Yunanistanın ayak bastığımız her Minde büyük Atatürk Türkiyesine İ karşı beslenen muhabbet, destluk, | kardeşlik hisleri derin bir hürmet duygusile meşbudu ve Yunanlı kar- deşlerimiz bize her vesile ile dostluk- Yarının candan geldiğini, hislerinde samimi olduklarını etrafımızda te- dirgin etmiyen bir hava yaratarak isbat ettiler. Gezip dolaştığım yerler- / de Atatürk Türkiyenin kudretini İ tattım, her adımda Atatürkün sihir- İ kâr tesirini duydum ve her nefes- te kabaran göğsüm asumanın fanu- suna sığamaz oldu, Her gittiğim yer- K. de gözlerimin önüne Ankara geldi, İzmir, Adana, Malatya, Balıkesir, Afyonkarahisar, bugün bir cenetlen konuluşur gibi anılan şark vilâyetle- rimiz hayalimde canlandı; İstanbu- Yun on beş senelik mesaisini düşün- düm: 154 yeni mekteb, yüz küsür beton köprü, kanalizasyon, hâl, mez- İ baha, itfaiye, fidanlık, sıfat istasyon- ları, hinterlandımızı bağlıyan yüz- lerce kilometre asfalt şose, konservar tu: yatro, plân... Nt Güney Yunanistanda bir Türkü şaşırtacak, şaşalatacak, hayran bıra- N kacak, örnek teşkil edecek esaslı ve li mühim hiç bir sey yoktur; ancak Yu- nanistanın ve bilhassa Atinanın üm- ran ve temeddününe büyük bir ener- Ji sarfeden faal ve şuurlu bir hükü- met vardır ve bu hükümetin mesal- z si cidden takdire şayandır. ” Pireden otomobil ile hareket ettik- ten yirmi dakika sonra Yunanista- nin gaheser imzası göründü: Akro- i pol... Asırlar müddetince istilâdan istilâya uğryan Pire anıtlarını kaybetmiş, Atina ancak Akropol ile bir iki ma- ; bedin besine değer biçilemez eserlerini de müzele- ği rine toplamıştır. Son senelerde durup ir dinlenmeden Akropoldaki taşların i imarına ve ihyasına çalışıyorlar. Ora- daki ümran hareketi bu hızla devam ederse, yakın bir çağda dört başı ma- cak. Bana Dostum diye hitab etmek yakınlığını gösteren muhterem Ğos- tum paytaht nazırı bay Kotzlas'ın da nazarı dikkatini celbettim. Tamir edilen âsarı alikaya bakanlar: <Ha- ni bunu tamir etmişlerdi? El bile Nakleden: (Vâ-Nü) Fakat şimdi yaşamakta oldukları bu Asude günler, muvakkat bir Yaha- dan ibaretti, Zira felek yakalarını he- nüz bırakmamıştı. Meşakkatli hayat seyahatinin sonu gelmemişti. Yağmurlu bir akşam, mukadderat, oynadığı oyunun ikinci perdesine baş- Jadı. Suzanla Kanarye, işten çıkmışlar, eve dönüyorlardı. Yolda bir adamın sepet içinde menekşe sattığını gördü- ler, Mevsim sonu çiçekleri! Kararye hemen: net alayım! - dedi. - Biri bana... Buzan, demetini koklıya koklıya, ş #rkadaşile yürüyordu. Her şeyden eğlence çıkaran, neşe bulan Kanarye, cw owl konuşuyor, boyuna gülüyor- du. Birdenbire Lütfi beyin kızı — A... Çiçeklerimi düşürmüşüm! - dedi Fakat tam o sırada, iki genç Kizin arkasından ciddi ve hazin bir ses: | — Bunu sizden biri mi düşürdü bi efendim? İ Suzan irkilerek döndü, Kalbi şid- detle çarpıyordu, sana, dört elle sarılmış | mür bir harabe vücude gelmiş ola- ! iiney Yunanistanda gördüklerim Atinalı Iysa peygambere sâdık İhracat faaliyeti artıyor. Buğday olmasa geceye tapardı!.. Yunanlı kardeşlerimizin kardeşlik gösterileri | yenileşen Akropol - Atinada dörde bölünen hayat Atina ve civarı - Atinalı için eğlence zaruri bir ihtiyaçtır Mütemadiyen Geceleri Para Yüzünden... Aşk ve macera romanı Muhiddin Üstündağ sürmemişler, bunun neresi tamir edil- miş?» demelidirler... Akropolun tari- hini, efsanesini, tiyatrosunu çok se- ven bir arkadaş olduğum içindir ki, gördüğüm yepyeni mermerler gön- lüme eza verdi. Bu ezayı dışa