Kimsenin kı büken oduncu Padi © Yedikule zindanına giriniz. Büyük İ ve küçük altın kapılar arasındaki ya- Bani otlar ve hüdainabit ağaçlar bürü- tarafındaki göreceksiniz. raklar, çiçekler, içerdeki naşın da ©* zasını ihtiva ediyor... Ağaç pukets? dikkat edin: Vezir kayuğunu kalın kol- ları arasına ihtiramla almış... Ne sembolik bir manzara! Mezarın içindeki şahsiyet, oduncu iken devletin en yüksek mesneilerine Yükselen Deli Hüseyin paşağır. “ Dördüncü Murad zamanında, Yeni- #ehirli bir vardokosta delikanlı, odun Yürıcısı olarak saraya alınmuştu. Deli Hüseyin ismindeki bu genç esasen memleketinde de ayni işi yapardı. Bu tarihlerde, İran elçisi, ok atmak- 18 meşhur olan ve pek kuvvetli tanı- Dan padişaha bir yay hediye etmişti ki, gayet sert olduğundan kimse bü- kemiyordu. Acaba elçi, böylelikle: «— Bizim memlekelte işte bunu atan Pehlivan cüsseliler varla imi demek is- temişti? Malüm değil. Bir gün Deli Hüseyin, tesadüfen kız- larağasının odasına girdi. Yay duvar- da asılıydı. Şöhretini işittiği için me- | edip indirdi. Çekti, büktü, içine ok ikta, Fakat ayak sesi işiderek kabahat iş- lediğinden korktu ve silâhı yerine bi- Taktı, . Kızlarağası, birdenbire içeri girip Meşhur silâhı hakkından gelinmiş bir Vaziyette görünce, hayretle: — Bunu kim yaptı? - diye sordu. Deli Hüseyin, kabahatının keştedil- diğinden müteessir: — Ben! - diye önüne baktı, Fakat bu suç, yükselmesine sebebi- Yet verdi: — Tekrarla bakayım... Delikanlı, yaman bazularile, ayni | İşi bir kere daha yapınca, kızlarağası: — Çabuk iyi bir elbise getiriniz! emrini verdi. i tılar Deli Hüseyini giydirdiler, ri ei düncü Murad, kendinden daha yaman bir ok atıcının zuhur ettiğini görün- ©e Deli Hüseyini doğrudan doğruya mMâiyetine aldı. Birlikte avlara götür- dü. Sonra da imrahor tayin etti. Sabik oduncu, yavaş yavaş Verfi ede Tek ordulâr, donanmalar idare et, Gİ- TİJ seferinde büyük muvaflakıyetler m Miji kahramanlar arasına N e Siyasi dehasına bir gün kati sürelis Btlebe çalacağından korkuyordu. Esn- in Giridde cemettiği azim i Sari devam ettirdi. ve sefer de Köprülü onu, başlan daha müsaid olun bir mesnede, li beylerbeyliğine yolladı. Paşa, veziriâzanın kendine Hüse- hın gözü n yararlıklar gösterdi karşı | DİZE a kabri ortasında mor ağaç haşmetle uştur Deli Hüseyin paşanın çiçekler açan şu Atif fışkarımı artık kin beslemediğine, sakinleşti- kani olarak, dostlarının nasihat- | İerine kulağını tıkadı, Acaba hazineleri azaldığı için mi, yoksa hırsından mi, bazı meblâğlar tarhetti. Bu meblâğlar, diğer valilerin topla» dıklarına kıyasla hiç mesabesindeydi ve kimse şikâyet edecek değildi amma, Köprülü Filibe kadısı Süleyman elen- diyi kışkırtıp ahalinin ağzından mer- keze şikâyetnüme yazdırdı. Bu şikâyetname üzerine, Deli Hü- seyin paşa derhal İstanbula davet edil di, Hiç bir şeyden şüphelenmiyerek