ME en e ş öl siki dözeşi » a pa s0” yah iyo- edi. pe amla ulan ağ yor- şam kâr an dim. sm nim: 1de evde ece” irin. Hi 16 Haziran 1938 a İ — Bu tabloları size kim sattı? © — Tahloları yapan ressam. — Adresini verirseniz memnun olurum, benim mağazamın da bece- | Tikli bir tezgâhdara ihtiyacı var da. m — —— — A Yüze gülmek © Erkek, karısına söyledi: © — Yalnız para istediğin zamanlar- da yüzüme gülersin. — Sık sık yüzüne gülmemi mi isti- | Yörsun? a Görememişim Anne, oğluna sordu: — Büfede iki tane elma vardı. Söyle yım, nasıl olmuşta bir tane kal- Maş? — Birini görememişim annel Geri gelince — Karın seni bırakıp kaçtı ha?, > Evet, — Bunun için mi müteessirsin? — Hayır, geri geldiği için, Dedikodu — Haberin var mı; Neclâ bir tay- Yareci ile evleniyormuş. — İstediği oldu demektir. Gözü bep yükseklerde idi. Memur — Hangi tarihte doğdunuz yan! Kadın — Naziksiniz.. Doğduğum gün bana bir hediye getireceksiniz değil mi? — Gene bir otomobil kazası mı? : 4 Evet, otomobilimle ağır sıklet Otomobili er- kek yaya giden kadına (o çarpmış, kadını düşürmüş- tür. Mahkemede sor- dular: — Kabahat si- zinmiş, çok hızlı gidiyormuşsunuz . Kadına çarpıp ye- re devirmişsiniz. — Hayır, kaba- hat bende değil O çok yavaş gidi- yordu . Güçlükle Ucuz yemek veren lokantada, lokan- ta sahibi müşteriye sordu: — Biftegi nasıl buldunuz? — Güçlükle, bir patates diliminin altına girmişti; bir türlü göremiyo- rum. Zavallı — Bu adamı görüyor musun gaze- telere yazı yazar. — Zavallı.. Desene kırk para verip mektup kâğıdı alamıyor da gazetelere yazı yazıyor ha. Yer ya — Damadım. kızımın bütün ser- vetini bir ay içinde yiyip bitirdi, — Kızımın bütün serveti neden iba- retti? — On tane tavuktan, — Kalbimdeki bütün boşluğu dol- durdu. — Ne büyük kalbin varmış. Boğulmıyan kederler — Kederlerimi içki ile boğuyorum. — Ben onu da Yapamıyorum yal —7?779. — Kederlerim yüzmeyi öğrendiler- de, Kolaylık Kadın perdeyi çekti, kopardı; koca- sı gördü: — Perdeyi ne yapacaksın? — Sabahlığım eskidi, yeni bir sa- bahlık dikeceğim! Sigorta bahsi Yeni hizmetçi sordu: — Bu ew yan- gına karşı sigor- talı, mıdır ? — Evet, — Eşyalar? — Onlarda si- gortalıdır. £ Sen bunları niye 80- ruyorsun? — İş görürken ona göre hareket edeceğim de, - - Ekspres Ahirette, kalb sektesinden ölene sormuşlar: — Nasıl geldin? | | — İkisini birbirinden nasıl aymrd | edebiliyorsunuz? — Gayet kolay. Ahmed sekiz yüze kadar, Mehmed de dokuz yüze kadar sayı saymasını biliyorlar. — Bu sineklerden de rahat bir uy- ku uyumağa imkân yok. Heniiz Karakolda polis sordu: — Yaşınız? — Seksen alti. — Evlimisiniz? — Henüz hayır? Niye Yaşlı, fakat genç görünmekten hoşlanan kadından bahsediyorlardı: Niye, dediler, daima beyaz rob- lar giyer. — Saçının rengi koyu gözüksün diye.. Temizlenmesi lâzım Adam çoraplarını çıkarmadan ayak- larını yıkıyordu, karısı gördü: — Çoraplarını niye çıkarmadın? — Onlar da kirli, onların temizlen- mesi lâzım, — Eve girin. Üzerine doğru yürü- yün kaçar, kaçmazsa gelip bana ha- ber verin! RA | rinde yaş kemali (Perşembe müsahabeleri |. Daima genç kalmak istiyor musunuz ? Yazan: Selim İşliyen demir