HER AKŞAM BİR HİKÂYE Faik: — Hayatta öyle garip tesadüfler o- ! Bu sırada trenimiz bir istasyonda da- Tayor ki... dedi. Bundan sonra ince parmaklarını bembeyaz saçları arasında dolaştırarak | İlâve etti; | , >> Bak sana bir hikâye anlatayım | da dinle, Bir aşk hikâyesi... Büyük muharebeden bir bir buçuk AY evvel. Romanya yolundan Alman- Yaya gidiyordum. Oturduğum kompartımanda iki ki- #i idik. Trenimiz Polonya hududunda küçük bir köy istasyonunda durmuştu. Ispa kar yağıyordi. Müthiş bİr kar fırtınası etrafı kasıp kavuru- Yordu, Küçük köy istasyonundan trene ol- dukça yaşlı bir adamla, genç uzun boy- Mu, son derece de güzel bir kadın bin- di. Bizim kompartımana girdiler. Biz evvelce kompartımanda Iki kişi Olduğumuz için onlar da buraya yer- leşebilirlerdi. Yaşlı erkek: — Müsaadenizle... diyerek benim ya- Dima, genç kadın da tam karşıma otur» du. Yeni yol arkadaşlarımız benim bil. Mediğim bir dille aralarında birşeyler Kohuştular. Fakat kadının hareketle- Tinden, sıkı sıki mantosuna sarınma- Mridan zavallının çok üşüdüğü anlaşi- Biyordu. Yol esnasında genç kadınla ve ya- mındaki yaşlı adamla ahbap olmağa kalkıştım. Fakat ben İngilizceden baş- yabancı dil bilmiyordum. Onlar da İngilizceden bir tek kelime anlamıyor- Yalnız genç kadın iri gözlerinin, si- €ak bakışlarile beni uzun uzun süzü- yordu. Ne içten, ne mânalı, ne ümit verici vardı. Fakat kompartıman- daki öteki yolculardan rahat var mı ki? Bilhassa kadının yanındaki yaşlı Adamdan... Hepsinin gözleri bizde... Genç kadınla benim aramdaki gözle- Timizle başlıyan ahbaplığı farketmiş- lerdi. Onun için bütün kompartıman Yolcuları bizi dehşetli bir göz hapsine Almışlardı. Fakat gece basınca yolcuların her bi- Ti köşelerine büzülerek uykuya daldı- lar. Çünkü yataklı vagonlar tıklım tık- ım dolmuş, yer kalmamıştı. Kompartımanda kimi horlar, kimi derin derin nefes alır. Yalnız uyuyamı- Yan bir ben varım, bir de karşımdaki Senç kadın... Öteki yolcular uyuyunca biz âdeta genç kadınla komparlıman- da başbaşa kalmış gibi idik. Trenimiz kar fırtınası içinde acı acı öterek ko- #ârken biz karşı karşıya gözlerimizle luşuyorduk. Bir aralık bana gülümsedi. Ben de . Ne kadar heyecan için- Şimdi ne yapabilirdim. Birşey söyle- Mek için biraz sesimi yükseltsem belki Yanımdaki yaşlı adam, yahud köm- Partımandak! yolculardan biri uyana- bilirdi. Sonra sesimi çıkarsaydım da hangi lisandan konuşacaktım? Genç kadına hangi dilden derdimi anlata. Saktım Böylece saatler geçiyordu. Biz göz- İerimizi bir dakika bile kapatmadan, Saatlerce biribirim!ize bakıyorduk. Ara- Sıra © bana gülümsüyordu, ben ona... — yi in © bana neler anlatınıyor- Bir aralık gözüm kompartımann Penceresinden dışarıya ilişti. Yavaş ya- İyi Sabah oluyordu. Biz hâlâ bakışmak- İktifa etmiştik. Fakat bir karlı ge- <ede, bir tren kompartımanı içinde yal. Diz bakışmaktan ibaret olan bu mace- sabahın yaklaştığını farketmiş. Bana birşey söylemek istiyormuş gi- bir hareket yaptı. Yerinden kımı- . Belki de benim yanıma otura- Fakat aksilik işte... Bu sırada benim TRENDE... maklarının ucunu öptüm. Gülümsedi. l ha durmuştu. Zaten adam ukıllı sabah İ da olmuştu. Kompartımandaki yolcu- lar, genç kadının yanmdaki yaşlı adam uyandı. Fakat