18 Nisan 1938 AKŞAM Hollivudun rasathanesinde bir saat Gökteki yıldızları seyreden artistler, canlı yıldızlara bakan meraklılar Rasathane müdürü : “Bana kalsa hemen filim artist- liğine başlarım. Fakat evden bırakmazlar Kiler ee Hollivud, Mart Hollivuddaki evimden çıktım. İki Adım ilerledim. Bir de baktım, yerde, kaldırımın üzerinde kocaman bir yazı: Marlene Ditrih... İki el izl ve iki yak ; | İzi... Meşhur artistin el ve ayak izleri... Kaldırımdaki tarihe bakınca meşhur » Marlene Ditrihin dün gece bizim 80-" kaktan geçtiğini anladım .. ş Bundan evvel bir yazımda kısaca bahsettiğim gibi Holivudda meşhur Yıldızlardan biri ilk defa sokağhı çıkti- İl, ilk defa bir dükkâna girdiği zaman derhal kendisinin bastığı kaldırımın üzerinde ayak izlerini alırlar, : Hele son iki ay içinde Hollivud kale dırımları öyle bir hale gelmiştir ki üze- Tinde artistlerden birinin el ve ayak İzi olmıyan taşlara pek az ras gelirsi- hiz, Bunun için Hollivud kaldırımları #deta meraklı bir roman, meraklı bir Mikâye, bir güzete gibi okunmağa de- Eer. Hollivuda yeni gelenler, başları Yerde kaldırımları okumaktan etrafı göremezler, Bir insanın Hollivudda ya- bancı olup olmadığını anlamak için kendisine bakınız, Eğer hayretler için- de yerdeki yazıları, kaldırımdaki el ve S&yek izlerini tedkik ediyorsa mutlaka yabancıdır. Zaten burada yabancıların bir ismi de «Kaldırım okuyucundur. Fakat kaldırımda da hakikaten çok Meraklı şeyler yazar, Kaldırımlarda en çok ras gelinen Lupe Velex'in ayak İzleridir, Bundan meşhur yıldızın çok gezdiği anlaşılmaktadır. Bunun için Sabahları evlerinden çıkanların ilk Akıllarna gelen şey şudur: Bakalım dün gece ve yahud bu sabah bizim 60- kaktan hangi meşhur yıldız geçmiş?.. Bu meşhur yıldız hangi dükkâna gir- miş... Bunun için yerlere, kaldırımlara şöy- e bir göz gezdirmek kâfidir. Fakat bu- gün artık Hollivud kaldırımlarında almış- tar: Eğer meşhur yıldızlar mağazala- rına, dükkânlarına girerlerse bu hati- Tayı nasıl tesbit edecekler? Nihayet dükkân sâbigleri bunun da kolayını buldular, Şimdi Hollivudda Yeni bir âdet çıktı, Madem ki, kaldı- rımlar doldu, duvarlar ne güne durü- yor?.. Bu sefer de arlistlerin oyulmuş kazılmış el izlerine Hollivud sokak- larındaki duvarlarda ras gelinmeğe başladı. Muhakkak ki yakında Holli- Vudun bütün duvarları dolacaktır. Loretta Young'un bu âdetten acı acı Şikâyet ettiğini işittim, Meşhur artist diyor ki; — Camm artık sokağa çıkamaz ol- duk. Nereye hassan derhal yanımıza bir adam yaklaşıyor, Ve «Bir saniye Müsaade!.» diyerek hemen bastığı- Muz yerde ayağımızın izini çıkarıyor... Hem de ne biçimsiz bir tarzda, bazen Küçük, biçimli bir ayağın kocaman, biçimsiz, berbad bir ayak şeklinde izi- Bi alıyorlar, Herkes de: «Meşhur yıldız- ların ayakları ne çirkinmiş!.» diyor. Şimdi işin garibi bu âdetin Hollivud- daki resmi dairelere de sirayet etmesi- dir. Birçok resmi dairelerin önlerinde büyük artistlerin ayak izlerini çıkarı- Yorlar, Meselâ Amerikanın en büyük Tasad merkezi olan Holliyud rasatha- mesinin önü, merdivenleri kâmilen Greta Garboların, Marlene Ditrihlerin, May Vestlerin, Jah Kravfordların ve #alre ayak İzlerile dolmuştur. Çünkü Hollivudda meşhur yıldızların en çok Gittikleri yer rasathanedir, Yalnız yıl- dızlar değil, buraya halk da çok rağ- bet eder, Amerika rasathanelerinde iyi bir usul vardır. Geceleri rasathaneler