Ku Kapkaranlık sevinçle: kı : lar! - diye ellerini çırptı. çırptı. dizine abanarak amı baktı, Sk mümdandi e 9. reden geliyorlar?..." evlerine gidebilecek- | Direk, İ De. YONdaki erkek haşin bir cda ii Abday gibi konuşmasana. dey © De demek ile İ o Tl düsün” kiç nürde pe Mi yan Yol A 'da bir yerde geceliyecekler. 4 Gecuk dn uzadıya İzahata giriş- batan sü emiyordu bile... Sürüye Na Ahat bakıyordu, ve ek kuzular da var; . yanağını oğlunun ya- | hi dayay; ie oğlunun ya Kale üç e - Ne de şirin! ŞKinaı, lm cidden cana ya- — Alak k Yalvarmağa başladı: Bay Ati Şunları... Alalım... i büna » OMuZlarını silkti ve ço- —E, erek: Miş *ATÜK biti miz Geçebilir mi- Motöyg lanıyordu. Müthiş b ete Teen für tufanı koptu. Ço- bazi Kanlar içinde yatan md- & org ln üstünde tutarak nd üyeli bunu görünce: ia NE ini 02... Ezdiniz zavallı. Yapa Z... Ne hain... - diye, in kolları arasına onu göğsüne bas Sinirlenmişti. | geçirdi. Dışarıda » Sa > e Pazarlık ediyordu: kadar parayı verince, Yü alıp götürürüm... Hiç! Pişirir, yeriz... Şıktığı kadar bağırdı: Anneşi Si istemem! e Doğru İştirak etti: vr Tâti, Ben de İstemem! £ Man, le ana oğula bak- — Duz aba uzatarak dek avazı Nayir, yı Sebinden hışımla paralar > e çocuk gibi kucağı- me rdu, Metinin annesi Bünyan Map, Mü Böğsüne bastırmış; İhden | AYAYI Uzun müddet Mai, kaybedemaği Ba çe ln bir eded: ay Dani lay» tipki çocuk gi- : Balya, #1 âtasında, kanlı ... — Haş Meniyordu; !... Fena adami a 7 öperek: b o * İsitmesini » Takat kı Si, Salınan Lâtiş sallan a öz bü kepazelik... Ülbastısı yediğin za m rezaletleri sana » Üye ana as hiç sevmiyor. Ona çç n hatırı için ara Ah, büyü» diye hitab cdi. adamdan öyle / / £ fr ğ Hi li Vu HIS VE MACERA N UVELİ Nakleden: (Vâ-Nü) —A,.. » dedi. - Haritayı yanlışlıkla yanıma almışım... Baban kızacak; koş, götür, ver... Bilirsin ya, daima otomobilde durmasını ister... Metin, kendisine verilen bu vazife yi istemiye istemiye yapt. oGarajın kapısı hafifçe aralıktı, Çocuk bazı ko- nuşmalar işitti. Terbiyeli olmasina rağmen gayri ihtiyari dinledi. Zira öteki ses Kekeme Mustafanındı. Me- tin onu pek tanırdı. Kendi yaşında biraz abdalca bir çocuktu bu... Bay Lâlif bağırıyordu: — Açık konuş!... Anlamıyorum... — Faf, faf, faf, faf... Falma te te, teyze... Beb, beb, beni yolladı... Gi, gi, gizli... Si, si, sizi çağırıyor... E, ©, €vden duysunlar istemiyor. Erkek homurdandı: — Pekâlâ,.. Al şu on kuruşu... Ya- rin beşte gider, kendisini görürüm... — Metin, âdetâ duvara yapışırcasi- na saklandı. Muslafaya gürünmeme- ğe çalışıyordu. Hissiyatını kendi de tahlil edeamemekteydi. Neden gizlen- diğini anlıyamıyordu, Kekeme gitlik- ten sonra da ne sebeple içeri girmeyip | biraz beklediğini bilemiyor i Üvey babası, onu görünce; — Ne 0? - diye sordu. Çocuk, haritayı uzattı. Bay Lâtii, öfkeyle alıp otomobilin içine fırlattı. Öf! Gene akşam yemeği ne tatsız olacak!... Çok şükür ki Metine kimse | ehemmiyet vermediği için, o, konuş- madan rahat rahat düşünebiliyor... Zavallı anneciği o hürriyetinden de mahrum... Biraz kendinden geçmez ) mi, hemen herif sorar; — Gene ne hayallerdeyiz?... ... Bundan iki ay evveline kadar, Me- tinin annesi hazin hazin dalardı. Hal- buki son zamanlarda iş değişti. Ne zaman gözleri bir noktaya dikilip söy- lenenleri işitmez olursa yüzünde bü- yük