biz artık memnunduk. Herhalde genç kadının bana verdiği kü- ğıdda mühim şeyler yazılı idi.» Faik bir aralık sustu. Bir cigara yak- tı. Hikâyesine devam etti — Sana bu vakanın büyük harpten evvel geçtiğini söylemiştim değil mi?. Ne ise... Ben hikâyeme devam edeyim. Ben genç kadından kâğıdı aldıktan sonra hemen kompartımandan dışarı çıktım. Heyecanla kâğıdı açtım. Hay- allah müstahakıni versin... Kâğld fran- sızca yazılmiştı. Halbuki ben tek keli. me fransızca bilmiyordum. Şimdi ne olacaktı? Trende hiç bir ahbabım filşn yoktu ki, bu kâğıdı ter- cüme etlireyim. Ne ise Berline geldik. Ben burada kâğıdı tercüme ettireceğimi ümid edi- yordum. Hiç unutmam, dehşetli soğuk bir gündü. Biraz nezleye tutulmuştum. O günü otelimden çıkmadım. Ertesi gü- nü bir ahbaba ras geldim, Pransızca bi- liyordu. Hemen kâğıdı çıkardım. — Aman şunu tercüme et... dedim, Arkadaşım kâğıdı aldı, okudu. Ve şöylece tercüme etti: «Yarın, yani perşembe günü saat üç te seni «A...» otelinde bekliyorum, Ta- mamile yalnızım. ismim Deji Dear'- dır, Otelde beni böyle sarunüz. Berlin- de yalnız bir gün kalacağım.» Arkadaşım bunları bana tercüme edince aklım başımdan gitti, Çünkü ben genç kadının kâğıdını tercüme et- tirdiğim zaman cuma günü idi, Halbu- ki kadın perşembe günü randevu ver- mişti. Maamafih hemen küğiddak! ad- Tese koştum, Otelden geçn kadını sor- dum. Bana: — Bu sabah hareket etti. Nereye git- tiğini bilmiyoruz. Dün bütün gün otel- de idi. Birisini bekliyordu. Galiba gel. medi, Cevabını verdiler, Ne dersin azizim. Bu basit macerayı senelerce unutamadım, Trende ras gel- diğim genç kadının yüzünün bütün çizgileri hafızamdan silindi. Fakat 0- nun verdiği küçük kâğıd parçasını se- nelerce taşıdım. Geçen sene tahsildeki oğlumu gör mek için Parise gitmiştim. Oğlum yaş- ı bir kadının pansiyonunda oturuyor- du. Pansiyon sahibi kadının bembe- yaz saçları vardı. Oğlumun oda kirasını ben yermek istedim. Parayı uzattım. O bana bir makbuz yazdı verdi. Mak» buzdaki yazıya baktım, Heyecan için- de kaldım. Bu yazı, trende genç kadi nın bana verdiği küçük tezkeredeki yazının ayni idi, Hemen cüzdanımdan bu vaar evvel bana verilen, bir ha- tıra diye sakladığım kâğıdı çıkardım. Makbuzia yanyana koydum. İki yazı biribirinin ayni idi, Bu esnada pansi- yon sahibi de küçük tezkereyi görmüş” tü: —A... dedi benim yazım... Ben onun buruşuk yüzüne bakarak ilâve ettim: — Yanılıyorsunuz madam... Bu be- nim tanıdığım bir genç Kadının yazısı- dır... Acı acı güldü... — Belki... dedi... Hikmet Feridun Es ama İZMİR ve mülhakatı için AKŞAM gaze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. SN GEY XY kO) 15 Ağustas 938 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadii, 13,05: Plâkla Türk musikisi, 1330: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı: 1830: Hafif müzik (Plâk), 1930: Matmazel Andre Basliye: Paris gazinosu artistlerinden, muhtelif şarkılar, 1955: Borsa haberleri, 20: Saat ayarı: Grinviç rasathanesinden naklen, 2002: Rıfat ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2040: Ömer Rıza Doğrul lev, 21: Saat ayarı: 3- Orkestra: Denizetti: Ta füledu Re gimeni, 3 - Tsehalkoweky: Elegie, 2120: Fasıl saz heyeti: İbrahim ve arkadaşları