aris mü im gar- ar, 1188 Ulus ara “ tüd- ay atE, #ERERLİ ii AKŞAM Kapı açıldı, içeriye Memduh Mahir girdi. Arkadaşım bü; bir mirasa konmuştu. Genç mir ye bir na- #ihat verdim: — Amcandı 1 kalan parayı iyi idare etmelisin Memduh... Bak amcan, ça- | bu kadar para ka- | aşmış, çabala Banmış, Öldükten sonra bu paraları sana bıraktı, Amcanın bu kadar uğra- | arak, didinerek kazandığı ve sana bıraktığı paraları iyi kullan, Bu para senin için güzel bir sermaye olabilir. Me iş yapmağı düştinüyorsun? Memduh Mahir biraz düşündü — Bilmem ki, dedi, evvelâ küçük bir tedkik yapmak niyetindeyim.. Hangi işin daha kârlı olduğunu ted- Kik edeceğim. Bunu anlayınca paramı (© İşe yatıracağım. — Haydi bakalım, göreyim seni.. Paranı har vurup harman savurma... İyi idare et. 'Bu esnada arkadaşım radyoyu âç- Mişlı, Ecnebi istasyonlarından birin- de fransızca bir konferans veriliyordu. Konferansçı diyordu ki: — Hayatta eğlenmek ve dinlermek Çalışmak kadar mühim şeydir, İyi eğlenmesini ve dinlenmesini becere- miyenler iyi çalışmasını da beceremez- ler, Amerikalılara bakınız. Onlar ken- 'dilerini mükemmel surette eğlendir- mesini bilen insanlardır. Eğlenmesini bildikleri için de çalışmasını da bilir- ler. Çünkü güzel eğlence insanın bo- Suk sinirlerini yerine getirir, insanı dinlendirir, insana çalışmak için kuv- vet verir. Konferansçının bu sözlerini can ku- Jağile dinliyen Memduh Mahir: — Ne doğru söz, ne doğru söz... de- di, ben çalışmağa başlamazdan önce ©vvelâ şu bozuk sinirlerimi dinlendir- Meliyim... Bu miras işleri ve saire be- Mİ çok üzdü, sinirlerimi bozdu. Bu balle çalışmağa kalkacak olursam Mutlaka yeni tutacağım işi yüzüme Bözüme bulaştırırım... Bunun için ev- Velâ eğlenmek ve dinlenmek, ondan #onra paçaları sıvayıp çalışmağa baş- ». Bundan sonra benim hayatta fatliyet prensipim bu olacak... Tıpkı bir Amerikalı gibi iyi eğlenmek, iyi Şalişmak... Baksana iyi bir eğlence in- Bana çalışmak için kuvvet veriyormuş. Bügünden itibaren faaliyet programı- aa başlıyacağım ve evvelâ eğlence... Memduh Mahir yanımdan çıktı. O BÜnden sonra gerç mirasyediye sık sik barlarda rasliyordum. Masasında bir Alay kadın, şampanyalar açılıyor, hav- Yarlar, muzlar gırla gidiyor... Arasıra ine gene nasihat vermeğe kal- kıyordum. Memduh Mahir — Azizim, diyordu, yaptığım bütün tu eğlenceler benim «faaliyet progra- Mi ma dahil. Malüm ya iyi çalış- Mak için iyi eğlenmek lâzımdır, İyi €ğlermiyen iyi çalışamaz. Ben de iyi Çalışmak için bunları yapıyorum, Sa- keyfimden bunları yapmıyorum Ya.. Bütün bunlar iyi çalışmak uğ- Tunda yapılan şeylerdir... Hattâ ben Şimdiden, bu suretle eğlenerek çalış- Mağa başladım demektir. Bir akşam Memduh Mahiri Sirkesi yonunda, yanında güzel bir Ma- Car artisti ile Avrupa trenine biner- gördüm. Mirasyedi dostuma sor- — Ne o Memduh, Avrupaya mı gidi- Yorsun?... Hani işe, çalışmağa başlı- Yacaktın... Bu hal ne? O mühim bir tavırla bana cevab — «Faaliyet programı» mın yeni bir faslı... İyi çalışmak için iyi dinlen- Mek lâzımdır. Seyahat de insanı pek “inlendiren bir şeydir. İyi çalışmam İçin bu fedakârlığı da göze aldım. Şu dilberi ile Parise kadar bir yol- lanacağız.. Ne yapalım hayatta iyi Şalışmak lâzım, İyi