bir neşe âlâmeti belirirdi, Belli ki aklından çok güzel, çok tatlı şeyler geçiriyor... Annesinin saadetini sezerek küçü- cük kalbi inşirahla doluyordu. Hattâ bir seferinde göz göze geldiler. Bay Metin onu teşvik edercesine gülüm- sedi, Fakat çocuğunun bu nazarı kar- şısında kadın kıpkırmızı kesildi, Artık o günden itibaren Metin, an- nesini ne zaman hayalâta dalmış gör- se, rahatsız etmemek için farketme- miş gibi davranırdı. '... Bu bay Lâtif cidden fena bir adam... Annesinin onunla evlenerek hata ettiğine Metin katiyetle kani... Kendi kendine: «Onu müdafaaya me& buürum!» diye düşünüyor. Hele iki aydanbeti Üvey babasının annesine bir bakışı var ki insanı ür- kütüyor, Tabii! Kuzuyu bilebile ezen, | sonra da onu külbastı yaparak yeme- ! ğe kalkan bir adamdan her şey bek- lenir... Hele Kekemeyle konuştuktan son- Ta büsbütün aksileşti. Suratından dü- şen bin parça oluyor, Neye kızmış olduğunu Metin tah- min ediyor: Annesinin bir evi vardı. Bay Lâtifle evlendiği zaman, erkek ona: — Madem ki benim evde oturacağız, seninkini kiraya verelim! - demişti, « İki katlı ve ayrı iki kapısı olduğu için elverişlidir. Apartıman şeklinde ça- buk tutulur. Fakat annesi hatıralarına bağlı ol- duğundan, buna razı olmamıştı. Bü- hassa kendi yaşadığı katı katiyen ki- ralamak istemiyordu. Bu suretle ev, döşeli dayalı, bomboş kalmıştı. Bay Lâtif, alt kata, Fatma Teyze denen sütninesini oturtmuştu: #Boş duracağına bari ona yarasıniz de- mişti, Metinin annesi, sevmediği bu cadı gibi kadının vaktile annesine aid olan alt dairede yaşamasını hoş görmemek- le beraber ses çıkarmamıştı. Çocuk- çağız şimdi annesinin arasıra sevgili evini ziyaret ettiğine emindi. Üvey babasının öfkesi de bunu duyduğun- dan ileri gelmiş olacaktı. Aman ne fena adamdı bu... Sanki ne olur?... Doğup büyüdüğü yeri an- nesinin göreceği gelmez mi?,.. Hem kadıncağız, orada yaşamış; Metinin asıl babasile orada evlenmiş; mesud günler geçirmiş; elbette o yerleri ara- sıra ziyaret etmek İster... Fakat o cadı, babalığını acaba ne diye çağırıyor? Ne diyecek?... Çocuğun içerisinde bir üzüntü, bir korku var... Gece gözüne uyku gir- miyor,.. Hissiyatını tahlil edemiyor; fakat her nedense annesi için kor- kuyor! : Yavaş yavaş yatağından süzüldü. Annesinin o yabancı herifle yattığı o- danın kapısına geldi, Ah, bir konuş. ma işitse içi rahat edecek... Yarab- bi! Yarabbi!... Fena bir şey olmasa... Neyse, çok şükür, o ince ve sevgili ses duyuldu: — Nedir suratın? - diye bay Lâtlife soruyordu. Erkek, aksi aksi: - Hiç! - diye homurdandı, Metin, koşarak, yatağına yattı. Ertesi gün, mektepte yavrucak der- sini hiç bilmedi. Artık tamamen bu meseleyle meşguldü, Öğle tatilinde Kekemeyi buldü. — Bak, Mustafa ıSana bir paket Çikolata... Bir yeni defter... Bir yeşil kalem... Bir de yirmi beş kuruş ve- riyorum... Fıkara oğlan bu cömerdlikler karşı- sında afallamış, kalmıştı. Zaten, Me- tini severdi. Çoktanberi arkadaştılar. Zira bu iyi kalbli yavrucak, daima onu kayınırdı. Metin: girdi, e Sabırsızlanıyor, otomobili hareket ettirmek istiyordu... — Bak! - dedi. - Sana bunları ve- riyorum amma, bana yardım cdecek- sin... Sizin bahçeden usullacık yan- daki odaya gireriz... Bu Fatma tey- zenin babalığıma ne söylemek iste- diğini dinleriz... Eğer bana bu iyili- ği yaparsan ve kimseye