PERDE ARKASINDA hmed Şemsi kendi halinde, sanat- ruhlu bir çocuktu. Son derece resim yapardı. İyi kalpli idi. Beş e ası e Hayal peşinde koşmağa ilerde Ahmed Şemsiye Ada yurunda rasladım. Beni . görünce yanıma yaklaştı. Bügün ar- aşımda garib bir hal vardı. Son | "ece heyecan içinde olduğu gözle- | Göen belli idi. Nihayet bir aralık fanamadı, bana açıldı — Öyle bir macera geçiriyorum ki ma... dedi. Önü biraz daha deşmek için : dık— Hayırola? diye sordum. tutAnlatmağa başladı: lar — Bizim Ahmedi bilirsin değil mi? m meşhur «Cakacı Ahmeds İ.. İâr < Tanımam, ismini işitirim.. Hem yi ona niçin «Cakacı Ahmed, der- ME Caka yapmasını çok er de ve dan... Bilhassa kadınlara karşı ca i yapmağa bayılır. Bundan iki ay dayeldi. Bir gün oturduğum pansiyo- ye ni kapısı çalındı. Benim ne kadar heyfasız bir adam olduğumu bilirsin. berpi çalınınca kendi kendimç: «Ey- bir alacaklı!» diye ödüm koptu. velâ kapıyı açmamağa “Karür ver- dı Fakat zil dört beş kere çalının- gittim. Kapıyı açtım. Baktim, bi- ye Cakacı Ahimed... O, pek betii ara- İsti sormazdı. Bunun için böyle hiç mid etmediğim bir zamanda bana “mesine epeyce şaşmıştım, Ahmed Kiye girer girmez ellerime sarıldı: lim. . Aman kardeşim... dedi, bana bü- larik bir iyilikte bulunaca! şar. . Ne gibi? diye sordüm. NSAnlatmağa başladı: Evvelâ sana macerayı anlata» Gün... Bundan dört beş ay evvel ga- küt zengin bir genç kızla evlendim. EE Sabiha... O kadar zengin ki faz- üşünmeğe lüzum görmedim, bu 6* kuşunu kafese sokmağa, onun- ede evlenmeğe kârar verdim. Fakat © mayolasıca huyum kurusun... Kadın- imi biraz caka yapmasını da pek se- i abhanın iki şeye pek ziyade me- dırkı vardır. Denize ve resme.. il pi gün bana sordu: ; Siz yüzmek bilir misiniz? en cevab verdim: — Mükemmel yüzerim. buki hayalımda ayaklarımı de Diye sokmuş İnsan değilimdir. Bir İn de resimden söz açıldı. Venn Sabiha bana sordu: — Resim yapmasını bilir misiniz? — Mükemmel ressamım.. ş mi Portre resmi de yapar mısınız? ç hal atıldım: Ne demek efendim? Ne demek? Ç Slühassa portrede muvaffak olurum... rada bir müddet geçti. Geçen haf- Sabiha ile motör gezintisi yapı luk, Sabiha: İlle denize girelim... diye tuttur- , Ben ona mükemmel yüzmek bili- söylediğim için foyam meyda a a pe diye ödüm patlıyor: « — Vazgeçiniz canım... Daha kar- kabuğu suya düşmedi... Denize n ... diyordum. O kahkahalar- , gülüyor: — Doğrusu, ben karpuz kabuğu- suya düşmesini bekliyemem. tu, Motörü durdurmuşltuk. Niha- t£ o mayosunu giydi, Motörün kena- ından denize atladı. Mükemmel yüz- “gieğe başladı. Suyun içinden bana p iyordu; — Deniz gayet ılık... Motörün ka- iJarasında ağabeyimin mayosu var... , denize girsenize... ilmaz... Karpuz kabuğunu bek- lim... aralık Sabiha sudan çıktı, Ma- 9sile benim etrafımda dolaşıyordu. girdenbire arkamdan beni elbisele- beraber, kahkahalar arasında, itmez mi? O benim dehşetli bir ü olduğumu sanıyordu. Fakat “denize düşer düşmez batıp çık- avazım çıktığı kadar da; İmdad... İmdad... Boğulüyo- m, , diye