Bay Kadri tekaüd edildikten son- Ta İstanbula pek uzak olmuyan bir köye yerleşmişti. Bahçeli küçücük €v almış, karısı ve emekdar hiz- Mmetçisile âsude bir hayat yaşıyordu. Bütün merakını sebze, yemiş ye- , tavuk beslemeğe, kuluç- ka çıkartmağa sarmıştı. Bunları ki- İaplara göre fenni bir usulde yaptığı 8z zaman içinde herkesten daha İyİ netice almıştı. Yerliler onun bu Muvaffakıyetini kıskanıyorlardı: — Hele şu türedi herife de bak!... Sonradan çıkma boynuz gibi kulağı aştı... Kendini yormadan para ka- zaniyor... Lâkin bu sözleri gizli gizli fısıldı- Yorlardı, Zira herkes bay Kadrinin dev vücudünden, kuvvetli bazuların- dan korkuyordu. B. Kadri cidden pek kuvvetliydi. Cürmümeşhud kanunundan evvel birine kızmış, bir sillede hasmını ye Te yuvarlamıştı, Buna şahid olanlar bay Kadriye sürünmeden geçmeğe çalışırlardı. ... Evin hizmetçisi Arife bacı, konu uya şöyle anlatıyordu: — Bizim beyin, doğrusu, talihi Var... Karısı genç, güzel.. Kocasını €ğlendirmek için ne yapacağını üde- ta Şaşırıyor taze... Gülüyor, şakıyor... Bir yemekten kendi nefret etse bile Sır kocası seviyor diye ısmarlıyor... Meselâ paçayı hiç sevmediği halde haftada üç defa pişirtir. Çünkü pek bayılır, tabak tabak yer... Kendisine elbise dikecek olursa mutlak kuma- Ş1 mavi seçer... Zira, bay Kadri yalnız mavi severmiş... Biliyorsunuz ya, gel- diği zaman stı vardı. Binmekten de Pek hoşlanırdı. Fakat kocasının diz- leri ağrıdığındanberi sattı, Yanında bây olmayınca şuradan şuraya git- mez, Vallahi erkeklerin en talihlisi bu adami! İşte Arife bacı, önüne gelene bun- ları anlatırdı, Konu komşu, bu saa- det havadislerinden ziyade kavga de- dikodularını işitmek isterlerdi. Fa- kat ne çareki bu &ile uyuşuyor, sevi- şiyor... En yakın evde Tahir baba oturu- Yordu. Eski gümrük kolcularından, dul, yaşlı bir adamdı. Küçücük evin- de bir başına yaşayıp duruyordu. Ömrü, penceresinin arkasından kom- Şularını gözetlemekle geçerdi. Zira ©, bay Kadri ailesinden nefret eder- Gİ. Bu çiftin saadeti kendi yalrızlı- Gina nisbet gibi geliyordu. Tahlil €demediği bir askançlığın tesirile Günden güne kin bağlıyordu Yumruklarını sıkarak: «— Uğursuz herifin talihine bak!- diye mırıldanırdı, « Beri yakışıklı bir delikanlı olsa... Hem moruk, hem de koPkunç derecede çirkin... Üstelik de T sözünü dinliyen elmas gibi bir var..3 Tahir babanın ilk zevcesi, doğurur- ken çocuğile beraber ölmüştü. İkin- “İsi. Matüm... Parası için ona var- Mişta... Genç bir kız... Yirmi beş yaş dinden küçük... İki sene geçme- den bir ziraat memurile sevişerek kaçıp gitmişti, İhtiyar kolcu, işte bay Kadrinin a Necibeyi gördükçe bunları dü- #ünüyor; kalbi sızım sızım sızlıyordu. Bu kadın da gençti ve güzeldi. Bu herif de ihtiyardı ve çirkindi, Ni- mesuddular? Köyün çapkın ve yakışıklı deli- kanlılarından Emin, Necibeyi elde Sdeceğini sağa sola söylüyor, övünü- Haftada bir, çarşı günü karı ; kocanın geleceği saati tahmin ede Tek Yollarını bekliyor, bay Kadrin'n verişile meşgul olduğu anlarda avetli bakışlarla gözlerini kadına kiyordu. Ve sonra kahvede: d — Dikiz geçtim... O da bakı, dur- e Vallahi göreceksiniz: eee T göz kırpacağım, göz kırpacak! - diyordu, © YAĞ Bay Kadrion beş günde bir, oto- Yüsle İstanbula inerdi. Bunu bilen > Bir daha sefer inişinde Necibe- pin evindeyim alimallar... diye bahse AŞK VE MACERA NUVELİ Arkadaşları olan delikanlılar: — Haydi oradan, yalancı... O senin ağuna göre kaşık değil. Sana yüz vermez! - derlerdi. Kahvede otururken (o muhavereye kulak misafiri olan Tahir baba da kendi kendine: «— Palavracı... diye düşünürdü. Unvan ediyor...» Sonra hep birden delikanlıya nar” sihat ederlerdi: — Emini Böyle ulu orta konuş ma... Bay Kadri duyacak olursa hak- kından gelir... Belini kırar vallahi... ... Bir gün yolda Arife bacıya Tasla- yınca Tahir baba birdenbire aklına | gelen bir fikri tatbik etmek istiyerek söze başladı: —E... İzem şehirlilerin yor mu BN dn erkek arasında he- men samimi bir muhavere başladı. Arife, hanımı methtde ede doyami- yordu. Eski kolcunun ağzında kalan dört diş de bu senalar üzerine öfkey- le gicırdayordu. o Hizmetçi kadın bayran hayran: — Ayol şaşmaz misınız? Beş sene- dir evliymişler, Bir gün kavga etme- mişler. Bizim hanım çok genç amma ızmış. Buna varmış. Fakat Ak Jah için biribirlerine âşıklar... Bayın bir dediği iki olmuyor. Hanım per- yane... “Tahir baba, omuzlarını silkerek: — Canım bu tazenin de o kartalo- Nâşı deniz kıyısında buldular rum... Eline fırsat geçmiyor. Geç- se kim bilir neler yapmaz... Lâf ara- sında, Eminin kendisine âşık oldu- gunu söyle. Bakalım ne yapacak? Kocası İstanbula gittiği zaman, de- likanlı*hep gözetliyormuş. Onun da kapısını açık bırak- sın... ayed gözüme bir şeyler ilişir- se, korkmasın kimseye bir şey Söyle- mem... Hem evlerini de benden büş- ka gözetliyen yoktur. > Arife bacı hayretle b fi — A... Ciddi mi söylüyorsunuz Sonra gülerek: — Tecribe etmek istiyorsunuz... api ınız... Merak wabını da etmeyin... Ben söylerim, cevasır size getiririm... Bakın, göreceksiniz. Birkaç gün sonra ihtiyar hizmetçi çırpına çırpına anlatıyordu. — Remil oldum, ayol... Necibe Dir nıma o sözleri söyler söylemez, Y kıpkırmızı kesildi. Ellerini nacıkları kıpi » «Aman ne ayıp! böyle şey ko ne der?.. Birdaha nuştuğunu duysa bana böyle şeyler nüz mü namuslu kadın şehirlilerde azdır derler amma, olanı da tam olu- yormuş... pe Bir kaç zaman sonra bay Kadri İs- tanbula gitti. Arife bacıdan işitildi ki beklenmedik bir saatte sabaha karşı gelmiş, bahçeden karısına 5€$- lenmiş; Necibeyi Korkulmuş... Aynı günde Eminin evinde de müt- söyleme...» Gördü- Nakleden: (Vâ -Nü) hiş bir telâş vardı. Bütün gece eve dönmediğini gören annesile babası endişeyle karakola haber vermişler. O gün delikanlıyı bulmak kabil ol- madı. Nihayet jandarmalar deniz ke- narından cesedini çıkarttılar, Kafası öyle yarılmıştı ki beyni di- şarı fırlamışlı, Bisikleti de sahilde çamurlara batmış, duruyordu. Bu- gulduğu muhakkaktı. Fakat kafa- sındaki yara, bir cinayete kurban gittiğine delil sayıldı. Anne babanın acısına payan olma- dı. Bütün köy bu kedere işlirak edi- yordu. Herkesin en büyük temennisi katilin bulunup cezalandırılmasıydı. Derken dimağlarda bir fikir par. ladı, Emin Necibeye âşık olduğunu her yerde söylemiyormıydı? İşte bay Kadrinin İstanbula indiği akşam o da ortadan