—— Ri AEkke 8 Sete SBE & a ERER SÜT KARDEŞLER Pariste gösterilmeğe başlanılan eğlenceli bir filim Solda köylü kız misafir geliyor, sağda Süt kardeşi uyuyor Son günlerde Pariste «Süt kardeş- ler» adında bir filim gösterilmiştir. Müclen Baroux, Meg Lemonler ve Henry Garat tarafından çevrilen bu flim çok neşeli ve eğlencelidir. Mev- #uu şudur: Monigue (Meg Lemonier) zengin bir bankerin kızıdır. Spor meraklısı- dır, Otomobil kullanmasını mükem- Mel bilir, sık sık otomobille küçük se- Yahatlere çıkar. Bir gün gene böyle bir seyahat esnasında bir köyden ge- çerken otomobilin motörü bozuluyor. © civarda bulunan genç bir köylü kız Yarına geliyor: «Size yardım edebilir miyim?» diye soruyor. Monigue s6- Vimli kiza teşekkür ediyor ve kabilse motörden anlıyan birisini bulmasını Tica ediyor, Köylü kız koşarak otomobil motör- lerini pek iyi bilen birini getiriyor. Bu adam tamirle meşgul iken Mo- higue kızla konuşmağa başlıyor: — Demek sizin köyde yeni otomo- b motörlerini bilenler de var. — Ona ne şüphe... Hattâ kardeşi- min bundan daha yeni ve daha güzel bir otomobili var. — Ya öyle mi?!,. — Evet... Kardeşimden maksad 8üt kardeşimdir. Birlikte büyüdük. Sonra o zengin oldu, şimdi Pariste Şok tanınmış bir artisttir. — Adı nedir? — Jagues Lorin. — Jagues Lorin mi?).. Filimden bir sahne — Evet, kendisini tanır mısınız? — Hayır tanımıyorum. Monigüe «tanımıyorum» derken yalan söylemiştir. Çünkü artisti bir çok piyeslerde görmüş, ve çok takdir etmiştir. Kendisine karşı gizli bir sev- dası da vardır. Artistin kız kardeşile görüşürken aklına bir fikir geliyor. Bıza soruyor: — İsminiz nedir? — İsabelle, — Sizinle görüştüğüme memnun oldum. — Teşekkür ederim. Pariste süt kar- deşimi görürseniz kendisini çok gürece- Sahife 7 ğim geldiğini ,senelerdenberi buraya uğramağığına gücendiğimi, kendisini sahnede görmek istediğimi lütfen söy- leyin. — Hay hay söylerim. Bu sırada tamir bitiyor, Monigue köyden ayrılıyor. Dieppe yolile İngil- tereye gidecekken Parise dönüyor ve artiste bir oyun oynamağa karar ve- riyor. Hemen bir sepet tedarik edi- yor, içine bir kaz, biraz köy mahsulü koyuyor, gözlerine bir gözlük takıyor ve gidip artistin evinin kapısını çalı- yor. Kapıyı artistin eski dostu ve kâtibi Cyprien (Luclen Baroux) açıyor. Ga- rib kıyafetli bir kadın görünce şaşırı- yor ve soruyor: — Galiba yanlış geldiniz, neresini arıyorsunuz? — Yanlış gelmedim. Burası Jacgues- ın evi değil mi?.. Ben onun kız karde- şiyim. — Vay İsabelle sen misin?.. Çok büyümüş, çok değişmişsin. Gel baka- | hım. Jacgues (Heriry Garat) bir kadınla yaşamaktadır. Bu Kadın hırçın, ta- hâmmül edilmez bir şeydir. Cyprien ile arası iyi değildir, Cyprlen kadının genç köylü kızın gelmesinden hiç memnun olmıyacağını tahmin ettiği için kızla birleşerek kadını canından bıktırmak için ne yapmak kabilse yapmağa karar veriyor. Jacgues da bu köylü kızının gelme- | sinden memnun olmuyor. Fakat bunu | belli etmiyor, yalnız kızla hiç meşgul l olmuyor. «Evet, hayır» dan başka bir | şey söylemiyor. Köylü kız, artistin metresini o kadar kızdırıyor ki kadın tahammül edemiyerek Jacgues'a kızı | köyüne göndermesini söylüyor. Ar- tistte: — Artık seni köyüne gönderece- ğim... diyor. Genç kız: «Pek âlâ, ben de burada sıkıldım» diyerek eşyasını toplamağa başlıyor. Fakat bu sırada gelen kızın İsabelle olmadığı, İsabelle'in köyünde bulunduğu