Bahri anlatıyordu: ! — Geçen yaz tek başıma Bostan- | Gıda bir köşk tuttum, Yerleştim. Bu, | hakikaten güzel bir köşktü. Derli toplu idi. Hizmetçi tutmadım. Kendi İşimi kendim görüyorum. Fakat her hedense, çoktanberi gönül işlerinde talihim iyi gitmiyordu. Halbuki yir- mi yaşında bir delikanlı gibi seviş- Mek arzuları içindeydim. İşte bu si- Tâlarda civardaki sayfiyelerin birin- de, bir bahçede kır balosu verilece- ğini haber aldım. Arkadaşlarımdan biri bu balo için bana bilet de gön- dermişti. Kalktım, gillim. Balonun verildiği, deniz kenarındaki bahçe renk Tenk fenelerle donatılmıştı. Adaleli Yücudlü sporcu delikanlılarla, güzel, genç kızlar dans ediyorlardı. Fakat ben baloda da eğlenemiyordum. Bir aralık saate baktım. On iki... Artık kalkıp eve gitmeğe niyet etmiştim. Fakat bu esnada masamın önünden, çık mavi ve fazla dekoite elbisesini hişırdatarak uzun boylu, genç, gü- Xl bir kadın geçti. Birdenbire fırladım: — Melâhat!.. dedim, Genç kadın basını çevirdi, Beni Börür görmez svinçten gözlerinin içi Bülerek masama koştu: — Bahri... Ay gözlerime inanamı- Yorüm... Sensir. değil mi? Bu tesa- düf âdeta bir sandet!.. Melâhatle Lundan birkaç sene ev- | Vel bir vapur yolculuğunda ahbab İ olmuştuk. O yalnız syahat ediyordu. | Beş altı gün süren bu deniz yolcu- luğunda arkadaşlığı pek çabuk iler- | letmiştik, Mehtaplı gecelerde güver- | tenin bir köşesine çekilir, ne doyul- MAZ, ne şairane saatler geçirirdik. Bu beş altı gün süren vapur yolculuğunun bende ne unutulmaz hatıraları vardı. Bunun için Melâha- ti görünce bütün bu deniz üstünde Beçen eski günler, eski mehtaplı ge- Geler hayalimde canlanmıştı. Melâhati hemen elinden tutarak Müsama oturttum, Yirmi, yirmi beş dâkika sonra aramızdaki eski sami- Miyet tamamile geri dönmüştü. Bir aralık Melâhat: “e Aman, dedi, sana Tasgelmem ne İyi oldu, Bir kaçamak yapıp buraya geldim. Fakat hiç eğlenemi- Dönüp gitmek: üzereydim. Hemen ben de cevab verdim: | — Ben de öyle Melâhat... Sana evvel hiç, amma hiç eğ- İenemiyordum. Fakat sen İstanbul- dâ değildin. Ne zaman geldin? İ — Bir hafta evvel geldim, Bu İs- tanbuldaki son gecem... Yarın sabah Sant altıda eniştem beni evden ala- cak, seyahate çıkıyoruz. Şimdi saat 12 mi? Yani İstanbulda 6 saatim da- ha kaldı, Burada teyzemin evinde Misafirim, İstanbuldaki son gecemi İYİ geçirmek için teyzemden izin al. . Baloya geldim. — Demek daha topu topu altı saat ldasın ha... İşte buna çok üzüldüm. - Halbuki ben meler ümid “diyordum... N — Sana evvelce rasgelseydim bel- ki bu seyahati biraz geciktirirdim. artık her şey hazır... Biletleri- Mizi bile çoktan aldık. Bir iki dans ettik, Fakat bu kala- balık arasında eğlenemiyorduk. Melâhate: — Kalabalıkta eğlenemiyorum. İstermisin bizim köşke gidelim. Gü- #el bir balkonum var. Uzaktan deni- zi görüyor. Sana radyo çalarım. Buz- Mu içkiler hazırlarım. Melâhat gözlerimin içine sıcak si- Sak bakarak: — Peki... dedi. Bu cevab üzerine ben hemn gar- Sonu çağırdım. Hesabı