çalışmak için de İYİ eğlenmeli... Memduh Mahir Avrupada uzun müddet kaldıktan sonra tekrar İstan- döndü, Bir sabah ben işime giderken ona Tasladım, Bir otomobile biniyordu. Bana: — Gel, dedi, seni de işine bıraka- Arkadaşımı sabahın bu erken sa&- e sokakta görünce bayağı mem- olmuştum. rdum: >— Sen bu kadar erken saatte... Yok- » MAişe başladın mı? İşe mi gidiyorsun?.. © güdü: Yok, dedi, eve yatmağa gidiyo- rüm,.. Bu gece sabaha kadar uyuma» dım. Bir eğlencedeydik. Ne yaparsın birader?.. Yakında işe başlıyacağım. İyi çalışmak için iyi eğlenmek lâzım.. Maamafih bu benim yaptığım da bir iş sayılır... Malüm ya çalışmağa hazır- hk... Kış yaklaşıyordu. Arkadaşıma bir gün Beyoğlunun en pahalı mağazala- rından birinde rasladım, Yanındaki güzel kadına neler de neler almıyor- du. Memduh Mahirin yanındaki ka- dını tanırdım. Son derece İsrafı ile meşhur, epeyce hafif tablatli genç, çok güzel bir kadındı. Onunla tanışan erkeklerin para cüzdanları - ne kadar şişman olursa olsun - bir müddet son- ra müzmin dizanteri hastalığına uğ- ramış gibi zayıflarlar, incelirlerdi. Memduh Mahirin bu müsrif kadı- na avuç dolusu para harcettiği belli | idi, Arkadaşım beni görünce yanına çağırdı. Beraberindeki kadına beni takdim etti güzel arkadaşına en pahalı cinsinden top top kumaşlar, 6 şapka aldı. Sonra bir kunduracıya gittik. Genç kadın 6 çift iskarpin birden ısmarladı. Bun- dan sonra otomobilimiz kürkçürün önünde durdu, Genç kadın en pahalı kürklerden birini beğendi. Arkadaşıma yavaşça fısıldadım — Aman Memduh, ne yapıyorsun?.. o: — Sus, dedi, sesini çıkarma... Çalı- şıyorum... Çalışmağa başladım... Ben hayatımda böyle garib bir ça- lışma görmemiştim. Mırıldandım: — Bu nasıl çalışma yahu... O gayet yavaş bir sesle cevab verdi: — Sonra anlatırım, Mükemmel ça- ışıyorum... Kürkçüden çıktık. Genç kadın Memduha sordu: — Kuyumcuya gideceğiz değil mi? Arkadaşım derhal cevab verdi: — Emredersin güzelim, Sonra şoföre seslendi: — Kuyumcuya çek... Kuyumcuya giderken gene dayana- madım, Pek sevdiğim Memduh Mahi- re fısıldadım; — Memduh... Ne halt ediyorsun? — Sus, deği, çalışıyorum... O gün güzel arkadaşından ayrıldık- tan sonra Memduha sordum: — Demek bu senin yaptığın şey ça- Yışmak ha?.. — Çahışinak ya... Eeğenemedin mi? Azizim ben bir ik okudum. Yeryüzünde mevcud paranın yüzde bilmem kaçını kadınlar muş. Yani «para sarfedicis dınlarmış. Bunun için karar verdim. Kadın eşyası ticareti yapacağım, Fa- kat kadınların en ziyade nelere para harcettiklerin! öğrenmem lâzım... Bu- nun için de gayet müsrif ve son dere- ce güzel bir kadın olan Macide ile işi | ilerlettim. Onunla alışveriş için Beyoğ- Tuna çıkıyoruz. O istediğini satın alı- yor. Ben de bu suretle tedkikat yapı- | . Kadınların en ziyade nelere para sarfettiklerini öğreniyorum.. gö- | rüyorsun ya... Artık çalışmağa başla- | dım. Arkadaşımın yola gelmiyeceğini an- layınca boynumu büktüm, — Haydi, dedim, hayırlısı... Memduh Mahir artık yapacağı ted- kikat için hep son derece müsrif ve ayni zamanda son derece güzel ka dınlarla gezip tozuyordu. Onlar için kasasının ağzını açmıştı. Bir gün arkadaşıma Beyoğlunda | rasladım, Kolumdan tuttu, — Nereye gidiyorsun? diye