3 Haziran 1938 Müessir zarafet Çinde bir çok seyahatler yapan Moris Dekobra'nın bir nuvelinden alınmıştır. 1929 da Çin generali u- Kungle vermemi tevsiye ediyordu. Bu meblâğ ise, şirketim için oldukça yıkıcı bir komşov'du (1). Ahvali ruhiyesini yokla- mak üzere bir akşam generalin şere- fine bir davet verdik, Uşağım Vang'a sordum: — Acaba bayan «Müessir Zarafet»i (2) davet etsek mi?... Fema olmaz değil mi?.. Kendisi de general gibi Kantonludur... O lisanı konuşur... Ekselans Li - Kung'un hoşuna gider her halde... Fransızcanın argusunu Öğrenmiş olan Vang: — Pekâlâ! - dedi. - Gayet iyi fi kir!... Bu tavuk (3) sevimlidir... elbisesi yok... On dolar verirsen giy- dirir, kuşatır, getiririm... Parayı kendisine uzattım. Gülünr- siyerek hürmetle eğildi. Beşini cebi- ne atıp diğer beşile iş göreceğinden emindim. Ziyafet muvalfakıyetle geçti, Gene- ralin kızdan pek hoşlandığı belliy- di. Ertesi günü Fong bana şu tavsi- yede bulundu: — Para vermektense bu kızı satın alıp generale hediye edelim. . Çin âdetleri mucibince böyle bir gey olabileceğini bildiğim için: — Pekâlâ! - dedim. - Böyle usul- lere sen vakıfsın. Git pazarlığını et. — Doğrusunu istersen bu işi ben de yapamam! Beni görürlerse fazla para isterler... İyisi mi alışverişi Vang'a yaptıralım. Çekişme epey sürdü. Kızın anne- siyle babası 2500 dolardan tuttura- rak, nihayet 1000 e razı oldular. Ba- yan «Müessir Zarafet» evime gelince gönlerini yere iğerek sordu: — Beni satın aldın... Şimdi seni- nim, değil mi? Nezaketen içimi çekerek: — Hayır, küçük incim!... Damımın altında seni ancak bir gün misafir ediyorum... Başkasına gideceksin. — Nereye? — Bir arkadaşıma. — O da senin gibi beyazlardan mı? — Hayır! Kantonlu... Senin gibi Çinli... Kendisine bir işten dolayı medyunum... Kıymetli bir hediye vermek istiyordum. Elemle yüzüme baktı. Sonra, gerip garip gülerek: — Sizin cinsteki erkekler, kıymetli telâkki ettikleri bir şeyi ellerine ge- çirirlerse, onu böyle kolaylıkla he- diye mi ederler? Bu mantık haklı bir sitemdi. Kızın nazarında kendimi şu cümleyle te mize çıkarmak istedim: Bizler birine medyun olunca t€- şekkürlerimizi en büyük fedakârlık- Jarla arzederiz. — Kimmiş adam? — General Li - Kung. — Ne emrederse boyun eğerim... Zira sen beniannemden satın aldın. Ertesi gün Kın generalin Ya- men'ine (4) götürdük. Müessir Zarafet, Li - Kung'un sekizinci odalığı oldu. Vali bu hediyemizden gayet memnun kalmış olacak ki, tesisatı da bize ha- vale etti. Hâdiseden birkaç gür sonra gene- ral bizi yemeğe davet ederek tam Çin ne bir ziyafet çekti: 63 çe- Kaplumbağa, yengeç, mehtap balığı, kırlangıç yuvası, kö- pek balığı kanadı, badem sütü, ilh.. Sofrada neler, neler yok! Müessir Zarafeti sordüm. General hemen: — Çağırtayım! - dedi. Fakat hizmetçi, avdetinde, genç ka- âimın rahatsız olup gelmediğini söy- leyince, bu cevaba Li-Kung fona hal sana iyilik yapan O de