ışıldar, adale de bö; edir, İşledikçe canlanır, kuvvetlenir, işlemiyen adale zayıflar, kuvvetten düşer, pörsür, nihayet dümura dü- çar olur, Eski insanlar bu hakikati bildikleri için vücudlarını daima iş- letirler, bu sayede hem çevik, hem kuv- vetli, hem de biçimli olurlardı. Yu- nan ve Romalılar bunun en büyük delilidir. Yolile bir usul tahtında işlettikleri adaleleri hem biçime giri- yor, hem kuvvetleniyordu. Daha doğ- rusu onlarda vücudün âhenginden doğan kuvvet güzelliğe miyar oluyor- du. Bu âhenkdar ve mütevazin vücud- lar bugün azalmıştır. Cemiyetin bu- günkü medeni hayatı insanlarda hare- kel etmek ihtiyacını, hattâ itiyadını kaybettirmiştir. Beşeriyette muhak- kak bir cismani tereddi vardır. Şöyle küçük bir araşdırma yapalım. Mede- ni bir şehirde halkın yasayış tarzını tedkik edelim; Sabah kahvaltısını müteakib tram- vaya, otobüse, şimendifere veya oto- mobile atlayıp işimizin başına gidi- yoruz. Öğleye kadar masa başında kapalı bir odada oturduğumuz yer- | de üç dört saat kafa patlattıklan son- ra bir lokantada veya evimizde ye- meğimizi yiyip gene büroya dönüyo-. ruz. Akşam üstü yorgun, çok kere bitkin bir halde işten dönüyoruz. Ya bir gazinoya, ya sinemaya veya eve dönüyoruz» Oldukça kuvvetli bir akşam yemeği yiyoruz. Sonra biraz konuşuyoruz, biraz gazete okuyoruz, bir komşuya gidip hoş vakit geçir- mek için biraz poker biraz tavla oy- nuyoruz, (tüccarlar ekseriya bu top- lantılarda geneisten bahsederler) veya biraz radyo dinliyoruz. İşte halkın yüzde doksanırın ha- yatı böyle geçiyor, Sonra günün bi- bulduğu zaman mide rahatsızlıkları, baş ağrıları, ta- biat pekliği, sinir hastalıkları, böb- rek sancıları baş gösterince keyfimiz kaçıyor ve bana ne oldu, turp gibi sağlamdım! diye şaşıyoruz. Allaha şükür edelim ki medeni ha- yat bizi giydirip kuşatmış. Ya maa- zallah çıplak sokağa çıkmağa mec- bur olsaydık, zannederim yaşları kır- kı geçenler utancından evde kapan- mağa mecbur olurlardı. Hem buna ne lüzum var. Şimdi yazın plâja git- mek moda oldu! Deniz kenarında kumsalda mayo ile dolaşan insanla- rm vücudlarına bir bakınız. Ekseri- sinin mide ve karınlarının birer ca- mi kubbesi gibi kabardığını görürsü- nüz, Semerli kalçalar, katmerli en- seler gözleri rahatsız edecek kadar boldur. Buna çare! Ne yapmalı? Ata mı binmeli? Bisikletle mi gez- meli? Futbol, tenis mi oynamalı? De- nizde mi yüzmeli? Kürek mi çekmeli? Dağlarda bayırlarda mı dolaşmalı? Bunların hepsi de külfetlidir. Her bünyeye, her mizaca, her yaşa her keseye gelmez. Sonra vakit lâzım? Biraz sabırlı olursanız, biraz da ba- na itimadınız varsa meseleyi birlikte hallederiz. Bugün hiç bir medeni insan tasav- vur edilemez ki vücud idmanlarının lüzumunu inkâr edebilsin, Onun için değilmidir ki bütün medeni memle- ketlerin mekteplerinde fikir terbiyesi kadar beden terbiyesine kıymet veri- yorlar. Hattâ birçok milletler ilkmek- teplerinden üniversitelerine kadar yo- ni nesilde fikir ve beden kabiliyeti- ni beraber nemelandırıyorlar. Demek çocuklukta daha mekteb sıralarında her gün muayyen saatlerde hava ve ziyası bol cimnastik salonlarında ya- pılan beden