vurma- mam kabil mi?., ... Atinada hayat dörde bölünmüş- | tür: Saat sekizden ikiye kadar çalı- şılır; ikiden beşe kadar uyunur, beş- ten bire kadar gezilir, birden sekize kadar uyunur. Sekizden ikiye kadar çalışan Ati- na İkide bitab düşer. Sıcak Atinada mücadelesi imkânsız bir uyuşturucu maddedir. Atinalı mevud bir âfeti bekler gibi sıcakları bekler ve her sa- | bah güneş biraz daha kızgın doğduk- ça: Geliyor! diye derdieşir, Gün ortalarında sokaklar bomboş- tur, Kaldırım kenarlarına sıralanan otomobilleri; kahve önlerinde üstüs- te istiflenmiş iskemleleri gören ya bancı, şehir bir göçe hazırlanıyor veh- mine kapılır. İnsan sesini ve insan nefesini sanki güneş emmiş; insan- ları sanki bembeyaz gökyüzü yut- muştur, Kızgın güneş altında dola- şan erkek ya bin bir kapıya baş vu- ran bir işsiz, ya akşamı beklemeğe dayanamıyan bir kömisyonucudur ve cehennem gibi yanan kaldırımlar- da dolaşan kadın aldatılmış bir ma- şukadır. 'Tefrika No, 26 — A... Pertev bey! Delikanlı kekeledi: — Suzan hanım! Bu tesadüfün genç doktoru mem- nun ettiği yüzünden belliydi. O eski âşık nazarlarla genç kızı süzüyordu. Bir şey söylemiş olmak için, kesik ke- sik sordu: - Siz... İstanbulda... düf... Suzan hanım!.. Kızcağız cevab veremiyordu Aralarındaki bütün rabıtaları paran son cümleler o meş'um sabah söylenmemiş miydi? Demeti alırken, parmakları biribirine temas etti, Genç doktor tekrarladı: — Ne iyi tesadüf! Biran öyle, karşılıklı durdular, Son- ra Suzan kendini topl ıyarak, gene o mahud gündeki gik — Allaha ısmar dedi. 'e arkadaşile - diye bağırdı. Ne iyi tesa- ko- ik, Pertev bey! - beraber yürümeğe başladı. Sevgilisini gördüğü için kal binde memnuniyet, bir daha göremi- yeceği için de acı duyuyordu. Delikanlıya bir defa daha bakmak emelile gayriihtiyari, başını çevirdi. ile Atinaya kuşbakışı Tramvayıların ray gıcırtılarını se caktan bunalanların feryadıma ben- zetirdim. * ... Saat sekizden itibaren Atinanm geniş, apaydınlık sokaklarında hayat başlar, Bütün bulvarlar karınca yu- vasına döner, büyük parklar binler- Ce kişinin kaynaştığı, bağdaşlığı sey- rangâh halini alır, Kadın, erkek, ço- luk çocuk, yedisinden yetmişine ka- dar, ecnebi ve yerli ne kadar insan varsa, sanki seferberlik ilân edilmiş gibi kendilerini sokağa atarlar ve kaldırımlara yayılırlar. Atinada her kaldırım, her meydan, her bahçe, her park kahve ve gazinodur ve cehen- nem sıcağının doğurduğu ihtiçla gü- ney Yunanistanın her şehrinde mey- danlar açılmış, bahçeler yapılmıştır. Atinalı İysa peygambere sadık bir bende olmasaydı muhakkak geceye tapardı Saat dokuz olunca, tramvaylarda, yeni getirttikleri büyük otobüslerde yer bulunmuyor. En yenisi on senelik emekdar olan taksiler ancak dokuz- dan sorira harekete geçiyor ve husu- si otomobiller ardsız arasız bir zincir şeklinde şehrin dış yollarına uzanı- yor: Az para ile hava almak İstemi- yenler Güfada, Vuliagmeni, Kifisya, Ekaliye gidiyorlar . (Devamı 13 üncü sahifede) Selâmi Sedes Pertev de, kaldırımın üstünde dur- muş, nâzarlarile onu takib ediyordu. Gözlerinde ıztırab ve halecan okunu- yordu. Suzan hemen başını çevirdi, önüne baktı ve hizli hizli yürümeğe başladı. Ağlamak üzere olan çocuklar gibi du- dakları titriyordu. Pertevın uzaktan onu takib ettiğini anlıyamadı vx Bu tesadüflen evde annesine hiç bahsetmedi. Ne diye söyliyecekti? O ismi hatırlatarak kadıncağızı ne diye | üzecekti? O akşam Kanarye, ana kızı müjde- ledi: — Yakında artık Suzan mükemmel