10 Temmuz 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

10 Temmuz 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

H rle Zenci :i 1 bir ey 2 Harlem geceleri ti hai, ültülü, en korkunç 7. Amerikadaki E ün; | bir dır. Bir çok hırsızlık. Çok z Maş karı etlerde Harlem ni A gli Sahağı, Canser. çetelerine : Terlep karşı $ocuklar eyleri- gün uyurlar, İÇİN Harlemde bir tülü, kalabalık en el haydudları için a, gı etişli yerdir. Bir Mal klar evle Ydudlar Hatlemde Yapacakları fe. EE 4$ ; 4 , Sallana çıkanlar, kaldır ayyuka çıkan bir radyo sesi işitilir. Ve bültün radyolar delicesine gümbür- tülü Zenci musikisi çalar. Biz, beyaz- lar radyoyu oturduğumuz yerde din- leriz. Pek dans meraklıları radyo çâ- larken bazanda dans ederler değil mi? Zenciler radyoyu böyle dinlemez- ler. Odalarında cazband sesi işitildiği zaman onları yerlerinde tutmağa im- kân yoktur. En ciddisi, en ağır başlıst, en yaşlısı cazband bâşlar başlamaz ayağa kalkar, kendi kendine Zıp- lar, parmaklarını şikırdatır, ayaklari» le step denilen danstan oynar, tepinir, çarpılmış gibi hareketler yapar. Ve radyo sesile bu tepinme, step gü- rültüleri Harlemde her apartımandan işitilir, Harlemde ilk gece yatağımıza girdi- ğımız zaman bitişik pansiyonda rad- yo sesile beraber müthiş bir tepinme gece saat on ikiye kadar sürdü. Sa- bahleyin saat beş buçuk altıda gene ayni gürültü, ayni tepinme seslerile uyandık, Bu hal üç dört gece arkası arkasına sürünce şaşırdık. Meğer kom- şumuz Amerikanın en meşhur Zenci dans üstadı Bill Robinsonmuş.. Bu simsiyah adamı Amerikada tanımıyan yoktur. Bill Robinsonun kara hayali yüz binlerce beyaz kadının kalbinde yaşamaktadır. Bill Robinson şimdiye kadar hesabsız filimlerde Zenci dansları oynamıştır, | Meğer bizim konışu artist bugünlerde | Nevyorkun gece klüblerinden birin- de çalışıyormuş, Barda yaptığı numa- ralar gece yarısından sonra saat birde başlıyormuş. Bu da pansiyonunda ge- ce saat on ikiye kadar gece klübün- deki numarasının provasını yapıyor- muş, Saat on ikide bara gidermiş. Sa- bahleyin beş buçuk altıda tekrar pan- siyonuna dönüyor, O kadar yorgun- m'de gece hayatı musiki ve dansa bayılır. adyoyu açınca zıplamağa başlar İ doğarken gece klübünden sallana Sabahleyin güneş doğ e”. Di mi ll Sokaklarındar bir kap enstantane ve Amerikanın en meşhur dans üstadı BN! Robinson Sok eğlence yerlerini | luktan sonra adamcağız sabahleyin uyumadan evvel pansiyonunda da bir çeyrek, yarım saat kadar zıplamak kudretini kendisinde buluyor. Sonra yatıp bütün gün uyuyor. Akşam kal- kıyor, on ikiye kadar zıpzıp zıplamak... Fakat Zenciye musiki ve dans ol- sun da, ne zaman olursa olsun... Saat beş buçukta komşumuzun gürültüsi- le uyandıktan sonra bir daha da uyu- mâk kabil olmadı. Pencerenin kenarı- na oturdum. Harlemin sabahını sey- retmeğe başladım. Köşedeki, güneş doğduğu halde, bir türlü ışıklarını söndürmiyen gece klübündeki iki ta- rafa yalpalıya yalpalıya fraklı, simo- kinli erkeklerle, genç kadınlar çiki- yorlar, Otomobile atlıyanlar meşhur «Santral Park» ım yolunu tutuyorlar, Amerikada eğlence yerlerinde sabah- yanların âdeti budur. Gece klübün- den, bardan çıkanlar otomobile atla- yınca Nevyorkun yarısından fazla arazisini kaplıyan bu Santral Parkta soluğu alırlar. Bütün gece eğlenenler, sabah zevkini burada çıkarırlar. Açık bir otomobile binmiş, erkekli kadınlı bir genç grupu asfalt cadde- nin üstünde durmuşlar. Kızlardan biri saksöfon çalıyor, ötekiler kâh