anlaşılıyor. Jacgües 'bir müddet genç kızdan izahat islemeğe koşuyor, fakat kızı bulamıyor. Monigue evden kaçtıktan sonra kendi tabil halini alıyor. Fakat artistle bir türlü bir yerde görüşemiyor, Bu sırada Cyprien imdadında yetişiyor. Genç kızın artisti hakiki bir muhab- betle sevdiğini ve bir zevce olabileceği- ni gören Cyprienbir kombinezon bu- Tuyor: — Jacgues bugünlerde büyük bir filim çevirecektir. Bu filim için bir dan- söze ihtiyac vardır. Dans bilirseniz stüdyoya müracaat edin. Bu münase- betle Jacgues ile uzun uzun görüşebi- lirsiniz... diyor, * 'Monigue iyi dans etmesini bilirdi. Besi de güzeldi. Bunun için teklifi ka- bul ediyor. Cyprlenin tavsiyesi üzerine filim şirketi kendisini angaje ediyor. | fıstık diye peçemi çıkartmağa kalkı- Jaogues birlikte filim çevirirken bu çok sevimli kıza âşık oluyor ve niha- yet evleniyorlar, Film tatlı bir surette bitiyor. Yazan: Sermed Muhtar Alus Tefrika No, 90 NANEMOLLA Peçeli mırınkırın ederken, Eşrefin bu derecede haysiyetsiz, aşağılık, ed- nanın ednası olduğunu görünce: — Senin ne matah olduğun halin- den belliydi zaten!.. diyerek ve pek koyu bir küfür basarak fırladı oda- dan. x Eşref, Asalının cübbesini yakala maşta: — Arab Tayfur nerede? — Cimcozu çekti. Hepimizden akık hk oymuş! — Zincirkiranın yanındakiler kim?, Musa ağa mı, Arnavud Abdül mü? Abdülmennen paşazade İrfanın be- Taber olduğunu duyar duymaz, büs- bütün aklı başından gitti: — Kapında köle olayım, ekmek doğradığın köpeğin olayım amcâcı- ğım, bu gece benim ölüm çıkacak bu- Tadan. Saraylıdan elbiselerimi al, erik ağacından tüyeyim, defolup başımı kurtarayım!.. Nanemollanın arada bulunuşundan ve işin sarpa saracağından haberi ol- mıyan Molla bey, yüklüğün kapısını aralamış: — Firara ve terki diyara mahal yok Eşrefa, diyordu. Ayıboğanın ar- zuyu vahidini isaf eyliyoruz; mübarek olsun Peçelisi!.. Peçeli, biraz evvelkinin tıpkı ayni. Kapı aralığından meclis odasına bak- tı; Asalı yanında, — Demirkıran bey bu iri yarı adam mı?.. Biraz geçkince ama çok yakışık- lı erkek. — Yanındaki delikanlı da merhum sadrazamlardan Abdülmennan paşa- nın oğlu.. — O da Allah için gayet kibar, ga- yet sevimli simalı bir genç. Peçesini yokladı: — Biliyorlar ya şartımı, şurtumu!. — Tabii!.. — Bak peşin söyleyim amca, Biri demirkıranım, dağ devirenim, öbürü de sadrazam, serasker oğluyum, falan | şırlarsa, sayım suyum yok, başımı al- dığım gibi (yangın var!) diye, haykı- ra haykıra sokağa fırlıyacağımı bil miş ol!.. Saraylı geldi: Bekletme, gir içeri şekerim!.. — Kardeş, ayaklarımı bir papuca sokma!.. Karşıki odaya yürüdü: — Başım, saçım pek perişan; dü- zelteyim!.. Aynada kendine baktı: — Yoksa senin samani gronlarını mi giysem?.. Beyaz Papağanın beyaz suralarında ter lekesi, ter kokusu yok | mu sahi? Asalı Saraylıyı dürtüyor, o da di- | yordu ki: — Bu gelenler öbürleri gibi değil kardeşçiğim. Zincirkıran beyi ilk gö- Tüyorum ama sayılı fırtınalardan ol- duğunu hemencecik sezdim. Zaten, içeri öfkeli girdi... Uzatma, bir ayak evvel yanlarına çık!.. Peçeli, oda kapısına geldi. Gene tutturmaz mi? — Abla, kemanla Acem aşirandan, Arab aşirandan taksime başlamazsan, kabil değil içeri giremem... Bu keşmekeş arasında Zincirkıra- | nın tersi dönmeğe başlamıştı. Sandal- yede susta - durmuş gibi oturan, (ya halâs, ya necat, ya sükünl.) çeken fetvahaneliye sordu: — Sakallı, nerede bu