bağırmağa başladım. Şiğeni müthiş bir yüzücü zanneden ; biha bu yaptıklarımı şaka zanne- ö ir, kâhkahalarla gülüyordu. Ni- G işin fecaatini anladı amma in de âz kalsın boğuluyordum. Güç Güle beni sudan çıkardılar, üzmek hakkında uydurduğum si pöye meydana çıktı. Fa izin m kaf Sabihaya «mükemmei bir portrs ressamıyımiş demiştim ya... Şimdi de birkaç gündür bana tutturdu: — İlle benim bir portremi yap... diyor. Ne haltedeceğimi şaşırdım. Aklıma sen geldin. Sen Sabihanın bir portresini yapacaksın.. ve ben sa- na bunun için 50 lira vereceğim. Re- sim bitince bu portreyi ben yaptım diye Sabihaya göstereceğim, Razı mi- sınız?» «Cakacı Ahmed. in bu sözleri Üüze- rine hemen: — Tabii, dedim. 50 lira bu... Benim gibi parasız bir adam böyle bir tek- lifi kolay kolay reddedebilir mi?. Ahmede: - Fakat, dedim, ben Sabihayı ta- nımıyorum... Onu görmem lâzım... Ahmed hararetle sordu: — Potoğrafından resmini maz mısın? Olur olur amma o kadar canlı olmaz. Sonra çalıştığım fotoğrafa da çok benzer, Nişanlın resimden anlı- yormuş, belki de resminin fotoğraf- tan yapıldığını anlar. Peki bunun çaresi?... — Sabihayı görmem, Ahmedin gözleri birdenbire parladı — Buldum dedi, Sabiha dan sonra her gün bana modellik et- mek için apartımanıma gelecek... Bizim apartımandaki büyük salonu belki de bilir: yı & büyük bir kadife perde v ir. Sen bu per- denin arkasına saklanır, o modellik ederken Sabihanın resmini yapar- sin... Ben de Sabihanın önüne geçe- rim. Karşıma bir sehpa ile, bir par- ça muşamba alırım Güya onun res- mini yapmakla meşgulmuşum gibi bir hal alırım. Sabiha benim önüm- deki muşambaya bakmak isterse ka- tiyen göstermem... «Dünyada olmaz sevgilim... Hakiki sanatkârların bazı garib tabiatleri vardir. Ben de senin resmini bitirmeden tablomu sana, gösteremem!..» derim. O modellik ederken sen içeride mükemmel çali- Şırsın — Ya Sabiha benim bulunduğum yere, perdenin arka tarafına geçmek İsterse... — Korkma... Bir kere ben ona: «Bu perde hep böyle kapalı kalma- h... Az ışıklı bir salonda gözlerinin rengi daha güzelleşiyor...» derim. Sonra eğer Sabiha perdenin öteki ta- rafına geçmek isterse ser hemen bal- kon kapısından sıyışırsın... Birdenbi- re perdenin öteki tarafına geçecek değil ya... O gelineiye kadar sen bal- kon kapısından ferah ferah Kaçabi- İirsin... Bu plân mükemmeldi, Ertesi günü hemen heyecan İçinde çalışmağa baş- ladık. Ben sehpamı perdenin arkasın- da, Ahmed de perdenin önünde kur- muştuk. Sabiha modellik etmek için geldi. Kıpkırmızı bir elbise giymişti. Bu elbiseniri içinde o kadar güzel bir kızdı ki... Cakacı Ahmedin onunla yalnız parası için evlenmek İstediği- ni düşündükçe içimden bu farfaracı, ağzı kalabalık çocuğa fena halde kı- ziyordum. Perdenin aralığından baka- rak resme başladım. Evvelâ bu işi angariye olarak kabul etmiştim. Fa- kat Sabihanın çıldırtıcı güzelliği kar- şısında resim yaparken hem büyük bir zevk, hem de büyük bir heyecan duyuyordum. Sabiha ara sıra