Aşk NUVELİ Seni o kadına vermiyeceğim! Yerid, Tünelden çıkar çıkmaz, tramvaya binmek üzere yürüdü. Şiş- Bye gidecekti. Akşam yemeğine ni- ganlısının evine davetliydi. Durak yerinden * biraz ötede genç bir kadının beklediğini gördü. Bu, gayet zarif giyinmiş, iri siyah gözlü güzel bir bayandı. Delikanlı yolda rasladığı kadınlara bakmak Iti- yadında olmamakla beruber, gayriih- tiyari gözlerini alamadı, Ve birdenbi- re; — A... - dedi. - Hadiye!.. Fahri be- yin kızı Hadiye! Kadır da onu tanımış olacaktı ki, gülerek yaklaştı ve samimi! bir eda ile küçük elini uzatarak: — Bonjur, Ferid! - dedi. Biribirlerini görmiyeli seneler geç- tiği balde, sanki dün ayrılmış gibiy- diler. Kız, eskisi kadar güzeldi. Fakat biraz daha olgunlaşmış... Erkek: — Hiç değişmemişsiniz! - dedi, Hadiye, memnuniyetle: — Sahi mi? Fakat delikanlı cevap vermedi. Du- manlanmış gözlerle bakıyordu. Öyle heyecanlıydı ki, genç kadının tehey- yücünü bile farkelmedi. Hadiye bir Şey söylemiş olmak için: — İstanbula mı yerleştiniz, yoksa tekrar gidecek misiniz? - dedi, Erkek bu suale cevap vermeyip ilk bahse devamla: — Değişmişsiniz, fakat eskisi kadar genç duruyorsunuz, Bununla beraber | bana yepyeni bir kadın intibamı ver- diniz, Bu sözleri söyledikten sonra, erkek, gayriihliyari kızardı. Mahcub vaziye- ti, adali ve azimkâr yüzüne bir çocuk saffeti vermişti. Bu da muhatabının gözünden kaçmuıdı. — Değiştim, çünkü evlendim, Ferid bey... Doktor Suad Feyzinin haremi- yim, Erkek, bu ismi biran düşündü: — A... Şu Modada evi olan mı? — Evet, ta kendisi! — Fakat sizden çok yaşlıdır, Hadiye güldü: — Yok canım!.. Ben de pek genç değilim zaten... Ferid şiddetle itiraz etti: — Seneler üzerinizde hiç İz bırak- madan geçip gitmiş, — Siz de zerrece değişmemişsiniz... A, işte tranivey geldi... Geç kaldım, çocuklarım bekler... — Çocuklarınız mn? hatırlamak için da oturuyoruz... Eyvah, lâfa daldık, tramvay da kaçtı. Ferid sordu: — İşiniz çok mu aceleydi? — Yok, o kadar da değil... Saat ye | di... Biz akşam yemeğini sekize doğru yiyoruz. — O halde burada bekliyeceğimize biraz yürüyelim, Başka bir duraktan bineriz.. Nişantaşının ne tarafında | oturuyorsunuz? kadın evini tarif etti. Biran aralarında bir süküt hüküm sürdü. Hadiye işi alaya vurarak! — İnsan uzun müddet biribirini görmezse söyliyecek söz bulamıyor, değil mi? - dedi. — Kafam hesabla meşgul, — Sahi siz mühendis olmak isterdi- »:Z... Oldunuz mu? Erkek işü Le gene düşüncesinde devam görki Tam sekiz senedir sizi im... O nlar yi - Eaniliydlzik, zamanlar yirmi ya- — AV! Bunu mu kesablıyordunuz?.. Bekiz sene! Epey zaman!... Haydi kar- şıya geçelim... Duruk yeri orada... Ben otomobillerden çok korkarım... Kolu- nuza gireyim. Kaldırımı geçtiler. Genç kadın ha- lecarı içindeydi. Kızlığında da li korkektı. Ahlâkmın bu zâatmı here- ketlerindeki &tiklikle kanat, Yolü geçtikten sonra te sehedenberi ne raptırız? Mesud musunuz? Müvaflâk oldunuz mu hayatta? — Çok şükür, şikâyetim yok!. Bir sene evvel de nişanlandım... Ve buna dair at verdi. Dikkatle açılan siyah gözlere büs- - | guldü. Erenköyünde Hadiyenin baba- — Evet, iki tane... Kışın Nişantaşın | »218r çekingend! KI, daha tahsilini bi- bütün karartılar çöktü. Erkek hikâye- sini bitirdikten sonra: — Ya ez? - dedi, - Siz mesud mu- sunuz, Hadiye? Kadın, telâşla; — Evet, çok mesudum!, Çene çalarak Taksim meydanını bulmuşlardı. Hadiye: — İştet. - dedi. - Maçka