kayboldu, Acaba evden içeri girmeğe mi çalıştı?... O sinsi, beye: — Komşumuz Tahir baba hasta... Çok hasta... Sizi görmek İstiyor... Bir şey söyliyecekmiş... | Genç kadın manlosunu giyerek hemen ihtiyarın evine koştu. Odada yalnızdılar. Tahir baba, boğuk bo ğuk: — Kocanız hapiste, En hafifi gene beş on sene oradan çıkamıyacak. Kadın gözlerini açarak kekeledi; — On senel Hasta, kesik kesik devam etti : Artık bir ayağım çukurda... | Gidiyorum... Bunu iyice biliyorum... Zaten öyle olmasaydı sizi çağırıp söy- liyeceğim bu sözleri söylemezdim... Çünkü kocana kinim var... Şimdi ise, Allah huzuruna çıkmadan evvel kor- kuyorum.., Kimseye fenalık yapmak istemiyorum, O gece ben sokaktay- dım, Emini gördüm, Bisikletine bin- miş, ıslik çalarak “deliler gibi gidi- yordu. Sathoş olduğunu anladım. Yolun solundan yürüyordu. Kendisi- ne seslenmek istedim. Dikkat et. De- ahlâksız herif de gözetleyip filiz gibi | nize düşeceksin. Sağdan gitls diye. oğlanın canına mı kıydı ? Şüpheler o kadar ileri gitli ki, | nihayet bay Kadri tevkif (o edildi. Eminin öldüğü saatler adamın İstan- buldan döndüğü zaman biribirine uyuyordu. Bu da oldukça kuvvetli bir delil... Necibe ağlıyarak yeminler ediyordu: iü “ — Kimseyi gör- 2: GÜ medim. Kimse gel- medi, Komşu baba | Tahir de şöyle Göyordu. — Evet! Gece- | leri ekseriya uy- | cerede oturu” yordum, Mehtap, vardı. Gelen gi- den olmadı. Sa- baha karşı dal- muşim. Bay Kad- rinin karısına s€$- Jenmesile (o uyan- dım, «Necibe! Ben i geldim! oOKapıyı açlz diye bağını- yordu. Hemen evde ışık yandı. Hanımın memnun memnun konuş- i tuğunu duydum: «Ya! Sen misin?... Oh, ne iyi! Çabuk geldin...» Maatteessüf bay Kadri aksi ve öf- keci bir adamdı, Muamelesinin ters- liği yüzünden bütün sözleri alyhine dönüyordu. Bangır bangır bağır yordu: — Hepiniz sersem herifsiniz ves- selâm... Söyliyecek başka sözüm yok- tur... Allah belânızı versin... Bak gö- receksiniz: Bana yaptıklarınızın âci- sını burnunuzdan fitil fitil çıkara. cağım... Kendisini kasabaya hapise götürdüler, Necibe perişan bir hal- İ cektim. Vakit kum kaçar. Pen- | bulamadım. Fırladı, Bisikletin üstünden taklak kılarak yuvarlandı. Pek hızlı düştüğü için beyni patlamıştır. Koştum. Fakat imdadına yetişemedim. Zaten yüz- mek bilmiyorum... O da suyun için- de kaybolmuştu. Etrafta kimse yok ki imdada çağırayım... Ne yapabilir- dim? Eve döndüm. Başımı belâya sokmamak için gördüklerimi kimse- ye anlatmadım. Sonra kocan için | söylenenleri duyunca gene sustum. Bu nefret ettiğim adamdan mükem- mel bir intikamdı. Hiç olmazsa beş on sene ayrı yaşıyacaktınız. Aile z01- kinizin tadı bozulacaktı. Amma şim- | di iş değişti, Öleceğim. Allahtan kor- kuyorum, Belki sana söylediğim bu sözlere inanmazlar diye bir de mek- açılan & de şehirden köye, köyden şehire ko- şup duruyordu, Arife bacı onu tesel- liye çalışıyordu. Hizmetçi kadın, sâ- ğa sola, coşkun coşkun anlatıyordu: — Bay hapiste amma, kabahat! değil... Eminim... Zaten karısıda inanmıyor... Öyle şey yapmaz... «Ne diye bu oğlanı öldürecektim?