bütün ziyaretçilere açıktır. Her rasat- hanede dört beş büyük teleskop Yardır, Âlimlerin çalışmadığı zaman- Yarda bütün teleskoplarla balk ayı, yıl- dızları istediği gibi seyredebilir, Bu €s- la rasathanede asistanlar da halka i bare Bunun için Amerika ya eri âdeta bir astronomi ders- Yukarıda Hollivudun rasathanesi, aşağıda rasathane önünde artisüerm ayak ve el izleri Tikalıların en merak ettikleri şey gök- yüzü ilmi, yıldızlar âlemidir. Amerikalılar meselâ coğrafyaya O kadar ehemmiyet vermezler de a$- tronomiye dört elle sarılırler. Ko- lombiya üniversitesinde bir profesö- rün söylediği gibi Amerikalılar coğ- rafyaya hiç ehemmiyet vermezler. Coğrafya denilince akıllarına Ameri- ka, Kanada, Alaska, Meksika ve cenu- bi Amerika gelir. Çünkü Amerika ayrı bir kıta olduğu ve eski dünyaya muhtaç bir vaziyette bulunmadığı için eski dünyaya pek aldı- rış etmez, onu inceden inceye öğren- meğe lüzum görmez, Buna mukabil Amerikalı astrono- miye pek meraklıdır. Amerikada yüz- lerce astronomi mecmuası çıkar. Son- ra Amerikalılar talihe, yıldızların sey- rine göre bazı günlerin uğurlu veya uğursuz olduğuna çok inandıkları için birçok mecmualarda bunlar hakkında izahat vardır, Amerikada Hiç ümid et- mediğiniz kimselerin astronomi ted- Kikatile meşgul olduklarını güörürsü- nüz. Meselâ İren Dunne'ün bir astro- nami âlimi olduğu aklınıza gelir miy- di?.. Bunun için Amerikada geceleri s0- kaklarda sık sık içinde büyük dürbün- ler taşıyan kamyonlara Traslarsınız. Halk bunlarla küçük bir ücret müuka- bilinde yıldızları, ayı seyreder. Gecele- Tİ, eğer hava açık ve yıldızlı ise rasat- hanelerde yer bulmak imkânı yoktur. Hele Hollivud rasathanesi yıldızlı gece- lerde mahşer halindedir. Çünkü Ame- Tika hükümeti gökyüzü kış yaz ekseri- ya açık olan Hollivudda yeni dünya- nın en büyük rasathanesini yapmıştır. Sonra buradaki kalabalığın bir s6- bebi daha vardır, Bazıları gökteki ha- kiki yıldızları görmek için buraya ge- lirler, birçokları da rasathanede yer- yüzü yıldızlarına, meşhur sinema ar- tistlerine ras gelmek ümidile buraya kaşarlar, Geçenlerde Hollivudda gaze- teler halkı çok slâkadar edecek bir ha- ber verdiler; Hilâl şeklinde olan ayın tam ortasına bu gece bir yıldız gele- cekmiş, Pazı zamanlar seyrettiğimiz gir bi gökyüzünde Türk bayrağı... Hem bunu görmek, hemde nekadar za- mandanberi medhedilen Amerikanın en büyük rasathanesini gezmek sevda- sına düştüm. Hollivudun meşhur Griffith parkın- daki rasathaneye gittim. Vay, vay, vay... Ne kalabalık!.. Derhal gözüme Avrupadan Ameri- kaya gelen meşhur yıldız Annabells ilişti, Bir dürbünün başında oturmuş, heyecanla bağırıyordu: — Gördüm, gördüm... İşte ay... İşte tam ortasındaki yıldız... Aman ne gü- zel, ne fevkalâde... Annabella gökteki yıldızları seyre- de dursun, onun da etrafında bir hal- ka haline giren halk onu seyrediyor. Bu esnada Holldivudun en şen tip- lerinden biri addedilen rasathane mü- dürü Annabella'nın yanma yaklaşa- rak ona gördüğü manzara hakkında izahat veriyordu. Hollivudun rasatha- ne müdürü pek maruf, pek meşhur bir simadır. Kendisi yüz kiloyu epeyce geçmiştir. Yusyuvarlak bir şeydir. Metro Goldvin Mayer şirketi bu dünya- nın en neşeli ve tostoparlak âlimine büyük bir ücret vererek filim çevirme- ği teklif etmiştir. Âlim: — Ben isterim... Bana kalsa hemen filimde oynarım, Hem de komik roller. de... Fakat