sordu. — Aman, dedim, işim var, hem acele... Çalışmağa gidiyorum... — Dur. dedi, sana bir iyilik etmek isterim, İyi çalışman için iyi eğlen- mek lâzımdır. Gel seninle evvelâ şu birahaneye girelim... — Canım yapma, çalışacağım... Memduh Mahir evvelâ | BULMACAMIZ e b 8-4 ı Afrikanın etnubu garkisinde bir ada. 2 — Kuvvetli kanaat - Bir kadın ismi. 3 — Hindistan halkı - Tabi. 4 — irihab - Işaret edatı - Nota. 5 — Genişlik - Tefrik et, i Soldan sağa: | İ | 8 7 — Mensucat, 8 — Baş - Bir emrihazır - Kısa zaman. 9 — Eşarp - Tabit tatlı. 10 — Nota - Kırk birden sonra, Yukarıdan aşağı : 1 — Pizikten bir bahis - Kirmizi 2 — İshal mikrobu - Erbab. 3 — Raksetmek, | 4 — Radyonun evdem dışanda kalan ; kısmı - Temiz. i 5 — Arkadaş. 6 — Kartacalı meşhur kumandan - Bulut, 7 — Bir oyun kâğıdının aksi - Uyku- | dan kalkmak. 8 — Dahil ol - Muzari edatı - Sıfat edatı Sıfat edatı. 9 — Karadeniz sahilinde bir kaza, 10 — Bir iskambil oyunu - Bebek şarkısı. ! Geçen bulmacamızın halli: İ Soldan sağa: 1 — Semizotu, 2 — Mayi, Tali, 3 — Ane, Ar, Yat, 4 — Ri, Ebat, Ha, 5 — Edison, 6 — Es, Adak, Ay, 7 — Lâç, Et, Ada, 8 — | Ahm, Amel, 9 — Tavanarası, 10 — Mali. | kâne. Yukarıdan aşağı: 1 — Marmelât, 2 — Sani, Salam, 3 — | Eye, Civa, 4 — Mi, Eda, Mal, 5 — Abide, İ Ni, 6 — Rasat, Ak, 7 — Ot, Tok, Ara, 8 — İ Tay, Aman, 9 — Ulah, Adese, 10 — İtmi- | yah. Bursada ( Akşam ) ın satış yeri «AKŞAM, gazetesi ve «AKŞAM neş- riyatış Bursada münhasıran Atatürk caddesi Okullar Pazarında satılmak- tadır. «AKŞAM» abonelerine hususi tenzili yapılır. Sahibi Bay Ksada müracaat, Bu akşam A : Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskir Gazi caddesinde | Hulk, Taksim: Nizameddin, Tarlaba- şında Nihad Abdullah, Beyoğlu: Kan- uk, Dairede Günes, Galata: Topçu- lar caddesinde Sporidis, Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy: Aseo, Eminönü İİ Beşir Kemal, Fetih: small Haki Karagümrük: Ahmed Suad, Bak ar, Aksaray > Half, Fener: Kumkapı: Bel- üçükpazar: Hasan Hulüsi, Sa- 'Kccamustafapaşada Rıdvan, köy: Pazaryolunda Rıfat Üsküdar: İmrahor, Heybeliada: Halk, Büyükada: Şinasi Rıza, Her gece açık cczancler: “Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- taköy, Arnavutköy, Bebek, Beykoz, Paşabahçe ve Anadoluhisarındaki ee- tazeler her gece açıklar. İ O — iyi ya... Çalışman İçin eğlenmen | İ Jâzım... diyerek büyük bir ısrarla beni | birahaneye soktu: İ | — Azizim, diyordu, çalışmak için | müsrif kadınlar üzerinde tedkikat yaptığımı biliyorsun... Bu tedkikattan çok yoruldum. Şimdi de biraz eğlen- | meğe karar verdim. Bu kadar çalış- mak yeter... Fakat aksiliğe bak k! pa- ram bitti, Fakat paramın bittiğine İ pek yanmıyorum, Çünkü mükemmel surette tedkikat yaptım. Şimdi ikin- ci bir mirasa konarsam, ayni faaliyet programile kimbilir ne kadar iyi çalı- şacağım. İstersen bana biraz borç ver de bu sistemle paranı işleteyim, sana milyonlar kazandırayım... (Bir yıldız) Baş, diş, nezle, grip. romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir, | ruklayıp yere seriyor. Herkes Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mam Tefrika No, 215 Murad, Haseki sultanın dua ettiğini görünce: “Safiyenin sadakatinden şüphe etmek günah