gördüm. Al- lahını seven bizi burada bir dakika m! Balonun verildiği bahçeden çıktık. Yolda Melâhat bana sordu: — Kocaman köşkte tek başına ya- Şamaktan korkmıyor musun? Güldüm: — İlâhi Melâhat!. Sen beni pek Sesaretsiz bir adam sanıyorsun gali- ba... Hamdaslun €peyce cesaretim Yardır. Neden korkacakmışım? Hır- izdan mı? Ah öyle bir şey olsa, bir yanılsa da bizim eve girse... Böyle bir şeyi pek temenni ederim. öyle bir ders veririm ki bir daha bütün ömründe böyle bir çey &. yemin eder, İlerledik, Köşkün önüne gelmiştik. Cebimden anahtarı çıkardım, Heye- candan titriyen parmaklarımla köş- kün kapısını açtım. Sanki içeride korkulacak bir şey varmış, yahüd bi- risi bizim bu geceki sandetimize mâ- Bi olacakmış gibi en küçük bir gü- rültü yapmaktan bile çekiniyordum. Fakat ben böyle son derecede gürül- tüsüzce kapıyı açar açmüâz köşkün içinde büyük bir patırtı koptu. Melâhat korku ile koluma yapıştı. NİKÂYE HIRSIZ VAR! Bu esnada köşkün merdivenlerine gö- | züm ilişti, Dehşetle duraladım. Yu- karıki odalardan birinde yanan elek- trik ışığı köşkün merdivenlerine vur- Muştu. Melâhat heyecan ve korku içinde kulağıma fısıldadı: — Yukarıda ışık var!., Bende de şafak atmıştı : — Evet... dedim, tuhaf şey... Mu- hakkak yukarıda biri olmalı... Birdenbire aklıma bir şey geldi. Acaba baloya gitmek için evden çi- karen yukarıdaki elektriklerden biri- ni açık mı unutmuştum? Bu düşün- ce içime biraz su serpiyordu. Melâhatle ne yapacağımızı bilemi- yorduk. Olduğumuz yerde kalakal- mıştık, Ne bir adım ilerliyor, ne de bir adım geriliyorduk. Nihayet yukari katta bir patırdı daha oldu ve birdenbire elektrik sön- dü. Hemen Melâhatin elinden tuttum; ağımdan, hiç farkında bile olmadan şu sözler döküldü: — Aman kaçalım... Yukarıda biri- si olduğu muhakkak... Hemen evden çıktık. Ben içerideki hırsız kaçmasın diye kapıyı kapadım. Bu vaziyet karşısında ne yapaca- ğumı bir türlü kestiremiyordum. Fa- kat bu hallerle Melâhati kendimden €peyce soğutmuştum. Hattâ bir ara- lık Melâhat: — Canım... dedi, ev senin evin... 'Korkacak birisi varsa o da içerideki... Gir... Bak... Ne oluyor?.. Biraz ken- dini göster... Melâhata: — Aman yayrucuğum, dedim, me- sele o adar basit değil... Ben neden çekiniyorum biliyor musun? Şimdi «Rap!> diye içeri gireceğim. Yukarı- daki adamlarla karşılaşacağım. Bir- denbire elimden bir kaza filân çıka- cak... Hiç yoktan birkaç kişinin ka- nına gireceğim. Karşıma çıkacak bir kaç kişiyi fena halde pataklıyacağım, Haydi bir gürültü, bir patırtı... Her. kes bu macerayı işiterek... Halbuki ben bu gece şöyle birkaç saati senin- le başbaşa geçirmek istiyorum. — Eee... Şimdi ne yapacağız?... Melâhate ne cevab vereceğimi bile- miyordum. Lâf olsun diye: — Eğer evde birisi varsa bunların işl uzun sürmez. Zaten bizim içeriye girmek için kapıyı açtığımız duy- muştur. Her halde şimdi kaçmağa karar vermiştir. Bir yandan işi polise veya bekçiye söylemeği de düşünüyordum. Fukat bunun için de Melâhatten utanıyor- Gum. Güçlü