oto- mobilin içinde, bazan da yere atlıya- rak sokakta zıplıya zıplıya dans edi- yorlar. Karşıki kaldırımın üzerine boylu- boyuna uzanmış orta yaşlı bir kadını yanındaki erkek kaldırıp otomobile bindirmeğe uğraşıyor... İşte Harlemin sabahı... Boyanma meraki Sabahleyin pansiyonda bir şey dik- katime çarptı. Hiç bir genç Zenci ka- dımı boyanmadan kimsenin yüzüne (Devamı 10 uncu sahifede Hikmet Feridun Es NANEMOL Yattığı odadaki altüst, karmakarı- şık çamaşırlarının arasından temiz bir füdikoz fanile ile beyaz gömlek bula- bitmişti. Koskadaki, demin aynasına baktığı perükârda tıraş oldu. Saçlarını düzelt- tirip fırçalattı. Çıktı. Her dakika zihni değişmede. Bir ba- kıyorsun, çeliniyor: Küçüğün ne kalbsiz, ne vicdansız olduğunu hâlâ öğrenemedin mi ser- sem?... Yazık yazık, hiç adam değil. mişsin sen. Bir paralık akıl olmadı gi- bi bir paralık haysiyet te yokmuş sen- de!.. Durdurduğu arabaya binecekken vazgeçip (istemez!) diyerek savıyor... 20, 30 adım yürüdükten sonra kana- ati gene başkalaşmış: Tebessüm etmeği bile çok gören, iki kelime söylemeğe ağzına kira istiyen o azametli mahlük kendi elile mektub yazsın, sevgisinden bahsetsin, (bekli- Bir kere git be adam!. sl karşılıyacak, ne diyecek?.. Hali, muamelesi, sözleri samimi mi?.. Göz- leri yaşaracak mı, ağlıyacak mı? Beyninde bü keşmekeş, Eminönü- nü bulmuş, Köprüye vurmuştu. — Rey, efendi!.. Onluğu çık! Köprü tahsildarı eteğinden çekiyor. — Dalgındım, kusura bakma hem- şerim!.. Cebinde onluk bulamıyor. İkilikten küçük para yok. Onu verdi. — Sarraf miyiz be, şimdi 70 parayı nerede bulacağım sana? Kulübede bozdur! — Kalsın, üst tarafile bir tütün al! — Senin gibi hovarda delikanlılara canım feda!., diyerek herifte ne mem- nuniyet... Karaköye gelmişti, Dükkânların bazısı kepenklerini indirmişler, çoğu daha açık. Konsolid hanının bitişiğin- de, kuyumcu Hanusun tamekânında- ki saate baktı. İkiye geliyor. Vakit yaklaşmış. Pa- Yabıyık İki buçukla üç arası demişti, Tünel vakti geçtiği için Galatasa- rayına kadar araba İle gitti, Beyoğlu Caddei kebiri kalabalık mı kalabalık, Kaynıyor, yaya kaldırımıa- Tı adam almiyor. Yol boyunda sıvırya faytonlar, kupalar... Haziran ortaları, Kâğıdhane mev- simi nihayete ermiş ama gene giden- ler, oradan dönenler var. Kupaların karşılarındaki çocukların, faytonlar- daki Çiçekçi, Timoni yosmalarının başlarında sazdan sivri külâhlar, ara- baların fenerlerinde demet demet ka- (Sakızağacı caddesinde 45 numa. ra) İrfanm zihnine çakılı ve Sakız. ağacı Ağacamisinin yanındaki soka- ğın nihayetlerinde... Bildiği o kadar. Yüreği gene kemrilmede: Nasil bir ev acaba? Umumhane fa- lan olmasın... Küçük, bu derekelere düştise pek yazık. Acınacak hal... Bu ihtimali bir türlü havsalası al muyordu. O mağrur kadın bunu dün- yada kabul etmez. Olsa olsa bir ahbab veya modistra evidir, Geleli mberikilere: Madam Jeneviyevin evi sözüm ya- bana pek gizli yerlerden ya; girip çi kılması da kayıdı kuyudlu... O akşam oraya ilk varan Arab Tay- fur olmuştu. Kapının önünde yavaş- hıyarak, cıgaraya iki kibrit çakıp kö- şeye kadar gittikten sonra dönmüş, aralanmış kapıdan içeriye kayıver- Madam, yerlere kadar reveranslar yaparak gayet hürmetkârane karşıla- dı: — Nerede mon bey? — Hasan beyefendimiz biraderzade- Jerile biraz sonra teşrif edecek. Gör- dün ya, topuğuna kadar kişizadeler- den. Sen teyzeciğe ve buradaki hem- şirelere kudumiyelik de icab eder; şe- ker meker, pandispanya mandispan- ya... Bunları almak için şekerlemeci dükkünına girdi. Merak etme madam teyze, biraz sonra burada olacaklar... Onlardan evvel ahbablardan gelecek- ler çıkar belki. Hatırında olsun da... Madam Jeneviyev, tatlı su firenkli- ğini takmarak; Sahife 7 'Tefrika No, 115 LA — Parfetöman!.. 