kızdı. Yerinden fırladı; içeriye gif- ti, Generalin hainliği herkesçe meş- hurdu, Düşmanı olan bir bir gün çağırmış, yedirdiği yemeğin içine küçük küçük iğneler katarak he- rifin barsaklarını delik deşik etmiş imiş derler... İçerden acı acı feryadlar duyduk. Sesin geldiği tarafa doğru koşmak İs- tedim. Fakat Fang kolumdan yakala» dı: — Rica ederim delilik yapmayınız. Evinin hususi kısmına geçmek hak- kımız değildir. Bilhassa o kadın artık sizin olmadığı için hiç bir şeye karı- şamazsınız. Hem müdahale ederseniz, general bunun acısını kızdan çıkarır! Korkuyla yerime dönüp oturdum. Biraz sonra Li-Kung, sanki hiçbir şey olmamış gibi, sakin ve mütebessim İçe- ri girdi. Yarabbi! Ne sinsi adamdı bu!.. Hissiyatını mükemmel gizliyordu. Lâ- kayıd bir sesle: — Zavallıcık! Hakikaten hastaymış. Gelemiyecek! - değdi, “> Çinde üç hafta daha kaldım. Git- memden Iki gün evvel Fong bana şu hazin haberi verdi: — Müessir Zarafet ölmüş... — Hasta mıydı? — Yok, ani bir ölü rette! — General intikam şlmıştır, — Olabilir, Fakat ertesi gün bir Çinli kızın be- ni görmek istediğini söylediler, Bu, Müessir Zarafet'in amah'ı (6) imiş. Şöyle bir mektup getirdi: «Annemden beni satın alan muh- terem efendime, «Beni ebedi uykuya kavuşluracak olan. zehiri içmezden evvel, size - şifa- hen söylemek cesaretini göstermedi- dim - birşeyi anlatacağım. Uşağınız aânnemden beni satın almak için pa- garlığa girişince 8 eimi tarif ede- mem. Benimle alâkadar olmuşsunuz .. Herkes hay- sanmıştım. Sonra cariyenizi başkası için intihap ettiğinizi anlayınca fena hal- de müteessir oldum. Generalin evine geldiğiniz ziyafet gecesi, sırf sizi gör- memek için meydana çıkmadım. Zira yanınıza gelmiş olsaydım ağlıyacak- tam. Yeni efendimin bunu gördüğü- rü istemiyordum. Saraydaki hayatı. | ma alışmağa çalıştım, Fakat yapama- dım, Dostunuz generalin, arzu eltiği- gımdan dolayı affınızı istirham ede- rim. Bu mektubu yazı bilen birine yaz- dırdım ve ölümümden sonra hizmet- çimin size gelirmesini temin ettim, — Müessir Zârufet.» . Tercüme eden: Hatice Süreyya (1) Çince komisyon, rüşvet demektir, (2) Bir Çinli kadın İsminin tereümesi, (3) Fahişe makamında. (4) Saray, eş 0) Hümüsi ünsi büz Lema Dünyanın an hasis kadını Amerikada öldü —Baştarafı 6 nci sahifede— — Madam bu dolar kalptır, ala- mam. Başka para veriniz demiştir. Pinti kadın başka parası olmadığını söylemiş ve sözünü teyid için para çantasını açarak içerisinin bomboş olduğunu göstermiştir. Biletçi talebini tekrar edince: — Görüyorsun yal Başka param yok. Bana bir bilet kesiniz yarın bü- Toya gelerek bedelini öderim demiş- tir. Biletçi buna razı olmuştur. Ertesi gün ihtiyar kadın tramvay İdaresine giderek biletin bedelini ödedikten sonra ! — Bana bir makbuz veriniz, belki yarın ikinci defa bedelini İstersiniz demiştir. Mis Green ihtiyarladıkça pintiliği de artıyordu. Yediği yemekler, soğan- ları sade suda haşla tanı ibaretti. İhtiyar kadın son senelerini feci bir şekilde geçirdi. Artık hiç kendisini görmeğe gitmiyorlardı, Son günleri- ni ihtiyar. bizmetçisi tir Köpeği bir gün, gıdı ölünce, ihtiyar kadın aklını kaybetti, sesi boğuklaştı, ve nihayet yerinde otururken sekteden öldü. ahbabını | | niz gibi kıymetli şeyi olarak kalmadı. | Miye 3 Haziran 935 — Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk mi i, 1250: Havadis, 1305: | Plâkla Türk musikisi, 13,40: Muhtelif plâk | neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: Saat 18,30 Plâkla dans musikisi, 1845 Kızılay haftası: Konferans: Doktor Kâzlm İamalli O(Barışda Kızılay). 19 Plâkla dans musikisi, 19,15 Konferans l All Kâmi Akyüz (Çocuk terbiyesi), 1055 Borsa haberleri. 20 Muzaffer İlkar ve ar- Kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları 2045 Hava raporu 2043 Ömer Riza tarafından arabca söyler, 21 Müzeyyen ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi ve halk şarlnları. (Saat ayarı). 2145 ORKESTRA: | - Glinka: Ruslan e Tudmila uvertür. 2 - Verdi: Travyata. 3 - Bosk: Roz-muş. 4 - Sinidng: O Prentan 22,15 Ajans baherleri, 2230 Piâkal sololar, opera ve operet parçaları. 2250 Son ha- befler ve ertesi günün programı 23 SON. Ankara — Öğle neşriyatı: 1230: Karı- gik plâk neşriyatı, 1250: Plâk: Türk mu- #ikisi ve halk şarkıları, 13,15: Dahili ve harici haberler. Akşam neşriyatı: Saat 1830 Plâkla dans musikisi, 1915 Türk musikisi ve halk şar- kıları (Hikmet Riza ve arkadaşlar). 20 Saat ayar ve arapça neşriyat. 2015 Türk mütikisi ve halk şarkıları (Handan ve arakadaşlar). 21 Saksofon solo: Nihat Esengin, Piyanoda Marsel BL 21,15 Karı- #k plâk neşriyatı, 22 Ajans haberleri 22,15 Yarınki program ve İstiklâl marşı. Avrupa istasyonları Saat 0 de Berlin 20,10 orkestra Frank?, 20,10 konser — Hamburg 2010 orkestra — Lelpzig 20,10 konser — Münihden naklen Breslau, Dansig, Kolonya 20,10 ve orkestra — Stulte. 20,15 ope parçalar — Atholne 20.45 konser 1935 denberi oçigin muzlkası, «Valküreş operasının 2 ve 3 üncü perdi leri — Budap. TI 1830 denber! eValküres | operası — Hilvers1 20,45 konser Hi» vers, TI 20,40 Keman — Reva) 20 muzika — Sofya 20 halk muzikası, 2042 piyano — Birasburg 20,20 konser — Varşova 2030 müzika, Saat 21 de Berlin 21 orkesten — Deutsch. $. 2115 fanfar — Prankf, 21,30 salon imüzikası — Hamburg 21,10 valslar — Königsberg 21 hafif muzika Leipzig 21 konser — Münih, Breslau, Danzig, Kolonya 21 or- kestraya devam — Saarbr. 21 marşlar — Biuttg. 2145 orkestra — Viyana 21 or- kestra —- Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Belgrad 21 orkesiem — Brüksel 21 - 23 müsikâ — Brüksel II 21 hafif musika — Budap. 21 otperaya devam — Budap. TI 21 operaya devam 2138 çigan kası — Bükreş 21,20 «Don Pasgusl rası — Deoiiviç 21,15 orkestra 2185 orkestra. — ope Kaşav Müe 2139 Konser Kopenhag 21,15 konser Oslo 21,15 konser Paris P. 