doğ- ruca veziriâzamın sarayına gitti. Köp- rülü, onu dostça karşıladı. Sırtına sa“ mur bir kürk giydirdi. Iâkin ertesi irince, hün- gün, padişahın rmağnan girince, kür ağzım açıp gözünü yumdu. Evvek ce Köprülünün telkin ettiği bütün it- hamları Girid kahramanının yüzüne tmek istiyorlar- bu dünyadan yoke a cl Beni bu itham etmeniz, iftirah tel kinler neticesidir. Maksad sadece beni öldürtmektir. götü- Paşa tevkif edilip Yedikuleye rüldü. Valde kızlarağasının müdahalesine rağmen sonra idam edildi. Malatya (Akşam) köylüleri tenvir ezintide gösteriyor. —— Halkevi üyeleri, &ık sk köyleri dolaşarak tedkikler etmektedir. Yukarıki klişe, Haikevi üyelerini böyle Eski ve yeni Istanbul vırmadığı yayı Deli Hüseyin üne girdi, Giridin fethinde ve Yedikulede idam olundu idamı hiç de hak etmemişken katledil- mesi muktedir bir sadrazam olan Köp- rülüyü lekeliyen hâdiselerden olmuş- tur. Yürük Çelebi Fatihin oğlu Şehzade Musta- fanın ölümü hakkında Tanınmış tarihçilerimizden muhte rem bir zat, bana gelerek dedi ki: — Fatih Sultan Mehmedin oğlu Mus- tafayı idam ettirdiğini yazıyorsun. Bu- na sebep olarak da Mustafanın bir pa- şa karısını hamarıdan kaçırmak ol- duğunu gösteriyorsun. Seferden dö- nüp de namusunun lekelendiğini gö- ren Ahmed paşa, padişaha: «Senin uğ- runda kan dökenlerin göreceği mükâ- fat bu mudur?» diye sormuş, Fatih de kadını inde etmesi için oğlunu zorla- mış. Sultan Mustafanın asice CEvap- lar vermesi üzerine, birkaç gün daha sabretmiş, nihayet şehzadeyi öldürt- müş. Bunu nerede buldun? Ben elim- de mevcud kitaplarda böyle bir vaka- ya raslamadım, Filhakika, ekser garp ve Osmanlı menablini taramış olan Hammer de bu vakadan bahsetmemektedir. Ata bey tercümesinin 3 üncü cildinin 126 ıncı sahifesinde sullan Mustafanın muharebedeki bir muvaffakıyetinden bahsedildikten sonra, bir daha bu zat hiç zikredilmiyor. Ancak 129 uncu sâ- hifede sadece vefat ettiği kaydolunu- yor. Halbuki Lamartine Türkiye tari- L.min üçüncü cildinde 375 inci sahi- #eden 379 uncu sahifeye kadar bu he- yecanlı mevzuu bütün tafsilâtile an- latmaktadır, Maalesef Lamartine hiç Maamafih bu vakayı bir sefaret râpo- Tunda Talân okumuksızın böyle yazmış olmasına ihtimal verilemez. Herhalde bu, hususi bir tetebbü mev- zuudur. — Y. Ç. Umumi hapishane hakkında tedkikat Sultanahmeddeki hapishane binası- nım tarihi vasiyetini tedkik etmek üze- re Vali ve Belediye reisi M. Muhiddin Üstündağın reisliği altında toplanan komisyon bugün toplanacak ve ha- pishane binasmi gezerek tedkikat ya- pacaktır. Bugünkü tedkikattan sonra binanın yıktırınp yıktırılmaması hak- kında kati bir karar verilecektir. Motör sandalı devirdi Recep kaptanın idaresindeki motör, Sütlüceye gelerek Mezbahadan buz al- mak üzefe yanaşacağı sırada Osmanın sandalına çarpmış, devirmiştir. San- dalda bulunan iki yolcu otraftan