tarafın. dan, 22,10; Opera musikisi CPlâki), 2250: Son haberler ve ertesi günün programı, 23: Saat ayarı: Son. Ankara — Öğle neşriyatı; 1430: Karı- pk piik neşriyatı, 1450: Plâkla Türk musikisi ve halk şarkdarı, 1515: Ajans haberleri. Akşam neşriyatı: 1810: Karışk plâk 19,15: Türk musikisi ve balk şarkıları (Hikmet Rıra), 20: Sant ayarı ve arapça neşriyat, 20,15: Türk musikisi ve balk şarkıları (Handan), 21: Havac- hk hakkında konuşma: (Şekir Hazım Ergökmeni),: 2115: Stüdyo salon orkes- trası: 1 -Coleridge - Taylor: Afrikaniscehe Sulte, 2 - Jean Neago: Murcla, 2 - Emo Kotu Die Rose von Granada, 4 - Fiotow: Mar'ha, 22: Ajans haberleri ve hava raporu, 22,15: Yarınki program ve son. Avrupa Saat 20 de Deustehi, 5. 2015 güzel melodiler — Prankft. 20 hafif müuzika — Hambg. 20,10 operet ve filim havaları — Kolonya ve Königebg. 20 plâk — Leiprig 20 karışık muzika — Münih 2005 salon muzlika- m — Saarbr. 20 halk muzikası — Viya- na, Berlin, Danzig 20 Salzburg 1938 (es- tivallerinden Mozart'ın «Don Junns öpe- rası — Budep. 20 hafif muzika — Flo - zans 20 karışık muzika Bi Ii 2040 keman — M. Ceneri 2030 bafif mu- sikn — Odo 2005 - 2210 GSullivar «Mikado» opereti (plâkla) — Rad. Parti 20 halk konseri Prag 2020 orkestra ve önlistler — Röval 20 orkestra — Sofya | 1930 danberi senofn. konser — Stokholm 2030 hafif muzika, Saat 21 de Breslav 2110 eğlenceli muzika Praknft, 21 eğlenceli musika — Hambg, 2110 orkestra Kolonya 21.10 orkestra — | Leipzig ve Dewtecha. &. 21,10 hafif mu- zika — Mü 2110 dans .— Saarbr, 21,10 li muzika 21,10 öğeraya m — Bari 21,15 Yunanca meş Belgrad 21 opera (plâkla) 2140 marşlar ve hafif wwuzika — Bu- dap. TI 2125 hafif muzikş — Bükreş 21 piliç — Droitviç 21,25 konser — Kop hag 21 viyolonsel 2120 opera musiknsı — Ostrovo 21,55 halk muzikası — Oslo 31 operete devam — Rad. Paris 2130 - 2350 orkestra — Reval 21 banjo — Sottens 21 hafif muzika, 2145 piyano — Stokholm 2145 askeri muzika — Rad. Toulouse 2145 hafif muzika — Towlowe P.T.T, L- mwges 2130 - 7330 hafif muzika, Saat 22 de Breslav 22 eğlenceli muzikiya de- vam — Deutschl, 5, 22,15 salon muzika- sı — Kolonya 22 konsere devam — Kö- nigsbg. 2220 solistler — Münih 2220 ka- rışik muzika — Sarbr. 22 orkesira — Btutte, 22 eğlenceli musikaya devam — Viyana, Berlin ve Danzig 22 operaya de- vem Athlane 2205 viyolonsel Brüksel 22 orkestra Budap. 220 or- kestra — Bükreş 7245 könser — Hel- singfors 22,10 - 2330 çingene çalgısı — Lüksembz. 22,15 konser Miâino 22 «Ave Marin» opereti Midiând ve Londra 2245 filim havaları — Rad. Paris 22 konsere devam Prg Wi 22 or- kestra — Roma “22,10 zenfon. konser — Sofya 22 hafif muzika ve dans — TT louse P. T.'T. ve Limogos 22 hafif muri kaya deram — Varşova 22,40 konser. Saat 23 de Künigsbe. 23,40 dans Leipaig 23,30 flüt — Münih 2320 karışık muzika Snarbr. 2330 karışık muzika — Viyana 13,0 dans ve hafif muzika — Diğer Al- man istasyonları Koloayadan neklen ge- ce muzikasi ve dar« — Budap. 2339 cazband — Droltwiç 23,20 salan muzika- sı — Florans — 23,15 danz — Biivers. K fiöt ve salan muzikası — Kovno 23 dans — Londra 23,25 dans — Milâno 23 operaya devam Oslo 23,15 salün muzikası Roma 23 senfon, konsere devam — Var- gora 23,05 dans, Saat 74 den itibaren Alman istasyonları Kolonyadan nâklen 1e kâdar dans muzikasına devam — Brüksel 24 - 1 dans — Budap. 