21 Nisan 1938 70 sene sonra yeniden LI sebzeciliğe başlıyan milyoner Birkaç defa yüzlerce milyon kazanan ve her defasında parasını son santimine kadar kaybeden otomobil kralı Düranın maceralarla dolu hayatı Meşhur «Düran Motörse motör ve otomobil fabrikasının müessisi Ame- Tikalı Mister Düran vaktile küçük bir dükkânda sebze satarak hayatını ka» zanırdı. Daha doğrusu bu dükkân bundan 70 sene evvel babasının dük» kâniydi, küçük Düran da orada baba nede de çıraklık yapıyordu. Bu aralık ustası olan eczacı kimye» vi bir madde keşfetti, bunun satışla meşgul olmak Üzere Düranı seyahate çıkardı. Düran yalnız bu maddenin satışile meşgul olacağı yerde sigara ve açılıp kapanır sandalyeler de sattı ve sigorta işlerile iştigal etti. Düranın arkadaşlarından birinin küçük bir otomobili vardı, Düran o otomobili yapan adamın kim olduğunu öğren- di, gidip önun fabrikasını 2000 dolara satın aldı, 14 fabrika sahibi Bir kaç sene sonra Düran Amerika da ve Kanadada 14 otomobil fabrika- sına malik bulunuyordu ve senelik varidatı 200 bin dolardı, Bu aralık Düran otomobiller için demir teker- lekler imal etmek istedi. Bunda mu- vaffak olamadı, para kaybetti, serma- yedarları tekrar para vermediler, neti- cede Düran iflâs etti, Fakat bütün taahhüdlerini yaptı, memurlarının maaşlarını ödedi. Bu işler bittikten sonra Düran yeni bir işe atıldı. Bulk isminde bir mü- Kendisin kendi sisteminde 16 otomobil imal ettiğini haber aldı. O mühendi- sin patentesini satın aldı ve 1904 de Bulk fabrikasını kurdu. Fabrika sene- de 28 bin otomobil çıkarıyordu, bu miktar üç sene sonra 50,000 e çıkanl- dı. Düranişi büyüttü, «Cadillac, «Olâsmobiles ve «Daklandı» otomobil- Terini eline aldı. Hepsine birden «Ge- neral Moförs»v unvanını verdi 1909 senesinde Düranın serveti 34 miyon dolardı, O mütemadiyen oto- mobil imel ediyor, müthiş para kaza- rıyordu. Amerikanın otomobil kralı idi, İkinci darbe Bu aralık talih Dürana ikinci bir darbe daha indirdi, Yeni teşkilât ve tesisat, satın alınan malzeme banka kredilerile temin olunmuştu. Düran giriştiği bu taahhüdlerden dolayı mü- esseseyi Amerikanm en büyük kredi müessesesine devretmeğe mecbur ol- du. Düran yeniden teşebbüslere girişti. Bu sefer Chevrolet isminde bir mü- hendiş tanıdı, onun otomobil patente- sinden istifade ederek Chevrolet fab- rTikasını kurdu, Altı sene zarfında 6 milyon dolar kazandı. Talih bu sefer de kendisine yardım etmişti. Düran borsada oyun oynuyordu. 1915'de «General Motors» şirketinin hisseleri bir gün zarfında 24 dolardan 264 do- Jara çıktığı zaman Düran hayatının en sevinçli gününü yaşadı, çünkü o şirketin bütün hisselerini gizlice sa- tın almış bulunuyordu. Müthiş kazanç Düran harb senelerinde müthiş pa- ra kazandı. 1918 senesinde 120 mil- yon dolarlık bir servete malik bulunu- yordu. Fakat harbin sonunda zuhur eden bubranlaronuda sürükleyip götürdü. Düran 12 kâmunusani 1920 de: «Ben istirahate çekiliyorum!» di- yerek yazıhanesini terketii Fakat İstirahate çekileceği yerde «Düran Motörs» namı altında yeni bir fabrika kurdu, Şayed senede beş milyon dolar- lık bir kârla kanaat etmiş olsaydı, bu fabrika bugün de mevcud olurdu. Halbuki Düran borsada muazzam bir servet kazanmağa çalıştı, bu yüzden ber şeyi kaybetti, Sebzeciliğe avdet Bundan bir iki ay evvel iflâsına aid &on muameleler ikmal edildi, Fakat Düran böyle vaziyellerde ümüdsizliğe kapılacak bir adam değildir. Geçenler- B. Düren © de Nu Jersey eyaletinin küçük bir kasabası olan Asberi Darkda sabık milyoner Düran İekrar bir sebzeci dükkânı açtı. 74 Yaşında olan ihtiyar ellerile meyva ve sebze kiifelerini dük- kânın önüne taşıyarak orada teşhir ediyor ve sattığı sebzeler ve meyvala- rın küirile geçinmeğe çalışıyor. Bir za- manlar milyonların mevcudiyetine delâlet eden Düran - Vilyan firması- nın altında şimdi «perakende meyva ye sebze satış mağazamı, yazılıdır. Bu sebze dükkânının açılması Ame- rikada büyük bir alâka uyandırdı. Bundan yetmiş sene evvel bu sebzeci dükkünında işe alılmış olan bir mil- yonerin yetmiş sene sonra gene bir sebzeci dükkünnda karar kılması muazzam yeni bir Düran müessesesi kurulması kadar heyecan husule ge- tirdi. İhtiyar ümidli Dürân çok nikbin bir ihtiyardır. Aç- tığı sebzeci dükkânmda hayatının #on günlerini yaşıyacağına değil, yeni bir parlak işin beşlangıcında bulun- duğuna kuvvetle inanıyor, Türkiyenin en küçük kaza merkezi: Ayancık Arkasındaki dağdan aşağıya bakılınca Ayancık denizde yüzen bir duba hissini verir Karadenizin şiddetli dalga ye rüzgürlarına maruz Ayancık Ayancık (Akşam) — Ayancık, kazasının mesahai sathiyesi ve umu- mi nüfusu itiberile değilse bile, ka- za mrekezinin yeniliği, nüfusunun azlığı ve işgal ettiği sahanın küçük- lüğü #tibarile, denilebilir ki, Türki. yenin en küçük ve en yeni kaza mer- kezlerinden biridir. Ayancık, Sinob vilâyelinin üç ka- zasından birisidir. Ayni zamanda kaza merkezi olan Ayancık şebrinda 311 ev, 178 dükkân, 8 fırın, 17 kah- ve, 9 kasab, 1 otel, 1 hamam, 1 fab- rika mevcud olup. nüfusu 2,538 ki- giden ibarettir. Şehrin büyük bir kısmı tamamen sahilde olup, büyükçe bir çayın de- niz kıyısında teşkli ettiği bir delix üstüne bina edilmiştir. Şehrin arka sında oldukça dik ve yüksek dağlar vardır ki, bunlardan bakıldığı 2 man şehir, âdeta denizde yüzen bir duba üstünde imiş gibi görünür. 60 - 70 sene evvel burasi tamamen kum ve çakıllık bir saha imiş, evvel- ce küçük bir hükümet konağile kü- çük bir de'cami yapılmış ve şehir tedricen büyümüştür. Asıl Ayancık, bugünkü şehirler aralarından bir çay geçen karşı sırtın eteğindeki Ayan- cık köyüdür. Burasının tarihi çok eskidir. Şu halde bugünkü Ayancik şehri 60. 70 senelik olukça yeni bir tarihe ma- Mktir. Düz bir saha üstünde bu- Yunan şehrin taksimatı oldukça as- ri caddeleri geniş, birbirine müvazi ve diklir, Şehrin cenubu ile, cenubu garbisini, arkasındaki dağlar örte mektedir. Bu hal kışın şehrin mü.” himce bir kısmını, güneşten mah- rum bırakmaktadır. Şerk tarafında, bazı mevsimlerde sel tehlikesi ile şehri tehdid eden bir çay vardır. Şimali garbisinden, şar- ka kadar bütün şimal tarafını, Ka- radenizin hemen her mevsimde dur- mayan büyük ve fasılalı dalgaları döğer, Karayel, yıldız, poyraz ve gün doğrusu rüzgirları, çok açık olan şeh- rin sahilini insafsızca hırpalar, bütün memleket ve dünya ile irtibat ve mü- nasebetini keserler. Kişin öyle zamanlar olur ki, kuş uçmaz, kervan geçmez bu şehrin; ci hânla münasebet ve irtibatını, yal niz telgraf telleri ve radyo daglaları temin eder... Ayancık kazasının nüfusu 25 bin- dir. Hemen hepsi dağlık ve mühim bir kısmı kesif ormanlıktır. Çok zengin ve meşhur olan or- manlarında, Cumhuriyet devrine ka dar, pek iptidai vesait ve şeraitle ka- tiyat yapılır ve su hızarları ile keres- te çıkarılarak ancak yaz aylarında ihracat yapılırmış... On sene evvel kurulmuş ölan