kuvvetli, iri yart erke- tim. Böyle bir adamın evine hırsız girsin de kendisi korku içinde re yapacağını şaşırsın ha... Maamafih nihayet polise veya beçiye baş vur- mağı da aklıma koydum. Bir müd- det Melâhatle köşkün etrafında do- laştık. Saat dörde gelmişti, İçeride bizim elektrik mütemadiyen yanıp sönüyor, Galiba hırsız bütün evi soy- mağa karar vermişti. Ben Melâhate: -—- Bari, dedim, gideyim... Bekçiye | veya birisine haber vereyim. Melâhat: İ — Aman, dedi, o halde ben de evi- | me gideyim... Senin yanında gecenin | bu saatinde başkalarına görünmek istemem, Rezalet olur. Zaten saat dörde yaklaşıyor. İki saat sonra yola çıkacağız. Vaktim de kalmadı, Mu- hakkak gitmeliyim... Ne söyledimse Melühati fazla ala- koymak mümkün olamadı. Nihayet soğuk bir tavırla elimi sıktıktan son- ra benden ayrıldı. Bundan sonra he- men polise koştum. İşi anlattım. Ya- nıma iki memur verdiler. Eve girdik. Yukarı kafa çıktık. Bir de baktım. Benim yalağımda arkadaşım Nuri yatmıyor mu? Nuri bizi görünce şaş- kın şaşkın kalktı: — Yahu... dedi, İzmirden geldim. Sana haber vermeden bir sürpriz yapmağa karar vermiştim. Seni köşk- te bulamadım. Yatacak başka yerim de yok. Bahçeden atlayınca köşke girdim. Fakat evinde amma tahta kurusu varmış ha... Bir türlü uyu- yamadım. İkide birde eletriği açıp tahta kurularını öldürüyordum. Nuri, uyku sersemliğile evvelâ po- Misleri farketmemişti, Kapının yanın- da duran memurlara gözü ilişince: — Yahu aşkolsun sana... dedi, kırk yılık arkadaşını, misafirini sen böy- le mi karşılarsın?.. Amma da saygi sız herifsin ya.. Y Hikmet Ferudun Askerlik işleri Eminönü Askerlik şubesinden: 1 Eminönü kazası halkından olan 494 doğumlularm lik ve sen yoklamaları ve bu doğumlularla müameleye tâbi bulunan tecillerin, muameleleri yapılmak Üzere kertik meclisi Eylâl ve 1/Teş aylarının tek günlerinde Eminönü yerli askerlik şu- besinde, çift günleri Eminönü yabancı â8- kerlik şubesinde içtima edeceklerdir. 2 — Eminönü kazasının Alemdar nahi- yesi halkının yoklamaları Eylül ayının (1-3-5-7-9) uncu günleri, Kumkapı nshi- yesi halkının yoklamaları Eylül ayının 13-157-0-2) nel günleri, Eminönü mer- kez nahiyesi halkının yoklamaları Eylül ayının (29-27-29) uncu günleri, Beyazıt nahiyesi halkının yoklamaları 1/Teş, ayı- nın (1-3-5-7) günleri, Küçükpazar nahi- yesi halkının yoklamaları İ/Teş. ayının (11-13-15-) imei günleri, 1/Teş. ayının (17-19-21-25-27 ve 31) inci günleri de yu- karıda tahsis edilen günlerde her hangi bir sebeble yoklamalara gelememiş ve te- elilerini yaptırmamış olanlar müracaat ederek yoklamalarını ve teciilerini yaptı- rabileceklerdir. 