g&ğr |: erik ğa nasl Li 259 Bak mi graf nsi r um” ceği a AKŞAM Pe © Şakır uzun senelerden beri oturduğ evden çıkmağa karar vremişti. ei uğunun, ilk delikanlılık çağ- , gençliğinin, dört duvarı sra- N geçtiği bu eski konak artık v barınılamıyacak derecede ha- Mb olmuştu. Hem burası işinden de 5 r 'usaktı. Bunun için Şakir yazı iz. yakın gibi bir yerde, Yep- i kutu gibi bir apartıman bulmuş- “#E Fakat o, hayatının en güzel se- © melerini içinde geçirdiği bu harab evi Weki'bir arkadaş gibi severdi.. Bunun ' Şimdi sıvaları yer yer dökülmüş © Diyar konaktan aynlirken âdeta © Mahzundu. Hele yerlerden halılar i tan, pencerelerden perdeler yi u sonra eve büsbütün bir ariplike çökmüş gibi idi. Gıcırdıyan © Merdivenleri, rüzgârdan dalma zan- © Bikliyan pencereleri ile harab konak “İdea Şakire şunları söylüyor gibi idi; «Vefasız adam, nereye gidiyor- © Min?... Beni böyle, harab, ihtiyar ve bitkin bir halde yapayalnız bırak- 5 gönlün nasılrazı oluyor?... — Mahırlasana ben de bir zamanlar ne gençtim. Kirk sene evvelki za- düşün... Sen o vakit beş ya- bir çocuktun... oSofalarımda , Odularımda oynar pencerele- n sokağı ne güzel seyrederdin... « Sehim kucağımda, şu sol tarafımda- İ caddeye bakan odada, doğdun. Be- gn | Olim kucağımda büyüdün. İlk acıyı © Bene benim kucağımda hissettin: Bü- Yük salonda sünnet oldun. Dersleri- — A8 benim kucağımda çalışırdın. Ha- “Yalın bütün acılarını zevklerini be- İM kucağımda. tattın. 45 sene seni : karşı ben muhafaza ettim. — Şimdi ben ihtiyarlayınca 45 “senelik — ©ki arkadaşımı yüz üstü, yapayalnız Dirakıp, gidiyorsun, Vefasız, vefasız...» Şakir birdenbire silkindi, kendi e: — Ben de ne kadar abdalım;.. dedi, © Nekadar yufka yürekli olmuşum, in- » Sn vlevki içinde 45 sene geçirse bile ki bir evden ayrılırken böyle üzü- Vr mü, © Durmanın zamanı değildi. Küçük | Mr odayı yarı yarıya kadar dolduran sandıklara yerleştirmek o Minma, ©, Kitab odasına girdi. Burası âdeta © Küçük bir kitapcı dükâni halinde idi. Yaşına kadar evlenmemişti. Ken- ÜNİ kitaplarına vermişti. Çok iyi bir iyeci idi. Kitaplarını yerleştirir- Ken uzun Ssenelerdenberi eline alma- €ski tozlanmış bir kitabı yere ii. Kitabın sahifeleri arasın- dah sarı bir kâğıd çıkmıştı. Kâğıdı aldı. Bu de ne idi?... Sarı Küğidın üzerinde, kurşun kalemle bü- bir dört köşe şekil çizilmişti. Bu büyük. dört köşenin içi de ayrı ayrı, küçük küçük dört köşelere ayrılmış- : MU Hani bilmece meraklılarının içle- : harfler doldurarak hallettikleri Mümacalar vardır ya, sarı kâğıdın Ürindeki de işte bunlardan biri idi. yn köşe şeklin üzerinde incecik Yazı vardı. İki kelime: Bir bilme- ö Dört köşe şeklin altında da ge- &Ynİ yaz ile bilmecenin nasıl milledileceğine dair izahat veriliyor- yayilir bu yazıya dikkatle bakınca çarptı: © Fatmanın yazısı... dedi. ma rdenbire 14 sene evvelki hayatı- Yağış ördü. Şimdi bu eski sararmış ten, « Sok iyi hatılıyordu. On dört m bu eski konakta henüz kitjer Yapayalnız kalmamıştı. O va- annesi, sağdı. Fatma sık sik gelen iyi bir tanıdığın kızı mi Çok güzeldi. Fakat ele avuca sığ- yah bir kızdı. Şakir Fatmanın iri, si- “4, Gözlerine bakarken kalbinin tat- Tamar çarptığını duyardı. Fakat o Mer, Rh oluz yaşında olmasına rağ- i Şakir çok ciddi bir adamdı. Bu ve bu ele avuca sığmaz kiza açıl- el cesaret edebilirdi? Fakat ii isterse, ir onunla