mümareseleri gençlerde bir itiyad halini alıyor ve bütün ha- yatta vücudü işletmek yüz yıkamak gibi bir zaruret oluyor . Öyleyse her gün işlemek üzere halkedilen beşer makinesini her yasta icab ettiği şekilde işletmek için en kolay vasıta nedir? Cimnastik | Her yaşta herkese bir gıda ve bir deva mahiyetinde olan, ve hareketi ww < &nin on beş dakikasını ayiranlar Biz- keyfiyet ve kemiyet itibarile her vü- cuda ihtiyaç nisbetinde temin eden bu makul vasılaya yirmi dört saati- x Sahife 9 Sırrı Tarcan de parmakla (gösterilecek kadar 87- dır, Mekteplerde yalnız haftada bir ni- hayet iki defa mahdud bir zamanda âdet yerini bulsun kabilinden yapı- lan ve hiçbir teyidi kuvveti olmıyan cimnastiğin yüksek mekteplerde, üni- versitede adı bile yoktur, Yani yirmi yaşını geçen gençler kendilerini bu ehemmiyetsiz zannettikleri o vücud mümareselerinden vareste görürler, Hele yaşı kırkı geçmiş münevver- lere, o karınilarının her gün biraz da- ha kabardığından şikâyet edenlere sabahları biraz cimnastik yapınız! diyecek olsanız. Bunu âdeta kendi vekarlarile telif edemiyerek size: «Bizden geçli! Bu yaştan sonra yar pılamaz» veya: «Vakit yok azizim; di- yerek yan çizerler. mişler ve bir'hafta sonra yazdığım kâğıdı süprüntü 'tenekesine atımş- Tardır. Belki diyeceksiniz ki her gün kol- larını, bacaklarını, gövdesini aynı şekillerde işletmek insana kesel verir. Bıktırır. Hareket biraz zevk vermeli- dir | Evet haklısınız, sabahları yapaca- ğınız cimnastikler oyun gibi cazib değildir. Ata binmek, kürek çekmek gibi heyecan vermez. Amma faydalı- dır, ve netieesinde iktisab edeceğiniz Sıhhat için'o kadarcık zahmete kat- lanmak lâzmüdir. Riyaziye düsturla- rı da, musiki egyörsisleri de, lisan Kaideleri de hiç hoşa gider şeyler de- fildir. Fakat faydasını bildiğimiz için kaşlarımızı çatmadan dikkat ve ihti- mamla onları her gün tekrar eder dururuz. Bir çok babalar görüyorum evlâd- larını cimnastiğe teşvik ediyorlar. Halbuki onlar için hareket başlı ba- şına bir zevklir. Koşarlar, atlarlar, tırmanırlar, bir dakika yerlerinde dumazlar, Oyun onların en mühim gıdasıdır. Evlâdlarıni harekete sev- kedenlere bü faaliyeti kendilerine tavsiye ettiğim zaman ciddiyetlerile telif edemezler. Meselâ kırkını geç- miş bir zata: «Sabahları biraz ip atla- sanız!» dedim. Dikkatli dikkatli yü- züme baktı ve: «Benimle alay mı edi- yorsunuz?» dedi. Halbuki ben altmışını geçtiğin halde bu harekeli yapmakta beis görmüyorum, Çünkü vücudümü iş- letmek bende bir itiyad halini alrmş- tır, Bir büro adamı için yegâne faali- yet yürümekten ibarettir. Yürümek fena değil, fakat kâfi değildir. Çok yürümek lâzım. Buna da vakit yok- tur. O halde görülüyor ki en faydalı, en kolay hocösız, vasıtasız yapılabi- len ve ihtiyarların da sıhhatini ko- ruyan uzviyeti daima zinde' bulun- duran, kanın cevelânını temin eden, ciğerleri temiz hav aile yıkıyan bütün adalelere her günkü gıdasını veren, mafsalları katılaşmaktan vikaye eden cimnastiktir. Bunun yalnız İki şeye ihtiyacı vardır: Sabır ve sebat . & İmrak Güney Üğle İkimii hkşem Yat RE. G7 BA saa mas ım 208 Va. 209 426 12,14 16,15 1943 2145