de bir şey açılmazsan sana gene para veririm... Kumbaram dolu... İstediğim zaman, çakı ile içinden çekiyorum... . İki oğlan, söyledikleri gibi yaptır lar, Saat beşte bay Lâtif Falına tey- xeye geldi. İhtiyar kadının kulağı hayli sağır olduğu İçin hızlı bağır: yordu, Sütne diyordu ki: — Ah evlâdım, evlâdım.. sorma başı- mıza gelenleri... Her salı günü üst katta patırdılar işitiyorum... Ayak sesleri... Bir erkek, bir kadın konu- şuyor... Aman yarabbi dağlara taş- lara... İstersen gel, sen de dinle, ev- Metin bu sözleri duyunca, aklma birdenbire iki ay evvel Suadiyede an- nesile dolaşan Cemil geldi. Bu, güzel bir gençti. Hem de pek sevimliydi. Metini okşıyor, seviyordu. Yanların- dan hiç ayrılmaz, annesi ise: — Aman, gidin Allahaşkma... Ya bizi görürlerse... » diye israr ederdi. Fakat delikanlı uzaklaşınca, genç kadının da neşesi kaçardı. Peki am- ma, bu Fatma teyze, Cemili nereden biliyordu? O, kölürüm bacağile do- laşmaz, bir yere gitmezdi ki... Amma zaten kadın konuşurken bir isim söy- lemedi, «Bir erkek varlş dedi Baba- lığı da homurdandı: — Ben emindim, emindim zaten... Ah, şunları bir yakalasam... Hayatı- mın yarısını feda ederim vallahi!... ... Metin, uzun uzun düşündü, taşın- dı: Muhakkak ki annesini kurtar. mak lâzım!.. Nihayet çare buldu. Cemil ağabeğinin çalıştığı yeri bi- İiyor. Oraya Kekemeyi yolladı. Deli- kanlı kendisini istiyen bu serseri ço- cuğu görünce, hayretle; — Ne var? - dedi, — Beb, beb, beni TAtif bey, bey, beyin hanı, hanı, hanımı yolladı. Bu, bu, bugün, sak, sak, sakın, ge, ge, gel- mesin, ded, ded, dedi. Genç, şaşkın şaşkın kendi kendine: #— Nasıl oluyor da bu çocukla böy- le bir haber yolladı?.. Demek pek sı- kıştı... Mektup da yok... Her halde büyük bir tehlike olsa gerek... O ci- yardan hiç geçmiyeyim..> Kekeme vazifesini yaplığını arka- daşına söyleyince Metin: — Aferin! - dedi. - Çeneni tutar da hiç kimseye bir şey söylemezsen, on gün seni tecrübe edeceğim, gene sa- na yirmi beş kuruş veririm... Koşarak eve geldi. O gün her salı gibi, bay Lâtif, erkenden gider, ak- şama kadar gelmezdi. Anne oğul öğle yemeklerini başbaşa yedikleri İçin en mesud anlarıydi. Metin, annesinin boynuna sarıldı. Küçücük kafasında kurduğu plânı tatbik edecekti, Hayır! Bugün anne- sine hiç bir şey söylemiyecekti. Son- radan anlatınca, genç kadın kim bi- lir ne hayret edecek: — Bunların hepsini sen mi keş- fettin? - diye yavrusunu okşıyacaktı. Fakat şimdilik işi ciddiyetle tat- 'bik etmek lâzım... — Anne!... Gelirken Kekemeye > . rasladım... Yolda bir beyi, senin ta- nıdığın bir beyi, yani Cemil ağabe- yi görmüş... Kadm, endişeyle: — E? - dedi, — işte... Cemil demiş «Bay Tâtifin hanımına Söyle... Ben bügün bir iş için Adaya gidi- yorum... Akşama l kadar yoğum...» Mustafa beni gö- rünce bana söyle- di. Buraya kadar gelmedi, Kadm da hay- ret içindeydi: Ne münasebet? Mustafa! Metin! Böyle şeyleri Onlarm ağzında dolaşsın! Fakat her halde Cemil pek sıkı bir vaziyete düşmüştü ki, bu vasıtalara baş vurmuş... Amma, münasebetsiz- lik... Oğlunu fazla istintak etmek- ten çekindiği için ses çıkarmadı. O günü bekliyecek, elbet ertesi günü mektup yazarak meseleyi anlardı. '... Metin, anahtarı soktu, kapıyı aç- tı, içeri girdi, Aman, boş bir ev, ne tuhaf... O, burasını iyice tanıyor... Eşyalar olduğu gibi... Üç dört yaşındayken içinde yattığı küçücük demir karyo- la da yerli yerinde duruyor. Fakat bugün yüreğinde bir korku var... Ne de karanlık... Bütün pancurlar, perdeler kapalı... Acaba annesi Ce- mil ağabeyi buraya davet ettiği zaman böyle karanlıkta mı oturu- yorlar?... Metin bunu bilmediği için, pence- Te mencere açmamağı tercih ediyor... Korkacak değil a... Koskoca erkek... 