a olacağını amal, > Ör e Fatmanın en şikâyet irin kitaplardan başını sakmamas idi. Birdenbire Şakirin a girer: ap olma, derdi, artık benim içi- Be sikintı bastı... Şu riyaziye kitap İde lan başınızı kaldırın da biraz m canım... air böyle zamanlarda genç kızla Eski bir bilmece biraz konuşur, sonra tekrar karma karışık riyaziyea muadelelerinin ba- gına geçer, onları halletmeğe çalışıdı. En çetrefil, en karışık riyaziye mus- delelerini iki kalemde halleden genç riyaziyeci bir türlü yanında güzel kızın kalbinin bilmecesini halledeme- mişti, Fatma onu beğeniyor mu idi? Bu Şâkir için halledilmesine imkân olmuyan bir iryaziye idi. Konağa gelen gençler arasında bir çokları bilmece meraklısı idi. Gençler hailedemedikleri bazı zor bilmeceleri Şakire getirirlerdi. Hergün bir çok riyaziye muadelelerile uğraşan genç riyaziyecinin bilmece halletmek hu- susunda şaşılacak bir mahareti var- dı. Önüne konulan en 20r bilmeceyi şöyle bakar bakmaz hemen halledi- veriyordu. İşte bunun için pek zor bilmeceler hemen Şakire koşturu- du. Bir gün Fatma da işte bu sarı kâ- ğıdla Şakirin karşısına dikildi. Garib bir tavırla: — Gayet uzun bir bilmece yap- tım... Tamam 14 harfli. Bakalım halledebilecek misin? Bu bilmeceyi gazetelerden, mecmuslardan filân kesmedim. Kendim yaptım. Kendim tertib ettim. Aşağısına da nasıl hal ledileceğini yazdım. Fakat tekrar edeyim çok güç bir bilmecedir... Hal- ledebilecek misin bilmiyorum. Fatma böyle söyliyerek kâğıdı Şa- kirin önüne bırakmış ve hemen Sa» vuşmuştu. Hakikaten bu güç bir bil- mece idi. Fatma bilmeceyi kendi ken- dine tertib etmişti. İçine harfler dol- durulacak bir sürü dört köşe şekille- ri kendi elile çizmişti. O dakikada Şakirin pek acele bir işi vardı. Fatma odadan çıktıktan sonra bilmeceyi bir kitabın içine sıkıştırmıştı. Bundan sonra da Fat- manın kendi elile hazırladığı bilme- ceyi bulamamıştı. Bir hafta sonrs Fatma gene garib bir tavırla Şakirin odasına girib: — Bilmeceyi hallettiniz mi? Diye sorunca Şakir Fatmanıno kadar emek verip hazırladığı bilme- ceyi kaybettiğini söylemeğe sıkılmış- tı. Bir yalan kıvırdı; Şimdi senelerden sonra Şakir ken- disinin bu cevabı üzerine Fatmanın nasıl sap sarı kesildiğini, düşmemek yordu. Fatma kısık bir sesle: — Ya, halledemediniz demek... Te- şekkür ederim... Size zahmet ver- dim! k garib bir telaşla odadan kendisini atmıştı, Fatma o günü, Şakire veda bile etmeden konaktan kaçmış, bir müddet sonra da yaşlı bir adamla evlenmişti. bütün esrarengiz bir şekil almıştı. Evi aran taran ettiği halde bilmeceyi Senelerce bulamamıştı. Şakir bir aralık kendikendine: — Aradan 14 sene geçti amma de- di, bugün Fatmanın kendi elile hazır- ladığı şu bilmeceyi halledebilirm. Sarı kâğıdı eline aldı. Henüz eşya- sı tamamile toplanmamış olan çalış- ma odasına geçti, İşte Fatma 14 se- ne evvel bu bahçeye bakan odaya bil- mecesini getirmişti. Fatmanın hatı- rası Şakirin içinde eski bir yara idi, Şakir bilmeceyi halletmek için ka- lemini eline alırken kendi kendine: — Eğer Fatma isteseydi “kırkbeş yaşına kadar bekâr kalmazdım.. di- yordu. Fatmanın uzun bilmecesini hallet- meğe başladı. Genç kızınon dört sene evvel küçük ellerile çizdiği mini mini dört köşelerin içine bir takım harfler dolduruyordu. Uzun bilmece kalledildikçe gözleri hayret içinde açılıyordu. Nihayet bilmece bitti. Bütün