EN aş (Baş tarafı 1 inci sahifede) ! ben kısa bir zamanda, elde edilen bü- 5! tün büyük başarılara samimi surette i hayran kaldım, her tarafta görülen i Mükemmel bir nizam ve gittikçe bü- j Yümekte bulunan bir refahın işaret- ! Jeri olmuştur. a Yunanistanda gördüklerimizin bir İ İablosunu yapmak (o mecburiyetinde bulunsa idik, muhukkak surette, re- fahın burada tecessüs etmiş olduğunu Böylerdik. Bu akşam, Türkiyeye dönmek üze- Te, Atinadan ayrılıyorum. Parlak | Metnleketinizdeki ikametimizden, Türk - Elen birliğinin canlı manzâr tasını götürüyoruz. Bütün Yunanis- fana, toprakları üzerinde rastladığı- Müz bu derece cömert misafirperver» İikten dolayı duyduğumuz bütün Minnettarlığımızı bildiriniz. ii Bâşvekil Celâl Bayar, sözlerini bi- bir irirken, Elen gazetecilerini Türkiye- Yi Ziyarete davet etmiştir. niz : li ül Gazeteciler mübadil mahal- « lelerini gezdi rini Atina 30 (A.A) — Atina ajansı bil- dir, iriyor; aral Bugün, Atina ve civarının ananevi büyük çiçek bayramı olan bir Mayıs &rifesinde Türk gazetecilerin yanlar Rrda Elen refikleri olduğu halde, iyram yapan mahalleleri ve ezcümle Mübadil mahallelerini gezmişlerdir. Kendilerine cidden kardeşçe hüsnü mü” abul yapılmıştır. Türkler rumca, ve €nler türkçe hararetli nutuklar söy- nie lemişlerdir. Kamun şefleri, Atatürk vi Serini tebarüz ettiren ve Türk - Elen büs leşliğini candan selâmlıyan nu- hide lar vermişlerdir. , se“ « Bir Mayıs bayramı, bütün Elen İş- Ay ilerini müşterek bir heyecan ile bir- İeştirmiş bulunmaktadır. Başvekil B. staksas, yarın Pirede yapılacak olan cw İşçiler toplantısında, nazırlardan Ni- ludis ve Georgakopulos da Volo v! 'gakopulos da Volo ve Patras'da nutuk vereceklerdir. raliyet tiyatrosundaki temsil Atina 30 (A.A.) — Başvekile refa- & eden Anadolu ajansının hususi Muhabirinden: BR g€ce Kraliyet tiyatrosunda, kin Xl Celâl Bayar ve Hariciye Ve- li doktor Tevfik Rüştü Aras şerefi- iğ Şok seçkin bir davetli kütlesi © hazır bulunduğu bir gala müsa- Meresi verilmiştir. b Muhteşem bir dekor içinde geçen Mi, süsamerede Elen sanatkârları “iyerin «Les Precieuses Ridicules» i büyük bir muvaffakıyetle tem- ettiler ve bu temsili 80 kişilik bir 70 heyetinin konseri takib etti, m iereye nihayet verilirken ko- yay yeti çok güzel bir surette İstik- Ve Elen marşlarını söylemiş ve er vi ayakta dinledikleri bu tar, y ” < Müsamereden sonra Kraliyet tiyat Tosu büyük Yapılmıştır, Yunan hükümeti sivil Ge > : askeri erkânı ile ilim âlemine UP şahsiyetlerin ve Atinanın Kem tabakasına mensup kadın, © bir davetli kütlesi ile yerli ve ; Sürekli alkışlarla karşılanmış- | salonununda bir resmi ka- | Kil Celâl Bayar, KA reka ZEŞAN ayrıldı B. Celâl Bayar Dedeağaçtan geçenren yapılan tezahüraf ii , E ie Türk gazetecileri Yunan meçhul asker âbidesine çelenk koyarken yetin memleketimizi ziyaret ederek yüksek sanat değerlerini Ankara ve İstanbul halkına da takdir ettirmek imkân ve fırsatını verecek olurlarsa bundan fevkalâde memnun kalaca- ğını