> diye bağır bağır bağınıyorsun... Söyledik- lerini bilseymiş, bir tokat atar, lâfını ağzına tıkarmış, Maamafih bunları da tevkifhanede şimdi öğrenmiş. Bi- dın hanım söylememiş, Utana utana bana diyor ki; «Anlattıkların ona bildirirmiydim hiç? Bir kere utanır- dım. Ah, ah. Bay Kadri kıskanç adam- dır amma, hapiste olduğu için yüreği rahat etsin. Hanımı o yokken bile, sanki yarmiş gibi, evi istediği şekli- de tutuyor... Neye iyi derse o iyidir, neyi beğenirse O yapılır? Zavallıcık evin içinde mütemadiyen pencereye koşuyor. «Geldi, gelecekiş diye te- lâşla bekliyor... v Yukarıda: İzmir vali muavini kursu bitiren mahkümlara Melek kılığında iblis... Üç dört gün sonra Arife bacı Neci- ! tup yazdım. İmzaladım. Hemen dok- toru çağırt. O da şahid olarak altına imza atsın... Çabuk, çabuk çağırt... Bitap, arkaüstü yastıklara yuvar- landı. Gözleri kapanmıştı. Boğazında garib bir harılla işitilmeğe başladı. Necibe hömen sokağa fırladı. Mek- tubü alıp göğsüne sakladı. İlk rasla- dığı adama: — Koşun... Doktoru çağırın... Ta- hir baba çok hasta... Ölüyor! - dedi, Ve orada, sokakta, kapının önün- de bekledi, On beş dakika sonra dok- tor geldi. Evden dışarı çıktığı zaman kadın sordu: — Nasıl? Konuşabildiniz mi? Bir şey dedi mi? z — Hayır. Maalesef... ölmüş buldum... Necibe ağır adunlaria yürüdü. Evi ne değil, ormana doğru gidiyordu. Hava kararmıştı, Tek tük yıldızlar gökte ışıldıyordu, Tenha bir yere ge- lince, genç kadın zarfı çıkarttı ve ak- şam karanlığında satırları okudu, Bu titrek ve acemice bir elle yazılmış, iğri büğrü bir mektuptu. Adamcağız, şifahen söylediklerini burada kara- Kendisini Bütün Izahafı veriyor ve; «Ölmeden evvel yazıyorum şahiddir ki yalan söylemiyo: diyordu. Genç kadın yavaş yavaş parça parça yırtmağa ba bir kısmını suya atiyor v ğıdları götürdükçe yeni bir ki ğı köyuveriyordu. Akşam üstü eve döndü, Delikanlı» ların gözellediği kapısını kilidleme- di. Hattâ aralık bıraktı. Yüzünde büyük bir sevinç parlıyordu. Ellerini sırma gibi saçları içine sokarak onla- Tı kabartıp, dağıttı, Göğsü geniş bir nefesle soluyarak — Oh... Hürriyet... - dedi. Nakleden: (Vâ - Nü) MAAEASAABUNARANAAEASADEKAABABANA KURA BASAZANI İzmir hapishanesinde kurslar sona erdi ve a mi ye p iğ Çiğ diplomalarını , veriyor, aşağıda: Kurs diplomasını alan mahkümlar bir arada $ İzmir (Akşam) — İzmir Halkevi | muzika istiklâl marşını çalmış ve sonra kurslar ve dershaneler komitesi ta- | rafından İzmir hapishanesinde açıl- mış olan muhtelif kurslarda dersler sona ermiş, yüzlerce mahküma dip- lomaları verilmiştir. Bu münasebetle hapishdnede tö- ren yapılmış, vali muavini B. Cavid Ünver, cumhuriyet müddeiumumisi B. Asım Tunçay, vilâyet jandarma komutanı binbaşı B. Hulüsi Gür, Halkevi rels Bn, Şehime Yunus ve Halkevi kurslar komitesi âzası ile | | | | İ kurslar ve dershaneler komitesi na- mine baş muallim B. Gaffâr Güneri tarafından kurslardan elde edilen ne- ticeler anlatılmış, müddetlerini dol- durup hayata atılncak mahkümların okuyup yazma öğrenmelerinin çok mühim olduğunu izah etmiş, daha sonra bizzat vali muavini tarafından mahkümlara diplomaları verilmiştir. Cezaevindeki bütün mahkümlar kendilerine gösterilen fevkalâde alâ- kadan çok memnun ve müteşekkir gazeteciler bulunmuşlardır. Askeri İ kalmışlardır.