büyük kereise fabri- kası kazanım zengin ormanlarını, fenni şerait altında işletmeğe başlar dığından, kazada her hususta nisbi bir kalkınma başlamıştır. Helen şe hirden başlıyarak, ormanlara kadar giden ceman 100 kilometrelik bir de- koyti vardır. Kazanın ihracatçılığı arasında, kereste, keten tohumu, yumurta ve tütün başlıcalarını teşk! eder... Yazan: Sermed Muhtar Alus a A e Tefrika No. 38 NANEMOLLA Ortaya mecidiyeler, liralar serpişti- rirken Abdül de aşka geldi; yıkıla ye kıla o da oyunu tutturdu... Ardından kasab havası başladı. Müşterilerden ayaklanabilenler, gazie nocubaşı ve garsonlar da araya katıl. dılar, Ayağa kalkamıyanlar bile yayıl- dıkları yerde kol, bacak oynatıyorlar- dı. Gazinonun içi çınlıyordu: — Abdiçenan rametlimin oğlu, sen otur, çeyfet; bunlar senin şerefine! İrfan Koskaya gene sabaha karşı döndü, Kapıya anahtarı sokarken, taş avlunun yanındaki odadan dadısı ge ne koşmuştu: — Nerede kaldın yavrucuğum?. Ne merak ettim, ne merak ettim bilsen!. Gençcağıza o gece de uyku haram. Küçükle dudunun lâfları yoksa kendi- sine mi?.. Neydi o önceki yere eğiliş, görmemezliğe geliş? Sonraki dudak büküşler, yan yan bakışlar, zeklenir gibi bıyık altından gülüşler... Zavallıcıktaki temiz yürekliliğe ba- kin, gene üstüne almıyor; hepsini Güllü Agoba hamlediyor... Fakat, ag- lıktan nefesi kokan, meteliğe kurşun atan, pabucuna yama vurduracak olan kim?.. Şimdi de pişkinliğe vuruyor, hak bile veriyordu, O muamele, o sözler kendisine bile olsa, oldukça aşınca ama, Küçük biraz haklı; kabahat ken- disinde, Bu kadar zaman tiyatroda görünmedi. Nihayetünnihaye kadın bu; izzeti nefisli, sinirli, kinli olur. Delikteki adamın yani suflörün) ü- deba ve şüera eserlerinden çıkardığı sözleri şanoda söylemek başka, Mü- kemmel okur yazarlığı da bir tarafa, türkçe ne de olsa öz dili değil; öfkele- nince bundan daha naziğini becere- mez tabik.. Ertesi sabah, namaz vakti, alaca karanlıkta küt, küt, küt kapı.. Küt- kütler gümgüme döndü. Yumruklar veriştiriliyor. Dilruba kalfa bile uykudaydı, Yüre- ği ağına gelerek gözlerini açtı: Kapıdan bacadan geldiler galiba, Eyvahlar olsun yavrucağı karakola, mapusaneye mi götürecekler nedir?.. Dizlerine tutuna tutuna, tıkana ti- kana merdiveni inerken, sabırsızlığın- dan soruyordu: — Kimdir 0?. Kimsiniz siz? — Benim hemşiranım, benim!, Akla gelen başa da gelir. Gördün mü olanları şimdi, o mendebur şaşı- nın sesi... Kadın, merdivenin altbasamağına oturuvermişti, Helâk olmada: Şimdi yavrucağı çağıracaklar; po- lislere, zaptiyelere teslim edip tıkacak- lar zindana... Acaba (burada yok, bu gece gelmedi) mi dese?.. Olur mu hiç? Evi baştan aşağı ararlar, Bulurlarsa daha berbad; üstelik bir temiz dayak ta atarlar. Şaşmnın bu gelişi başka gelişti: — Hemşiranım, yengânumcığım, hele bir kere kapıyı aç. Velinimetza- dem İrfan beyefendimi müstacelen göreceğim! Dadı gene hâlecanda: Bastibacağa bak, nasıl aşağıdan davranıyor, aptal aldatıyor. Kapı açı- lınca hepsi içeri hücum edecekler... Bu gümgümlerden, yüksek yüksek söylenişlerden İrfan da uyanmış, sesi © da tanımıştı, Şaşının çenesi gene durmamada: — Hanım âblacığım,rica ederim uzatma, Hayırlı haberlerim var, kü- çük beyefendime arzedeceğim. Orta kata inmiş ve bu kelimeleri duymuş olan İrfan, seslendi: — Dadı aç kapıyıl.. Şaşı içeri girer girmez kapıyı itip kapadı, Hemen Dilruba kalfanın elini öptü: — Öpeyim ablacığım. Aman nuru aynımı çabuk