bir usta olacak! Benim yardınıma ihtiyaç hissetmeden işlerini yapabile- i ceki Raslaşma gününden itibaren, Suza- nm kalbi rabat edemez oldu. Perte- vin bayali mütemadiyen gözlerinin önünde tecessüm ediyor, artık ızlıra- bile mücadele bile etmiyordu. Aşkinı İ unutmak istemeği aşkına karşı iha- İ het telâkki ediyordu, Haftanın sonuna doğru bir gündü. Artık işitmiyeceğini sandığı ses, tek- rar kulaklarının dibinde fısıldadı: — Suzan hanım! Pertev, karşısında, meyus bir tavır- Ja duruyordu. Hazin hazin devam etti: — Her akşam yolunuzu bekliyorum. ( Eat alık piyasa için şimdiden müracaatlar vardır İhracat mevsiminin hararetli dev- resine giriyoruz. Bu seneki mahsul- lerde birer birer, piyasaya arzedilmek- tedir. Bir haftadanberi yeni sene buğ- dayı piyasaya gelmektedir. Rekolte vaziyetinden kati olarak bahsedebiliriz. Son tesbit edilen ra- kamlara göre, bu seneki buğday mah- sulünün miktarı 2 milyon 600 bin ton- dur. Bu miktar, şimdiye kadar Tür- kiyenin en fazla buğday istihsal etti- ği miktardır. Geçen sene, bol buğday yetişen bir sene olarak kabul edilmiştir. Halbuki geçen sene 2 milyon 500 bin ton buğday yetiştirmiştik. Bundan da anlaşılıyor ki, buğday ihracatı sene- den seneye artmaktadır. Bunun sebep leri şu suretle izah edilmektedir: Sebeplerden biri, buğdaylarımızın dış piyasalarda büyük rağbet gör- mesidir, Diğer sebep de, şimdiye ka. dar az buğday eken yerlerde, buğday zeriyatı artmaktadır, Bu gibi mınta- kalar buğdaylarını nakletmek için va- sıta bulamıyorlardı. Daha doğrusu bu mıntakalar, pazar yerlerine uzak mesafede bulunuyordu. Demiryolu şe- bekesinin genişlemesi de buğday ist salâtının artmasına sebebiyet vermiş. tir. Yakin senelerde, Erzincan, Erzu- Tum hatları da, demiryolu şebekemize k buğday min- takası olan Erzurumda da buğday 28- riyalının daha ziyade arttığını göre- ceğiz. Geçen seneki buğday ihracâtımız 8 milyon küsürdu. Halbuki bu sene buğdaylarımıza karşı daha çok talep- ler vardır. Almanya, İtalya gibi kurak- lık geçiren memleketlerin memleketi- mizdetı daha çok buğday alacağı bir tahmin olmaktan çıkmıştır, Türkiye - Almanya arasındaki yeni ticaret an- Taşması müzakereleri bilmeden Al man firmaları tarafından buğdayları- mıza talepler başlamıştır. Arpa mahsulü Yeni sene arpa mahsulü 2 milyon ton olarak hesap edilmektedir, Arpa- Jarımıza karşı, Belçika, İtalya, İngil- tere, Fransadan talepler vardır, Arpa sarfiyatı, memleket; dahilinde de art- maktadır. Son günlerde, piyasaya en ziyade Bandırmadan yeni sene arpası gelmek- tedir, Kuru sebzeler — Yeni sene mahsu- lünün bolluğundan bahsetmiştik, bu, bolluk kuru sebzeleri de ulâkadar et- mektedir. Balıkesir Bandırma taraf- larında kuru bakla istihsalâtı geçen seneye nisbetle fazladır. En ziyade ih- racat Fransaya yapılmaktadır. Nohud için de, Almanyadan sipariş» ler vardır. Yalmz Alman firmaları No- hud fiatlerini pahalı bulmaktadıl İhracat işlerile alâkadar daire gelen mektuplarda, Almanyadan ya fasulyesi istenilmektedir. Halt bizde Soya fasulyesi birkaç senei beri yetiştirildiği için ihraç edecek dar fazla değildir. Kuru sebzelerden, kuru fasulyi tihsalâtının ne kadar olacağı belli gildir. Kuru fasulye istihsal mınti sı olan Samsun çarşamba, Trab taraflarında hava ve yağmur vaf ti, ziraat için müsaid gitmektedir. itibarle kuru fasulye istihsalâtının olacağını tahmin edebiliriz Dokuma ham maddeleri piyasası gevşek gitmektedi lerde yalnız Sovyet ticaret müme$ ği tarafından piyasadan