240 çin- gene çalgın Droitviç 24,15 dans Milâno 4 dans — Rad. Paris 24 - 190 dans — Btutig., Frankfi, ve Deulecii, 8. 1-3 gece konseri, 3 - 4 Kolonyadan nakil — Ölğer Alman istasyonları 1 - 4 Kolonyadan naklen gece muzikası, RADYOLIN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız a KE ec ra Tarihi LA — > DIŞI KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli ........ Tefrika No, 86 Imparator, Aryüsten şüphelenmişti : “Onun kafasının içindekileri öğrenmek istiyorum!,, diye bağırıyordu Müneccim başı kollarını göğsü- nün üstünde birbirine kavuşturmuş, gözleri gökle... Sözlerine iki kelime daha ilâve etti: — Masum hafiye İmparator şiddetle yerinden kalktı; — Bu ne demek? Hafiyenin ma- sumu ölür mu? Yurdumuza fenalık yapmağa geldiği muhakkaktır. Müneccim başı gözlerini yere in- dirdi: — Arablar onu cebren göndermiş olabilirler, haşmetmeab! Ben Aryü- sün yıldızı kadar parlak ve temiz bir yıldız görmedim şimdiye kadar. Bu adamdan size ve yurdunuza bir f6- nalık gelemez. * İmparator, teşrifatçısı ile başbaşa kalınca: — Periklis! dedi. Bu adamın Bi- zansa niçin geldiğini öğrenmek isti- yorum. Sen, onun kafasındakileri okuyabilir misin? — Bundan kolay ne var, haşmet- mesb? Okuyabilirz... Fakat, bunun için zaman lâzım. — Hemen öğrenmek istiyorum, Periklis! Vakit kaybetmeğe gelmez. Arabların yeni bir hücumu Bizansı tehlikeye düşürebilir. — Aryils, Arabların yeni bir hücu- ma niyetleri olmadığını söyledi bana, — İnanmam. Arablar bizi oyala- mak ve muhasarayı uzatmak isti- yorlar. Yarın şehirde erzak biterse ve askerlerimin maneviyatı bozulur- sa, mahvolduk demektir. Periklis, imparatoru teselliye çalı- şıyordu. Bu işi kulunuza bırakırsanız, bir iki gün içinde her şeyi öğreni- rim, haşmetmeab! Dedi. İmparator Mesihin köşede duran tunç heykeli önünde durdu. — Sen, bizi Arab istilâsından ko- Tu, ya Mesih. Bizansı Lâtinlerden a)- mak şerefini bana. verdin. İstiyorum ki, benim neslim Bizansta hâkim ol- sun. Birbirini çekemiyen haydudla- ra, yıllardanberi imarma çalıştığım bu güzel şehri yağma ettirmemek için, en güzel cariyelerimin kanını sana nezrediyorum. Periklis durduğu yerde titriyordu. Onun da güzel bir cariyesi vardı. Korsanlar Bizansı terkedip giderse. sarayın en güzel cariyeleri Mesihe kurban mı verilecekti? Halbuki, Perikliş, Aryüsün ne maksada Bizansa geldiğini ancak bu güzel cariyesile öğrenebileceğini umuyordu. — Hele bugünü atlatalım da, de- di, yarın kurbanlardan birini elbet- te affettirmeve muvaffak olurum. İmparator tekrar yatağına girdi. Periklis, Mihaili büyük ümidlerle teskin ederek odasına döndü. İmparatorun mabeyinetsi © gece cariyesini Aryüsün hizmetine gön- dermişti. «Harikliya, güneş gibi sıcak bir kadındır!» Aryüs yatağma yeni girmişti, O gece hava biraz serindi. Zaten Bizansın havası büyük ka. sırgarın koptuğu gündenberi serin gidiyordu. Aryüs kendi kendine: — İşte şimdi bir kadeh şarab iç- mek sırasıdır. Diye söylendi. Aryüsün gözüne uyku girmiyordu. O'da tıpkı imparator gibi, büyük bir kuşku ve heyecun içinde uyuyamı- yor, sağa sola dönüp duruyordu, Ertesi gün saray