wi Eşref cebinden anahtarını çıkardı. Evinin kapısını açarken tati tatlı dü- Şimdi karısı Feride kapıda tıkırdısını işitir işitmez mut- Taka bir köşeye saklanacaktı, Genç her akşam kocasına bu şakayı Adet edinmişti. İki aydanberi gri idiler. Hayatlarının en güzel gün- lerini geçiriyorlardı. Eşref kapıyı açtı, içeri girdi. Pardö- güsünü asarken seslendi: — Feridel.. Ses yoktu. Eşref kendi kendine gül- &a. Feride gene saklanmıştı Genç adam odaları birer birer dolaştı, Feri- denin nereye saklandığını keşfetmek istiyordu. Bir polis hafiyesi gibi etra- fına bakindı, Fakat nafile Feridenin nereye saklandığını gösteren hiç bir ipucu ele geçirememişti. Zaten Eşref Feridenin saklanmak hususunda ne kadar usta olduğunu bilirdi. Bu küçü- cük, ufak tefek güzel kadın öyle yer- lere saklanırdı ki Eşref dünyada onu bulup meydana çıkaramazdı. Yalnız genç adamın, karısını saklandığı yer- de bulmak için, garib bir usulü vardı. Eşref, Feridenin saklandığı yerden kendisini gözetlediğini bilirdi. Bunun için delikanlı eve gelip, Ferideyi orta- da göremeyince her oğada bir tuhaflık yapardı, yüksek sesle gâyet komik geyler anlatırdı. Saklandığı yerden ko- casını seyreden Feride nihayet Eşre- fin yüksek sesle yaptığı bu tuhaflıkla- ra dayanamaz, kahkahayı koparırdı. İşte Eşref bu katıkahayı işitir işitmez, sesin geldiği yere koşar, karısını sak- landiği karyola altından, yahud bir dolsbiın içinden; bir perdenin arkasın- dan çıkarırdı. Akşamları Eşref eve gelince bu sak- Jambaç oyunundan Ikisi de âdeta zevk duyarlardı O gün Eşref gene içeri girdiği zâ- man Ferideyi göremeyince kendi ken- dine; — Nafile... dedi, aramakla Ferideyi bulamıyacağım... Komikliği ele alma- hı... Ferideyi saklandığı yerde güldür- mekten başka çare yok... Genç adam böyle söyliyerek her odada bir hokkabazlık yapmağa baş- Jadı. Misafir salonunda «aşk ve tahan helvası», oayak kokusunun aşk üzeri- ne tesirleri» diye iki konferans verdi. Bu konferansların ikisi de son derece komikti. Fakat asıl komik olan Eşre- fin vaziyeti idi. Onu dışarıdan birisi gözetlese bu bomboş misafir salonun- da kendi kendine konferans veren aca- (b adamı mutlaka deli zannederdi. Lâkin Eşref iki gülünç konferans verdiği halde misafir salonunun hiç bir köşesinden çıt çıkmadığını görün- ce kendi kendine: — Demek burada değil... dedi, eğer burâda bir yere saklanmış olsaydı konferanslarıma dayanamaz, güler- di... Başka odalara gideyim... Eşref başka salonlara geçti. Yatak odasında bir monoloğ söyledi. Oturma odasında bir gezel okudu. Fakat bu- gün bütün bunların hiç biri fayda et- memişli. Eşref ne kadar komik şeyler anlatsa, ne kadar tuhaf hareketler yapsa karısını saklandığı yerde güldü- remiyordu. Genç adam içinden: — Şimdi saklandığı yerde benim halime gülmemek için kimbilir ne kadar kendisini sikiyor... dedi, Bu sırada kapı çalındı. Eşref gidip kapıyı açtı, Gelen arkadaşı Najldi. Nail genç karı kocanın aile dostu idi. Göbekli, babacan, tuhaf bir adamdı. Neşesine hudud yoktu. Eşref onu içeri alınca meseleyi Na- Me de anlattı. Ondan sonra: — Şimdi Nailciğim, dedi, sen de ba- na yardım edeceksin.. İkimiz karşı karşıya geçip öyle tuhallıklar, öyle hokkabazlıklar yapalım ki Feride sak- landığı yerde kahkahalarla gülmeğe mecbur “isun.. Bir kere kahkahayı atlı mi? Onu saklandığı yerden yaka- layıp çıkarabilirim, Aksi takdirde sa- âtler geçse nafiledir. Dünyada saklan- dığı yerden çıkmaz... 