söylemiştir. General Metaksas Başvekil Celâl Bayar tarafndan izhar edilen bu arzuya Elen sanatkârlarını yakın bir zamanda karşılıyacaklarını temin etmek suretile cevap vermiştir. ecnebi matbuat erkânının hazır bu- | lunduğu büyük resmi kabul sabahın erken saatlerine kadar çok.samimi | bir hava içinde geçmiştir. Bu resmi kabul esnasında Başve- general Metaksasa Yunan sanatkâr- larının büyük bir muvaffakıyetle ba- şardıkları temsil ve koro heyetinin vermiş olduğu güzel konsere aid te- hassüslerini ifade ederken her iki he- Kısıklı çeşmesi © Çamlıcanın araba piyasalarına işti- rak eden en süslü ve en dilber hanım- ların belli başlılarına da bir nazar edelim: Mısırlılar; Prens Mustafa Fazıl pa- şanın üç kerimesi prenses Nazlı, pren- ses Aziz ve prenses Rukiye... Hidiv İsmail paşanın kızı prenses Fatma... Tunuslu Mahmud paşa mensupları; karıları, dalkavukları, kızları... Şüra- yı devlet Nafla dairesi Azasından Kâ- ni paşa takımı ve meşhur Çengi Şa- kırşukurun Fatma... Mahşer Midili- miye emini Leon efendinin zevcesi madam Leon... Bahriye sıhhiye daire- si doktorlarından Aristokli beyin ma- Nanemolla, bu kimselerin kimler öl- duğundan haberdar değil, Yalniz şu kadarı var ki göz var, izan var. Görü- yor ki arabadakiler en yüksek kıratta kimseler Şaşkına dönmüştü. Bununla bera- ber, Küçük nerede diye arıyordu. Tu- fan da gözlerini dört açmış, Atlı Ha- sas nerede? Millet bahçesinin önünden geçiyor- lardı. İçerisi sırasıra sebilhane barda- ğg.i zın, orkestranın etrafı dop- dolu, Bir tarafta beyler, kafesin arka- sında hanımlar; öbür tarafta müsyü- lerle madamalar.. Abdülmennan paşazade, tahta par- maklığın önünde kalakalmış, muha- keme yürütmede. Küçük, biribirine perçinlenmiş bu araba zincirinin arasında durmağa tahammül edemez, Saz.we orkestra sevdiği için herhalde bahçeye girer, bir tarafa oturur. Tufan, koltuğuna girip ileri çekme- de: — Seninki bu poyraz esmez, gün görmez yerde oturursa alnımı karış- la, Araba piyasasına da katılıp yerin- de saymaz; açıklara, havadar yerlere çıkar. Maksadı, Kısıklıya kadar gitmek, Çamlıca tepelerini yoklamak, Hasibe- yi bulmak. Biliyor ki o karı oralara açılmıştır; mutlaka gene külhanbeylerile bera- ber gelmiştir; bir tarafta rakı çekişti- riyorlardır. Millet bahçesini geçmişler, bir daha dönmüşlerdi... İçerisi o kadar kalaba- lık ki kimler var kimler yok, kolay ko- lay anlaşılır gibi değil, İrfan, bahçeye bakıp dururken, zor çıkan bir sesle: — Aman, dedi, Küçüğe benzer bir sima gördüm. Kaşı gözü, buğdaysılığı, | göğsünün tenasübü tıpatıp ayni... O olmasın, Bahçeye girdiler, Dediği tarafa doğ- ru yaklaştılar, Tufan, kolu gene yakaladı: — 'Tahminin yanlış nuru aynim, yanlış. O gördüğün senin Küçük de- gli, başkası. Bizimkilerden, yani Cina- yet divanı âzalarından Noryan efen- dinin kızı, Bak, babası da yanında... Delikanlı, kolunu kurtarıp ilerile- di. Evet öyle, o Karakaşlı kara gözlü kadın Küçük değil... Bahçeye girmişken bir de daha ge- rileri yoklamak niyetinde... En