'T'T. 2130 - 2330 or- kestra — Renns 2130 konser Sofya 2115 hafif muzika ,2130 konser — Soltens 2155 akordiyon — Stokholm 21,15 kon- ser — Staraburs 2130 orkestra Rad. Toulouse 21 tangolar ve hafif mutika Saat 2? de Brüksel 22 konsere deyam — Budap. 1 ve Budap. II 22 operaya devam — Bükreş 22 operaya devam — Droitviç 22 konsere de- vam — Florans 22,15 orkestra — Hilvers. — Müvers. II 22,10 hafif muzika — Kaşav 2230 halk muzikası — Kopenhaz 32 konsere devam — Lüksen- burg 22 konser — Oslo 22 konsere de- vam — Riga 2215 operet muzikası Romu 22 konser — Sofya 22 konsere de- vam — Stokholm 22 konsere devam — Rad. Toulouse 22,10 hafif muzika, Saat 23 de | Deutsehi, 5. 2330 konser — Diğer Alman! #stasyonları 2330 da Leipzigden naklen | dans ve eğlence — Berom. 23 piyano mu- yikası — Budap. 2345 dans — Bükreş 23 operaya devam — Droitviç 23,50 dans — Florans 23 dans — Kattoviç 23,15 hafif muzlka — Komo 3 hafif muzika Londra 23,5 dans Lüksenburg 23,15 salon muzikası — Milano 23 keman — Oslo 2315 dans Prag 2340 piyano — Roma 23,10 orkestra — Rad. Toulouse 23,15 ope- ret şarkıları, Saat 24 den itibaren Alman istasyonları 1 saat evvelki porg- ranmlarına 1 e kadar devam — Droltviç 24 dans — Kopenhag 24,15 - 130 dans Lüksenburg 24 - 2 dans — Milano 94 dans — Rad. Paris 24 - 130 gece kon- seri Roma 24 dans — Sirasburg 24 kon- ser — Rad. Toylouse 24 orkestra, 2435 dans — Frank? Stutir., Berlin 1 - 4 gece muzikası — Königsberg ve diğer Alman istasyonları 1 - 4 orkesira. varasensyaneasasesaorasoesinssussans oasannaanı Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Asın, Taksim: Kürkçüyan, Firuzağada Ertuğrul, Kalyoncukulluk- İatiklâl cad- 'ünelde Matko- Okçumusa caddesinde Fındıklıda Musatafa Nail Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy! Aseo Eminönü: Agop Minaayan, Bakırköy: Hilâl, Sariyer: Asaf, Aksaray: Nuri, Beşiktaş; Yali, Fener: Balata Hü- sameddin, Kumkapı: Lâlelide Hay- âar, Küçükpazar: Yorgi, Samatya: kulede Teotilos, Alemdar: Divan- nda Esad. Şehremini: Ahmed Hamdi, Kadıköy: Altıyolda Merkez, Üsküdar: Çarşıboyunda Ömer Kenan, Heybellada: Halk, Büyükada: Şinasi Riza, viç, Galata: Doğruyol, Her gect açık eczaneler; Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- taköy, Armavutköy, Bebek, Beykoz, Paşabahçe ve Anadoluhisarındaki ee- zareler her gece açıktır. DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Tefrikn No, 14 Macar kralı Bela, moğullarla mütemadiyen çarpışıyordu Göktay yakaladığı casusu söylettikten sonra öldürdül Moğol korkusu, yalnız Balkan dev- letlerinde değli, Almanya ve Fransa- da da vardı. Her milletin başpapas- ları bütün kiliselerde Moğol tehlike- sine karşı duslar, dini âyinler yapı yorlardı. Fransa, her ayın ilk cuma günü kiliselerde: «Allahım, sen bizi Moğol istilâsından kurtar!s mukad- demesile başlıyan duaların tekrar. lanmasını emrediyordu. Almanya bu tehlikeye