tramvayı geliyor... Benim için daha kolay... Ona bineyim. Erkek sordu: — Sizi ziyaret edebilir miyim? — Pazartesileri kabul günümdür. — O halde beri başka bir gün geli- rim. — O zaman da beni bulsmazsınız. Delikanlı içini çekti: — Vay! Artık beni yabancı im te- Jâkki ediyorsunuz? Çocukluk seneleri- mizin arkadaşlığı böylece bitti mi? De- min sizinle konuşurken sekiz sene ev- yele döndüm sanıyordum. — Ben de o hayal içinde yaşadım... Fakat unutmıyalım ki birçok şeyler değişti. — Sizi aradasırada görmek istiyo- Tum. — Değmez... Ne olacak? Görüşme- sek daha iyi... Haydi, Altahe ısmarla- dık. Güzel yürüyüşile gelen tramvaya İ atladı Ne minimini, ayakları, ne zarif bacakları vardı. Erkek, arkasından baka kaldı. Nişanlısının evine gittiği zaman ha- linde dalgınlık verdı, Meliha endişey- Je sordu: — Bir şeye mi üzüldün? Can sıkıcı birşey mi oldu? — Hayır. , Yemek yediler. Fakat Feridin eski neşesi yoklu, Nişanlısı tekrar ona: — Senin bir şeyin var sımma, ben- den gizliyorsun! - dedi, — Yok, hiç bir şey saklamıyorum... Esasen seninki tevehhüm... Sadece azıcık başım ağrıyor. Ve gayri memhun nâzarlarla genç kizi süzdü. Doğrusu, bu Meliha da gi- yinmesini bilmiyor!... Nerde Hadi- yenin zarif kılığı, nerede bu kızın aca- İp elbiseleri!... Delikanlı söylenen sözleri işitmi- yordu bile... Aklı fikri hep mazile meş- $ı Fahri beyle tâ eskiden komşuydu- Jar. İki çocuk beraber büyümüş, bera- ber oynamıştı. Ferid büyüyünce genç kıza karşı büyük bir aşk hissetmeğe başlarmıştı. Fakat o kadar mahcup, © tlrmediği için, bir türlü açılmak ce- saretini gösteremiyordu. Sonra, hissi- yatını belli etmeksizin, Avrupaya, tah- sile gilmişti ve bir sene geçmeden Ha- diyenin nişanlandığını öğrenmişti. Bu havadis delikanlıyı son derece sarsti. Avdetinde derhal taşraya tayin edil di ve Hadiyenin haberini sormadı bi- le... Yavaş yavaş unutmeğa çalıştı; unuttu. İşte böylece, aradan seneler geçti, İzmirde büyük bir fabrika kurmak is- tiyen Nuri bey, delikanlıyı yanına al- mış; ve kızı Melihayle onu nişanla- mıştı. Günleri sakin ve hayatı emin geçiyordu. Tam mânasile çalışkan, dürüst bir gençti... Fakat bugün, bu tesadüf, işle bü- tün maneviyatını alt Üst et. «— Hadiye İle görüşürsem müthiş suretle tekrar âşık olacağıma kaniim!; diye kendi kendine mızıldanıyordu. Ve sonra isyan etti: «— Neye sevmiyecekmişim?.. O be- nim bütün gençliğimin neşesi, mâna- sıydıla Artık şimdi yalnız kendin! dü. yordu. Hiç bir engel, hiç bir mânia ka- bul etmiyordu. Evli imiş, çocukları | varmış! Ne olarak? O da beni seviyor- | sa hür sayılır Bu haleti ruhiye ile, âdeta sarhoş gibi o gecevi geçirdi. Birkaç gün daha buhren içinde yaşadıktan sonra niha- yet kararını verdi. Dosdoğru Hadiye- nin evine gitti Kapiyi n hizmetçi kız: — Hanımefendi pazar da misafir kabul etmez nü” tesilerden Ma » dedi. ten istiyorum. Perdeleri kapalı resmi bir salona Nakleden: | (Vâ - Nü) | alındı. Biraz sonra Hadiye içeriye gi- rerek: — Safa geldiniz... Buyrun, bizim o- turma odasına geçelim. Burası pek resmi... * * Ve sakin bir sesle — Sizi bekliyordum zaten... — Fakat gelmemi istememiştiniz! — Yok canım... Çocukluk arkadaşı değil miyiz? Her zaman sizi memnu- niyetle kabul ederim, — Evet Hadiye!... Hem de ne can- dan, ne eski dost! Birlikte maziyi yaddettiler. Birden- bire Ferid: — Kimbilir o zamanları beni ne sif | bulmuşsunuzdur. Genç kadın, güzel dişlerini gösteren | tatlı bir