kodoş? O, Göbekliyi sanıyor: — Mollayı mezkür teşrifiniz sırala- rında memşaya müteveecihen... — Bunak herif, Molla, kavuklu ka- rıştırma; Asalıyı söyle sen... Kurban Osebe döndü: — Nerede o kerata? — Ben oturup sızmıştım bunda, oraları hiç bilemem Rıza beyim. )Sa- raylının hanesinde bir lordun, bir bankerin kef edeceği tuttu. Oraya gel; çalıp çığıracağız, gülüp oynaacağız; #en de meharetlerini gösterip çok bahşiş alacaksın) dedilerse (hel) di- yip gelmişim!.. — Katır buradan kaçmış olmasın!. — Katırdan, küheylândan, marsi- vandan haberim yoktur! Sabri ağa girişti: — Gözlerim sokakta Rıza beyciğim. Adam kaçırmak değil, küş bile uçurt- mam. Sıkıya gelirsem pencereden aşağı atlar, enselerim herifi, Sen ra- hatına, eğlenmene bak! Kurban Oseb ermenice mırıldanı- yordu: — Banin meçi banga! (1) Saraylı girdi odaya — Arzu ettiğiniz efem!.. Kemanı aldı. Acemaşirandan taksi- me girişti. Asalı göründü — Değil müşteride, kırk ayak mer- divenii define mağarasında olsa, yiği- tim senin emrettiğini gene bulup kar- şına getiririm. Yalnız sen benden is- tel.. Peçeli, gene göğsünden mezadmalı aynasını çıkarıp kendine baktı; — Pamuk bacığıcım bir karanfil, yahud sensen olsa da ağzıma atsam... Garbis ağa iki yaprakçık nane bul- saydı. şimdi geliyor Odaya girdi. Dört gözle Eşrefi bekliyen, yumru- ğBuna tükürmeğe ve (ya settar!) de- meğe hazırlanan Zincirkıranın ağzı kulaklarına gidiverdi: Dimitri ile Sabri de sendelediler... İrfanın gene göz kapakları inik, Asalıda bir caka ki: — Esedullah, işte istediğin!.. Dik- katlı bak, ne cevahir olduğunu gör!.. Peçeli: — Nereye oturayım, nereye otur- sam?.. derken, Asalı kolundan tutup çekmeli minderin yanındaki koltuğa çekti... Hasba, derhal ayak ayak üs- tüne attı. Zincirkıran, “unutmuş. — Ananın, babanın ömrüne bere- ket; öldülerse canlarına rahmet, dün- yaya bir evlâd getirmişler, tam getir- mişler!.. Peçeli, hemen öltü: — Rabbim ikisini de üzerimden tk- sik etmesin, güler yüzlerini soldurma- sın, paşa babacığımın daha saçı saka- hı bile kırlaşmadı, hanfendi anneciği- Pembeyi, membeyi | mi görün, boy beraber evlâd sahibi olduğuna dünyada inanmazsınız. Önümüzdeki recebi şerif kandilinde otuz dördüne basacak". Zincirkıran: — Bu abukatmış yahu!.. dedikten sonra: — Ey, artık aç anam babam yüzü- nü, dedi; mah cemalini görelimi.. Peçeli, gene dayattı: — Yooo, © olamaz işte. Asalı amcam size şartımı, şurlumu söylemedi mi?.. Asalı, öksürüğü tutturarak: — Sana ne diyecektim Rıza beyfen- diciğim? Tani söyliyecekken lâf karış- tırdılar... diye üstüste lâflarla yosma- nın sözlerini gürültüye karıştırdı. Ve hemen . gelip minderin önüne çömeldi: — Hudayı lemyezil - şahid, gene nam Bariye kasemi billâh olsun ki bu melekpare meydanı dadı sitada çıkalı iki mah oldu, olmadı... — İnsanca konuş herif, lügat pa- Talama!.. — 'Tosun, gördüğün mal piyasaya çıkalı iki ay olmadı, acemi çaylak, fazla sıkjılıyor, hem de çekiniyor; ken. dini etrafa tanıtmaktan korkuyor, zira paşa kızıdır... — Sahi mi söylüyorsun? paşa kızı mi? — Allah bir, babası Rumeli beyler- beyi payesindel.. Sakız mı, Limni mi mutasarrıflığından mazuldür. Ahiren Sereze bâ zammı maaş tayin ettiler de (oranın çingenelerile uğraşamam) diye kabul etmedi, Yakında valiliğe gidecek herif!.. — Vay anasım!.. Soyu, sopu düz- günlerden demek... Bu karı (Arkası var) » iş içimde 13 var) demek, Ürik seli