yeti- şen kayıkçılar tarafından kurtarılmış- tır. Bir çocuk düşerek yaralandı Kasımpaşada oturan İlhan isminde bir çocuk sokakta çember çevirerek koş- makta iken düşmüş, yaralanmıştır, İl- han, Etfal hastanesine yatırılmıştır. . Deli Hüseyin paşam bu sele rülü, bu askeri şöhretin kendi mem ee e lr, bir bahsiride mehaz göstermemektedir. Yazan: Sermed Muhtar Alus NANEMOL Beyler içki sofrasına oturdu. İrfan da yanlarında, Hep içtiler; ona da içir- diler, Saz takımı çalıp duruyor, bahşişler yağıyordu. Zincirkıran: — Sıcağı sıcağına harbden dönmüş herifler hovardalıkla bu kadardır iş- te!.. dediği halde çalgıcılara mecidiye- ler atıyor, Veli bey ondan geri kalmı- yor, ev sahibi doktor da: — Ceblerimi fareler yemiş; varım yoğum akıp gitmiş!.. demekle beraber o da balışışları eksik etmiyor, damad İrfan da yanında alıkyoduğu paralar- dan yarımşar, birer lira çıkı çıkıveri- yordu. oyuna kalktı... Ardından zeybek havası istedi, onu da oynadı. Daha arkasından Lâz, Arap oyunlarına, nihayet Rum hora- larına kalktı. Herkese asılıyor, kaldırıyor, en faz- Ja doktora musallat oluyordu: — Lokman hekim, dâri dünyada bir tek kızın var, benim de bir tek oğ- lum var. Biraz evvel nikâhlarını yap- tık. Böyle bir şerefli gün ve gece bir daha bizlere nasib mi?.. Sen de oyna bakalım!., Oynuyor oynuyor, zıplıyor zıplıyor, yakalayıp doktoru tekrar kaldırıyor, Veli beyi ayaklandırıyor, İrfana da asılıyordu: — Evlâd bu keyif, anzorotu, imam suyunu çektiğimizden gelmiyor. O zıkkım her günkü küllü çörek. Bu ke- Yif, bu neşe sen oğlumla Mehlika kızı- mın akdi şerefine; kuracağınız yuvâ- nın saadetine... Çık ortaya be evlâd, ellerini olsun kaldır, bir Iki kere kar- şımızda dön!.. Nefes nefese soluyan doktoru gene zorla yerinden kaldırmış, öne sürerek; —'Tefi eline al, bir sırık ta bul Kad- riciğim, kocakarılar hamamda nasıl bayılır, kısmeti çıkınca nasil kırıtır, gelinini görünce nasıl somurlur, ayı lar gibi taklidini yapayım. Darılmaca marılmaca yok. Ben ayı oluyorum ya, sen de todiliği kabul ediver yahu! Gece yarısına yakın sofraya otur- dular. Yemekleri, pilâv zerdeleri yedi- ler... İçkiyi fazla kaçırmamışlar, çakır keyiftiği aşmamışlardı. oÇalgıcılara katılarak hep birlikte şarkılar söylü- yorlar, Zincirkıran mâni ara nağmesi başlattırıp ayaklı münlleri tutturu- yor. Ardından semeilere girişiyor, ge- ne doktora musallat olup ola da ga- zel söyletiyordu. Zincirkıran Rıza bey o gece gözleri- ni kırpmadığı halde sabah sabah gene ortada dolaşmadaydı, gün ağarırken çalgıcıları evden savdıktan sonra mut- fağa dalmış, kahveyi pişirmiş, dökto- ra, Veli beye, İrfana sesleniyordu: — Elveda kardeşler, ben şimdi Zayçarı boyluyorum!., İlk cerab veren İrfandı: — Bizler de yollanacağız; hep bir- likte gidelim! Minderin üstünde şekerleme kestiren Veli bey yerinden kalkmıştı: — Hay hay!., ie da