Ahmede: — Bakayım... Resmim nasıl oldu? diyordu, O zaman Ahmed telâş içinde: — Yoo... Katiyen olmaz... diyordu, hakiki sanatkârların bazı garib ta- biatları vardır. Ben de senin resmini bitirmeden tablomu sana göstere- mem... Beni mazur gör sevgilim., O gün Sabiha apartımandan git- tikten sonra Ahmed : — Aman bakayım... Ne kadar yap- tım? diye resmimin başına geldi. Hay- retler içinde kalmıştı; — Yahu,,. Aferin.. daha şimdiden benzemiş... diyordu. Daha kaç kere modellik etmesi lâ- sım. — 4 - 5 kerede biter... Benim elim çabuktur. Ben de Ahmedin önünde- ki resim muşambasına baktım. Ah- med güya Sabihanın resmini yapı- yormuş gibi, yalandan çalışırken önündeki muşambaya bir takım yapa acaip çizgiler çizmiş, boya İle: <Zâs- PA gin kız... Aptal kız.» gibi kelimeler yazmıştı, Böylece kaçamak resim yapmağa 3 - 4 kere daha muvaffak oldum. Sa- biha her defasında aynı kırmızı elbi- se İle geliyor, bir bir buçuk saat mo- dellik ediyordu. Benim yaptığım re- sim de bitmek üzere idi, Bu portrede o kadar muvaffak olmuştum ki... Bil hassa genç kızın gözleri tablomda o kadar canlı, o kadar ifadeli idi ki sa- na anlatamam... Fakat tablonun bit- mesine pek az kaldığı bir zamanda benim yüzümden dehşetli bir aksilik oldu. Aralığından bakarak Sabiha- run resmini yaptığım kadife perdeye bastım, Perde büyük bir gürültü ile koparak düşünce genç kız bir çığlık kopardı, Hele salonun bir ucunda, sehpanın karşısında beni görünce şaşırdı, Ahmedin sanki dil tutuk muştu. Sabiha yanıma yaklaşarak Ne yapıyorsunuz burada?.. ye sordu. ralık önümü ya baktı: — A... dedi, di- benim resmim!... Sonra ilerledi. Ahmedin önündeki basina baktı, Oradaki n kız, Aptal Ahmede: sizin ne yalancı ol- duğunuzu ye kadar anlamalı idim... Beni gülünç mevkie soktunuz, Bu ne rezalet... U! 1yc sunuz? Benimle may mı ediyotsunuz?. O böyle hiddetle bağırırken ben yüzü- ne bak dum. Yanına yaklaşarak kendisinden özür diledim: — Beni mazur görünüz. Ben az kazançlı bir ressamım... Ahmed si- zin resminizi böyle gizlice yaparsam bana iyi bir ücret teklif etmişti... Ben de kabule mecbur oldum... dedim. Nihayet Sabiha Ahmede: — Bir daha sizi görüm görmesin... diyerek mantosunu aldı, çıktı gitti, Ahmed de perdeyi koparıp foyasını meydana vurduğum için bana fena kızmıştı. Hiddetle; - Al şu tablonü defol... kovdu... Tabloyu pansiyonuma götürdüm. Gidip gelip Sabihanın henüz bilme- miş resmine bakıyordum, Ne güzel gözleri vardı. Âdeta ona âşıktım. Eğer bilirseydim bu tablö benim şa- heserim olacaktı. Nihayet geçenler- de kapım çalındı. Bir de bakayım Sa- biha değil mi? Bana tatlı tatlı baki- yordu. — Sizden resmimi bilirmenizi ri- caya geldim... diyerek ve gülümsiye- rek içeri girdi. Resme tekrar başla- dık. Bu tablo hakikaten benim şahe- zıni yumdu, gözünü... diye beni serim oldu. Resim bittiği zaman da | birbirimizle evlenmeğe karar İşte benim maceram...» Hikmet Feridun Es ver Yeni telefon numaralarımız Gazetemizin telefon numaralarında değişiklik olduğu için