bir parti | alınmıştı, Mâamafih mevsim başıf itibaren, tiftiklerimize karşı çok itibaren, tiftiklerimize karşi çok İf lebler vardır. Tiftiklerimizin en bü müşte, olan Almanya ihtiyacı £ tinde tiftik almıştır. İtalyanın kon jan listelerinde tiftik miktarı doln tur. Bu devre geçtikten sonra, gen tik piyasaımas yeniden talebler W yacağına emin olabiliriz. Pamuk, İzmirden pamuk ihracâ başlanmıştır. Türkiye - Polonya ! sında yeni yapılacak ticaret anlağ sına göre Polonya da pamuk ihr tı yapılacağından bahsedilmekte Romanyaya Akala cinsinden olan mukların ihracatına devam edilmi tedir. Yiyecek maddeleri Yiyecek maddelerinden, yağ fi# rinde hafif bir durgunluk vardır. velcede yazdığımız gibi Trabzon yağdan fazla krema gelmektedir. haftaki posta ile gelen yağların tarı 100-150 tenekeyi tecavüz et mektedir. Bu itibarle Trabzon yi rı, eskisi gibi, piyasada nâzım rol etmekten çıkmışlır, Şimdi piyasa, yağlarını beklemektedir. Piyasaya bol ve ucuz miktarda nir geldiği halde, fiatlerin ucuzl masına sebep, şudur: Tüccar, peyniri, kışlık ihtiyaç için soğuk İh depolarına doldurmaktadır. a son haftalar içinde soğuk hava ları yağ, peynir, yumurta ile dol tur. Tüccarın ifadesine göre, bü lebler karşısında soğuk hava dep rındaki tarifeler artmıştır. Diğer iddiaya göre, tarife artışını tabii £ mek lâzımmış, Çünkü soğuk havs& poları ihtiyacı temin edemiyormü! masrafları da fazla imiş Uzaktan size bakıyorum. Gözlerimle takib ediyorum. Fakat bir türlü yak- laşıp konuşmak cesaretini gösteremi- Onları böyle yanyana görenler, zel bir nişanlı çifti sanabilirlerdi, lerinde öyle nezahet, öyle samim yorum. Bugünkü cüretimi de affedin. vardı ki... Beyoğlu caddesinde yanyana yürü- Delikanlı yeisle! yorlardı. Kanarye, yavaşça onlardan — Evet, hayatınız hakkında den bir şey sormağa salâhiyetimi Y Zira, bana karşi ne derece lâkayd duğunuzu biliyorum. Genç kız cevab vermemek va uzaklaşmıştı. Tophane yokuşunun kö- şesine saptılar. Delikanlı anlatıyordu: — Size rasladığım akşam arkanız İ sıra yürümekten kendimi menedeme- İ dim. Sirkesi istasyonuna inecek, köş- | | ke döneceksiniz sanmıştım. Bir kaç dakika dâha görmek için sizi takib İ ediyordum. Fakat Tophaneye doğru yürüdünüz. Yokuşu indiniz ve bir ev- den içeriye girdiniz. Saatlerce kapının dişinda bekledim. Üst kattaki camların arkasında haya- inizi gördüm ve hep oraya baktım. Delikanlı, başı önüne iğik, anlatı- yordu: ni kendinde buldu. Fakat kalbi ağlıyordu. İçinden, şu sayha yü! yordu: «— Ben de seni seviyorum... & beni sevdiğin gibi!..» Delikanlı devam etti: — Fakat buna rağmen ben kadar seviyorum ki ne olursa olsü his aramızda ufacık bir bağ yara Müsaade edin de, Suzan hanım, f mi açıkça söyliyeyim: Hayatınız derece değişmesi, herhalde mücad siz, facıasız olmamıştır. Annen'zi€ İstanbuldasınız.. Pederiniz., niçin pederiniz gitmenize mü etli?.. Niçin sizi çalışmak mecbW Ertesi sabah gene geldim ve tekrar sizi takib ettim, Bu suretle, işe girdiğinizi anladım... Siz, çok zengin bir ailenin kızı olan siz, hayatınızı ka- zanmak mevkiine düşesiniz.. Bunu | tinde birakiyor? havsalam almıyordu... Böyle bir şeye pe niçin ihtiyaç görüyordunuz acaba?.. — Suzan hanım! Zannetme! Kızmayın, Suzan hanım! Benimki âdi bir merak değil.. Size taallük eden her şey beni alâkadar eder. Neden ha» yatınız bu derece değişti? Genç kız, yalvarır bir sesle: — Rica ederim, sörmeyın! - dedi, yorsem, eğer hayatınızda ha miithiş bir değişiklik, bir faa ol | (Arkasi 4