olur!,, dedi Demişti. Raziye bunu hatırlıyarak Muradın etrafını güzel cariyelerle sardıdıyor. Kızlar şarkıya başlıyorlar. Bu, çok garip ve gülünç bir sahne- dir. Kızların hepsi güzel sesli.. fakat, birinin bildiği türküyü öteki bilmi- yor ve herkes bildiği türküyü söyle- diği için, hiç birisinin ne söylediği anlaşılamıyor. Murad şaşırıyor. hay- retle kızlara bakıyor. Raziyenin bu sırada padişaha söy- lediği bir çift söz, Muradı kudurt- mağa kâfi gelmiştir. Raziye, padişahın kulağına eğile- rek diyor ki: — Şevketlim, şimdi suya baktım, valide sultanın yıldızı bana kendisi- nin ecelile ölmediğini söyledi. İşte üçüncü Murad bunu duyunca hiddetinden küplere biniyor: — Annemi zehirlediler mi? Diye bağırıyor, önüne geleni yum- korku içinde... Raziye, böyle heyecanlı bir dakika- da padişalın kafasına böyle bir şüp- İ beyi sokmağa neden tüzum görüyor? Çünkü Raziyenin düşmanları çok- tur. O, sadakatını sık sık teyide mec- | burdur. O gün haremde ve ölünün başında sorguya çekilmedik kimse kalmıyor. Raziyenin ve Raziye ile bir- Tik olan saray imamı Abdurrahmanın el altından uydurdukları bir şayia dilden dile ortalığa yayılıyor: « — Valide sultanı Venedik elçisi zehirlemiş!> Üçüncü Murada bu şaylayı bildir- dikleri zaman, valide sultanın cena- zesi Ayasofyaya götürülmüş bulu- yordu Raziyenin bu şayiayı çıkarmakta- ki maksadı ve hedefi malümdu; Sa- fiye sultanı gözden düşürmek. Halbuki, Safiye sultanın yeni Ve- nedik elçisiie hiç bir münasebeti olmadığı muhakkaktı. Bunu Murad da çok iyi biliyordu. Bu şayfa üzeri- ne Muradın haseki sultan hakkında- ki kanaati değişebllirdi. Nasıl ki değişmişti de. Murad bu haberi duyunca: «— Bu işte de danışıklı mu var? Anamı zehirlediler gü birbirine geçi nl Demişti. Haremdeki (o cabmazların hepsi ip üstünde duruyorlardı. Bir- denbire Safiye sultanın odasına dal dı. Hasekisini ellerini göğe kaldırmış bir halde buldu. Safiye sultanın se- sini kulağile duydu. Venedikli Baffa Allaha yalvarıyordu: «-- Ulu rabbim! Sen sultan Mura- da sabırlar ver. Onu teselliye gücü- müz yelmez. Sevgili annesini kay- bettiği için çok meyustur. O toprak altında yattıkça, sen kendisine uzun ömürler ihsan et.. başımızdan âyır- mâ, Tanrım!» Murad bu sözleri duy a geriye çekildi, müteessir oldu, Kendi kendi- ne: — Safiyenin sadakatinden şüphe etmek günah olur. Onu Allahla baş- başa bırakayım. Dedi. Tekrar odasına döndü. İşte gene O şeytan kadın karşısına çık- mıştı. Murad: Raziye, beni teselli et! Annemi ebediyyen kaybettim. Onu bir daha göremiyeceğim, değil mi? Diye sordu. * Raziye: — Kendinizi bu kadar yese kap- tarmayınız, şevketlim! dedi. Allahın gücüne gider. Nihayet hepimiz fani değil miyiz? Günün birinde hepimiz ölmiyecek miyiz?... Murad ağlıyordu: — Doğru söyle, Raziye! OAnnemi sahiden zehirlediler mi? Eğer bu ta- hakkuk ederse, yarın bu hain elin bana da uzanmıyacağını kim temin edebilir? — Korkmayın, şevketlim! Size hiç bir el uzanamaz. Bütün yıldızlar si. zin hâminizdir! Valide sultanın ölümünden bir kaç gün sonra.. Üçüncü Murad, valdesinin ölü- mey münden sonra, şehzade Mehmedin anası olan Safiye sultana daha çok bağlanmıştı. Artik onun hakkında söylenen sözlere ehemmiyet vermi- yordu. Safiye