'Najl bu teklifi eğlenceli buldu: — Peki, dedi, haydi başlıyalım.. İs- tersen her odada küçük bir komedi oynıyalım, Feriğe bunlara dayana- maz, güler... İki arkadaş evvelâ Eşrefin beş da- kika içinde aklında tertib ettiği «ihti- yar cadaloz kadın ve genç âşıkıs ko- medisini oynamağa Iprar verdiler. Eşref, Nâlle rolünü anlattı, İhtiyar z | cadaloz kadın Nail olacaktı. Eşref do- labdan bir takım kadın elbisesi çıkar- dı, Naii bu elbiseleri giydi, Eşref gül- mekten katılıyordu: — Palabıyıklı ihtiyar bir cadalos kadınl.. Kadın elbisesi sana bayağı yaraştı yahu... Najl başına bir de yemeni bağladı. Komediyi oynamağa başladılar. İhtiyar cadaloz rolündeki Nail, genç Aşıkını: vanım... 18 yaşındaki kalbimin koncesi... diye çağırıyordu. Eşref kendi kendine: — Feride saklandığı yerden bizi gö- zetliyor... Nailin ihtiyar cadaloz kadın kıyafetine dünyada dayanamıyacak, kahkahayı salıverecektir... diyordu. Fakat dakikalar geçti. İki arkadaş «İhtiyar cadaloz kadınla genç âşiki» komedisini sonuna kadar oynadılar, Evin içinden gene çıt çıkmadı, Eşref: — Bu komedi Feridenin hoşuna git- medi... dedi, gel seninle başka bir şey oynıyalım... Lâdam o Kamelya piyesi- ni temsil edelim... Sen veremli genç kadın Margarit Gotye olursun... Ben de taşradan Parise gelmiş genç âşık Arman düval. Nail: — İyi ama,. dedi, oyruyacağımız sahneyi de ona göre tanzim edelim... İki arkadaş dakikalarca uğraştılar. Lâdam o Kamelyayı oynıyacakları sa- lonun eşyalarını yerlerinden kaldırdı- Tar. Burayı âdeta bir tiyatro sahnesi haline soktular. Şimdi veremli genç kadın Margerit Gotye, yukarıya doğ- Tü kıvrık palabıyıkları, şişman göbe- gile bir köşeye oturmuş, - piyeste ol- duğu gibi - üzüm şekerlemesi yiyordu. Genç fişıkı karşısında idi. Lâdam o Kamelyayı da oynamaları fayda vermedi. Gene evde çıt işitilme- mişti, Fekat Nail bu işte pek yorul muşta. — Aman Eşref beri bittim... diyor- du, senin karın gülmek kabiliyetini kaybetmiş... İki kocaman piyes tem- sil ettik, Eğer Şehir tiyatrosuna girip bu kadar çalışmış olsaydım para dâ alırdım yahu... Eşref de artık Ferldeyi güldürmek- ten ümidini kesmişti. Her odaya gidip | bağırıyordu: — Karıcığım... Rica ederim artık saklandığın yerden çık... Pek yorul- duk. Nafile seni güldüremiyeceğiz. Fakat nafile, nafile, nafile, . Feride- nin saklandığı yerden çıkmasına im- kân yoktu. Eştef iki aylık, genç, güzel karısını pek severdi, Nalle: — Haydi Nailelğim... Hatırım için bir şeyler daha yapalım... Onun âdeti- ni bilirim. Herhalde şimdi güzel göz- lerinden birini bir kenara uydurmuş bizi seyrediyor... Yüzümüzü gözümü zü boyıyalım... Tuhaf loyafetlere gire- lim, Dayanamaz, güler... Biz