'Türeleman!,. Ma- lstal.. Gel efendi!., diyip alt katta, kapının yanındaki küçük odaya Tay- furu aldı. Perdesi aşağı kadar inik ve iki par- mak aralık pencerenin önüne geçti. Oda karanlık, lâmba falan yanmıyor, Sokak üstünde oldukları için yavaş konuşuyorlardı. Madam ç — Efendi, kimdir bu altes?.. Ben sa- niyorum bir Osmanlı yahud ejipsiyen prensi olacak... —— Bildiğinden şaşma teyzeciğim, Dediğin hepsi de doğru. — Milyoner adam bu, değil boyle? — Hasan beyimiz bugün istesin, devleti aliyenin yeni padişahı sultan Muradı razı etsin, para sayıp İstan- bulu satın alır bel.. Dışanda üstüste iki parıltı; kibrit çakılıyor. Arab: — Ahbablar geldiler galiba/. dedi. Zekeriya reisle Tatavlalı Koço da eve daldılar. Tayfur takdim etti; — Babâli başkâtiblerinden Meh- med beyle Kazlıçeşmede tabakhane pavrikatörü Nikoli efendi biraderleri- miz!., Madam, sedef saplı gözlüğünü yöz- lerine tutmuş, alık alk bakarken, Arab diyordu ki: — Sana dedikti ya teyzanımcığım, aramızda tuhaflar, komikler de ola- cak diye, İşte mostrası!., Yalnız apu- kuryada mı maskara kılığına girilir? Bizler için her gün apukurya, her gün bayram... Reisi gösteriyordu: N — Mehmed beyimiz alay olsun di- ye omuzdaş kıyafetine girdi. Yani şu- nu unutma, aklında dursun. Babıâli- nin en ileri kâtiblerindendir. Mülkiye paşası rütbesindedir. Gelgelelim tu- haflıkta, hokkabazlıkla bitirmiştir. Teneşir tahtasındaki ölüyü bile gül dürür... Uzun lâfın kısası, biraz sonra göreceksiniz; katıla katıla kırılacağiz... Tatavlalının da arkasına' Yuruyor- du: — Ne yamandır bu Nikoli şekeri- miz... Kazlıçeşmedeki pavrikasının bir ucu burada, bir ucu Tatavlada... İçin- de iki yüz mü, üç yüz mü amele... Al lah ziyade etsin, altınları kürekle çe- kiyor çekiyor, kol kanad kalmıyor da gerisini etrafa dağıtıyor... Keyif, eğ- lence, antikalık tarafına da gelince bir eşi daha yoktur, Ben de lâtarnacı pa- likarya kılığına gireceğim diyip tut- turdu... Madamdaki bulantı çoktan geçmiş- ti. Çürük tahtaya basmadığına emin, Altesin dün akşamki halini görmüş. Avantüriyelik ne gezer, prenslerden farksız. Baştan aşağı nadide taşlar, altınlar içinde. Kıravatındaki fındık kadar inci, kollarındaki pırlantalı düğmeler, altın saat kösteği, altın bas- tonu.. Ya ceblerinde şıkırdıyan liralar... Madam: — Buyrun yukarı salona Mmonşer- ler; ben bu odadayım, kapı bekliyo- Tum. Altes ne zaman geliyor, alami- nüt karşılıyorum!.. diyorsa da, üçüz- ler: — Olmaz, racona sığmaz!.. — Dost gecesini yapan arkadaş bek- lenir!.. — Simdi burada kalazayis vre, zaman bey geliyor, barabar tsikiyoruz!., diyorlardı, Hepsi de tetikte, Nanemollanın ge- leceği dakikalar yakın, Onu bekliyor- lar... Arabın o dakika aklına geldi: Çiroz şimdi kapıyı çalacak. (Küçük Karakaşyan hanım burada mı? Bana mektub yazmış, burayı sağlık veriyor) dedi mi, madam şaşıracak, (Bizde öyle kadın yok!) diyip savacak, — Madamcığım, dedi, bu gece alay. lar, palyaçoluklarla geçecek gecemiz, tal, sıska mı sıska, çirkin mi çirkin; üstelik meteliğe de kurşun atanlar. dan. Böyle bir enayi olduğu halde, İstanbulda ondan yakışıklı, ondan fi yakalı delikanlı yokmuş. Bütün ka- dınlar ona vurgunmuşlar... (Arkası var),

Bu sayıdan diğer sayfalar: