Küçükpazar cinayeti faili yakalandı Katil Mansur adında bir işçidir, hâdiseyi teferruatile anlatmıştır Bekçinin içinde öldürüldüğü büyük kazan ve öldürülen bekçi Şevki Küçükpazarda, sabun imalâthane- sindeki cinayetin faili yakalanmıştır. Bekçi Şevkiyi, ameleden Mansurun öldürdüğü anlaşılmış, Mansur cür- münü itiraf etmiştir. Mansur, tahkikatı idare eden müd- delumumi muavini B, Orhanın son süalleri üzerine, bu feci hâdiseyi bü- tün teferrüatile şöyle anlatmıştır: « O gün bermütad öğleden sonr& imalâthaneye geldim. Bekçi Şevkiden yağ istedim. «Artık çok oluyorsun» dedi ve imalâthane sahibi B, Ahmed getmeden bir şey veremiyeceğini söy- Jedi. Zaten B. Ahmed bana ihtarda bulunmuş, bir daha böyle şeyler yap- mamamı bildirmişti. Her halde B. Alumede, benim marifetlerimi bekçi Şevki söylemiştir. Kendisinden şüp- helendim. Yağ yüzünden aramızda münakaşa çıktı, fakat sonra sustuk. Kendisine bir sigara ikram etim. Ar- kamı dönerek hazırladığım (pi belim- den çıkardım ve boynuna sararak boğdum. Çuvala koyarak sırtımda bi- rinci kala çıkardım ve sabun kaynı- yan kazana attım. Katil Mansur, bu işte kendisine yardımcı bulunup bulunmadığı nok- tası üzerinde durarak: — Biliyorum! Nasıl olsa beni ipe asacaksınız.. öleceğim, Benimle bera- ber biri olsaydı bunu söylemez miy- dim, her şeyi tamamen söyledim. demiştir. . Mansur bekçi Şevkiyi kazana at- tıktan sonra polise giderek güya cinayeti gizlemek maksadile Şevkinin ortadan kaybolduğunu söylemiştir. Mansurun, ötedenberi imalâtha- neden bazı eşyalar aşırdığı anlaşılmış- tr. Vakit vakit sabunhaneden aşır- dığı seyleri, duvardan arsaya atarken komşulardan Gülsüm isminde bir ka- Nakleden: (Vâ-Nü) Para Yüzünden Aşk ve macera romanı — Ama, sen anne, dinleme artık... | Bana yemin ederim ki babam uydu- rup söylüyor... Haydi git, ben burada beklerim... Hissediyorum ki, sen kal- dıkça fenalaşacaksın... — Sus.. Bak, konuşuyor. Hasta, gene ayni ahenkle: — Bir gün karım olacaksın... Şim- di nasıl kalbime hâkimsen mukadde- ratıma da öyle hâkim olacaksın... Genç kız yalvararak, annesine; — Git Allah aşkına... Bu sözler seni fena üzüyor... Hadiye, başını sallıyarak: — Hayır! - dedi. - Hayır, gitmem... Artık sonuna kadar dinlemek, her şeyi öğrenmek istiyorum. Lütfi bey, çılgın gibi, ellerile, kolla- rile işaretler yaparak: — Elbette biran evvel o gün gele- cektir. Sonra, boğuk boğuk inlemeğe baş- Jadı, Iztırabın tırnakları, yüzünde iz- ler bırakıyordu? — Annel,. Üzülme... Babamın bu sözleri samimi değil... — Kimbilir? İnsan hezeyanla ayni fikirde bu derece ısrar edebilir mi?,. Katil Mansur dının nazarı dikkatini celbetmiş, ve © da bu lursızlıklardan polisi haber- dar etmiştir. Mansur, ayni zamanda gayet 50 gukkanlı bir katildir. Daha kendisi- nin katil olduğu taayyün etmezden €vvel, maktul bekçinin sabun kaza- nından cesedinin çıkarılması icab et- tiği sırada, Mansur, yaman bir gay- retkeşlik göstermiş ve Şevkinin kül- çe haline gelen cesed kemiklerini çu- valla beraber çıkarmıştır. Zabıta memurları ve müddelumu- mi Orhan, şimdiye kadar bu derecede soğukkanlı bir katille karşılaşmadık- larını beyan etmektedirler. Mansur dün akşam geç vakit Ad- 'Tefrika No. 5 Konuşmağa başladığındanberi hep o isim dudaklarında dolaşıyor; ciddi bir macera varmış gibi, düşüncesi