daha yâ- kındı. Cengiz hanım; «—Avrupayı baştanbaşa işgal edi- niz!» vasiyetini bütün Avrupahlar öğrenmişlerdi. Bir kaç yıl önce dünyanın en bü- yük ve kuvvetli ordusile Tunadan ge- çerek, Macar kralı #Bela> yı kovalı- | yan Moğollar, bu ordunun büyük bir kısmını Rusyaya çekmişlerdi. Peşte civarında kalan Moğol ordu- su başkumandanı Göktay, hakan- dan bu emri alınca, bir hafta içinde ordusunun eksiklerini tamamlıyarak Polonya üzerine. hücuma hazırlan- mıştı. Bu sırada, bütün Avrupayı zaman | zaman ayaklandıran papa dördüncü Aleksandrın o birdenbire ölüvermi Avrupalıları hayrete düşürdü. Dör- düncü Aleksandr hiristiy n en büyük müzahiri idi. Ayni tarihte çıkan: «Moğollar yeni bir hücuma hazırlanıyorlar!» şayiası Avrupayı dehşet içinde bi Maamafihı Aleksenörm ye: yeni papa «Kleman» bu şavisy durma bir haberle tekzib etti: «Moğollar gerçi büyük bir hü- cum yaptılarsa da, Macar kıra- lınım yeni ordusu karşısında Mo- gollar çilyavrusu gibi dağılarak | elli bin telefat vermişlerdir. Bu | Mağiübiyetten sonra Moğolların Macaristanda (o tutunamıyacak- ları ve memleketlerine dönecek- Teri muhakkaktır!» Halbuki, Moğollar bu sırada Po- lonyaya doğru sarkıyorlardı. Litvan- ya başbtan başa Moğol İstilâsına uğ- ramıştı. San Dömir şehrindeki âhâ- nin Moğollara hakaret etmesi yü- zünden, bu şehri tamamile yakmış- Jardı. Polonyalılar da Moğol istilâsı- mın acısını tattıkları için, kalelerini iyice tahkim ediyorlardı. Papa «Kleman: nın «mukaddes 'harp> ilânı da neticesiz kalmışlı, Gü- ya bütün garp milletleri bir araya toplanıp, müşterek bir ordu ile Mo- gollara karşı duracaklardı. Papanın Plânı çok güzeldi. Fakat, müşterek ordu teşkiline kimse yanaşmıyor, her devlet kendini müdafaaya hazırlanı- yordu. Moğollar harekete geçtikleri zaman uçarcasına yürürler, uzak mesafele- ri kısa zamanda aşip giderlerdi. Litvanyada, Polonyada alleler ço- cuklarını: « — Moğul geliyor.» « — Yaramazlık yaparsan, seni bir Moğol yutacak!» Diye korkuturlardı Bütün Tuna boyunda ve Balkan- larda Macar kralından daha kuvvetli bir şahsiyet yoktu. Krai Bela Moğol- İ larla en çok çarpışan bir adamdı. Moğol kumandanı ordusile Polon- yaya akarken, yolda bir casus yaka Jadı. Bu adam kral Belanın casus- larındandı. Göktay sopayı atınca, casus bülbül gibi konuşmağa başladı:| — Möğollar benim anamı, babamı, kardeşlerimi kestiler. Kral da «ne du- ruyorsun? dedi. Git de Moğollardan öç all» Ben de yola çıktım. Fakat, bir elin sesi ne kadar çıkabilir? — Macar kralı şimdi nerede? -—- Ben memleketinde bırakmıştım. Amma benim arkamdan nereye git- tiğini bilmiyorum - — Yola çıkmağa mı hazırlanıyor- du? — Evet Polonyalılar imdad iste- otuz bin e bir ordu Göktay sevindi: — Demek karşımızda mu sanlar görebileceğiz? Şimdi söyle ba- kalım, kral Bela seni buraya niçin gönderdi? — Beni affederseniz size bütün bil- diklerimi söyliyeceğim Göktay söz verdi: — Sen casusluk