de sak- Yandığı yeri keşfederiz. Eşref, .Nalll zorla buna razı etti. İkiside ellerini yüzlerini boyadılar. Acaib kıyafetlere girdiler. Başlarının üzerine birer tepsi koydular, Muhtelif seyyar satıcıların taklidlerini yapma- ga başladılar. Eşref başındaki tepsi İle Salonları dolaşıyor: — Hani ya... Derya kuzuları... Derya kuzuları... Palamit... diye Palamut satıyordu. Nail de başındaki tepsi ile evi güm- bür gümbür inletiyordu: — Hey babam hey.. Muşmulaya gel, muşmulaya gel... döngel, döngel... | beşbıyık... muşmulaya gel... Muşmula. ya gel... İ Evin içindeki bu iki satici sanki bir | an €vvel malların satıp bitirmek isti. yorlarmış gibi odadan odaya koşuyor. Jardı. Arasıra kapılarda birbirlerine çarpıyorlardı, İşle tam bu esnada s0. kak kapısı bir anahtarla açıldı. İçeri ye Feride girdi. Evi darmadağınık, kocası ile Naili o acaib kıyafetlerde, eller yüzler boya içinde, başlarında tepsile, Birinin: — Muşmula, döngel. beşbıyık.. Ötekinin: — Derya kuzuları. palamutlar... diye bağırdığını görünce şaşaladı: — Bu ne? dedi, aşk olsun size. koca koca adamlârsınız. Hâlâ beş yaşında- ki çocuklar gibi oyunlar oynuyorsu- nuz... Evi de darmadağınık etmişsiniz. Hele bu yüz göz, kılık kıyafet nedir?.. Siz aklınızı mu kaçırdınız kuzum?., (Bir yıldız) i Budap. 21 operaya devam 27 Nisan 488 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâk- ia Türk musikisi, 1250: Havadis, 13,05: Çotuk bayramı ve haftasi münnsebetile Çocuk Esirgeme Kurumu namına Nişan- taş Halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil, 1340; Muhtelif plik neşriyatı, 14: SON. Akşam £ 35 1830: Çocuk bayra- mı ve haftası münasebetile Çocuk Krirge- e Kurumu namını konferans: Doktor brahim Zati, 1845: Fatih Halkevi gös- terit kalu tarafından bir temsil, 1015: Plâkla dans musikisi, 1955: Borsa haber- leri, 20: Nezihe Uyar ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve halk sarkıları, 20,45: Tava raporu, 2048: Ömer Rıza ta- rafından arabca Söyler, 21; Klâsik Türk musikisi: Nuri Halil ve arkadaşları tara” rından, (Saat ayarı), 2145: ORKESTRA: 1 - Volsted: Prer jJuvayyö vals, 2 - Rah- maninef: | İlât, 3 - Mendelten; Şersö, 4- (ör; Ayn balnahsiravnı, $ - Aylenberg: Wö Tosinyol e le gröluy, 2215: Alins haberleri, 2230; Pifkla | sololar, opera ye operet paçaları, 2250: Son ha- berler ve ertesi günün programı, 23: SON. Ankara — Öğle neşriyatı: 1230: Kari- şık plâk neşriyatı, 1250: Plâk; Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 13,15: Demli ve harici haberler, 1730: Hali len inkılâb dersi( (Hikmet Bayur). Akşam neşriyatı: 1830: Karışık piâk neşriyatı, 1945 Türk musikisi ve Halk şorkıları (Servet Adtan ve arkadaşları), a nişriyat, 20,15: | si ve halk şarkıları (Cemal okuyucuların - nı), 21: Konferans: (Dr. operatör Şev. ket Pek), 21,15: Stüdyo salon orkestı 1 - Heinz Mietzner: Mein Wien, Brusso: Fiammetta, 3 - Relay Roland - Göldene &tunde, 4 - Woller Filers: Marchen Aws Wien. 5 - Auet Popğek: Behönsle Frau Von Wen 8 - Kalinigg: Kaiserin Kaiherina, 22: Ajans haberleri, 72,15: Yarmki program. Avrupa İstasyonları Sant Yö de Berlin 2010 kanser — Deytsehi 8. 