tesel- sül ediyor... Aman Yarabbi!.. Ya bun- ların hepsi hakikatse?.. Sustu... Söyliyeceği sözlerden yuvasına felâ- ket doğacakmış gibi ürküyordu. Dışarda yavaş yavaş akşam olu- yordu. Her tarafı bir karartı kapla- mıştı: Acaba bu aile yeni ve mesud bir sabaha ulaşmıyacak mıydı? Gene süküt içinde dakikalar geçti. Dışarda rüzgâr dalları inletti. Evde bir ayak sesi dolaştı. Bir tarafta bir kapi gıcırdadı ve birdenbire Lütfi bey yatağın içine oturarak, hararetli ve âmirane bir sesle: — Gitmek istiyorum... Ona... Şim- di... Hemen... Hâdiye kocasını omuzlarından tut- müş, şefkatle yatırmağa uğraşıyordu. Fakat o, gergin adalelerile mukave- met ederek: | AKŞAM Suriye Başvekiline atılan bomba (Baş tarafı 1 inci sahifede) — Doktor Şehbender cüretkâr hissi- ni vermekle beraber çok korkaklır. Kendisi devlet işlerinde tamamen tecrübesizdir. Şayed iktidar mevkiine geçmiş olsaydı. Suriye, bugünkünden daha çok müşkil bir vaziyette bulu- nurdu. Kendisinin Şamlı olmak iti- barile yalnız Şamda biraz nüfuzu varsa da Suriyenin hiç bir yerinde sözü dinlenebilecek bir mevkide bu- Tunmuyor. Kayi e az Ücret - İlgi. 3 — Öteki değil - Hamamlarda kulla- nulır. — Hitab edatı - Âdi kumaş, — Arzu - Sonsuzluk, © — Menfi edatı - Uzak nidası - Bin Devi sandal. 7 — Bir göz rengi - Kalabalık. — İmalâthane, — Köpek - Talihsizlik, 10 — Sada - Büyük. Yukardan aşağı: 1 — Kendini zorlama. 2 — Kraliçe - Yemekle birlikte yenir. 3 — İtalyan parası - Su. 4 — Ödünç. 6 — Sebeb - Bağlantı. 7 — Kırmızı - Asliman. 8 — Parlak - Yakın işareti, 9 — Enerm - Vücudümüzün orta kısmı. 10 — Kahılaşmamış yumurta - Tersi bir çalgı olur. Geçen bulmacamısın halli; Boldan sağa: 1 — Karafatma, 2 — Adakale, İs, 3 — Yasak, Pide, 4 — Av, Liberal, 5 — Lef, Ricat, 6 — Itır, Çit, 7 — Koda, Üs, 8 — Kamarot, 9 — Harabe, İse, 10 — Adans, Epir. aşağı: 1 — Kayalık, Ha, 2 — Adavet, Kad, 3 — Ras, Fıkara, 4 — Akal, Roman, 5 — Fakir, Caba, 6 — Al, Biçare, 7 — Tefeci, 8 — İrat, Tip, 9 —Aldat, Si, 10 — Bel, Esmer. KONFERANS Üsküdar Halkevinden: 15/6/088. çarşamba günü Üsküdar Halkevi salonunda Haydarpaşa Nümune hastanesi doktorlarından Nuri Osman Eren tarafından (ZÜHREVİ HAS- TALIKLAR VE İÇTİMAİ KORUMA) baş- hığı altında halkımız yakından ilgiliyen önemli bir konferans verilecektir, Üyele- rimiz tarafından da bir KONSER tertib : kifhaneye gönderilmiştir. Cesedin. çıkarıldığı kazanda kaynı- yan sabun hamuru kullanılmaması için imha edilmiştir. “ bu lekeyi görünce yalvarmağa başla- dı: — Allah aşkına yat... Dinlen... Bize merhamet et... Kendini sarsaman ya- ranı tehlikeli bir hale sokabilir... Lüt- fi. Latfil, Erkek, bir koluna dayanmış, öbür elile kadını itiyordu. Harekâtı ve ba- kışları ile deliye benziyordu. Kadın kocasını göğsüne bastı. Fakat hasta, Hadiyenin bileklerini asabiyetle sıktı. — Ellerimi acılıyorsun, Lütfi!.. Fa- kat seni bırakmam... Yüzyüzeydiler. Hadiye yalvarıyor, erkek tehdid edi- yordu: — Beni birakmıyorsunuz... Onu gör- meme mâni olmak İstiyorsunuz. Hicrahı ne kadar sevdiğimi bilemez- siniz... İşte, tutmanıza rağmen gide- ceğim... Aylardanberi Hadiye ile onun arasında mücadele ediyorum... Fakat şimdi artık bitti, bitti... Bu acı sözler, kadıncağızın yüzüne karşı, kalbine karşı müthiş kamçı darbeleri gibi şaklıyordu. Fakat ka- dın gene