yapacak bir ada- ma benzemiyorsun! Belli ki, ailenin öcünü almak için, gözlerin karar miş... Yola çıkmışsın! Bir kişi, bir ordudan nasıl öç alabilir? Haydi söy- le bana bildiklerini!... Söz veriyo- rum.. seni affedeceğim ! — Pekâlâ, O halde beni dinleyin! Balkanlarda kral Bela, Avrupada da papa Kleman yaşadıkça, kan ak cak, Kral Bela bir gün bana: «Şu Mo- gollara şaşıyorum, dedi, Balkanlarda sarp kayalar arasında bin bir sıkıntı içinde dolaşıyorlar da, Bizansa baş- vurmiyorlar!: Ben de kralın fikrin- deyim, köca kartal! Neden buralarda dolaşıyorsunuz? Boş yere para ve in- san harcıyorsunuz! Vaktile büyük Kostantin Bizansta şarki Roma im- paralorluğunu kurar! «Roma, Bizans yanında bir köy sayılır!; de- mişti, Eğer Moğollar Bizansı zaptet- selerdi, Kubilây han yeni payıtaht Çine kadar gitmez Bizans şehri muazzam surları, âbi- zaralarile dünyanın en büyük, zengin, en lâtif payıtahtıdır. Kubi- lây orasını bir göresyedi, bütün e€c- dadlannın mezarlarını bile Bizensa naklettirirdi. — Bizimle cenk eden ve bir çok bitlerimizi kesen Polonyalıların pesi- ni bırakıp, bize hiç bir zarar veri yen Bizanslıların üze: zi mi istiyorsun? Gerçek sen de k Bela gibi yaman bir adama benzi- yorsun! Biz yolumuzdân dönmüyeec- ğiz. Litvanyayı, Polonyayı, hattâ elimizden gelirse Macaristan Orla- dan kaldırıp, burularını birer valilik- Je idare edeceğiz. Bizans üzerine yürümediğinize - günün birinde- peşiman olacaksı- nız | Câsusun başı birdenbire yere düs- tü. Bir Moğol nöbetçisi bu kesik başı kargısının tepesine takarak umuzu- ne aldı. Yüksek bir sesle ordunun içinde şu sözler işitildi: Kral (Bela) nin casusları içimi- 26 kadar girmiştir. Dikkat ediniz! Göktay kesik başı göstererek ba- gırdı: — İşte bir tanesi... Bizi yolumuz- dan çevirip Bizans üzerine sevketemk ve meydanı kral Belaya bırakmak is- tiyordu. Cezasını gördü. Göktay, Bizans üzerine yürüyecek mi? Polonya yolunda ilerliyorlardı. Moğol başkumandanı Göktay, kaç gündür zihnini kurcalıyan bir mese- le üzerinde durmuştu: Bizans... Kafasını vurduğu casusun Bizans hakkında söylediği sözler pek te bo- şuna değildi, Eğer Moğol ordusu beş yıldır kaybettiği erleri bir araya top- layıp ta Bizens üzerine yürümüş ol- saydı, bugün Bizans devleti diye yer yüzünde bir hükümet kalmıyacaktı. 'Moğoliar Bizans surlarından kolay- lıkla içeriye girebileceklerdi. Hattâ denizden bile şehri abloka etmek mümkündü. Arabistan sahillerindeki Arap korsanları da Moğollara deniz- den yardım edebilirdi Göktay 'bu mesele üzerinde bir haylı kafa yorduktan, tedkikat yap- tıktan sonra, maiyetinde çalıştırdığı bir kaç esir Arapla görüşmeğe karar verdi, Avrupada (mukaddes harp) in ilân edildiği gündenberi, her tarafta Moğollar aleyhinde büyük kalkınma- Jar, kargaşalıklar başlamıştı. Göktay yolda giderken Arap esir- lerinden birini çağırdı: Adın ne senin? Sald... — Macarların tün? eline neden düş- (Arkası var)