evden bırakmazlar ki... Ce- vabını vermiştir, Hollivüd rasathane müdürü bütün meşhur yıldızlarla pek içli dışlı ahbap- tır. En seviştiği artist de komik Şarlo- dur, Fakat buna mukabil Hollivudun Fatin hocası Amerikanın sayılı astro- nomi âlimlerinden biridir, Kendisinin birçok neşriyatı vardır. Bir aralık rasathanede bir gürültü koptu: — Maevest geliyor... Maevst!,. Rasathane müdürü Maevesti kapıdan karşıladı. O gece rasathaneye daha bir kaç yıldız uğradı... Canlı yıldız... Kapı- da gençler eğilmişler, yerdeki ayak iz- lerini tedkik ediyorlardı. İşte Amerika- nin en büyük rasat merkezi olan Holli- vüd rasathanesinde bir saatte gördük- lerim... Hikmet Feridun Es Yazan: Sermed Muhtar Alus Sahife ? Tefrika No. 3ö NANEMOLLA Artık dünyalar Nanemollacığın. Kas ranlık bir kenardaydı. Kendini tuta- mıyarak duvara yaslanıverdi. Karakaşyan, sahnedeki o edalı edalş tavrile, dudu da paytak paytak gazi- noya girdiler. ş Hemen peşleri sıra gitmek edebe > muhalif, taşkınlık olur... İrfan, duvar dibinden dar sokağa saptı... İçerinin Cebinden ayna ile tarak çıkardı. Terden biribirine yapışmış saçlarını taradı; fesini, boyunbağını düzeltti; fstüne başma çekidüzen verdi. Şu Corelnin uğuruna diyecek yok doğrusu, Bu gece talihin güler yüzüne | mazhar. Kalbinde öyle tatlı bir çar- pıntı var ki. memnun, bahtiyar... Ana kapıdan girmek şart değil a, az ötede arka kapı ne güne duruyor? Garsonlar, garsonbaşılar koşup gen- ci karşıladılar... Söyledikti, burada da para yemiş, bol bahşiş dağıtmış. Ona koşmasınlar da kime koşsunlar? Bahta bakın; her taraf yükünü al. mış; boş olarak Karakaşyanın bitişi- Binde tek masa var. Evet, bu da Deli Corcinin uğuru... - Mecnun, o masayı işgal için geçer- ken Leylâsı, yere bir şey düşürmüş te alacakmış gibi birdenbire eğilmez mi? Ne hayali, ne ince düşünüşlü bir melekpare. Âşinalığını belli etmiyor. Dikilmiş bunca nazarlara karşı bir Galata malı gibi (Efendi buğda gel) diyecek değil a, Bir mezarlık yosması gibi, çimelk çimcik makarna oynarca- 8ına, çimdik te atmıyacak elbette... Etrafın ömür tarafını da unutmuıya- ım. İnce saz fasılda, Yahudi Roza: Meyledip ağyarı oldın yanına Bivefa hercayi yazik. Derken,, Beşiktaşlı Sofi yalnız (Şa- nma) yı çıkmada... Âdeti bu. Nazen- gizlikten, şarkı mısralarının yalnız son kelimesini söylemek. Güllünün baş aktrisine tutkunlar rın, aç aç kendini arpa ambarında sananların hepsi, Beşiktaşlıya, Yahu- diye arkalarım dönmüşler, Bunların Yurgunları da: — Yasso bre kaymeni Sofiçamul... — Var ol binti Musa!... Sayhalarını bastıkları sırada Kü- çüklüler surat buruşturmada, ağız çarpıtmada; (Çeneniz kısılsın) deme- deler... Leylâ, Mecnunla göz göze gelmişti. Baktı, baktı. Dudaklarında bükülüşe “benzeyişlik. (Buna ne olmuş böyle, avucuna on para ver) der gibi ekşi su- yatla bir süzüş. Zavallı delikanlı gene benimseme- di. Çoktandır görünmediği için gücen- di zannında, Bundan başka, canı sık- kın da olabilir. Tahmini mutlaka doğ- ru, Güllü Agopla muhakkak arası açık. Kumpanyayı bu kâdar canlan- dırıyor, yaşatıyor. Bunlar ayak altına alınırsa elbette esefli ve kederli olur. Bir daha göz göze geldiler. Hiç ha- zırlıksız, ruhunun inlemesi kabilin- den, İrfanın dudakları kıpırdayıverdi: — Meleğim, bana dargın misin?,.. , Ben senin için ölüyorum! Karşıkinde bir avurd zavurt.. Dudu ile ermenice fısıltıda... Kayıkçılık değil, âşıklık