20,10 orkestra — Kolonya 20,10 orkestra — Königsberg 2025 dans — Münih 3010 Deutshi, 8 den nüki — Viyana 2010 #enfon, könser — Athlone 20 keman, 2050 konser — Brno 2030 Puust operası — Budap. 2040 Himiy operası — Bükreş 20,05 mandolin, 2035 Rheingold operası — Kovna 2039 konser — Reval 3045 mu- zika -—— Strasburg 2030 konser — Rad. Toulouse 2050 konser — Sofya 1945 Norm. operası, Saat 21 de Berlin ve Breslâv 2130 büyük senfon. konser — Deutsehl. 8. 2110 fanfar — Prankf. Denzig, Hambg. Vinaya 21 bü- yük orkesiru konseri — Kalonya 20 kon- sere devam — Königsbere Zi dansın de- Münih 7145 orkestra — Baarbr. 2 g melodiler — Stuttgart 21 - letto. operası — Athlone 21 konsere vam — Bari 2115 Yunana neşriyat — | Belgrad 21 orkestra — Brüksel 2145 sa- Jon muzikası — Brüksel II 21 orkestra — — Bükreş 21 operaya devam — Droitviç 21 orkestra — Helsingfors 21 küser — Kovno 2135 konser — Lyahliasa 21 opera — Lemberg 31 carband —Kölle ve Limoges 2130 kon- şe: — Bratislava 2115 keman, 2145 or- kesira — Rennes 214$ den 24 e kadar konser — Sofya 21 operaya devam — Bottens 2120 salon muzikası — Sirasbr. 2130 konser — Varşova 21 dans — Vilna 21418 konser. Saat 7? de | Betlin ve Le'psig 22 kohsere devam — | Deutsehl. 8. 22 fanfara devam — Frankf, Danuig, Hambge. ve Viyana 22 konsere de- vam — Breslav 2235 dans — Münih 22 konsere devam — Saarbr. 22 konsere de- vam, 2230 salon muzikası — Stutig. 22 operaya devam — Berom. 2235 orkes- ira — Brno 22,10 orkestra — Brüksel IE 22 orkestra — Budap, 22 operaya devam, 2230 orkestra — Budap, II 2205 çiran | muzikası — Bükreş 22 operaya devam — Drultviş 2210 konser Lyubilana 22 operaya devam — Lille ve Limoges 22 kon- sere devam — Prag 22,45 piyano — Rennes 22 kontere devam — Roma 21 konser — Bottens 22 konsere devam — Strasbe, 72 konsere devam — Varsova 22 piyano. Saat 2i de Bresiar, Berlin 2340 dans — Münih 2340 hafif muzika — Diğer Alman istas- yonları Viyanadan naklen 23,20 orkestra konseri — Brüksel 2125 dans — Budap. 2 orkestraya devam — Bükreş 23 opera- ya devam — Droltviç 23,15 orkestra — Florans 3 dans -—. Helslef. 2315 müzi- ka Kopenhag 2330 salon muzikast Korno 23 hafif muzika — Lyubliana 23 operaya devam — Lille ve Limoyes 23 konsere devam — Londra 2325 dans — Lüksemburg 23,05 kanser — Miâno 2345 dans — Oslo 23,15 konser — Rennes 23 .konser — Rama 23 konser — Sottens 20,16 cazband — Stokholm 28,15 dans — Siras- burg 23 konsere devam — Rad. Toulouse 23,45 salon muzikası — Varşova 7335 ha- ni muzika, Sant 2 den itibaren Berlin ve Breslav 24 dansa devem — Mürtih 24 hafif muzikaya devam — Diğer Alman 1 e kadar Viyanadan nakle devam — Droitriç 24 dans — Hiüversum I 24 hafif mukiza — Kopenhag 2455 dans — Londra 24 dansa devam — Lüksemburg 24 dans — Rad. Toulouse 24.15 salon muzikası — Stuttg. ve Franiki, 1 den 3e kadar gece musikası, Ç. E. Kurumu memlekette nü» fuzu çoğaltmak için çok çocuklu &ilelere