dört köşelerin içine harfleri- doldurunca ortaya şu kelimeler çık- mıştı: Seni Seviyorum. Beni seviyorsan sorduğum zaman bilmeceyi hallettim de.. sevmiyorsan aksini söyle,. Fatmanın hazırladığı bu üzün bil- meceyi 14 sene sonra hallettiği daki- kada çılgına dönmüştü. Şimdi Fat- manın kocasının öldüğünü; genç ka- dının İzmirde sakin bir hayat yaşa- dığını işitmişti. Adresini biliyordu. Telgrafhaneye koştu. Fatmaya kısa- için bir iskemleye dayandığını hatır- | İ ahlâklarının bozulmamasına ehemmi- Fatmanın bilmecesi Şakir için büs- | Cumhuriyet gençliğinin ilhamları (Baş tarafı yedinci sahifede) Artık birimiz hepimiz, hepimiz bi- rimiz için diyorduk. Artık Atatürkün çelik iradesile zırhlanmıştık. Artık hayal peşinde, hulya peşinde, rüya içinde değildik. Artık müsbet duy- gulu, müsbet görüşlü, zinde, çalâk | erlerdik. Ahı, vahı, enini bir tarafa | atmıştık: «Ne eski şair gibi, ne yeni | ozan gibi - içimde inilti yok, gazele | ezan gibi - emrini götürmeğe ku- | mandanın yanına - dört nala gidi- yorum, çıkmış gibi akına - beşlikler İ yapıştırır gibi kahbe alnına - Arab | atile Acem Sâdâbâdı nalladım!? Türk genci gösterilen hedefe yayı- nı germişti, bir şimşek hızile gayesi- ne, Cümhuriyete koşuyordu: «Ne ge- ride kalacak, ne yolda duracağız; - O bizi yürütecek, biz Onu saracağız - gayeye varacağız, gayeye varacağız...» ... Asırlar müddetince, Atatürkün söZz- lerini unutmıyacağız. Her yeni yıl, her yeni ay, her yeni gün, her yeni saat, her yeni dakika, her yeni sani- ye başında, Atatürkün sözleri, 0 sa- niyede, o dakikada, o saatte, o gün, o ay, o yılda söylenmiş gibi bağrımız- da akislef uyandıracaktır: «Bugün vasıl olduğumuz netice, asırlardanberi çekilen milli musibet- lerin intibah: ve bu aziz vatanın, her köşesini sulıyan kanların bede- Hdir. Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum. Ey Türk genci! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cmhuriyetini, ilelebet muha- faza ve müdafaa etmektir.» Bu ulvi hitaba Cümhuriyet genç- Uği, Atatürk gençliği and içerek kar- şılık veriyor: . ! «Ben âsırdan asıra Türk gibi aka- dan bakacağım - sulamağa şu aziz toprağı kalmazsa kan - yatağımdan taşıp ta kan olmazsam alçağım!» Türk artık emanetini bağrına bas- tırmıştır. Övünüyor, çalışıyor, güve- niyor. Cumhuriyet gençliği övünün- den, çalışmasından, güveninden il- ham alıyor. Selâmi Sedes Yunanistanda 10 gün —Baştarafı 6 ıncı sahijede— Klüp, genç kız ve kadınları yedir- | mek ve yatırmakla iktifa etmiyor, ©- kuyup yazma bilmiyenleri geceleri 0- | kutuyor, el ve ev işleri, biçki ve dikiş öğretiyor, muayyen gecelerde klüp sahnesinde verdiği temsiller ve kon- feranslarla bilgilerini arttiryor ve yet veriyor. Klübün istirahat ve eğlence salon- ları, piyanosu ve radyosu da vardır. Klüpte yatıp kalkanlar, her akşam yatmazdan evvel banyo yapmağa mec- burdurlar, Yunan milli bankasına sid ve dört katlı bir binayı işgal eden bu müessesede mutlak bir intizam ve aza” mi bir temizlik hüküm sürüyor. Bu hayırkâr müesseseyi idare eden ba- yanlar, bize klübün her tarafını gez- dirdikten ve lâzım gelen izahtı verdik- ten sonra büyük bir yevki selim ile ter-| tib edilmiş sofrada izaz ve ikram et- tiler. Bu klübün çalışmak isteyen fakat dayanacak ve sığınacak bir yer bula- mıyan genç kız ve kadınları birçok var- talardan korumak