3 — Şube tarafından Eminönü kazan halkından yoklamaları yapılacak olan 334 Goğumluların künye ve adreslerini havi yoklamaya davet cedvelleri nahiye mü- Gürlükleri vamtasile mahalle mümessille- rine gönderilmiş ve bu cedvellerde yokla- maların yapılacağı günler ayrı ayrı göste- rilmiş olduğundan © mahalle mümessileri ile birlikte Eminönü askertik Şubesine gelmeleri ilân olunur. i | | ADYOLI ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız Nevralji ve bütün Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mın Tetrikâ No, 97 Aryüs bizanstan döndüğü zaman, araplar etrafını sar- dılar. O gün korsan gemisinde mühim bir toplantı vardı — Aryüs bu işte büyük rol oyn yabilir, haşmetmaap! Onu tamamile satın alabiliriz. Korsanlara bizi çok kuvvetli gördüğünü söylemesi için Aryüsü elde etmeliyiz. Bu işi ondan başka bir kimse yapamaz. Madem ki Arapların ona itimadı vardır.. dön- düğü zaman korsan Salde bunu söy- ler ve inandırırsa, Arapların Bizans önünde daha fazla beklemesine im- kân kalmaz. Bu suretle muhasara biter, defolup giderler, İmparator Mihail, Anivasın son teklifini kabul etti, O akşam Aryüsün Araplara gön- derilmesine karar verildi, ... Hariklianın göz yaşları ve (Aryüs) ün son saatleri. Sarayın zemin katındaki odalar- dan birinde ve mizraklı nöbetçilerin nezareti altında bulunan Aryüsün birşeyden haberi yoktu. Harikliyaya müsterih olmasını tavsiye eden $8 ray cücesi ayni saatte Aryüse de git- miş, müsterih olmasını söylemişti. Aryüs cüceye: — Seni kim gönderdi? Diye sordu İse de cüceden cevap alamadı. Cüceler her yere serbestçe girip çi- karlardı. Nöbetçiler birşey duyma- sın diye fazla söz söylemekten çeki- nen bu cüce hiç şüphe yok ki, general Anivasın adamiydi. . Aryüs, cücenin Harikliya tarafm dan geldiğini tahmin ederek geniş bir nefes aldı. Kendi kendine: — Artık ölümden kurtuldum, de- di, ve muhakkak ki sarayda kalaca- ğım. İmparator beni affedince ya- nından ayırmıyacaktır, Aryüs, Harikliya için Bizansta kal- mak istiyordu. Rum dilberini sev- mişti. Onun da kendisini sevdiğinden emindi. Cücenin «müsterih ol!» tar- zında verdiği haberi af müjdesi ola- rak telâkki eden Aryüs arlık geniş nefes alabiliyordu. * Harikliya, yan odada İmparatorla Anivasın neler konuştuğunu duy- muştu. Aryüsü geri göndermeğe ka- rar verdikleri zaman Harikliyanın gözleri ıslanmıştı. Anivas, Aryüsün Bizanstan uzak- laşamasını neden istiyordu? Oyasa ki, Aryüsün Bizasta kalma- sını en çok arzu eden Anivas değil miydi? Bu işe İmparator da memnun ol- muştu. Madem ki böyle bir adam na- sl olsa ölümden kurtulmuş demek- ti. Bizansta kalması da doğru değil- di. Mihail, Harikliyadan da fazlaca hoşlanmış, onun zekâsını takdir ede- rek, yanından ayırmamağa karar ver» işti. Aryüs Bizansta kaldıkça, Harikliya daima onu düşünecek, onu sevecek ve İmparatora karşı kalbinde hiç te- mayül ve sevgi duymuyacaktı. Anivasın teklifi de mânasız değil- di: Aryüs Araplara Bizanslıların çok kuvvetli olduğunu söyliyecek olursa, bu, muhasaranın bitmesine de yar- dım edebilecekti, * Anivas sözünde durdu. İmparato- run müsaadesile Aryüsün odasına gitti.. uzun boylu konuştu. — İmparator, korsanlara dönmeni istiyor, Aryüs! dedi. Oraya gidince bizim çok kuvvetli olduğumuzu ve muhasara yıllarca sürse, bu yüzden bir zarar görmiyeceğimizi; ambarla- nmizini yıllık erzakla dolu