göreyimi., Dadının kulakları hâlâ kirişte. Dışa- nda pıtırdı mi oluyor, bekilyenler mi var? Uzatmıyalım, yerden yapma efendi İrfana kandili bir temennah çaktık- tan, eteğine de vardıktan sonra aylu- nun yanındaki odaya girdiler, Uşak- lardan kalma ol mindere oturdular, Adam girişti: — Hüda alim veliden farkın yok paşazademi.. Bu ne Eyüp sabrı; hâlâ ne duruyorsun, neyi bekliyorsun muhterem ?.. Kahbe, mührünü sirkat etsin, sahte deyn senedi yapsın, aley«- Beyoğlu Doğruyolda Rus sefarethanesinin önü Udaritz B. Zimmerman'ın 1878 de basılmış kitabından) hine dava ikame etsin de sen oralı ol- ma. Kasemi billâh olsun ki havsalam almıyor, deli divane olacağım!, Başını örlüp odaya gelmiş olan dadı da, İrfan da ağızları açık dinli yorlardı. Bücür deyamda; — Kaltak, hem sirkat, hem de sahe tekürhk cürümlerinin failesi, Şehislârı kapısı sarıklılarile bir olup bunca yıl hık Abdülmennan paşa ocağına incir diken, mahdumunu vâsiler elinde po rişan eden de o, Böylesine cezayi sez» sını verdirmemek, böylesini ortalıkta, seyir yerlerinde fingir fingir gezdin mek revayı hak değildir; Gayretulla ha dokunur... Elmalüm, bu hususları da tecrübei âliniz yok. Asli, necib, mes lekhasletsiniz. Kişiyi nasıl bilirsin, kendin gibi ama tamamile yanlış, tâ« mamile hâta... Ve neticeye geldi: p — Evvel Allah, saniyen müsaadenle, o facireye ben göstereceğim. Lâzım gelen muameleyi ralngayri haddin deruhde edeceğim. İktidarı, istikame- ti cümlece musaddak, yakından tanı» dığım bir dava vekiline istidayı yazdı- rip ceza mahkemesinde elden ben tas kib eyliyeceğim. Mahkemede tarafın» dan söylenecek sözleri de gene o veki- le kâğıd üzerine ben koydurtacağım. İrfan da, dadı da şaşkın şaşkın birl- birlerine bakışıyorlardı. Bu da bir do- Jab olmasın... Çok söyliyen, çok pot kırar derler, doğru. Şaşı, o kadar coşmuş, sözleri. nin nereye vardığını bile unutmuş, kendi kuyruk acısını ortaya vurmuş- tu; — Melünenin baha da ettiklerin- den haberiniz yok, Sarığı boynuna dolanası o Havası refia başnaibi yok mu, canım şu size vasi olan, rahmet- linin metrukâtına konup kanınızı emen herif? İşte o dinsiz imansız, men» , huseye fena kızmışmış meğerse, Sah- te deyn senedini yaparken ve davayı açarken niçin kendisine malümat ver« medi, beraber. hareket etmedi diye... Gülerim buna, karının müavenetine koşacak daha ne kalpazan hampalari meycud.. Her ns hal ize, gelelim sa dade. Fakirhanem civarında mukimş Olduğu için habise ile uzaktan selâ- münaleyküm, aleykümselâmım var Çok defasında müstekreh çehresini görmemek için önüme bakarım. Tam beş gündür, evet tam cuma sabahın» danberi, gördüğü yerde bana baş çe virmeye başlamasın mı?. Canıma minnet, yüzünü şeytanlar görsün... , Gelgelelim, bu pazar, sizden iyi olma- sın bizim mümeyyiz bey zorlar da zon lar: İlâki Çırpıcıya kadar gidip bir dolanalım... Çırpıcı kim, ben kim? Daireyi satacaksam, Çırpıcıda dolaşıp günaha gireceğime, Beyazıd camiinde ikindiyi kılarım, Amasyay! Ömer Lütg efendinin, Pilibevi Mehmed Emin efem dinin vaazlarını dinlerim, yahud da fakiraneme gelerek (Ravzatül ahbabji okuyup ecre girerim... Hasılı vezirza- deciğim, hemşiranımcığım, mümeyyis beyin hatırını kıramadım ve dalreyi sattık, Çırpıcıya gittik... Bir de ne gös reyim? Büyük söğüdün altında... Şaşı, birdenbire olanca kani başıns da, kararan gözlerini yumdu. Kesik nefesle dadıya: — Ölmüşlerinin canı için hemşiras nım, biraz su! dedi. (Arkası var)