yeni numara- ları okuyucularımızın dikkatine ar- zediyoruz: Başmuharrir Yazı işleri İdnre, ilân ve abone Akşam matbaası OMlüdür) 20497 En höş ve en gözel dudak ruju, GOTY'nin size tekdim ettiği RUJDUR >» cöTY MEŞHUR FRANSİZ MARKAĞI DİKKAT Pal GÖTY kikli> aranda del vw Bazar odliniş lir hamsz metaandır. tablo- | DİŞİ KOR Rl e Tarihi Deniz Romanı. Yazan: İskender F, Sertelli Tetrika No. 42 Gülmeyiniz sinyor! Sihirbazlar her şey muktedirdir. Onlardan şeytan bile kork — Hayır, sinyori Yerlilerden hiç | kimse kellesini koltuğuna alıp böyle tehlikeli bir işe girişmez. — Sald ne yapıyor şimdi? — Biraz önce horul horul uyuyor- du « Şu halede Tuvareklerin hücu- mundan onun haberi yok demek - Nereden haber alacak bunu?l Şehirde bile halkın yarısından çoğu bilmiyor. — Said, hiç kimsenin bilir, Manof O, Kaç gündür biimediği müthiş bir adam am eden neşesi mâ- - Geri mi döndüler acaba? ... — H , Şeh k ve cenhup ci- hetindeki mahallelerden girecekleri or. Garp kapısı onlar için da- nn tehlikelidir. nyor! Tuy: bakalım. Ne yapac: cum edecekler? Ona göre £ nz. — Yağmaya başlayınca, tedbirlerin kıymeti kalmaz. Onâlr yağma için gelm tar sanırım. Gayeleri maksadları Sa idi buradan kaçırmaktır sırada şehrin - Manonun dö- i - şark ve cenup mahallele- argaşalık başlamıştı. Ka- | diyordu kâle kapısına ko- alınacak Gözcülerden bi: şarak şu haberi — Saidin büyük baban ötüş | haydudlarla be ş Ve arkadan şu kelimeleri ilâve etti: — Eorab, Tuvarekler arasında im cizeler göstermekle tanınmış bir si- hirbaz imiş. Doksan yaşında olduğu halde - bir genç sipahi gibi - at Koy tururmuş Kale muhafızı gözcüyü içeri aldı — Kim söyledi bunları sana? — Şark mahallesindeki yerlilerden biri — Demek Tuvareklerle beraber Sa- idin ihtiyar babası da geldi, öyle mi? — Gözümle görmedim, sinyor! Yer- iler söylüyor ve biraz sonra Horabın kaleye gireceğini, oğlunu kendi elile alıp - hem de herkesin gözü önünde - götüreceğini iddia ediyor. Graçyo güldü; — Biz ayakta uyumuyoruz. Mano, kale muhafızının gülüşüne | hiddetlenmiş gibi, kaşlarını çatarak: — Gülmeyiniz, sinyor! dedi. Sihir- bazlar herşeye muktedirdirler. On- lardan şeytan bile korkar. Gözcü: — Ben de bu fikirdeyim. Diye ilâve etti Graçyo cesaretine güvenen atılgan bir adamdı, — Şeytanlardan ve sihirbazlardan korkanlar kalede otursunlar, dedi, ben muhafızların başına geçiyorum. Tuvarekleri şehirden süreceğim. Mano: — Ne yapıyorsunuz, sinyor? dedi, Canınızı sokakta mi buldunuz? Atoş- le oynanmaz. Garp kapısında pusu kuran müfrezelerimiz şimdi onlardan bir kısmını kolayca tuzağa düşüre- cektir. Neticeyi bekliyelim.. ve biraz » kalenin iç avlusunda - ökaliptüs yaprağı yakalım. Graçyo durdu: — Bu da ne demek? Ökalitpüs yap- rağı ne işe yarar? Mano sihirden çok korkardı: — Ökalitpüs yaprağı yanan sihirbazlar giremez, sinyor! Onlar insanın gözünü bağlamasını ve gö- zümüzün önünden - bize görünme- den - geçmesini bilirler. Buna göven- meseler Horab gibi doksanlık bir ih- tiyarı Melrirden