mabeyincisi ile Romanos Portas (bugünkü Edime- kapısı) & gideceklerdi. e Aryüs, Sal. din babasını aramak bahanesile o gün, o civardaki askeri vaziyeti de öğrenecek, belki öbür gün Bizanstan dönecekti. Aryüs daha şimdiden inanmıştı ki, Bizanslılar üç ay sürecek muhasara- ya dayanamıyacaklardı. Şehrin erzak ambarları boşalıyor- du. Gerçi Bizanslılar (Romanos Por- tas) tan köylere çıkarak istedikleri- ni getirebiliyorlarsa da Bizansın fn- şesi en çok adalardan gelen yiyecek- le ve karşı yakadan tedarik edilen zahirelerle temin edildiğinden, mu- hasara uzadıkça kıtlık alâimi baş- gösteriyordu, Saide muhâsaranın devamını tav- siye eden Antonyo vaziyeti çok iyi kavramıştı. O zaten on yıldır Bizan- sın içinde yaşıyor, halkın ve saray adamlarının içyüzünü çok iyi bili- yordu. Aryüs gece yatağında düşündü: — Şimdi imparatora hakikati an- latsam: «Ben hafiye olarak geldim. Fakat, dünmek istemiyorum. Beni muhafaza ediniz!» desem, acaba im- paratordan samimi bir himaye gö- rebilir miyim? Yoksa Mihal beni derhal cellâda mu teslim eder? Sonra bu vaziyeti tedkik ve tahlil ederek: — Hayır, diyordu, Saide söz dim. Mutlaka gemilere dönmeliyim. Korsanlar, Bizansı zaptedecek kâ- dar kuvvetlidir. , Muhasara devam ederse, burada açlıktan ölürüm. Gözlerini yavaş yavaş kapadı. — İki gecedir uykusuzum. Bu g& ce uyumalıyım.. Birdenbire kapının açıldığını sez di, Gözlerinin welle kapıya baktı. Acaba cellâd mı geliyordu? Çünkü, o gün, Aryüs imparatorun bir çok kimseleri gece yatarken vur- durduğunu duymuştu. Hayır... Korkulacak bir şey yoktu. Odadan içeri uzanan bir kadın gölgesi birdenbire Aryüsün damarlı rının tutuşturmuştu. Kadın gölgesi yavaş yavaş süzüle rek Aryüsün yatağının yanına ka dar geldi, Odanın köşesinde küçük bir şam- dan yanıyordu. Odada delgalanan 10$ bir mum ışığının altında duran kadın, yavaşça: — Sinyor, uyudunuz mu? Diye seslendi. Aryüs gözlerini açtı.. Uzun boylu, ince belli, güzel bir kadındı bu. Yaşı henüz yirmiyi bulmamıştı. Genç kadının elinde bir gümüş tepsi içinde bir kadehle, şarab dolu bir surahi vardı. — Uyumadınızsa, bir kadeh şarab İçiniz, sinyor! Aryüs başını Kaldırdı; — Seni Allah mi gönderdi, güzel melek? Nereden çıktın bu saatte..? — Periklis, beni sizin hizmetinize bakmağa gönderdi. Sarayda kalan erkek misafirleri ağırlamak vazile- mizdir, sinyor! Aryüs derha) yatağından fırladı... Heykel kadar güzel ve mütenâsip vücudünü eski Romalılar gibi beyaz bir örtü ile sararak, genç kadının yanıma sokuldu.. elinden gümüş tep- siyi aldı. — Adın ne senin? — Harikliya... — Güzel bir isim. Nerelisin sen? — Atinalıyım... Aryüs, saraylı kadının kolundan tuttu. bir sedirin üstüne oturttu. — Ben de içimden, bir kadeh şa- rab olsa da içsem. diyordum. Uyu- yamıyordum. Ne güzel tesadüf bu. Haydi doldur bakalım şu kadehi. Harikliya şarab kadehini dol durdu. Aryüs ondan önce davranarak Xa- dehi aldı; ve genç kadının dudakla. rına uzattı: — Haydi, önce sen iç, güzel Ha- rikliya ! Kadın çekildi: — Periklis duyarsa, beni cezalan- dırır, sinyor! Misafire verilen şarab, saray cariyesi tarafından içilemez. — Periklis seni benim hizmetime göndermedi mi? — Evet... — O halde beni memnun cimek vazilendir, değil mi? — Evet... (Arkası var)