kocasını bırakmıyor ve yal- varıyor: — Yat.. Allah aşkına!.. Dinlen... — Bırakın beni!.. Tekrar ediyorum — Gideceğim... Birakın beni... Kim- | size... Her şey bitti... Hem kuzum siz se mâni olamaz... Şakak tarafında, pansımanın üs- tünde, bir damla kan belirdi. Hadiye | o — Karnım... kim oluyorsunuz?.. İnler gibi bir sesle: mat 21 de | 2 Haziran 1988) Kereste fiatleri Ankara 14 — Büyük Millet Mecli nin dünkü toplantısında Orman kanu- nunda yapılacak tadillere aid proje- nin müzakeresi esnasında beyanalta bulunan Ziraat Vekili B, Faik Kurdoğ- lu, kereste işine temas ederek ezcüm- le demiştir ki: — Bugün kerestenin metre mikâbı 50-60 lira arasındadır ve hakikatte bu vaziyeti istismar eden küçük müs- tahsiller değil, muayyen birkaç bü- yük gruptur. Kanun hükümlerine nazaran tesbit edilmiş tarife bedelleri çok deta 3,5 - 4,5 lirayı geçmemekte olduğu halde sırf tatbik edilen müza- yede usulünden ve piyasa ve flUl flat vaziyetinden dolayı rakipler arasında yükseltilerek 35 liraya çıkarılmakla- dır, Bu suretle biz, devlet, bir dairci fa- side içine düşmekte ve kereste flatle- rini 50 - 60 lira üzerinde çivilemekte- yiz. B. Faik Kurdoğlu, orman işletenler- le mevcud mukâvelelerin umumi hü- kümlerini işaret ettikten sonra mem- leketin muhtelif kereste ihtiyaçlarının şöyle tesbit edildiğini söylemiştir: — İşaat Için 500 bin metre mikâbı kadar kereste ihtiyacı vardır. Amba- lâj için bin metre mikâbı, kâğıt için 30 bin metre mikâbı, travers için 30 bin metre mikâbı, maden direği için 100 bin metre mikâbı ilâh... Bazı or- manlarda, bugünkü işleme tarzına nazaran bu kanunla İstediğimiz salâ- hiyetleri kullanarak, bunlardan mü- himce bir kısmını temin kabil oldu- ğunu da gördük. Bütün orman işleten zevalı devet edip kendilerine vazife vermek istiyorum. Buna mukabil ken- iz. Ziraat Vekili, üç dört ay işleyip bü- tün senenin yükünü bu üç dört aya yükliyen kereste fabrikalarının bü- tün sene çalışmalarını temin edeceği- ni söledikten sonra 9-10 liraya alman kerestenin 20-25 llraya satıldığını işa- ret etmiş ve: İ meselâ birisine bize İzmirin ihtiyacı İ olan üzüm, incir, kerestesinin şu ka- dar miktarını, diğer birine de travers ihtiyacını ve nihayet başka birisine de kâğıt imali için lâğım olan odunu temin etmek vazifesini vereceğim. Fi- atlerini tesbit ve kontrol edeceğim. (Bravo sesleri) Hülâsa, her biri muayyen bir ihti- yaç parçasını temin ötmek taahhüdü- nü bize karşı alacaktır, Buna mukabil biz de kendilerine müzayedesiz nor- Fakat erkek dinlemiyerek, nöbeti- nin sarhoşluğile: — Aylardanberi : Hicranı sevdiğim halde Hadiyenin yanında yaşadım... Artık yeter... Bu ortaklama işten bık- tım... Hadiye benim için şimdiden Sonra mevcud bile değildir... Anlıyor İstemiyorum; onun yanında yaşamak istemiyorum... Gideceğim ve kimse beni zaptedemez... Arkama bakma- dan. her şeyi çiğneyerek gideteğim... Kadın ıztırab içindeydi. İşittiği sözleri kendi kendine tekrarlıyordu: «— Aylardânberi... Artık onu sev- miyorum... Gidiyorum...» Yorgunluk ve üzüntüden yere dü- geceğini sandı Ve'tekrar düşündü! «— Bu sözler hezeyan değil... Gizle- diği hakikati nöbeti yüzünden itiraf etti...» Fakat buna rağmen, büyük bir merhamet ve şefkatle tekrar ediyor- du: — Binlen... men lâzım... Yat, dinlen!,. Dinlen- sesle: — Yalan anne, hepsi yalan... İnan- Kadın artık kızının sesini dahi işit- mez olmuştu. Dört kulak kesilmiş, ancak kocasının sözlerini dinliyordu: dilerinin maliyet flatini kontrol ede- | — Muntazam bir plân yapacağım, İ musunuz?... Hicrana rasladığımdan- | beri artık karımı hiç setmiyorum... | Yanında, Suzan, teselli verici bir | Ziraat Vekilinin beyanatı Orman işletenler Ankaraya davet , edilip kendilerine vazife verilecek ucuzlatılacak ve kereste fabrikalarının bütün sene çalışmaları temin edilecek | mal fiatle maddei iptidalye vereceğiğ | ve keresleyi ucuzlalmağa çalısacağığ | Diğer memleketlerdeki orman işlete | me tekniğinin takip ettiği yol da DEF | dur. Demiştir, B, Faik Kurdoğlu bundas sonra memurlar hakkında da şunle” rı söylemiştir. İki kıtlığın derdini çekiyorum Teknik ır bir, kendi tekniğinde çalışmamağa sevkedilmiş memur ikise İdare ve kumanda da bir teknik değik midir? Ben bu bakımdan tasarrufu Kö bil olan elemanları tasarruf etmek VE onları büro hayatından kurtarmak kendi ihtisas hayatlarile temasa geli” mek İstiyorum, Melümdur ki işliyen âlât ışıldar, Yoksa hiçbirine kajşi menfi her hangi bir fikrim yoktun Bilâkis her birinin yüksek kebiliyei ve vazife duygusuna büyük itimağım İ olduğunu bu kürsüden söylemeyi bi£ | vazife telâkki ederim. Hatayda vaziyet gene değişti (Baş tarafı 1 inci sahifede) Dedi ve Fransa hükümetinin bü meselede Suriyeyi müşkil bir mevkiğf bıraktığını kaydederek şunları söy“ ledi: — Bu meselenin Suriyenin kendi mukadderatını eline almakla Tni bulunduğu bir zamanda ortaya Çi İ mış olmasını yalnız bir tesadüfe hamledebilir miyiz? İ Türkçeyi gelis bir surette konuşaf B. Âdil Aslan bu sözlerini vuzuhla tırmak için de: — Biz Türkiyenin dünyada ve bi hassa yakın Şarkta işgal ettiği MÜ him mevkiini takdir ediyoruz. BU İibarle müstakbel siyasetimiz hiç Pİ zaman Türkiyenin siyasetine ay olmıyacaktır, dedi. B. Âdil Aslan, Fransız - Suriy© muahedesinin Fransız parlâmeni&” sunun tâtili yüzünden tasdik edil& mediğini ve bu anlaşmanın açılmaz pörlâmenloya veril emin olduğunu ve Başvekil B. Ci Mardamın da yaz sonlarına doğrü Parise yapacağı ziyaretten dönerkei Ankarayı ziyaret edeceğini söyle! tir. B. Âdil Aslan daha bir müddet bU” rada kaldıktan sonra İstanbulâ decektir. — Hicran... Bütün kadınlık zara onda mevcud!.. Aramızdaki bağı KİM se çözemez!.. Beni mazime bağl zinciri onun için kopartacağıml Birdenbire, ölüyormuş gibi, Had yenin kolları arasında ağırlaştı. K” dıncağız, ohu, bir anne hareketi yastığına yatırdı ve munis sesil& rarladı; — Dinlen... Erkek gene bir şeyler mırıldandı *€ bir kaç kere ancak şu kelime, sözleri arasından seçildi: — Boşanacağım! Hadiye, kocasının üstüne yorga örttü ve sonra sendeliyerek bir Kolt& ğa doğru yürüdü. Bir müddet, gözle kararmış, beyni uyuşmuş, öylece otu” du. Kendine geldiği zaman yanıbaşında diz çökmüş, yalvardığı gördü: — Babam böyle bir cinayet İşİİY”” mez... Bunu sana ve bana karşi maz... O, kalbi temiz bir adı Sizi sever... Eminim ki hiç hatâs! yor tur... Bak, göreceksin: Ayıldığı man, hastalığı esnasında söy! wi sözlerden senin müteessir olduğu” işitince ne kadar üzülecektir... Ve de, anneciğim, ondan şüphele! için utanacaksın... Yirmi senelik deti bir hezeyan bozabilir mi biç, şünsene, anne... ) (Arkası : Eğ