sultan “her sahada s2- dakatini göstermeğe çalışıyordu. Ker» di dairesinde yaşlıca bir kadın olan * Venedikli “bir halayığı bile yanın- da nuzaklaştırmıştı. Muradın karar- Sızlığından korkan ve asabiyetle ken- di hakkında fena bir hüküm ver- mek ihtimalini düşünen Safiye Sul- tan çok tedbirli hareket ediyordu. Hattâ Muradın dini duygularını ok- Şamış olmak için, bir gün padişaha: — Bir eami'yaplırmak arzusunda- yım. (1) Demiş, Safiye sultanın bu arzı- su Muradın çok hoşuna gitmişti. Murad anasının ölümünü unutma- Ea çalışıyor ve sık sık saltanat ka- yığına binerek sevgili şehzadesile bir- likte Üsküdara geçiyor, gezintiler yapıyordu. Nurubânu sultanın ölümünden bir hafta sönra idi. Gene böyle şeh- zade Mehmedle Üsküdara geçtiği bir gündü. Üçüncü Murad Sarayburnun- dan kayığa bindiği zaman hava çok açık ve fırtınasızdı. Denizde ufak bir çırpıntı bile yoktu. Saltanat kayığı Kizkülesi açıkları- Da geldiği sırada gök yüzü birdenbi- re karardı, yağmur bulutları alçal- mağa başladı, bir fırtına koptu. De- niz karıştı, kayık, birdenbire büyü- yen dalgalar arasında batmak tebli- kesi geçiriyordu. Şehzade Mehmed korkudan âğlıyordu. Hamlacılar kü- reklere sarılmışlar, bir an evvel Şem- sipaşa sahiline yanaşmak için bü- tün gayref' ve kuvvetlerini o sarfedi- yorlardı. Kayık sahile yanaşırken müthiş bir yağmur boşandı. Üçüncü Murad şehzadesile beraber sırsıklam oldu. Sahilde bir küçük yalının önünde duruyorlardı. Pırtnıa ve yağmur sa- Zanağı geçinceye kadar burada bek- Jemekten başka çare yoktu. Muradın yanında duran darüsaade ağası, kü- çük yalının penceresinden bakan ha- remağasını tanıdı: afer, senin ne işin var bura da? Diye seslendi. Murad sordu? — Burasi kimin yalısıdır? Cafer, padişahın yağmur allında kaldığını görünce koştu, yalının ka- 'pısını açtı: — Burası yabancı yer değil, şcr- ketlim! Mihrimah sultah hazretleri- nin kâhyası Osman ağanın yalısıdır, Yalının faşlığına girdiler. Murad bu tesadüften memnun olmuştu. Os- man kâhya evde yoktu. Padişahın yalıya girdiğini gören cariyeler ko- şuştular, Muradın ıslak cübbesini, sarığını çıkanp kurutmağa ve etra- fında pervane gibi dönmeğe basla- dılar, (Arkası var) #5 Yakında AR, İ BİZANS KAPILARINDA DİŞİ KORSAN L1) Safiye sultan üçüncü Murad öldük- ten sonra buvemeline muvaffak olmuştu. Oğlu Mehmed, babasanın tahtına otur. duktan sonra, Eminönündeki Valde ca- milinin inşasına katar verildi. Camiin arsasında © zaman bir rum kilisesi ile bir de yahudi sinagogu vardı. Üçüncü Meh- med valdesinin arzusunu yerine getirmek için bunlari yıktırdı ve Eminönünden Hocapaşaya kadar olan bütün yahudi mahallesini istimlâk ederek, camiin $e- meli atıldı (1597. Valde camiinin plân mimar Sinanın halefi Davud ağa tars- fından yapılmıştı Camiin medreseleri daha önce yapılmış, hatâ o müderrisleri bile tayin edilmişti. İnşaat devam eğiyor- du. Cami tam deniz kenarında idi. Valde camlinin inşası üçüncü Mehmedin ölü- müne kadar sürdü (1608). Üçüncü Mehmedin o ölümile Venedikli Baffa (Safiye sultan) Eski saraya atıla- rak, camiin inşası da durmuştu. Aradan yarım asır geçi, (1660) ta, Köprülünün Yardımile, Venedikli Safiye sultanım baş- ladığı binayı nihayet Turhan valde sul-