niha- yette bir tahta kulübenin önüne gel- mişlerdi. Dışarıya vuran kokudan oranın halâ olduğu belliydi. Bacaksız bekri, gene gayrete geldi: Sahife 7 'Tefrika: No. 47 — Dedim ya, kör olası poyraz ayak- larma fena tesir etti, Pavrikayı bir daha yoklıyatağım! Cebindeki şişeyi ağrile bir daha yok- ladı ve avurduna bir karanfil! soktu. Kâfir, kazanı ne de fayrab eder, isli. mi ne de veriverir... Kolu bu defa sım- sıkı yakalamış, röetezorice asılıyor: — Sayım #uyum yok, dediğimi ya- pacaksın. Kısıklıya kadar gideceğiz tepeye de çıkacağız. Küçüğü orafj bulmazsak (hak tu!) de, yüzüme tü- kür, Raya takımının kibarları böyle limonata gibi bir havada bu kapanık, kasvetli yerde dürurlar mı? Kırlara, tepelere, manzaralı yerlere koşarlar. Aklı başında olanın. kârı da budur. Çamlıca tepesine Sultan Mahmud cennetmekânın bile ağzının suyu akar- mış. Talik, süsüls, divani bir levha mı yazacak, yahnd da Sabadan, Ferah- nakden, Suzidilden bir beste veya peşrev mi yapacak, hemen 12 çifte sal- tanat kayığına binip atlarmış Üski dara; yallah Çamlıcadaki kasrı hüma- yun. Daha ötesi var mı, son nefesini bile orada vermiş... Dur, bitirmedim. Tunuslu o Mahmı paşaya da bak. Zevk ve safanın piri adam yalnız Çam- Lcaya rağbet ediyor, Peri kızları gibi elli, altmış cariye arasında ömür sü- rerken başka yerden hoşlanmıyor; buraya kâşaneler, köşkler, bağlar, bahçeler kurdüruyor... Senin Küçük şimdi Çamlıcanın ha- vadar, manzaralı yerlerindedir. Bura- da saz, muzika dinlemeğe gün kavuş- tuktan sonra gelir!.. Bu çeneler boşa gitmedi. Millet bah- çesinden çıktılar, Piyasanın en hararet- li vakti şimdiydi. Landolar, faytonlar, kupalar zincir gibi ardarda kenetlen- miş. Bir karış ilerileyebilmek için çey- rek saatler lâzım... Ortalık o derece yükünü almiş ki kim kime, dumdu- ma. Buna rağmen İrfan gene eski kafa- sında: Onu bu kiyafette, tabana kuv- vet görecekler; lânet okuyacaklar. İşin içyüzünü bilirler mi?.. (Tuh, Ak Jah müstahakını versin, Bu vezirzade değil, haramzade; mirasların hepsini yemiş bitirmiş; ulus tac olmuş) diyecel Bu sefer, o kola asıldı: — Kısıklıya, tepeye gidiyoruz işte, fakat dediğim yoldan! Arkalardan, köşklerin, bağların ara- sından dolaşarak, bayırlar inip yokuş- lar tırmanarâk Kısıklıya geldiler. Orada da çeşmenin yanları, ağaçla- rın altı insan sergisi, İki derdlinin kafaları fırıldak, dört tarafa fırıl fırıl dönüyor: Küçük var- mı acaba?.. Atlı Hasas nerede?., Genç derdi, ekseriyetin aşağılık kimseler olduğunu anlayıp buradan da ümidini kesmiş, kart dertli ise büs- bütün ümidlenmeğe başlamıştı, Ara- dığı, hasırlara, kilimlere yayılanlar arasındadır mutlaka, Yalanı kıvırdı: — Aman beyciğim, bir dakika izin ver; bizim başmümeyyiz Erşed bey beni gördü. (Bü herif işini gücünü bi- rakıp Hıdrellez safalarında) diyerek aleyhime kalkar, öteye beriye böşbo- gazlık eder. Şunu koltuklayıp bir ma- val okuyayım!.. Ve cevabı beklemeden, ok yılanı gibi kayıverdi ileriye, Hasibeyi bulabilirse bulsun... Müzkam vok)