Gabese kadar gö- tirirler mi? Graçyo muavininin göğsünden itti; — Sen de büyüye inanan budala» lardan biri imişsin, Manol Haydi yere işin yoksa ökalitpüs yakmağa başlat Fakat ben kale kapısını açip Tuvareke4. lerle çarpışmağa gideceğim, Senato hareketsizliğimiz! duyarsa yarın yü-* zümüze tükürür, Gabesde dört yüz mi şilik kuvvetimiz ve müstahkem bir lemiz varken, bir haydud çetesini kürtemezsek, yazık bize... 3 Mano yalvarıyordu; hk — Kapıdan dışarı çikmayın, sinsin yor! Ben burada sizden çok eskiyim..?* çok tecrübeler geçirdim. Birlikte gö-ir türeceğiniz askeri boş yere telef ede-kr seksiniz! Graçyo inadcı bir adamdı. Muavinini dinlemedi Kale muhafızlarından önüne kattı. Şehrin çıktı, yüz kişiyi k garp kapısına? üç girişi vardı. Bun-8i! cenup mahajlole- şehrin merkezim- nup mahallelerin! r yıkık harap sütunlarla ık bulunurdu. Zaten bu kask, ri tamir > a imkânı | I olsa bile 8 Şehrin 9e tarafı bilhasia Romalılardan?” n adam değil ak bildikleri çin, b ken yayılmışlardı. Bir nok» fi, etmenin tehlikeli oldurüe u önceden keşfetmişlerdi ni Gracşo $5 raÇyo wi — Şu heriller kaleye nasıl girecek- hı ler? yal rdu. ğ Diyor ve merakından çat Graçyoya göre Saidin kurtulmasınf| 2 Kün yoktu. ve rılımasına İ Sinyor Graçyoyu esir mi aldılar? Gecenin “korkunç o karanlıklarna dal düşen İ kale muhafızları nihayet garp kapi sında haydudlarla karşılaştılar. Askerlerden birinin kulağına şöyle bir ses aksetti Horab bizi aldatıyor mu? Kale zlatı üzerimize doğru geliyor- S4 . Hanıya onlar bizi görmiyecek- | lerdi?!. Ve biz onları kolayca bastınp boğacaktık... ! Bu sözleri duyan asker, Graçyo- | nun yanına koştu.. ve duyduklarını $ anlattı ? Bu sırada Tuvareklerin elli Kişilik * bir kolu kaleye doğru rüzgâr gibi uçup gitmişti. Graçyo kaleden emindi. — Mano haydudların hakkından fk gelir.. Pp“ Diyordu pe Graçyo, yanındaki z kişi ile garpfio kapısındaki siperlere pusu kurup b gizlenmişti m Kalenin önünde bir gürültü koplak Graçyo bu gürültüye aldırmadı. Varoşlardan Tuvarekler üzerine ok yağmuru başlamıştı, Bu sırada garp kapısında - müthiş i bir boğuşma başlamıştı. İon Ay yeni doğuyordu. ig Gök yüzü birdenbire aydınl; anmış. Şimdi sokaklarda koşuşan yerliler Tuvarekleri daha iyi seçebiliyorlardı. h Ve Graçyonun askerleri de pusu- dan Tuvareklerin üzerine atılmışlardı. Graçyo yanındaki askerlere 0 aday çok güveniyordu ki. onları Leşçie bi le lüzum görmüyordu. ğ Gece yarısından bir saat sonra idi, Çarpışma bütün şiddetile devam ediyordu. Venedikiiler Tuvareklerden bir ço ğunu yere sermişlerdi. Muhafızlar siperde emniyet altın- da ve Tuvareklerin eline düşmek ih- timalinden uzak bulunuyorlardı. Graçyonun şehir sokalarına gön- derdiği diğer bir müfreze İhtiyar * Horabı canlı olarak yakalamak vazi- & fesile dolaşıyordu. Horab da kale önünde çarpışan Tu- varekler arasında mı, yoksa garp kar pısı önünde mi blunduğunu bilen yoktu. Graçyo bir aralık siperden meyda- na çıktı ve askerlerine; eklerin peşine bu (Arkası var) k