yardım için de ç çalışır. Kuruma yardımınız memleket nüfusuna yardımınız demektir. Kıtlık ve jelâket zamanında ük yardım çocuğun hakkıdır. KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertel sam Tcfrika No, 212 Sinan paşanın kethüdası, bahçedeki cesedi görünce tanıdı: “ İşte o, ta kendisi... Gülfidan, paşanın gözdesi... , Kâhyanın bir şeyden beberi yok- tu. Cesedi iyice gözden geçirdi, tanr- madı. — Bizim haremde böyle bir ka- din yok. Dedi. Sultan Murad, kahyanın sözlerine inanmamıştı. — Hele elli sopa vurun bakalım Diye bağırdı. Kâhyayı döğmeğe başladılar. Zavallı adam tanımadığı bir ka- dını zorla nasıl tanırım diyebilirdi? — Öldürseniz de tanımıyorum, de- di, isterseniz bir kere de haremdeki cariyeleri çağırıp sorunuz. Darüsaade ağası, Osman paşanın harem dairesine gitti. Birkaç kadın alıp geldi. Cesedi onlara gösterdi. Bahçede duran cesedi gelen ka- dınlar da tanımamışlardı. Sultan Murad merakından çüldı racaktı. Binbir gözcü ile muhafaza altın- da bulunan sarayın bahçesinde böy- le bir cinayetin işlenmesine imkân yoktu. Bu kadını başka bir yerde boğduktan sonra buraya getirip bi- raktıkları muhakkaktı. Fakat onu kim boğmuştu? Ve buraya ka- dar - kimse görmeden - nasıl getirip ardı. ! Üçüncü Murad derhal Kâziyeyi — Dediklerin çıkıyor, Râziye! de- di. Gerçi Osman paşa burada yok amma, bu kadının onun adamları tarafından boğulduğu anlaşıyor. Bu cesedin benim sarayıma getirilip bi- rakılmasında elbette bir mâna var- dır. Perde arkasından oyun oynıyan bir takım kimseler beni ölümle teh- did ediyorlar. Bu gizli elleri muhak- kak bulmalıyız. Râziye hemen tesbihine sarıldı. Bir gümüş kâseye su koydu, kâseyi ku- cağıma alarak: — Benim huddamlarım yâlan söy- Jemezler ve her şeyi bilirler, şevket- ketlim! Biraz müsaade buyurunuz; hakikat şimdi anlaşılır. Dedi. Tesbihini çekerek bir şeyler okumağa ve suyun içine dikkatle bakmağa, başladı. Murad odanın içinde o kadar sa- bursızlanıyordu ki... O dakikada bu cinayetin fallini yakalasa Kendi elite parçalıyacaktı. Râziye suya bakarak mırıldanma- ğa başladı: — İşte iki hayalet görüyorum, şev- ketlim! Biri Osman paşa, öteki, yü- üzünü seçemediğim bir kadın... Bun- lar elele vermişler, gizli gizli konu- şuyorlar. Murad şiddetle bağırdr: — Hayslini gördüğün kadını ta- rımıyor musun? — Hayır, yüzü dumanlı, seçilemi- yor. — Osmanı iyi görüyor musun? - Evet, evet. İşte önümde duru- yor. Onu siz bile görebilirsiniz, şev- ketlim! Murad, Osman paşanın adını du- yunca hiddetinden küplere binmişti. — Artik dünyada hiç kimseye em- niyetim kalmadı. Diye söyleniyordu. Bir aralık redimesinin ,başucunda durdu: — Bana bu ölen kadının kim ol- duğunu söyle, Râziye! Bunu öğren- meğe muvaffak olabilirsen, bugün sana haremde hiç kimsenin malik olmadığı bir hediyeyi vereceğim. Râziye her zamanki gibi atmak- tan çekiniyordu. Bu cinayeti işliyenin elbette bir maksadı vardır. Yarın bu Kadının hüviyeti meydana çıkarsa, Râziye ne yapacaktı? Bunu düşünerek yalan öyliyemiyordi. 1 Kadın hayaletin kolundan bir erkek tutuyor. Bu adam Osman paşanın kâhyasına benziyor. Murad: — Osmanın giderken, kâhyasını bü- rada bırakmasının sebebi şimdi an- Jaşilıyor. Diyerek, darüssaade ağasına Şu emri verdi: Z — Hemen şimdi kâhyanın ellerini bağlayıp zindana attır. Bu işin iç- yüzünü söyleyincöye kadar, her gün elli sopa vurul$sun. Ve arkasından boğuk bir sesle bağırdı: — Melânü söyleyinceye kadar döğsünler... © Darüssaade ağası, Osman paşanın kâhyasını yakhlatip zindana attır. muşta. Râziye, Osman paşa aleyhinde da- ha fazla söz söylemeğe lüzum müyordu. Artik padişahın kafasını İyice doldurmuştu. Murad: — Bu herif tahtimı yıkacak... Diyerek geceleri korku içinde uya- mıyor ve yatağından fırlayıp kendi kendine söyleniyordu. Acaba sarayın bahçesinde muş bulunan kadin kimdi? Bu cinayetin eğrar perdesi henüz yırtılmamıştı. boğul- Gülfidanı kim boğmuş? Sinan paşa selerden dönerken, çok güzel bir Gürcü kızı getirmişti, Bu kızın güzelliği dillerde dolaşı; du. Sinan paşa - her ve kadar güz- den düştüyse de - Gürcü dilberini işaha hediye etmek fırsatını area- maktan geri durmuyordu. bahçesinde bulunan kadın cesedini saray imam: Abdürrahman efendi bir daha gözden gtçirerek bu kadının Gürcü olduğunu anlamıştı. | Kadımn göğsünde Gürcü âsilzade'e- rine mahsus bir dövme işaret vardı, O gün suray imamı padişaha bu izahatı verirken, Sinan pasa kethüda- sı da telâşla saraya geliyordu. Sinan paşanın kethüdası, darüssaa- de ağasını gördü: — Paşa efendimiz, zatı şahaneye takdim edilmek üzere seferden gelir- ken bir Gürcü dilberi getirmişti Bu kız henüz on yedi yaşını bile doldur- mamıştır. İstanbulda yol bilmez ve kimseyi tanımaz. İki gündür esrar- engiz bir şekilde ortadan kayboldu. Paşa çak merak ediyor. Sarayda bir kadın cesedi bulunduğunu duyduk. Müsaade ederseniz bir kere cesedi göreyim. Paşanın şüphesi zail olsun. Darüssaade ağası meseleyi padişa- ha arzelmeden cesedi gösteremiyece- ğini kâhyaya bildirdi Üçüncü Murad bu hadiseye çok ehemmiyet veriyordu. Saraya mensub olmıyan bir kadı- nm saray bahçesinde boğulmuş bü- lunması, sultan Murad gibi vesveseli bir hükümdarın o elbette merakım uyandıracak hadişelerdendi. Sinan paşanın kethüdasına müsaa- de edildi. Kâhya bahçeye çıktı ve c&- sedi görünce tanıdı: — Zavallı Gülfidanı boğmuşlar,.. Diye mırıldandı. Darüssande ağası şaşırdı: — Paşanın Gürcistan seferinden getirdiği kız bu mudur? —— Evet. Ta kendisi... İki gündür paşanım konağından ( kaybolmuştu. İstanbulda aratmadığımız köşebucak kalmadı. İzini bulamamıştık. Bugün paşa bu haberi anca bana; «Bir kere git to şu cesedi gör bakalım!» dedi. İyi ki geldim de gördüm. Darüssaade ağası hadiseyi Mura- da haber vermekten korkuyordu. Fa- kat, bu kadar mühim bir hadiseyi saklamak kabil miydi? Sinan paşanın kethüdası saraydan koşarak efendisine bu kara haberi vermeğe gelirken, darüssaâde ağası da ezile büzüle padişahın huzuruna girmişti, . Murad o gün çok sinirliydi. Valde sultanın hastalığı ilerlemiş, İztırabı günden güne artmıştı. (Arkası var) Yakında SN BİZANS KAPILARINDA DİŞİ KORSAN