olduğunu söyliyeceksin! Aryüs bu sozleri dinlerken kulak- larına İnânamıyordu. Harikliya ona: — Seni, ne yapıp yapacağım, Bi- zansta alıkoyacağım! Demişti. Harikliya neden bü va- dında durmamıştı. Anivas: bekliyor, Aryüs! ne istersin kendisinden?... — Tekrar dönmek istiyorum, ge- neral| İkinci isteğim de Harikliyanın bana verilmesidir. Onu seviyorum. i Anivas zaten bunu tahmin ediyor- iu. — Pekâlâ, dedi, sen git. ve bir ba- hane ile tekrar buraya gelmeğe ça- lış. O zaman geri dönmezsin! Fakat, şimdi gitmen gerektir. Vaziyeti an- cak sen anlatabilirsin onlara! Aryüs çok meyüstü. Araplara dön. memek için idamı bile göze almıştı. — Keşke boynumu vursalardı... Diye bağırmak istedi. Kendisine çok mültefit davranan generali de kır- mak istemiyordu. Zaten: — Gitmem.. Dese de ne faydası vardı? İmpara- tor gitmesine karar vermişti. Akşam üstü Aryüsü Haliç kapısına gönderdiler, Aryüs saraydan çıkarken, Harikli- ya pencereden göz yaşi dökerek hıç- kıra hıçkıra ağlıyordu. Aryüsün tekrar döneceğine yalnız Harikliya inanmıyordu. Çünkü Aryüs Aarapların elinde esirdi. Onun tek- rar esir kürekçiler urusına atılmıya- cağını kim temin edebilirdi? Aryüs Bizansta son saatlerini ya- şarken, Harikliyanın hayali gözünün önünden gitmiyordu. O Romada ve Napolide Harikliya kadar güzel ve sehhar bir kadın görmemişti. Forsa- lar arasında yıllarca kadınsız geçir- diği günleri hatırlıyarak, Harikliya- ya tekrar kavuşabilmek ümidiyle yü- rüyordu. Aryüsü güneş batmadan bir kayı- ga bindirdiler.. ve korsan reisinin ge- misine gönderdiler. ... Aryüs, Harikliyanın aşkını yenemi- yeceğini anlayınca, korsan Saide ya- lan söylemeğe karar verdi. Eğer Aryüs Bizansta gördüklerini Aynen anlatacak olsaydı, Araplar muhakkak surette Bizansa girebile- ceklerdi. Aryüs yolda giderken, iki tarafada söz verdiğini hatırladı. İmparatorun dediği gibi, Arapları ihmal eder ve Bizanslılara hizmet ederse, bu ayni zamanda hristiyanlığa bir hizmet olacaktı. Üstelik Aryüsün sevgilisi de bu tarafta kalıyordu. Ona da kavu- şacaktı. Aryüs Bizansa gelişinin beşinci gü- nü dönüyordu. Çok gecikmiş değildi. Zaten gemilerden ayrılırken - Bi- zansın içyüzünü anlamak için - bir kaç gün kalacağını söylemişti. Aryüsün bindiği kayık Bizans ter- sanesine aid yüksek başlı bir şalupe- den ibaretti. Araplar Aryüsün döndüğünü gö- rünce sevindiler, Aryüsün arkasından: — O hristiyandır, Döneceğini um- muyoruz... Diyenler de olmuştu. ... «Bizanslılar omuhasaraya yıllarca dayanabilirler..» Saidin yanında sinyor Antonyo ile bir çok kaptanlar vardı. Korsan rej- sinin gemisi çok kalabalıktı, Sald O gün maiyetindeki relsleri toplamış: «<Aryüs gelmezse, ne yapacağazız?» diye soruyordu. Henüz bir karar ver- memişlerdi. Bir tesadüf eseri olarak, Aryüs tam yaktında dönmüş bulu- nuyordu. — Söyle bakalım, sinyor! Bizansli- lar şehrin kapılarını ne zaman âçür. caklar bize? — İmparator senden bu hizmeti Aryüs reislerin yüzlerine ayrı ayrı Bunu yapmak için | baktı. (Arkası var) ,