için yaptığı hiz- met pek büyüktür. Yazımı bitirmeden evvel bir noktayı kay dedeyim: Klüb, hükümetten gör- düğü yardım ve bilhassa vatandaşla- rın mühim bir yekün tutan teberrü- leri ve yardımları ile mevcudiyetini muhafaza ediyor. Klübe mukayyed kız ve kadınların vücude getirdikleri el işlerinin satışından elde edilen ha- sılat, klübün varidat bütçesinde mü- him bir yekün tutuyor, Ahmed Hilâli cık bir yıldırım telgrafı çekti: <Bilmeceni hallettim.» Üç gün sonra Fatmadan bir mek- tup geldi. Fatma diyordu ki: «Çok geç kalmışsınız. Şimdi 12 yaşında bir kızım var. (Bir yıldız) KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli e Tefrika No. 233 Yemen imamı Yedikule zındanına atıldı. Üçüncü Murad' Venedikli Hasan paşanın sadakatinden emin değildi Lâtifesile Hasan paşayı daima hi - mâye eder görünürdü. Venedikli Hasan paşa bir gün İs- tirahat ettikten sonra Yalı köşküne yerleşti ve ertesi gün vazifesine baş- ladı. (20 eylül 1588). Yemen ihtilâlinde Üçüncü Muradın siyaseti | | Yemende beşinci mezheb denilen Zeydilerin reisi Mutahhar ölürken, hükümeti oğluna bırakmıştı. Mutah- harın oğlu da bir müddet sonra - ih- tiyarlıyarak - yerini yeğeni Ali Yah- yaya terketti. O sırada Yemen vali- si Hasan paşa, Yemeni daima ih- tilâle sevk edebilecek olan Zeydile- rin rüesasını ortadan kaldırmayı dü- şünüyordu. Bir gün buna şöyle bir çare buldu. Ali Yahyanın amcası- nı - bu adam zaviyesine çekilmiş ol- duğu halde bütün Yemen halkı ona tapardı - yanına çağırdı: — Şeyhim, dedi, padişahtan bir mektub aldım. Sizin hayır duanızı almak ve sizinle görüşmek arzu edi- yor. İstanbula gidip bir ay kadar şehri gezer, İstirahat eder ve padişa- hın misafiri olarak sarayda kalır sınız! Zeydi şeyhi bu sözlere inandı: — Mademki padişah benimle gö- rüşmek arzu ediyormuş, giderim.. Dedi, Yol hazırlığı yapıldı. Hasan paşanın adamlarile yola çıkarıldı. , Yemen valisi Hasan paşa, üçüncü Murada hitaben de şöyle bir meki tub yazmıştı: «Şevketlim! «Yemeni ihtilâle sevk eden bir adam vardı. İmam Ali Yah- muhalif ferd kalmıyacaktır..» Ali Yahyanın amcası İstanbula kadar refah, debdebe ve emniyet için- de geldi. Hasan paşanın mektubu- nu üçüncü Murada götürdükleri za- man, padişah şeyhin İstanbula ge- işinden çok memnun (Olmuştu. Onunla gerçekten görüşmek istiyor- du. Mektubu okuyunca fikrini değiş- tirdi. — Demek ki bana karşı isyan eden- leri bu herif tahrik ediyormuş! Diyerek, şeyhi Yedikule zindanına attırdı. Zeydi şeyhi bu zindanda ölünceye kadar kaldı. (3 haziran 1587). İstanbuldan Yemene: — Şeyh efendi İstanbuldan çök hoşlandı. Ahır ömrünü burada geçi- recek. Yeğeninin ve diğer akrabası- nında bir kere olsun İstanbulu ve padişahı ziyaret etmelerini istiyor, tarzında mektub yazdılar. Kabile reisi Ali Yahya birdenbire bu söze inanmak istemedi, Fakat, Hasan paşa, padişahtan sık sık mek- tub aldığını, şeyhin sıhhati yerinde olduğunu ve yeğenini İstanbula ça- gırdığını . söylemekten geri durmu- yordu. Günün birinde İmam Ali Yahya da bu tuzağa düştü. Şeyh Mutahhar ailesinden ve son evlâdlarından dört kişi ile birlikte Kahireye gittiler. Ali Yahya Kahirede beş gün kaldık- tan sonra akrabasile beraber, Kahire valisinin verdiği muhafızlarla İstan- bula geldi. Onlar da amcasının âkibetine üğ- rıyarak, padişahın yüzünü görme- den Yedikule zindanına atıldılar. İşte