yukarıdan sesi geliyor- — Anca beraber, kanca beraber!., Tiyatronun mermer döşeli taşlığın- da kılıçlar şakırdadı, göğüsleri nişan- Lu, madalyeli dört zabit, kalabalığa t girişti, Sen onu ve yem rna TE RENAN, No. 137 A Bunlar, Abdülâziz devrinde Beyoğ- lu ve İstanbul kaldırımlarında kılıç şakırdatan kimselerden değil, Bunlar o geçmiş devirde Beyoğlu İstanbul kaldırımlarında kılıç sesi ves ren, Yyân perçemli, zümbül bıyıklı hünkâr yaverlerinden bambaşka... Hiç bıyıksız, şabi ermred saray paşaları mahe dumlarına da benzemiyorlar. Dördü de muharebeden dönüyor. Yüzleri tunç renginde göğüslerindeki Osmani ve Mecidi nişanları, iftihar madalyelerini, Pilevne madalyelerini ermeydanlarında aldıkları besbelli, Bu dört arkadaşın içinde ancak 33, 35 yaşlarında görünen en yaşlıları binbaşıydı. Daha 25 ni bile bulmamış olan en gençleri de sol okolağası, dis ğer ikisi de yüzbaşıydı. Gişe önüne birikmiş olan halk on ları görünce, muharebeden avdet et« tiklerini derhal anlıyarak: — Geçin, biletlerinizi alın beyleri. diyerek yer veriyorlardı. Öndeki binbaşı sokulup cebinden pâ4 ra kesesini çıkarırken, sol kolağası: — Rica ve istirham ederim Ahmed bey, müsaade et, bunu da ben vereco- ğim!... dedi, Biletçilerin önüne üç lira att: — Bize birinci sınıf bir loca. Münx künse sahneye bitişiğini verin; daha mümkünse bir numaralı loca olsun!. Locacılar: — Buyurun beyler!... diyerek öne düştüler, Sahneye bitişik, bir numa ralı, kadife perdeli ve koltuklu locayı açtılar. a Dört arkadaş locaya oturdular, O sol kolağası, Abdülmennan paşa zade İrfandı, Tet Tiyatronun içi gene hıncahınç, fakaf nerede o eski günler? Baş localarda si- nek kaydı tıraşlı, alnı kâküllü, burma bıyıklı, iki dirhem bir çekirdek mabe- vinci beyler, civan civan, yalabuk sa ray yayerleri göze görünmüyor. Şanoya karşı locadaki vükelâ haze- rakı, kerli ferli paşalar, kalantor bey- efendilerden de kişi arama. ! Parterin ikinci mevkiini baştan ni- hayete dolduran Tıbbiyeliler, Harbiye- liler, Mühendishanelilere de tesadüf edilmiyor, ” Dört zabit arkadaş, bütün Rusya cengini birlikte geçirmişler, hep bir kıtada beraber bulunmuşlar, biribir- lerine yarış edercesine yiğitlik göster- mişlerdi. l Binbaşı Ahmed bey, Sırbıya harbin- denberi, karargâhı Vidinde olan Os- man paşa fırkasındaydı. Zayçer mu. harebelerine oyüzbaşılıkla girişmiş, gösterdiği büyük cesaretler neticesi olarak sol ve sağ kolağaları ve sonra da binbaşılığı almıştı. İrfan, Meskof harbine, mülâzim- Hikle, Hafiz paşa fırkasında, Veli be- yin taburile beraber gelmişti. Veli be- Osman paşanın Pilevneye . yerleşme ve bazı kuvvetlerin de oraya gönderil- mesi esnasında Veli beyin alayı da sevkedilmişti. İrfan, birinci, ikinci Pileve muha rebelerine iştirak etmişti. Hem de ne ediş?... Kınyazevaç ve &leksinaç'taki yararlıkları gölgede ka" tr... Bul âikişi Mi il