bu. Bazan hiç umulmadık cileleri de olur. En utangacı, âcemiyi sıyrık ediverir... Nane, gayet hazin, gene sesini çe kardı; — Sizi çılgınca seviyorum. Bir te- bessümünüz hayatıma hayat bahşede- cek. Merhametinize muhtacım, Başı- ma bir kurşun sıkıp intihar etmekii- Eimi mi arzu ediyorsunuz? Küçükte kaşlar iki aded gergin yay. Dudu ile şimdi apaçık konuşmadalar, Ermenice sözleri arasında: (Saman kafa, sulu limon, yağsız pilâki, yaban gül...) gibi türkçe kelimeler... Biçare Mecnun, bunları gene üstü- ne almıyor, Güllüye kızgın ya, ona atıp tutuyor sanıyor... Bitişikler, bıyık altından gülüşleri kahkahalara karıştırıp, türkçeleri ço- galtarak; (Açlıktan kokar nefesli ya- rim!... Meteliğe kurşun at yovrus!... Kuruşu ver de pabucuna yama vur- dur hovardam!) deyip dururlarken; Tarâ& ram ram, yam ta tararam Diye bir çagane... Saz takımı, kemanı gıygıylata, gıy- kopara, kopara, tefleri pallata, pat- lata, Abdülâzizin marşını çalmağa başlamıştı. Müşteriler derhal! vaziyet aldılar, Fes- lerini düzelttiler, göğüslerini ilikledi- ler, yerlerine yanı oturdular... Mutla- ka şevketlinin elğerparesi şehzade Yu- suf İzzeddin efendi geliyor. Bu tüysüz tüzsüz şehzade, Hassa ordusu müşürü değil mi, arkasında ordu meclisine memur birkaç ferik ve Hiva, üç beş te Saf piyade alayı mira- Jayı ve Talia taburu binbaşısile, bir kerecik buraya girip yarım dakika durmuştu. Yani ayak atışı vaki.., Pembeten Eşref boy gösterdi. Usul- ca haber salıp marşı çaldırtan o... Bir Firuzağalı #srarkeş Veli; üç dört sene evveline kadar deniz hursızlığı etmiş, şimdi Galata merkezine memur Çaka- noz Yani; Mektubli sadrı âli mazbata odasına memur, kaleminden kan dam- latmakla meşhur Yümni efendi... Eşrefin ağzında kalıp sigarası. Par- maklarındaki pırlanta, zümrüt, yakut yüzükleri göstermek için mütemadi- yen elini kaldırıyor. Yüzüklü kadınlar rın hamamda yaptıkları gibi, (karşıki kurnaya, karşıki kurnaya) hesabı: — Nereye oturacağız?.. Şuraya mı, buraya mı? diye soruyor. yanındaki- lerinin ellerinde, kulaklarının akas'n- da sigaralar varken gene altın taba- kasını uzatarak; — 'Tazeleyin!.. diyor, Gazino sahi- bine de ihtarda: — Çorbacım, şu karşıya yaldızlı, çi- çekli duvar kâğıdı yapıştırtsana.. bu- rası kibar yatağı, badans çirkin kaçı: yor... i Garsonlara da hitapla: — Koço, makul keferesin sen; söy- le çorbacına, bu yan camekânın cam- larını renkli koydursun; pembeli, ma- vili, yeşilli. Bizim Etyemezdeki kona- ğın timonluğuna taktırdım, öyle bir yaman kaçtı ki, Mehdi ülyayı saltana- yer yok. Gâzino sahibi, gayet müşkül mevkide, ellerini uğuşturuyordu: rayda nöbetçisiniz. Ondan doleyı ma- sa ayırtmadım. Ayağını öpeyim, ku- suruma bakmayın. Küçük Karakaşyanın oturduğu ye- o — Eyer beyefendiciğim, titifat bu- . Buraya aslanım, buraya, bura- ye biz nereye olsa sıkışırız, Üç kişiydiler, Kafalarım sallayıp göz kırpıyorlar, Karakaşyanı işaret ediyorlar, İrfanın orada olduğundan, Pembe- tenin hâlâ haberi yok. Babahindi gi- bi kabara kabara, böbürlene böbürle- ne gene kendini etrafa göstermede. Pardösüsünün eteğini düzeltmek ba- hanesile ipek astarını açmada, Markalı altın tabakasını gene çıka- Tıp gazinocu başıya ve - garsonlara uzattı: — Sigara alın!... Yo içmem olmaz, bunlar bildiğiniz tütünden değil, iki yüz ellilikten... O sırada, etrafın ağızları da işliye» dursun: — Öyle ikitelli oynar ki bu hergele...