tebessümle; İ — Biraz! - dedi, — Benimle alay etmişsinizdir. -— Yok, asla... Biliyorsunuz ki sizi pek severdim. Hep sizinle gezerdim, | hep sizinle dans ederdim, Bu sözler delikanlıya cesaret verdi. — O zamanlar sizi nasıl sevdiğimi bilir miydiniz, Hadiye?.. Söylemeğe asla cesaret edememiştim. Genç kadının bütün vücudü ürper- di ve acı bir sesle: — Siz beni sevmiş miydiniz?., SİZ?.. — Hem de nesil! Hadiye önüne bakıyordu. Erkek ye- Tİnden kalkarak ona yaklaştı. Genç ka- — Fakat ben sizi artık sevmiyorum. — Yalan söylüyorsunuz, Hadiye.. Ağhyan gözleriniz bunun aksini isbat ediyor... Ben sizi hâlâ seviyorum. Genç kadın, sert bir sesle: — Nişanlı olduğunuzu unutuyor mu- sunuz? - dedi, — Yarından tezi yok, nişanı boza- rım, : — Ya ravallı kız sizi seviyorsa? — Bilmiyorum. Onu düşünecek hal- de değilim. Genç kadının göğsü, helecanla kal- — Bir şartla bırakırım... Yarın gene buluşursak... — Hayır, hayır! Allaha ısmarladık. Hadiye, önde hızlı hızlı koşmağa baş- Jadı. Fakat yarı yolda dönerek, hem acınacak, hem komik bir halle: — Belki gelirim! - dedi, #*$ Ferid kati karar verdi: Nişanlısına işi açacak ve aynlacak! Ameliyatı ne kadar çabuk yapsa, o kadar fayda uman bir cerrah gibi, ansızın genç kıza: — Meliha! Ben sana lâyık değlilm. kıp iniyordu, Ferid, ayaklarının dibine | Biribirimizle evlenemeyiz! Ayrılma» diz çökerek sokuldu. Yüzleri biribirleri- ne yaklaştı. — Hadiyel Boş geçen sekiz seneyi İ hatırımdan silğim... O zamanm hiç bir | izi kalmadı. 5 Genç kadın asabi bir kahkaha İle: — Nasıl izi yok?... Ya çocuklarım! Seneler bizi ayırdı dostum... Hiç birleş- tirmiyecek şekilde!,. Biribirimizi gör- mememiz, emin olun ki daha hayırlı- dır. Hadiye yerinden kalktı Kapıya doğ- Tu yürüyerek: müz lâzım! - dedi. Kadri beyin kızı gayet iyi terbiye görmüş, hayatı bambaşka mazarla te- lâkki eden, dürüst, basit, temiz bir in- sandı, Bu sözleri işitince, ekser genç kızların yapacağı gibi bağırıp çağır- madı. Biran kendini topladı ve hele- canını belli etmiyen bir sesle: — Benden bir şikâyetin imi var? dedi, — Hayır! Bunu pek âlâ biliyorsun. — Bir dolandırıcılık, hırsızlık mi — Git Ferld, git... Ayrılmaktan ve | Yapın? tekrar tesadüf etmemekten başka ça- remiz kalmamıştır. Delikanlı başını önüne eğerek birkaç adım attı. Sonra, coşkun bir sesle: — Hadiye! Seni seviyorum. Bu şe- kilde senden ayrılmıyacağım. Sana söy Byeceklerim var... Hergün saat üçte Senli Gülhane parkında denize nasır sedilin üstünde bekliyeceğim, — Gelemem, — Ben bekliyeceğim. Eadın sordu: > Ferid parkta Hadiyeyi birakmak istemiyordu dın ancak işitilir bir sesle; — Peki öyleyse niçin beni istemedi- niz? Sonra yavaşça ilâve etti: — Memnuniyetle kabul bilmiyor nuydınız? Hazin hazin erkeği süzdü. Delikanlı, | Hadiyenin elini tutarak : | — Sahi mi?.. Bana varır mıydınız? | — 'Tabif varırdım... Fakat ben sizin | için Iyi bir parti sayılmazdım. Çünkü zengin kızı değildim. -- Aman Hadiye! Ben biran bile böy- | le birşey aklımdan geçirmemiştim. Kendimi sana lâyık görmüyordum. Çünkü tahsilimi bitirmemiştim. Te- nezzül edin de bana varmazsın saniyor- dum. Böyle birşey söylersem belki be- nimle alay edersin diye korkmuştum. Fakat bügün Itiraf ediyorum ki, haya- tımın yegâne aşkı sendin. Genç kadın, içini çekerek: ! — Netelâketi 3 Gözlerine onü iki kol kat Hadiye hafifçe Feridi iterek: — Bırskın beni... Şimid artık bütün Si betmiş bulunuyoruz... Ni- 26 