Osmanlı siyaseti Yemen hak- kında daima böyle şiddetli tedbirler kullanarak halkı hükümetten soğut- mağa münhasır kalmıştı. * Gerçi bundan sonra Yemende bir. müddet Zeydilik tehlikesi kalmadı, isyanların, çarpışmaların önü alındı. lâkin, bu şiddet siyaseti ne kadar müessir olabilirdi? Mutahhar ailesinin İs- Zeydiler geçtikçe - anladılar. Büsbütün ayak- Tanıp Yemenin göbeğinde istiklâlle- rini ilân'ettiler, 1) Üçüncü Murada — Yemenden Hasan paşa ayrılır- sa, Yemen tekrar elimizden gider. Endişesile Hasan paşanın bütün dileklerini yapmış, hiç bir arzusunu reddetmemişti. Yemen Fatihi Sinan paşa bile Ha- san paşanın zulmünden bir kaç kere padişaha bahsederek: — Yemen halkı muharib insanlar- dır, Onları şiddetle, zulümle tedib et- mek doğru olmaz. Biraz da anlaşa- rak, uzlaşarak, şeyhleri avucumuzun içine alarak tedviri umur edelim. Dediyse de, üçüncü Murad Koca Sinanın sözlerini dinledikten sonra: — Sen Hasan paşayı kıskanıyor. Sun! O, müstakim, merd, adaleti se- ver bir vezirdri. Cevabını vermişti. Hasan paşa, padişahın £ itimadını kazanarak uzun müddet Yemen vas liliğinde kaldı. ” Padişah, Venedikli Kaptan paşadan şüpheleniyor mu? İki Hasan paşalar, biri Yemen va- lisi, öteki eyni derya kaptanı... O dev- rin iki mühim şahsiyetiydi. Yemen- deki Hasan paşa - mesafenin uzaklı- ğı yüzünden - gözden de uzak kalı- yor ve herkes Yemeni tanımadığı için, onunla kimse meşgul olmuyor- du. Kızıldenizde akmlar yapan Si- nan paşa Yemeni ve Yemen valisi Hasan paşayı çok iyi laruyorsa da padişaha söz geçiremediği için sus- muştu. Yeni kaptan paşa Cezairden sayı- sız hediyelerle İstanbula gelince üçüncü Muradın gözüne girmişti. Onun hırsızlığından bahsedenlere; — Keşki sizde onun gibi hazine- ye faydalı olsanız... Cevabını veren Murad yavaş ya- vaş - günler geçlikçe - Venedikli Ha- san paşadanda çekinmeğe başla- aştı. Hasan paşanın bu serveti nert- den ve nasıl biriktirdiği malâm değil- di. Fakat, bunu keşfetmek te güç görünmüyordu. Hoca Sadeddin bir gün sultan Mürada: — Kılıç Ali pasa hayatta iken ku- lunuza Venedikli Hasan paşadan bahsederken: «Onun hazineleri Ce- zair sahillerinde gömülüdür!» demiş» ti. Hasan paşanın Cezairden ayrılır. ken bütün servetini buraya getirdi. ğını sanmıyorum. Dedi. İşte bu sözlerle Hasan paşa hakkında ilk şüpheyi uyandıran ho- ca Sadeddin olmuştu. Murad bundan sonra Venedikli kaplan paşanın peşine haifyeler koya rak, gizliden gizliye Cezaire edam gönderip göndermediğini anlamak istedi, Kış mevsimi gelmişti. «Hasan pa- şa kış, fırtına demeyip sefere çıkmak istiyordu.» — © Yeni Baştarda'dan istifade etmek lâzımdı, Hasan paşa: — Bu kocaman gemiyi Haliçte çü- rüsün diye yaptırmadınız ya! Diyere, sefere çıkması için bir kaç kere padişahtan müsaade istemişti. Sultan Murad fazla düşündü: (Arkası var) (7 Müverrih Âli diyor ki: «Yemende umuru Devleti Osmaniye zalimlerin elin- de kalıp nihayet Zeydilerin istiklâline vesile olmuştu. Yemenin âsayişini bu su- retle mahveden Hasan paşa, İki millet arasına soktuğu bu tohumu fesadın ceza» Sını türklere çektirdi. Alı, bunu yıllarca söyledi, yazdı. Ömrü, mütenkib devirlerdeki Bu isyanlar meşrutiyetin sonraya kadar sürdü. Ve Ye- men bu yüzden Anadolunun mezarı oldu. 5 Yakında RA BİZANS KAPILARINDA DİŞİ KORSAN m Ece e E İleri Şİ A A EY ME era nü e ve meli 9 alm 3 lm LELE MİN