sizin, b bulundüz ğenmeyip çıkar zum görülmemiş, of çıkarılmış!... Bunun ne büyük sukutu olduğunu tasavvur edeme siniz... Figüranların ne kadar yorgun bitkin, pansiyonlarına döndükle edemezsiniz, halde, atlarından ler, hattâ beş altı ker len, muvaffak olamayınca tekrar ken- di şehrine dönen, para biriktirip tek- rar buraya koşanlar bile vardır. Sonra birçok figüranların da talihe leri pek gariptir. Meselâ senelerden» beri figüranlık etmiştir de bir kere bile filimde yüzü görülmemiştir. Ek- seriya bu figüranlar büyük artistlerin eşidir. Bunlardan biçoğu arkadan ar- tiste çok benzer. Arkadan çekilecek sahnelerde, asıl büyük artistlerin yo- rulmaması için, bunlar oynarlar, Bir filimde 40-50 sahne çevirirler. Fakat bir kere bile yüzleri görülmez. Sonra büyük emeklerle Hollivula gelmiş, burada figüranlık ederek ve meşhur olmadan ihtiyarlamış kadın- Jar bile vardır. Bunlardan bazılarına, emeklerine mükâfat olarak, stüdyo- larda terzilik, artist giydirmek gibi işler verilmiştir. Bunları başaramı- yanlar hâlâ ihtiyar #güran rollerine çıkarlar... Ve belki de hâlâ gönüllerin- de bir gün meşhur olmak hülyasi vardır. Hikmet Feridun E ij 1 (| m m La | Lİ m Boldan sağa: 1— Meclisi idare Âzalarının aldığı para, 2 — Nişaneler - Kapı sürgüsü. $ — Kokmuş yumurta - Banmaktan emir. 4 — Yapma - Şerik. 5 — Rels 6 — Aşikâr - Anıt. 7 — Demir İp: - Mükemmel - Güzel sanal, 1 — Karagüzün arkadaşı - Nola, 2 — Budala -“Bir renk. 3 — Halk GA 4 — inse sandal - Lâhza - Gözün Üstü” 5 — Tersi sorgü lihikasıdır. Başına Ho gelirse Yâtif olur - Kırmızı 6 — Hamalın sirtina aldığı, # 8 — Şişkinlik - Yemek kabı N 8 — Cehennem meleği - Vilâyet. 9 — Yakın değil - He rvakit 10 — Almanyada bir nehir - Yarmadas ı— LAngüzaf, 2 — Ani, Nasır, Bulut, İyri, 4 — Adofüssaks, 5 gr ik Ayi: — Ser, Ta, 7 — Zays, Akg, 8 —“ Ark 9 — Fırka, Zira, 10 — < İstanl