'Tam dokuz yaşında... Ah, ne alay edecek, ne alay ede- cek... Aşağıda ahlâksız babalığı Fat- ma teyzenin yanmda onun gürültü- lerini dinliyecek... Ne komik! Saate bakıyor... Vaktin tam vakit olduğunu anladığı için odada hızlı hızlı yürümeğe, koltukları çekmeğe başladı. Evde bazan yaramazlığı tu- tunca; «— Dört kişi kadar patırtı ediyor- sun!a diye şikâyet ederlerdi. / O halde iki kişilik gürültü etmösi | pek kalay olacak... rban edilen iki kuzu | Fatma teyze, aşağıda bey Lâtife: — İşte geldiler! - dediği zaman, adam her halde, pür hiddet kapıyı açıp buraya “girecek... İşte O zaman yalnız Metinle karşi- laşacak... Ve çocuk, ciddiyetle ona: — Ben her salı günü oynamak için buraya geliyorum... Pek eğleniyo- rTum!.,, . diyecekti. Bundan böyle o cadı sütne: «— Patırtı işitiyorum!; dedikçe babalığı artık iManmaz olacak, omuz- larını silkecek, Ve annesi de sahlârı Cemil ağabeyle rahat rahat oturup konuşabilecek... Odadan odaya gezindi.. Kendini bir koltuktan öbürüne attı, Hızlı hız li konustu. Babalığı geldiği zaman: «— Kiminle konuşuyorsun?» derse: * «— Kendi kendime masal anlat-. mağı pek severim!; diyecekti, Sonra biraralık kuytu yerdeki di- © varın üzerine kendini attı. Pek iyi biliyordü ki, ânnesile Cemil ağabey uzün müddet sessiz de oturuyorlardı. Suadiyede beraber gezdikleri zaman bu halleri görmemiş miydi ? Babalığı içeri: girince bu köşede kimin olduğunu farketmiyecek. İşte ayak sesi... Bay lâtif geliyor.. Çocuk divanın üzerinde, « işin ala- yında olduğu halde - korkmağa baş- hyor Kendi kendine hizli sesle konuşur. ken, gayri ihtiyari temposu düşüyor; sözleri bir fısıltı halini alıyor. Dışari- da, kapının önünde bay Lâtif öfkey- le homurdanarak, tabancasının te tiğini açıyor: «— Kendilerinden (geçmişler... Ayak sesimi işitmediler bile!» diğor. Ve köşede, divanın üzerinde kımmi- danan şeyin üzerine ateş ediyor, ... Evin önünde bir kalabalık, Genç kadın, pencereden bakıyor. İki erkek bir erkeği tutmuş... Etra- fında bağıran ve ağlıyan kadınlar... © Ortadaki erkek kocasi... Ve onun arkasında... Kadın, deliler gibi merdivenlerd aşağı atiliyor... Hizmetçi kızın feryadını işitmiyor bile... Genç bir adam, kollarının &ra- © sında cansız ve başı kanlar içinde sai lanan bir şey tutuyor... Kadın, bir feryad koparıp bayılır- ken, biran içinde, bir gece, otormobi- lin yanında bir çobanın, kucağında “ ölmüş bir kuzu taşıdığını görüyor. © Nakleden: (Vâ - Nü) Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskârgazi caddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tarlabaşında Nihad Abdullah, Beyoğlu: Kanzuk, Dairede Güneş, Galata: Topçular cad- desinde Sporidis, Kasımpaşa! Vasıf, Hasköy: Halıcıoğlunda Barbut, Emin. önü: Beşir Kemal, Fatih: İsmail Hak kı, Karagümrük: Ali Kemal, köy: Merkez, - Sariyer: Osman, saray: Cerrahpaşada Şeref, Beşiktaş; Vidin, Fener; Vital, Kumkapx Asa- doryan, Küçükpazar: Hasan Hulüsi, mii. sk İİ