görüşmiyelim deme edeceğimi beni bekliyordunuz! — | p vermedi. Erkek devam etti: — Saadeti bir kere kaçırdık. Gene mi kaçırahm? ! — Orası tenha mı, kalabalık mı? — Bayağı günlerde pek tenha... Hem | resine bakıyordu. insan biribirine tesadüf etmiş gibi de olabilir... Geleceksin, değil mi? — Hayır, hayır... Gelmiyeceğim... Be- nİ bekleme! ... Mevsim kıştı, kar yağıyordu... Buna rağmen Ferid kergün parka gidiyor, genç kadını bekliyordu. Aradan sekiz gün geçmişti. Artık ümidi kırılıyardu. O gün yerler bembeyaz... Sert bir rüz- gâr esiyor... Delikanlı, iki eli cebinde, yapraksız ağaçların altında helecanla dolaşıyordu: «— Gelmedi! Gelmiyecek...» Sonra, birdenbire, zârif bir kadının hayali göründü: Bu, Hadiye idi. Kendini bekliyen sevgilisini görün- ce: — Bugüne kadar sebet edeceğinizi ümmüyordum doğrusu... Sultanah- | medde bir işim vardı. Geçerken uğra- yip bakayım dedim... Fakat pek soğuk... Üşüdüm... Erkek bu sözlerin bir bahane oldu- ğunu anlıyarak, genç kadının ellerini sevinçle'avuçları içine aldı: - Beni seviyorsun, Onun için gel- âin. Buna eminim! - dedi. - Kendinle mücadele etti — Bu yaptığımız doğru değil... Ben gideceğ Bırak Allalurı seversen gideyimi — Saçmalama, Meliha! Buna imkân var mi1? — Bana lâyık olmadığını söylüyor» sun da sebebini arıyorum, Bunların biç biri değilse, demek beni sevmiyorsun artık. — Mantteessüf çok bedbahtım. — Hayır bedbaht değilsin... Beni sev- miyorsun; başka bir kadını seviyorsun. Delikanlı yerinden kalkarak: — Rica ederim artık birşey sorme... Sana veda ediyorum... Verdiğim sözü bana inde et... İnşallah kiymetinizi das ha iyi anlıyacak bir insana raslar ve mesud olursunuz... Bu kararımın önü- ne de hiç birşey geçemez. Müsaade edin gidiyorum, Kapıya doğru yürüdü. Meliha koşa- rak kolundan yakaladı: — Başka bir genç kız mı seviyorsu- nuz? — Hayır, — A... Öyleyse hürriyetinizi iade et- miyorum... — Nasıl olur?, — Pek âlâ olur... Çünkü anlıyorum: Mutlaka evli bir kadınla alâkadarsı- DIZ... — Dinleyin beni Meliha... Bu mü havereyi burada keselim... Sizin Için de, benim için de acı... — Hayır, bilâkis konuşmak lâzım... Siz bir evli kadın seviyorsunuz. Fa- kat buna hakkınız yok. Kocası olan bir kadını yolundan çevirmek doğtu bir şey değil... Âdeta hırsızlıktır bu... Namuslu ve vicdanlı bir erkek bu- Evli bir kadını seve- Delikanlıyı bu sözler isyan ettiri- yordu. Artık sabrı kalmamıştı, Biran evvel bu evden dışarı çıkmanın çâa- Fakat genç kız, vakit bırakmadan önüne geçti. Ka- pıya dayandı. — Beni dinleyin, Ferid! Bir genç kızı sevmiş olsaydınız, nişanımı bo- zardım, Dürüst bir hareket için her fedakârlığı göze alırım... Fakat si- zin fenalık yapmanıza mâni olmak için nişanı inde temiyeceğim. — Meliha! Ben sizinle evlenemem, — Niçin?... O kadın çok mu gü- zel?... Ve ben güzel değilim, öyle mi?... Fakat esasen buradan mün- zevi bir muhite gideceğiz... Orada, başbaşa gene mesud Ol; â — Gitmiyeceğim... Burâda muyacağım. — Kabil mi?... Rabamla başla, niz işi yanda mi bırskacaksını Sizin gibi insan deruhde ettiği va- zifeden nasıl döner? — Orası bana eld, bu ısrarınız #ize yakışmıyor | — Ben sizi kurtarmak istiyoru! Genç kızın gözlerindeki farketmeden, Ferld: — Ben kurtulmak istemiyorum. İ Bırakın beni, gideyim... Beni mal olmuş bir adam telâkki edin... N redeyse babanız gele Ken ne meseleyi anlatışsı y sonradan resmen haber veririm, (Devamı 13 üncü sahifede) ayni Meliha...